Açık Dergi'de biri online mecrada, diğeri ise bir müzede izleyicisine sunulan iki sergiye bakıyoruz.
British Council'in Connect for Creativity projesi kapsamında hayata geçen ‘YerelÖtesi İş Birlikleri’, Birleşik Krallık, Sırbistan, Türkiye ve Yunanistan’dan sanatçılar arasında iş birliği ve bilgi alışverişinden doğan eserlerin sergisi. 13 Mart’ta Londra, Furtherfield’da yapılan lansmandan kısa bir süre sonra Covid-19 evrensel kısıtlamaları nedeniyle kapatılan sergi, 6 Temmuz itibariyle dijital versiyonuyla yayına başladı.
Dünyamız hiper güçlü bağlarla birbirine bağlandıkça, çok sayıda gerçek ve sanal mekânda eş zamanlı olarak bulunmak ya da aralarında seyahat etmek mümkün hâle geldi. Küreselleşmenin bu sosyal ve kültürel boyutu, genellikle belli bir yerde düzenlenen etkinliklerin, o yere özgü koşulların ve niteliklerin büyük bir hızla başka bir yeri etkilemesi ve o yerle bağlantı kurulmasını sağlaması anlamında 'yerelötesilik’ şeklinde tanımlanıyor. Bu tanımdan yola çıkan sergi ve bünyesindeki eserler, yerelötesi topluluklarla ve onların kendileri arasındaki mesafelerini ve farklılıklarını dikkate alarak nasıl örgütlenebileceğimizi ele alıyor.
Ioana Man’ın artırılmış gerçeklik arayüzü, bir internet sitesi ve bir dizi ritüelden oluşan ‘Probiyotik Ritüeller’i, Covid-19’un eserin doğasını nasıl etkilediğini ve değiştirdiğini dikkate alarak güncellenmiş bir ritüel seti olarak karşımıza çıkıyor. Hepimizin hijyen ve mesafeyle ilgili pek çok günlük ritüeli yerine getirmek zorunda olduğu şu günlerde, Ioana Man, bizi mikropları keşfedeceğimiz yeni ritüllerde buluşmaya davet ediyor. Yağmur Uyanık’ın üç boyutlu baskıyla elde edilen kumtaşı heykeli ‘Öz Yaratım: Birlikte Oluşmanın Katmanları’ndan özgün beş adet üretilecek. Sergi süresince kayıt yaptıran kişiler arasından seçilecek beş kişi, bu heykellerin yeni sahipleri olacak. Heykel, yeni sahibine ulaştığında ise yeni evlerinde çekilen ve #layersofbecoming etiketiyle paylaşılan görseller dijital sergide sergilenecek. Theo Prodromidis’in gazete kağıdına dijital baskı ile oluşturduğu ‘Açık Bir Gazete (Bir hareketi tahliye edemezsiniz). başlıklı eseri, indirilebilir ve paylaşılabilir bir formata dönüştürülürken, Georgios Makkas’ın çok kanallı videosu ‘Kurtuluş’a Dört Durak’ ise kolaylıkla izlenebilen bir video olarak sunulacak. Emmy Bacharach’ın sanal gerçeklik deneyimi olarak kurguladığı ‘Bilinç Akışı / Hasankeyf‘in Mağaraları’ başlıklı çalışma, Türkiye’nin güneydoğusunda bulunan antik yerleşim bölgesi Hasankeyf’in yerel ve yerel ötesi önemine dikkat çekiyor. Fotogrametri yöntemi ve bölgeden toplanan görsel malzemelerle Hasankeyf’in temsilini yaratan çalışmada ziyaretçilere, çoğu kısa süre sonra sular altında kalacak olan mağaraların benzersiz ortamıyla ilgili bir resim çiziliyor. Tamara Kametani’nin ‘Taşa Kazınmış’ adlı çalışması, maddelerin yerel ötesi kültürlerin maddi değilmiş gibi görünen boyutları üzerindeki etkisi üstünde şiirsel bir meditasyon oluşturuyor. İnternet ortamında hem mahremiyet hem de ifade özgürlüğünün meşru ve gayrimeşru kullanımlarıyla ilgili hararetli tartışmalar devam ederken, bu çalışma Atina mermerine elle işlenmiş verilerin ömrü ile ilgili cümleler kuruyor ve böylelikle eylemlerin hem çevrimiçi hem de çevrimdışı ortamdaki sonuçlarını tarihsel olarak düşündürmeyi hatta belleğe kazımayı amaçlıyor. Eserler, 6-30 Temmuz 2020 tarihleri arasında https://connectforcreativity.eu/ sitesinden görülebilir.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, pandemi nedeniyle yaklaşık üç ay süren zorunlu bir aradan sonra izleyicilerini yeni bir sergiyle karşılıyor. Küratörlüğünü Artan Shabani’nin üstlendiği “Bir Rüyanın İnşası: Arnavutluk Sanatında Toplumcu Gerçekçilik” başlıklı sergide yer alan eserler ise, dönemin gündelik hayatını, işçi sınıfı, lider portreleri, rejim temsilleri ve gelecek kuşaklara duyulan umut gibi çeşitli konuları ele alırken, aynı zamanda, uzun süre dünyanın geri kalanından yalıtılan Arnavutluk halkının kültürel kimliğini daha yakından tanıma fırsatı sağlıyor.
Artan Shabani, Arnavutluk sanatının 40 yılına damgasını vuran “toplumcu gerçekçilik” anlayışını, devletin, sanat ve edebiyat başta olmak üzere, kültürel hayatın hemen her alanına hâkim olduğu, sanatçıları ve yaratıcılığı yönlendirdiği bir dönem olarak tanımlıyor ve serginin, Arnavutluk’un önde gelen sanatçılarının eserlerinden geniş bir seçkiyle hazırlandığını söylüyor. Dönemi ve sosyalist gerçekçiliği farklı üsluplarda yücelten bu kompozisyonlar; propaganda posterinden film afişine, kilim deseninden giysi tasarımına, ders ve çocuk kitaplarından dergilere kadar çok çeşitli mecralarda vücut bulan sanatsal üretimlerden oluşuyor.
Sergi kataloğu için kapsamlı bir yazı kaleme alan Tiran Güzel Sanatlar Akademisi öğretim üyesi Ermir Hoxha Arnavutluk tarzı toplumcu gerçekçiliği tanımlarken “ilk bakışta coşkulu, iyimser ve güzeldi” diyor: “Soğuk Savaş döneminde komünist Arnavutluk’un devlet programına giren bu sanat tarzı, 1950’lerin sonundan rejimin yıkıldığı 1991 yılına dek komünist ideolojinin resmi aracı olma işlevini gördü. Bu yanıyla eskinin yıkıntıları üzerinde yükselen bir ‘yeni dünya’ vadediyordu; sömürünün veya toplumsal sınıfın olmadığı ve gelirin eşit bölündüğü bir ‘yeni dünya’”.
Arnavut akademisyen, toplumcu gerçekçiliği dört kilit kavramla açıklıyor: “İşçilerin hayatlarına temas etmesi ve onlar tarafından anlaşılır olmasından dolayı ‘proleter’, halkın gündelik yaşantısından sahneler yansıttığı için ‘tipik’, imgeye sadık temsiller ürettiği için ‘gerçekçi’, devletin ve partinin hedeflerini desteklediği için ‘partizan’…