Beysun Gökçin ile Alican Turalı, bir sanat eseri ve performans alanı olarak Açık Radyo’nun 17. İstanbul Bienali’ne katılımını konuşuyorlar.
Beysun Gökçin: Bir Açık Deniz programında daha birlikteyiz. Bu hafta programı Alican Turalı’yla birlikte gerçekleştireceğiz. Alican merhaba!
Alican Turalı: Merhaba!
B.G.: Özlemiş misin bu mekânı? Pandemiden beri ilk defa buluşuyoruz, değil mi?
A. T.: İlk defa. Ama daha önce Zoom üzerinden de programlar yapmıştık.
B.G.: Barın Han’ın yarattığı mekânsallığın duygusunu konuşarak başlayalım mı? 17. İstanbul Bienali’ne katılımının bir marka olarak Açık Radyo’ya katkısı nedir sence?
A.T.: Çok büyük bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Tüm markalar için bu tür sanatsal etkinliklere katılım faydalı oluyor. Zihinlerdeki imajları, konumları, mertebeleri değişiyor. Aldıkları tavırlar da bunlarla beraber dönüşüyor. Bunlar hem olumlu hem de bir markaya katkıda bulunan değerler. Bence bir sanat etkinliğine katılım göstermek Açık Radyo’ya çok yakıştı. Açık Radyo zaten gündemin içinde olan, şehrin ve toplumun nabzını tutmaya uğraşan bir radyo. Açık Radyo’nun program çeşitliliğine baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliyoruz. Bu çeşitliliğin içinde tabii ki sanata da yer var. İstanbul’un sanat sahnesini yıllar yılı desteklemiş ve yansıtmış bir radyodan söz ediyoruz. O nedenle bu tip bir etkinliğe katılımı da pozitif bir gelişme.
B.G.: Bienale katılımıyla birlikte sanki bir sokak radyosuna dönüştü Açık Radyo. Bir radyonun kendi yuvasından çıkmasını, insanların görebileceği, hatta dolaşabileceği bir mekânda var olmasını bir tür yaramazlık olarak görüyorum.
A.T.: Ama radyonun kökeninde bu vardır. Dünyada radyo devletlerin tekelindeyken, 70’lerden önce Avrupa’da korsan radyolar revaçtaydı. Ana akım frekansın dışında kalan radyolardı bunlar. Yıllarca polislerle köşe kapmaca oynadılar.
B.G.: Koyulan yasakları tanımayıp korsan yayın yapan birçok radyo vardı, haklısın. Dolayısıyla “sokak çocuğu” olma hâli Açık Radyo’ya da çok yakışıyor. Bienal’deki mekân radyonun kendini yuvasından çıkıp sokağa taşmasına olanak tanıyor. Bu bienalin en hoş yanı bir temasının olmaması. Bienal, şehrin tamamına yayılmış vaziyette ve 10’dan fazla yerde etkinlikler düzenleniyor. Şehirle birlikte nefes alan bir bienalden söz ediyoruz.
Bu sanırım Açık Radyo’nun da ilk deneyimi. İlk kez Açık Radyo yayınları radyonun dışından gerçekleştiriliyor olsa gerek. Barın Han da gayet konforlu bir yayın deneyimi vadediyor. İki yayın yaptım Barın Han’dan. Açık Radyo, Barın Han’ın ikinci katında bir yerleştirme hâlinde bulunuyor. Böylece Açık Radyo’nun kendisi de bienale dahil olan bir sanat objesi hâlini alıyor.
A.T: Barın Han’da bir stüdyo mu kuruldu?
B.G.: Barın Han’da hem bir stüdyo hem de bir sergi alanı var. Açık Radyo dinleyicilerinin kesinlikle görmesi gereken bir mekân. Gidip Açık Radyo’ya dokunsunlar derim. Açık Radyo’dan söz eden afişler, broşürler var mekânda. Ama en önemlisi, bu mekânda bir stüdyonun bulunuyor olması. Sanırım Barın ailesi o stüdyonun orada kalmasını istiyormuş. Doğruluğundan emin değilim ama eğer doğruysa bu müthiş bir fikir. Böylece o stüdyo zamanla bir heykele dönüşebilir. 17. İstanbul Bienali’nde kurulmuş bir radyo yontusu hâlini alabilir.
A.T: Bienal ne zamana kadar sürecek Beysun?
B.G.: 20 Kasım’a kadar devam ediyor. Açık Radyo, bienal kapsamında Barın Han’da çok enteresan etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Barın Han’da yapılan, bir radyo stüdyosu kurmaktan ibaret değil. Aynı zamanda programcılar da orada kendi sanatlarını icra ediyor. Didem Gençtürk söz etmişti, bir grup (Tophane Noise Band) tophaneden topladıkları atıklarla yaptıkları enstrümanları kullanarak müzik yapacakmış.* Açık Radyo sadece gelip mekâna kurulmakla kalmıyor, bienalde performatif olarak da var oluyor.
* Tophane Noise Band’in şehir atıklarını kullanarak gerçekleştireceği müzikal performans, 30 Ekim 2022 Pazar günü, saat 12.00 - 18.00 arasında Açık Radyo’nun Barın Han’daki açık stüdyosunda gerçekleşecek.