Brian Eno'nun 76. doğum gününde, Yanis Varoufakis ve Eno'nun "Virüs Sonrası Dünyaya İlişkin Düşünceler" başlıklı söyleşisinden bölümler sunuyoruz.
15 Mayıs 2024 müzisyen, söz yazarı, plak yapımcısı ve görsel sanatçı Brian Eno'nun (ki kendisini bir "non-musician" olarak tanımlamayı tercih edermiş) 76. doğum günüydü. Açık Dergi'de, Eno'nun Yanis Varoufakis ile pandemi sırasında yayımlanan DIEM25 konuşmaları sırasında bir araya geldiği ve daha sonra Renata Âvila ve Srećko Horvat'ın tarafından derlenen "Her Şey Değişmeli!" (Metis, 2021) kitabında yer alan "Virüs Sonrası Dünyaya İlişkin Düşünceler" başlıklı söyleşiden bölümler sunuyoruz. Eno ve Varoufakis'in bu konuşması hem 2020 pandemisinden bugüne değişip değişmeyenlere dair çok şey anlatıyor, hem de usta sanatçının sanata dair yıllar içinde kristalize olmuş tanımlarını barındırıyor.
Yanis Varoufakis: Covid-19’dan sonra işlerin bir biçimde "normale" döneceğini düşünüyor musunuz, yoksa şu an normalin sonuyla mı yüz yüzeyiz?
Brian Eno: Evet, bir süredir normalin sonuyla yüz yüzeyiz bence. Geleceğin neye benzeyeceğini hayal etmek çok zor. Ne umduğumu, neyden korktuğumu biliyorum ama gerçeklik bu ikisinin ve başka şeylerin karışımı olacak muhtemelen. Bence normalin sonu çoktan geldi aslında. Endüstrileri ayağa kaldırıp tekrar işler hale getirebileceğimizi veya hiçbir şey olmamış gibi dokuz-beş çalışmaya dönebileceğimizi pek sanmıyorum. Çok şey değişecek. Kim bilir kaç iş toplantısına mani olacak Covid-19? Kaç uçuş iptal edilecek? Bu aksaklıkların birçoğunun zincirleme etkileri olacaktır.
Yanis: İnsanların eski alışkanlıklara çok çabuk döneceğinden endişe emiyor musunuz peki? Otoyolda aşırı sürat yaptığınız için kenara çekilmek gibi bir şey bu —durdurulduktan sonraki yirmi-otuz kilometre boyunca arabayı dikkatli sürersiniz, ama tekrar hızlanmaya başlamanız çok sürmez. Covid-19 başladığından beri merkez bankaları finans sektörüne milyonlarca dolar pompalıyor, kapitalizmin toparlanması geniş kesimlerce kutlanacaktır haliyle, ama eşitşizlikleri azaltacak reel yatırım oranları dibe vuracak ve nihayetinde işler "normale" dönecektir. Birçoğumuz 2008 finans krizinin bir dönüm noktası olacağını düşünmüştük. Finansallaşmış, küreselleşmiş biçimiyle kapitalizmin hâlâ toparlanamadığını düşününce, öyleydi de aslında. Ancak toplumun büyük bölümü krizin atlatıldığına ve sistemin kendini toparladığına ikna edilerek rehavete sürüklendi – tıpkı Corbyn nefretini içselleştirmeye ikna edildikleri gibi. Üzerinden iki-üç yıl geçtikten sonra, Covid-19’da 2008 kriziyle hemen hemen aynı şekilde hatırlanacak gibi gelmiyor mu size de?
Brian: Gelmez mi, bence gayet olası bir senaryo bu, bize düşen de öyle olmamasını sağlamak. Asıl görevimiz bu bence, en başta da sanat. Çünkü yaptıkları başka şeylerin yanı sıra, sanatçılar farklı gelecekler hayal edebilmemizi sağlayan materyaller temin ederler. Sanat farklı bir dünyada yaşamanın nasıl bir şey olacağını deneyimlemeye çalışmanın yollarından biridir. Bu dünya Charles Dickens’in veya Tolstoy'un eserleri kadar teferruatlı bir şeyle temsil edilebileceği gibi, bir pop şarkısı kadar basit bir şeyle de temsil edilebilir. Sanat yapmak çoğunlukla insana başka değerler, başka türlü ilişkiler deneyimleme şansı tanıyan bir şey yaratmaktır. Şu an üzerine kafa yormamız gereken şey budur. İnsanların bu dönemi hatırlamasını, hatta belki de iyi bir şekilde hatırlanmasını sağlamak için hâlâ bir şansımız var. İngiliz halkı Blitz dönemini hayatlarının en muhteşem ânıymış gibi hatırlıyor hâlâ. Niye? Çünkü muhtemelen hayatlarında ilk kez birlik olduklarını, gerçekten bir yere ait olduklarını hissetmişlerdi. İnsanlar için aidiyet duygusundan daha önemli hiçbir şey yok bence, para da dahil. İnsanlar bu duyguyu seviyorlar, yokluğunda eksikliğini çekip sahte aidiyetlerle tatmin olmaya çalışıyorlar; gerçek ve anlamlı bir şeyin parçası olmanın yerini dolduracağını umarak kırmızı bir spor araba alıyorlar mesela. Covid-19 hayatımızı olağanüstü biçimde değiştirdi ve ben bu anların insanların hafızasındaki yerini bir süre, belki üç-beş yıl daha koruyacağını düşünüyorum. Sanatçıların bu dönemin hikâyesini, bu hikâyenin benzersiz, olumlu ve harika yanlarını ifade edecek yollar bulması gerekiyor. Hikâyenin korkunç kısmını zaten biliyoruz: İnsanlar feci şartlar altında yaşıyor, ölüyor. Ama bundan da öğrenecek bir şeyler olduğunu unutmamaya gayret etmeliyiz.
Yanis: Sanat konusuna dönersek eğer, virüs sonrası dünyada yeni kültürel ve sanatsal yaratım biçimleri için ne gibi olanaklar görüyorsunuz, biraz açar mısınız?
Brian: Başka dünyaların sanatı da, başka dünyalara yönelik sanat da üzerinde çok düşündüğüm konular. Sanattan konuşurken karşılaştığımız sorunlardan biri sanatın niye önemli olduğunu kimsenin bilmemesi. Yemek yemenin, egzersiz yapmanın neden önemli olduğunu hepimiz anlıyoruz, ama mesele sanat olunca işler değişiyor; bu biraz da sanat üzerine konuşan, yazan insanların ekseriyetle çok kötü düşünürler olmasından kaynaklanıyor. Düşünme biçimleri de bu düşünceleri ifade etme biçimleri de hiç anlaşılır değil. Şimdi, hepimiz biliyoruz ki çocuklar oyun oynar ve dünyayı anlamayı bu şekilde öğrenirler. Nesneleri eller ve sıkarlar, ellerindeki nesne gerçekte olduğundan başka bir şeymiş gibi davranırlar ve kimse de dönüp bir çocuğa, "Böyle yaparak zamanını boşa harcıyorsun," demez. Herkes bilir ki oyun aktiviteleri sosyal ve fiziksel becerileri geliştirmenin, dünyayı anlamanın temel araçlarıdır. Ama sonra, belli bir yaşa geldiklerinde çocukları okula gönderip, "İşte şimdi gerçekten bir şeyler öğreniyorsun," deriz; sanki öncesinde öğrenmiyorlarmış gibi. Çok geçmeden, birine oyun oynadığını söylemek bile esasen aşılması gerektiğini ima eden bir eleştiriye dönüşür. Benim teorime göre, sanat hayatınızın geri kalanında oyun oynamayı sürdürmenin bir yoludur. Rol yapmaya, materyalleri farklı biçimlerde kavramaya, aralarındaki uyumu anlamaya, sizi nelerin heyecanlandırdığını görüp niye heyecanlandırdıklarını merak etmeye devam etmektir. İnsanlar doğrudan, yani - yemek pişirmek, dikiş dikmek, inşa etmek gibi bir sürü faaliyetle - kendi sanatlarını kendileri yaparak oynayabilecekleri gibi, dolaylı olarak, yani başkalarının sanatını deneyimleyerek, örneğin müzik dinleyerek de oynayabilirler. İnsanların hayatta kalmanın temel sorunlarını çözdükten sonra yaptıkları ilk şey sanattır: Dans etmektir, şarkı söylemektir, yazmaktır. Peki bütün bu insan faaliyetlerinin amacı nedir? Neden yapıyoruz bunları? Bence bunları yapıyoruz çünkü insanın sahip olduğu en temel şey, bizi (bildiğimiz kadarıyla) evrenin geri kalanından farklı kılan tek şey hayal etme yeteneğimizdir; zihnimiz dışında hiçbir varlığı olmayan şeyleri düşünebilmemiz, inceleyebilmemizdir. Hepimiz sürekli başka dünyalar yaratıp duruyoruz zihnimizde; bizi farklı kılan ve hayatta kalmamızı sağlayan da bu. Her daim bunun provasını yapmamız gerekiyor üstelik. Eğer -yemeğin, egzersizin, iletişimin önemini anladığımız gibi- sanat dediğimiz bu kasti ve daimi hayal etme eyleminin önemini anlamaya başlayabilirsek, işte o zaman sanatı ciddiye almaya, hayatlarımızın ekolojik dengesi açısından elzem bir şey olarak görmeye başlayabiliriz. Bu, öğrenilmesi gereken tek şeyin STEM (Bilim, Teknoloji, Mühendislik, Matematik) konuları olduğu yönündeki korkunç fikirden uzaklaşmamızı da sağlayacaktır.
Brian: Hayır, hayır, tabii ki olmayacak. İşler öyle yürümüyor. Ama insanların hangi davranış biçimlerinin münasip olduğuna ilişkin duygular gelişebilir, evrilebilir, ki daha kapsamlı bir değişim için bu şart. İklim değişikliğine dair kavrayışımız da bu tür evrimlerden biri kuşkusuz. Gezegenin ekolojik dengesinin temel bir ögesi olduğumuzu, iklim konusundaki eski tutumumuzun absürd ve sürdürülemez olduğunu biliyoruz artık: Gezegenimiz gönlümüzce kullanabileceğimiz sınırsız kaynağa sahip değil. Bu tür düşünce değişimleri gerçekten oluyor ve genellikle de estetik denebilecek değişimlerle başlıyor. Çoğu örnekte, değişim güçlü bilimsel gerekçelerden çok, "Bu hiç de doğruymuş gibi gelmiyor artık" gibi bir duyguya tutunur önceleri. İşte sanat böyle duygularla meşgul olur. Sanat bu duyguların başka insanlarla paylaşılması, evrenselliğinin ifade edilmesi ve bu sayede fikirlere, eylemlere dönüştürülmesidir. Bu da devrimin en önemli ayağıdır aslında. Aleksey Yurchak'ın Everything Was Forever, Until It Was No More (Her Şey Sonsuza Kadardı, Ta ki Artık Öyle Olmadığı Güne Dek) adında bir kitabı var; Sovyetler Birliği'nin çöküşünü anlatıyor. Yurchak'ın dediğine göre Sovyetler Birliği, çöküşünden bir önceki geceye kadar sağlam ve sonsuz görünüyordu. Ama ertesi gün birden çöküvermişti. Ve hayat devam etti. İşler çok çabuk değişebiliyor. Hatırladığım kadarıyla Yurchak'ın anlattıklarından çıkarabileceğimiz bir diğer nokta da her devrimin iki aşaması olduğu fikri. İlk aşama, bir şeylerin yanlış olduğunu herkesin fark ettiği aşamadır. İkincisi ve daha önemlisi, herkesin aynı şeyi diğerlerinin de fark ettiğinin farkına vardığı aşamadır.
Yanis: Bu dediğiniz, birileri başka birilerinin işlerin kötüye gittiğini fark ettiğini düşündüğü zaman çöken borsalara benziyor biraz.
Brian: Öyle. İyimser sayılırım yani. Keşke bütün milyarderler defolup Plüton'a gitse de orada kendi balonlarında yaşasa...
Yanis: Vaat edip duruyorlar ama bir yere gittikleri yok. Görünen o ki burada kalıp yaşayan herkesin kanını emecekler. Gerçi galaksinin geri kalanını kolonileştirmelerini de hiç istemem doğrusu; bir Uzay Yolu hayranı olarak, insanlığın uzaydaki ilk temsilcileri o güzel yüksek teknolojili komünist uçuş prensipleriyle Kaptan Picard'la Kaptan Kirk olsun isterim. Elon Musk olduğunu bir düşünsenize! O günleri göreceğime ölmeyi tercih ederim. Tecritten çıkınca ne yapacaksınız peki, bir sonraki projeniz ne olacak?
Brian: Serpentine Galerisi'nde "Back to Earth" (Dünyaya Dönüş) adlı bir projeye katılacağım; Covid-19 yüzünden ertelenmişti. Gezegenle ilişkisinin geleceğini tasarlamakla ilgilenen insanlar bir araya getirmeyi amaçlayan bir proje bu. Kendi adıma, insandaki birçok önemli değişimin estetik duyular veya manevi duygular gibi muğlak biçimlerde başladığına dikkat çekmeye çalışıyorum. Olgusal, rakamsal veriler de son derece önemlidir elbette, ama bu tür değişimler bunlardan doğmaz genelde. Bu hareketleri tetikleyen şey "Burada bir yanlışlık var" gibi, ya da tam tersi, "Bu şahane bir his" "istediğimiz tam da bu" gibi muğlak duygulardır çoğu zaman. Bu duyuların kanıtlarla, bilime bir araya gelebileceği bir alan yaratmak isterdim. Şu an yapmamız gereken en önemli şey umudu, gelecekte iyi ve güzel şeyler yapabileceğimiz umudu, gelecekte iyi ve güzel şeyler yapabileceğimizin umudunu beslemek. Bunu yaparken yolumuza çıkacak engelin ne olduğunu biliyoruz, gün gibi ortada. Tam olarak bilmediğimiz şey ise umut tohumlarının nerede çoktan yeşermekte olduğu. Bence bu kapanma sürecini “Şu an başlamakta olan ne?” sorusunu sormak için kullanmalıyız. Orada burada ufak belirtilelerini görüyorum. İnsanların yeniden iletişim kurmaya, işbirliği yapmaya başladığını görüyorum ki yeşeren filizlerdir bunlar. Hepimizin bu filizleri kavrayıp “Geleceğin başladığı yer burası işte,” demesini istiyorum.
Söyleşi tarihi 4 Nisan 2020