Açık Bilinç'te bu hafta bilişsel bilimler ışığında cemaat/tarikat mensubiyetinin iç dinamiklerini konuştuk. Yalnızca 20. Yüzyıl tarihi bile, hem Batı'da hem Doğu'da kültürel altyapı farklarına rağmen pek çok ortak nitelik barındıran cemaatlerle dolu. Ülke gündeminden düşmeyen Gülen Cemaati'ni ve mensubiyet ilişkilerini anlamak için dünya kültleriyle karşılaştırmalı bir analize gerek olduğunu düşündük.
Geçen hafta, bu haftaki programımızda Dr. Tolga Çukur'la beyin görüntülemede tersine mühendislik yöntemlerini konuşacağımızı duyurmuştuk, ama cemaat tartışması gündeme ilişkin bir konu olduğu için bir değişiklik yaptık ve sürdürmekte olduğumuz beyin görüntüleme dizisine 2 haftalık bir ara verdik. Bu değişikliği lütfen mazur görün.
Kült gruplar kategorisindeki cemaatlerin yapısı, çağdaş sosyolojinin kurucularından Max Weber'den bu yana derinlemesine incelenmiş bir konu. Weber, kültlerin oluşumunda lider konumundaki kişilerin karizmatik otoritesinin en önemli faktör olduğunu öne sürer.
Medyada sıkça rastladığımız “cemaat mensuplarının beyinlerine çip yerleştirilmiş” ya da “onlar Deccal tarafından kandırılmışlar” tarzı tezler içi boş açıklamalar olarak kalıyor. Bugünkü programda, cemaatlerin iç dinamiklerini birkaç farklı örnek ışığında ve "kognitif disonans" kuramı çerçevesinde tartışmaya çalışacağız.
Örnek olarak değineceğimiz tarikatlar, ABD kökenli Heaven's Gate ve Japonya kökenli Aum Shinrikyo cemaatleri ve yakın geçmişteki eylemleri.
Heaven's Gate 1970'lerde M. Applewhite ve B. Nettles tarafından kurulmuş, Hristiyanlıkla uzaylı varlıklara inancı bağdaştıran bir tarikat. Heaven's Gate müritleri, Applewhite'ın Hz. İsa'nın reenkarnasyonu olduğuna ve kıyamet öncesinde kendilerini selamete ulaştıracağına inanıyorlardı. Applewhite Tanrı'yla iletişim kurduğunu ve tarikatın adında atfedilen "Cennetin Kapısı"nın anahtarının kendisinde olduğunu iddia ediyordu. Heaven's Gate inanç sistemi, kıyametin yaklaştığı ve lider bir kurtarıcıya gerek olduğu iddiasını merkez almıştı.
Heaven's Gate tarikatının 39 üyesi 1997'de San Diego'da, arkalarında ailelerine video mesajları bırakarak sistemli bir şekilde intihar ettiler. Heaven's Gate üyelerinin birlikte yaşadığı malikaneye giren polis, 39 kişiyi bir örnek giysileriyle ranzalarında ölü buldu. Arkada bıraktıkları videoda Heaven's Gate üyelerinin çoğunun eğitimli ve aklı başında gözüken insanlar olduğu görülebilir. Heaven's Gate tarikatı üyeleri fenobarbital alarak intihar ederken öleceklerine değil bir başka evrene taşınarak kurtulacaklarına inanıyorlardı.
Muhakeme yeteneği olan, aklını yitirmemiş görünen insanlar nasıl böyle bir boş inancın peşinden gidebilir, hayatlarını bile feda edebilirler? Bu tür kör inanç temelli ve dısarıdan bakıldığında anlaması zor davranışların kült cemaatler tarihinde istisna olmadığının altını çizelim.
Aum Shinrikyo, benzer tarihlerde ama Heaven's Gate tarikatına göre bambaşka bir kültürel zeminde, Hinduizm / Budizm temelinde ortaya çıkıyor. "Yüce Gerçek" anlamına gelen Aum Shinrikyo'nun kurucusu, bir akupunktur ve alternatif tıp uzmanı olan Shoko Asahara. Asahara, Hinduist / Budist öğretileri Hristiyanlıkla karıştırarak bir inanç sistemi kuruyor ve kendisinin Hz. İsa olduğunu iddia ediyor. Heaven's Gate inancında olduğu gibi Aum Shinrikyo üyeleri de kıyametin yakın olduğuna ve Asahara'nın kurtarıcı Mesih olarak dünyaya geldiğine inanıyorlar.
Çok farklı coğrafyalardan türemiş bu tarikatların inanç sistemlerinde merkezi ortak nokta, kıyametin yakın olması ve kurtarıcı Mesih iddiası. Açıkça söylenmese de Gülen cemaatinde Fettulah Gülen'in dünyaya kıyamet öncesi gelmiş kurtarıcı Mehdi olduğu iddiası yaygın ve etkili role sahip. "Yüce gerçek"leri doğrudan Tanrı'dan alan Mesih/Mehdi inancı, kült tarikatlarda en akla sığmaz davranışların temel dayanağını oluşturuyor.
Dışarıdan bakıldığında kabul etmesi zor inanç ve davranışların, tarikat mensupları tarafından kabul görmesini iki boyutta inceleyebiliriz:
1. Cemaat adına daha büyük bir hedef için, "dava uğruna", başka türlü kabul edilemeyecek davranışların zorunlu görülmesi ve meşru kılınması.
2.Bireysel olarak en büyük mükafat olan "ahireti kazanmak" ve cennette yer edinmek için mutlak doğruları bilen liderin sözünden çıkılmaması.
Birbirinden çok farklı yapılara ve kültürel kodlara sahip olan cemaatlerde, bu akıl yürütme ve davranış biçimi ortak olarak tezahür ediyor. Tarikat üyelerinin içsel dinamiğinde kör inanca bağlı etkili bir rasyonalizasyon (mazeret üretme) sisteminin operasyonel olduğu söylenebilir. Rasyonalizasyon konusunda en önemli tezlerden birisi, ABD'li psikolog Leon Festinger'in Kognitif Disonans kuramıdır. Festinger'e göre içimizde birbiriyle çatışan ve bilişsel uyumsuzluk (disonans) yaratan düşüncelerden, mazeret üreterek kurtulmaya çalışırız. Yani, rasyonalizasyon yaparak, birbiriyle uyuşmayan düşüncelerin yarattığı sıkıntıdan kurtulmak uğruna, doğru ve gerçeği kurban ederiz.
Bilişsel Uyumsuzluk kuramına temel olan çalışma Festinger'in 1956 kitabı Kehanet Yanıldığında kitabında anlatılır. Festinger, Seekers tarikatı üyelerinin, liderlerinin kehaneti doğru çıkmadığında rasyonalizasyonla inanmaya devam ettiklerini belgelemiştir. Cemaatler içinde çok etkin olan bu rasyonalizasyon eğilimi, mensupların gelecek kehanete kadar inançlı kalmalarının dayanağı işlevini görür. Kognitif disonans kuramına göre rasyonalizasyon eğilimi aynı zamanda tarikat mensuplarının tereddütlerine karşı bir antidot görevi yapar.
Japon tarikatı Aum Shinrikyo'ya geri dönelim. Bu cemaat, Heaven's Gate'den farklı olarak finans kaynaklarına ve silahlanmaya çok önem vermiştir. Haklarında hukuki bir inceleme başlatılmış olan Aum S. tarikatı, dikkat dağıtmak ve intikam amacıyla Tokyo'da ölümcül bir saldırı planlar. 20 Mart 1995 sabahı, Aum Shinrikyo mensupları Tokyo metrosunun 5 hattında zehirli sarin gazı içeren kutularını delerek vagonların içine bırakırlar. Sarin gazının etkisiyle, işlerine gitmekte olan insanlar ve metro görevlilerinden 12 kişi ölür, 1000'e yakın insan ciddi olarak hastalanır. Aum Shinrikyo tarikatının girişimi, Japonya'da II. Dünya Savaşı sonrası sivil halka karşı yapılmış en ölümcül saldırıdır.
Çok daha ölümcül olabilecek bu saldırı, sarin gazını yerleştirmekle görevli 5 kişiden ikisinin tereddütleri yüzünden ucuz atlatılmıştır. Aum Shinrikyo tarikatının 2 mensubu son anda bütün sarin kutularını delmekten vazgeçmiştir. Bu 2 kişiden birisi daha sonra itirafçı olacaktır. Bu tereddüt, tarikatlar içinde bile rasyonalizasyonun sınırları olduğunun, bireysel akıl ve vicdanın baskın gelebileceğinin göstergesidir.
Yazar Haruki Murakami, Yeraltı: Tokyo Gaz Saldırısı ve Japon Ruhu kitabında o gün olanları ve geride kalanları anlatır.
Aum Shinrikyo tarikatının, çıkarları uğruna terör yöntemlerine başvurmaktan imtina etmeyen Gülen cemaatiyle başka yapısal benzerlikleri de var. Bu karşılaştırmalı incelemeye gelecek hafta da devam edeceğiz.