Rol Modelliğinden Seçilmiş Otoriterlik Kervanına Katılmak ve fakat Mücadeleye Devam
Beklenen seçimler, – en azından muhalefetin büyük bir kesimince– beklenmeyen bir şekilde sonuçlandı. Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Başkanı Tayyip Erdoğan, 1. turda tek adam rejimine yetecek çoğunluğu sağladı. Parlamento’da arzuladığı 300 asgari sandalyelik çoğunluğu tutturamasa da, ittifak halinde olduğu Milliyetçi Hareket Partisi ile “koalisyon”a giderek, zaten gücü çok azaltılmış olan yasama organında kendisine gerekli ve yeterli çoğunluğa ulaştı.
Bu sonuçla da Türkiye, Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu’nun hemen seçimler öncesinde gazetesinde yazdığı ve umduğu dönüşüm gerçekleşmemiş oldu ne yazık ki. Yani, muhalefetin baskın seçimin kısa propaganda dönemini iyi kullanarak özellikle sosyal medyada yakaladığı büyük uzlaşma dalgası sayesinde dünyaya örnek bir ülke olma fırsatını yakalayamadı. Mumcu’nun deyişiyle, ükenin “demokrasiden uzaklaşan dünyada, otoriter dalgayı kıran ve uzlaşmayı başaran bir devlet olarak belirmesinin ülkeye getireceği özgüven ve itibarın olumlu sonuçları ile dünyada büyük bir güç ve rol modeli olması” durumu gerçekleşemedi maalesef. (http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1002489/Buyuk_uzlasmaya_dogru.html)
Sonuç, gazeteci ve radyo programcısı Ali Bilge’nin Açık Gazete programında özlü bir biçimde aktardığı gibi, Türkiye, “Kaşık Adası kadar demokrasisini de kaybederek” şu sırada dünyada sürüyle örneği görülen ve maalesef pıtrak gibi çoğalmakta olan “seçilmiş otoriter rejimler kervanına katıldı.” (http://acikradyo.com.tr/gunun-sozu)
Kimileri(miz) için biraz moral bozucu olan bu “hüsran” tablosunu hem negatif, hem de –üzerinde ilk ağızda pek düşünülmemiş olan– pozitif yönleri ile aynı anda birlikte değerlendiren Birgün yazarı tarihçi Aydın Güven Gürtan ise seçimin negatif sonucunu “hem 16 Nisan referandumuyla kurulmak istenen tek adam rejiminin kurumsallaşması hem de ona direncin kendini test etmesi açısından kritik bir dönemeç olarak şimdiden tarihe geçti” diye değerlendirdi. Öte yandan da, “karamsarlığın yayılmasına, havlu atılmasına sebebiyet vermemeli” diyerek aynanın öteki yüzünü gösteriyordu: “Bugünün Türkiye’sinde AKP iktidarının 16 yıllık baskısına rağmen halen toplumun ilerici güçleri miting alanlarında, sandık başında buluşuyorsa, işsiz kalmayı, özgürlüğünden mahrum kalmayı göze alarak mücadeleye devam ediyorsa umutlanmak için yeteri kadar nedenimiz mevcuttur.” Böyle dedikten sonra, mücadelenin olmazsa olmazlarını da şöyle hatırlatıyordu: “Cumhuriyetin kazanımlarını anti-kapitalist ve anti-emperyalist bir politik hat ile desteklemeden sağ ideolojik hegemonyayı kırmak mümkün değildir. 25 Haziran sabahı daha çok çalışma, özgüveni koruma, ümidi büyütme anlamında dünden çok daha hayatidir.” (https://www.birgun.net/haber-detay/25-haziran-turkiyesi-nde-umudu-kaybetmemek-220721.html)
Kısacası, vakanüvis hakir der ki, kesin değerlendirmeler için vakit henüz pek erken, ve bu daha başlangıç. Bakalım gelecek günler daha neler getirecek?
Vakanüvis ÖM