Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, "Götür Beni Bu Şehirden" ve "Kalbinden Taşınıyorum" adlı şiir kitaplarının şairi İlyas Şengün ile bir araya geliyor.
Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Apaçık Radyo'ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoşgeldiniz, ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 28 Mayıs 2025 Çarşamba ve bu hafta yine Mersin'den bir konuğumla yüz yüze konuşuyorum.
Sakat Muhabbet başlayalı iki buçuk yıl oldu, 89. bölümü şu anda yapıyoruz Sakat Muhabbet'te ve galiba Mersin'de ikinci kez bir konuğumla yüz yüze konuşuyorum. Çok kısa bir zaman önce de Alzheimer Derneği'nden dört tane ablamızı konuk almıştım, hatırlarsınız ve onlarla Alzheimer Derneği'nin bir şubesinden konuşmuştum. Şimdi ise konuğum ile konuğumun evinden, salonundan yayın yapıyoruz. Konuğum İlyas Şengün. İlyas, Sakat Muhabbet’e hoşgeldin. Nasılsın, iyi misin?
İlyas Şengün: Teşekkür ederim, hoşbulduk. İyiyim, teşekkür ederim. Siz nasılsınız?
A.T.A.: Ben de iyiyim İlyascığım. Sana bahsetmiştim zaten; bizim bir ilk sorumuz var, öyle başlıyoruz hep Sakat Muhabbet’e. İlyas Şengün kimdir, bugüne kadar neler yapmıştır ve bir sakatlığın bulunuyor ise bunu da bizimle paylaşır mısın lütfen?
İ.Ş.: Ben 1996 Niğde doğumluyum. Niğde'deki özellikle kış aylarının, yaşam koşullarının zor olmasından dolayı 2008 yılından beri Mersin'de yaşıyorum. Hastalığım kas erimesi ve soğuk havalarda çok fazla etkilendiğim için Niğde'de yaşayamadım, bu yüzden Mersin'e taşındık. Mersin benim için gerçekten hem havası, hem de coğrafyası olarak çok avantajlı bir şehir. 2008 yılından beri Mersin'de yaşıyorum.
Edebiyata çok küçük yaşlarda başladım. Yayınlanmış iki tane şiir kitabım var. Ondan öncesinde 2016-2017 yılları arasında Samsun Armağan Medya Grubu'nda köşe yazarlığı yaptım altı ay kadar. Sonra orası kapanınca kendi kitaplarıma yoğunlaştım.
2020 yılında Götür Beni Bu Şehirden adlı kitabımı Ankara merkezli Karina Yayınları’ndan çıkardım. 2022’de ise deneme kitabımı çıkardım. Bu kitap, içerisinde mikro hikayeler olan ve birkaç sayfasına da serpiştirilmiş şiirleri olan bir kitaptı. 2016-2017 yılları arasında da köşe yazarlığı yaptığım dönemlerde yazmış olduğum denemelerim vardı ve oradan ayrıldıktan sonra bunların sadece bir dolap köşesinde kalmasını istemedim ve bu yüzden kitaplaştırmaya karar verdim. Biraz daha çoğalttım ve bu şekilde bir deneme fikri doğdu. Şu an üzerinde çalıştığım bir roman kitabım var. Geçtiğimiz haftalarda imza ve söyleşi günümüzü gerçekleştirdik - zaten siz de oradaydınız.
A.T.A.: Evet, ben de birinde oradaydım çünkü bir tane olmadı, birkaç tane oldu benim gördüğüm kadarıyla.
İ.Ş.: Evet, ardından Toroslar Belediyesi Kültür Merkezi'nde de oldu, sonra başka bir yerde de oldu.
A.T.A.: Bir de 16 Mayıs haftasında etkinlikler oldu.
İ.Ş.: Evet, aynen.
A.T.A.: Sakatlar Haftası’nda oldu bu.
İ.Ş.: Evet.
Duchenne Kas Distrofisi (DMD)
A.T.A.: Şimdi kas erimesi dedin, ‘Niğde’de zorlandım da geldim’ dedin, bunları bir açalım mı? Tam olarak rahatsızlığın nedir ve sen ne şekilde erişimini sağlıyorsun? Bu radyo programı olduğu için dinleyenler seni görmüyorlar, zihinlerinde canlansın istiyorum.
İ.Ş.: Tamam, bir açıklık getirelim buralara. Tıpta bilinen adıyla Duchenne Kas Distrofisi (DMD) ki çokça biliniyor zaten halk tarafından. Onun biraz daha hafif seyreden hastalığı Limgörthl diye geçiyor. Dört yaşındayken başladı ve 11 yaşına kadar zor bir şekilde yürüdüm. Sonra zamanla hastalığım ilerlediği için yürümemi kaybettim ve son yedi-sekiz yıldır da kollarım etkilenmeye başladı, kollarımı zor kullanıyorum yani önümde bir masa olduğunda kullanabiliyorum, onun haricinde kullanamıyorum. Halk dilinde kas erimesi diye geçiyor zaten ve bu ilerleyen bir hastalık.
A.T.A.: Koltuk değneği mi kullanıyorsun yoka sandalye mi?
İ.Ş.: Sandalye kullanıyorum, erişimimi sandalye ile sağlıyorum. Uzak yerlere giderken ise aracımla gidiyorum.
A.T.A.: Aracın sandalyenin sığmasına uygun bir araç sanıyorum.
İ.Ş.: Evet, uygun bir araç.
A.T.A.: 1996’da doğdum dedin yani 2008'de 12 yaşında gelmişsin Mersin’e. Sen yürüme yetin sona erdikten hemen, bir sene sonra aslında Mersin'e gelmişsin doğru mu?
İ.Ş.: Aynen öyle.
A.T.A.: Burada olmuyor, biz Mersin'e gidelim, orada daha rahat olur diye mi düşündünüz?
İ.Ş.: Yürümemi Niğde’de kaybettim, özellikle kış aylarında soğuk havaların kaslarımı etkilemesinden dolayı orada yaşantı çok zorlaştı benim için ve bu yüzden mecburi bir taşınma oldu aslında. Mersin'e taşındık, sıcak hava özellikle iyi geliyor bana ki zaten ben çok üşüyen biriyim. Kaslarım da soğuktan çok etkileniyor.
A.T.A.: Rahatsızlığından dolayı olan bir şey mi yani?
İ.Ş.: Evet, rahatsızlığımdan dolayı olan bir şey yani hareket alanım daha da kısıtlanıyor, gücüm daha da kesiliyor soğuktan dolayı. O yüzden 2008 yılında Mersin'e taşındık ve o zamandan beri Mersin'de yaşıyorum.
‘Sakat’ mı, ‘Engelli’ mi?
A.T.A.: Ben seni daha önce de konuk almak istemiştim. Sen ilk zamanlarında, sana ilk önerdiğimde demiştin ki ‘Ya bilmiyorum’ gibi şeyler demiştin. Sakat Muhabbet’te ‘sakat’ kelimesi biraz itici mi geliyor sana? Öyle bir şey vardı galiba, bunu da açalım istersen şimdi.
İ.Ş.: Nasıl söyleyebilirim bilmiyorum ama biraz ağır olduğunu düşünüyorum, ağırlığını hissediyorum. Buna nazaran engelli kelimesi daha hafif geliyor. Ben zaten normalde de yapım gereği hüzne daha yakın biriyim, etkilendiğim olmuştur. Bu yüzden çok benimsediğim bir kelime değil aslında sakat kelimesi.
A.T.A.: Daha eskiden ‘özürlü’ deniyordu.
İ.Ş.: O zamanlarda ben yoktum tabii ki. O zamanlarda olsam daha çok etkilenirdim.
A.T.A.: Özürlü daha fecaat bir şey aslında, sanki ir kabahatin varmış gibi.
İ.Ş.: Aynen.
A.T.A.: Sakat deyince ne hissediyorsun peki? Mesela bak, ben kendimi ortaokul, lisedeyken hatırlıyorum. Sınıfta bir kitaptan bir bölüm okurduk ve sakat kelimesi geçince böyle titrerdim, ‘Şimdi herkes sakat falan diye beni düşündü’ diye içimden geçirirdim. Sonrasında da zaten ‘sakat’ kelimesini o yüzden sahiplendim.
Bizim ne olduğumuzun adını bulmaya uğraşmayın. Toplumu, hayatı şekillendirin, biz de erişelim. Derdimiz bu ve ona doğru bir isim verdim aslında ama buna alınanlar da var. Seni de bu nedenle konuk almak istedim. Bunlar seni rahatsız ediyor ama rahatsız olanlar da konuk olsun istiyorum ben çünkü ben ‘sakat deyin, başka bir şey demeyin’ demiyorum. Hatta benim programımı dinleyip, bana kızıp, ‘Ya bu adam bizimle alay mı ediyor’ diyen sakat insanlar da olabilir ve bunu ben öngörüyorum aslında. O yüzden bu konuyu açtım bir yerden de.
İ.Ş.: Açıkçası sakat deyince normal insanlar klasmanından daha aşağıda gibi hissediyorum kendimi, insanlar bizi daha da aşağıda görüyorlarmış gibi hissediyorum.
A.T.A.: Normal insan ne demek?
İ.Ş.: Normal sağlıklı insanlar.
A.T.A.: İşte bak ben ‘normal’ kelimesine karşıyım mesela. Normal ne demek? Ben anormal değilim ve normal denince bana anormal denmiş gibi oluyor. Yani şöyle; sarışın, esmer ve sakat - böyle bir şey, bizim durumumuz bu. Dünyada, yurt dışında, ABD’de, Türkiye'de de var benim gibi düşünen arkadaşlarım. Ben de onlardan birisiyim. Biz böyle insanlarız yani nasıl eşcinseller var, kürtler var, çingeneler var, biz de sakatlarız, sakat olarak topluluğuz. Bize ‘iyileşin, aramıza katılın’ diye bir anlayış var ama biz iyiyiz zaten, biz böyleyiz diye bir anlayış bu. Sana nasıl hissettiriyor bunları duyunca, dinleyince, çok mu ütopik, çok mu hayalci geliyor sana?
İ.Ş.: Aslında bu insanlarımızın biraz da bakış açısıyla alakalı ve bu bakış açısının değişmesini düşünüyorum. Şu sakat kelimesi kalktığında, özel gereksinimli veya engelli dendiğinde sanki bu tabu biraz daha yıkılmış gibi hissediyorum.
A.T.A.: Oluyor mu sence peki?
İ.Ş.: Yani olmuyorsa da bir yerde belki bir iki saniye de olsa hissetmek iyi geliyor gibi.
A.T.A.: Ben işte o yüzden tamamen devrimci gibi bir şey istiyorum. Sohbet ediyorduk kayıttan önce ve ben bunu bir Sakat Muhabbet bölümünde de söylemiştim. Benim çabam, sakat olmayan insanların zihnindeki sakat imgesini değiştirmek çünkü dediğin gibi, aşağı görüyorlar ama sakat dedikleri için görmüyorlar - zaten aşağı görüyorlar, o yüzden.
Benim bir arkadaşım vardı, adı Reha, buradan kendisine de selam göndereyim. Sakat, kökeni Arapça bir kelimeymiş. O kelimenin anlamını öğrenip bana, ‘Sakat, Arapça'da ‘aşağıda olan'dan türemiş bir kelime. Bu yüzden kullanma’ demişti Ben de ‘Biz Arap değiliz, biz Türk'üz. Sakat kelimesini alırım, evirir çevirir bu anlama sokarım ben’ demiştim. Yani o konuda rahat ol çünkü anlamları toplum yaratıyor, kelimenin kendisi yaratmıyor.
İ.Ş.: Doğru.
A.T.A.: Ortalara bir yere geldik ve bu bölümde müzik paylaşıyoruz - sana demedim bunu ama şimdi öğreniyorsun. Müziği de ben konuğa soruyorum ne çalalım diye; içinden geçen bir şarkı, müzik var ise söyle, dinleyelim hep birlikte.
İ.Ş.: O zaman benim son zamanlarda dinlediğim ve sözlerinde kendimi bulduğum bir şarkı var, hemen onu söyleyeyim, onu çalalım; Bengü Beker’den “Sana Yıldızlar Ödediğimden”.
A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor. Şu anda Mersin'de, konuğum İlyas Şengün'ün evinde, salonunda oturuyoruz. Kardeşin Deniz az önce yanımızdaydı, kaç yaşındaydı Deniz?
İ.Ş.: Dokuz.
A.T.A.: Dokuz yaşındaki kardeşin Deniz hatta şimdi geri geldi, annesi de içeride şu anda bize çay demliyor galiba, evde sohbet ediyoruz. İlk bölümde İlyas kendini anlattı ve sakat diyelim mi demeyelim mi diye konuştuk biraz. Bu bölümde de aslında İlyas'ın yaptığı işlerin detayına gireceğiz biraz.
Söz Yüzü Sanat ve Edebiyat Derneği
A.T.A.: Ben nasıl tanıdım İlyas'ı onu anlatayım; Mersin'de Söz Yüzü Sanat ve Edebiyat Derneği var ve Erdal Dalğıç, Serkan Aymaz gibi birçok insan var ve şimdi hepsini sayarsam birini unuturum, ayıp olur diye atlarım diye Serkan ile Erdal’ı söyleyeyim, onlara selam göndereyim. Ben derneğin etkinliklerine giderdim; şiir geceleri var, kitap okuma geceleri var, sinema geceleri var, sanat terapi geceleri var ve onların birinde de ben İlyas ile tanıştım. Tabii iki sakat olunca hemen uzaktan uzağa bakışıyoruz, selamlaşıyoruz. Sonra da yavaş yavaş tanıştık ve ben programı önermiştim ilk seferinde ve o, ‘Ya abi, olmasın mı?’ demişti. Hatta o detayı da müzikten önce konuştuk. Ayrıca Ütopyam Cafe vardır Mersin'de ve genelde şiir buluşmaları da orada oluyor. Bu arada şiir buluşmalarında ne olduğunu anlatayım ben dinleyenlere; iki haftada bir bir şair seçiyoruz ve o şairi çalışıyoruz aslında, o şairi konuşuyoruz. Türk ya da yabancı olabiliyor bu şairler ama en son Oktay Rıfat'ı konuştuk.
İ.Ş.: Evet, önümüzdeki hafta da Küçük İskender'i konuşacağız.
A.T.A.: Ama yazın iki ay Mersin'de olamayacağı için bir ara vereceğiz.
İ.Ş.: Ara verip bu sefer de sahil buluşmalarına başlayacağız.
A.T.A.: Evet. Söz Yüzü çok keyifli, Mersin keyifli ve hatta demin kayıttan önce İlyas, ‘İstanbul'da yaşamak benim hayalim’ diyordu ama İstanbul'da yaşamış birisi olarak Mersin de güzel diyeceğim ben.
İ.Ş.: Mersin de çok güzel tabii ki ama insan ulaşmadığının delisi, ulaştığının nankörüdür ya biraz.
A.T.A.: İstanbul’da ulaşım sorunu peki?
İ.Ş.: Yani ulaşmak isterim tabii ki oralara.
A.T.A.: Ulaşım, erişim sorun olmaz, her yer cennet bize o bakımdan bakarsan. Söz Yüzü’nü nasıl keşfettin? Şiir ve şair olduğun için senin daha çok ilgini çekmiştir muhtemelen. Biraz Söz Yüzü’nü konuşalım. Arkadaşlara da haber etmedim seni konuk alacağıma dair, onlara sürpriz olsun diyorum ben. Afiş çıkınca direkt onlarla paylaşacağım ben zaten.
İ.Ş.: Aslında Söz Yüzü beni keşfetti diyeyim çünkü yaklaşık bir buçuk yıl öncesinde şiir tahlil grubu kurulduğu ilk gün Cemal Süreyya gecesiydi ve benim sevgili Gülşah’a - ona da selam gönderiyorum.
A.T.A.: Soyadını da alalım biliyorsan.
İ.Ş.: Söz Yüzü’nde iki tane Gülşah var, ayırt edelim onu; Gülşah Can Işınak.
A.T.A.: Evet, seni tanıyordu Gülşah önceden galiba.
İ.Ş.: Aslında o tanımıyordu, benim mahalleden tanıdığım ortak bir arkadaşımız vardı Hasan Abi diye. Gülşah ile Hasan Abi birlikte çalışıyorlar ve şiir tahlil gecesi kurulduğunda, başladığında Hasan abi beni böyle bir arkadaşım var, iki tane kitabı var, edebiyatçı, şair diye Gülşah’a öneriyor ve Gülşah da beni arıyor oradan. Telefonda tanıştık, davet etti. Ben, o gün, davet ettiği gün, şiir tahlil gecesinin ilk günüydü ve Cemal Süreyya içindi ama ona katılamamıştım. Bir sonraki hafta Nilgün Marmara gecesi yapıldı, ona katıldım yani bu şekilde Söz Yüzü’ne katıldım ve sonra da hoşuma gitti. Tam içerisinde kendimi bulduğum ve kendime bir şeyle katabileceğim insanların olduğu bir ortamdı. Bu şekilde başladım ve sonrasında benim de kitaplarım olduğu için bir imza günü yapmak istediler.
Söz Yüzü Kapsamında İlyas Şengün Kitapları İmza Günü
A.T.A.: Çok güzel bir gündü o gün ve çoğu şey de sanırım sürpriz oldu sana.
İ.Ş.: Kesinlikle.
A.T.A.: Bir müzik grubu bulmuşlar, senin bir şiirini besteletmişler birisine.
İ.Ş.: Evet.
A.T.A.: Onu sen anlat, ben detay vermeyeyim istersen.
İ.Ş.: Özellikle Erdal Abi, Serkan Abi falan, Birgül Hanım çok fazla söylediler imza günü yapma konusunda ama benim başka bir şirketle, sponsor olan bir şirketle anlaşmam vardı ve bütün kitaplarım oradaydı yani onlarla yapmam gerekiyordu ilk etapta. Bu yüzden bir süre yapamadık, rötarli oldu yani ve sonrasında onlarla da bir anlaşmazlık olunca tekrar Söz Yüzü’yle yapmak istedim, çok da güzel oldu. Hatta sevgili moderatörüm Ebru Güneyan bu konuda çok çalıştı, söyleşimiz çok güzel oldu, verimli oldu. Katılımcı sayımız çok fazlaydı. Hatta ‘Bize İki Çay Söyle’ şiirimi hem Arapçaya, hem de Almancaya çeviren hocalarımız oldu ve orada seslendirildi. Alper Abi sen de vardın zaten.
A.T.A.: Evet vardım. Türkiye Sakatlar Derneği Mersin Şubesi'nden de katılımcılar geldi, onları da söyleyelim.
İ.Ş.: Aynen öyle. Mürsel Abi, Gülcihan Abla ve üyelerimiz. Çok verimli, çok etkili, geniş içerikli bir söyleşi ve imza günü oldu. Daha önce imza günlerinde çekilmiş olduğum fotoğraflarımın olduğu slide gösterisi de oldu. ‘Bize İki Çay Söyle’ şiirim yine üniversitedeki hocalarımız tarafından bestelendi, bunları sunduk katılımcılarımıza.
A.T.A.: Bulabilirsek belki bu kısımda onu da koyarız buraya, dinletelim, sen gönderirsin bana. Tamamdır, İlyas Şengün'ün ‘Bize İki Çay Söyle’ şiirinin müzikleştirilmiş halini dinliyoruz şimdi.
Saçları koklat bana
Bir bahar sabahı
Kuşlar kıskansın
Güneş fesatlaşsın
Saçlarını koklat bana
Bir bahar sabahı
Kuşlar kıskansın
Güneş fesatlaşsın
Ağaçlar selam versin sana
Gökyüzü kokunla buğulansın.
Ağaçlar selam versin sana
Gökyüzü kokunla buğulansın
Bize iki çay söyle
Bir gece vakti
Yüreğin kadar sıcak olsun
Bize iki çay söyle gece vakti
Yüreğin kadar sıcak olsun
Ağaçlar selam versin sana
Gökyüzü kokunla buğulansın
Ağaçlar selam versin sana
Gökyüzü kokunla buğulansın
İ.Ş.: Sonrasında da Toroslar Belediyesi'nin davetiyle imza günü oldu. İmza günüme katılan Yasemin Hanım vardı, onunla tanıştık. TRT Çukurova Radyosu'nda program yapmıştık, o davet etti, o konuk etti. Öncesinde yine Faik Güçlü Hocam vardı.
A.T.A.: Yine Söz Yüzü’nden ve aynı zamanda edebiyat öğretmeni kendisi.
İ.Ş.:Nil TV'de Sanatın Renkleri adlı programı sunuyordu, oraya konuk etti. Bir iki hafta öncesinde yine Erdal Abi ve Figen Abla da Radyo Metropol'de radyo programına davet etmişlerdi. Oralara katıldım yani özellikle bir yıl benim için çok verimli geçti.
A.T.A.: Peki, şimdi bunu sana sormaz kimse, sakat sakat konuştuğumuz için soruyorum; buralara çıktın ettin, kitap yazdın ve şimdi ne kadar bir gelirin var, çalışıyor musun? Görünce etrafta, bir yerlerde ne güzel falan diyorlar ama arka tarafını bilmiyor insanlar, bunu açmak için soruyorum. Buna Sakat Muhabbet’te yer veriyorum; iş durumun nedir, çalışıyor musun, bir yerde görev yapıyor musun? Bunlar sakatların çok yakıcı konuları ama buna girmek de lazım. Şairsin, kitapların var, ‘el üstündesin’ tırnak içinde çünkü o bir gösterge. Üç-beş gün oluyor bu ama sonraki yılın 360 günü falan arayan soran da olmuyor. Ben de bunlara aşina olduğum, bildiğim için böyle detaylandırıyorum bu arada. Sen nerede çalışıyorsun İlyas? Bunlara girelim istersen.
İ.Ş.: Ben çalışmıyorum aslında, hiç iş geçmişim de yok. Sadece iki gün Büyükşehir Belediyesi'nde çalıştım ama raporumda çalışamaz ibaresi olduğu için yasal olarak çalışmama engel oldu.
A.T.A.: Peki çalışamaz mısın, raporun doğru mu söylüyor?
İ.Ş.: Raporum o zaman doğru söylüyordu, işten çıkartılmıştım. Sonra raporumu düzelttirdim yani şu an bir engel yok. Masa başı işlerde çalışabilirim ama şu anda da kadro yok belediyede. Çalışmıyorum, engelli maaşı alıyorum, onunla yaşamımı devam ettiriyorum. Zaten ailemin evinde, ailemle kalıyorum. Kendime bir şeyler katabileceğim bir iş yapmak isterdim. Örnek vermek gerekirse, belediyelerin kültür işlerinde, Mersin'in kültürünü anlatan makaleler yazmak isterdim. Bu konuda kendime de çok şey katardım.
A.T.A.: Çalışamaz raporunu hangi yıl almıştın?
İ.Ş.: 2021 yılında almıştım.
A.T.A.: Şimdi şöyle düşündüm; şu an yapay zeka var biliyorsun, teknoloji, bilgisayar sistemleri gelişti ve artık herhangi bir sakatlık çalışmaya mani değil günümüz dünyasında. O açıdan sordum aslında. Çalışamaz raporu olduğu için EKPSS'ye de giremiyor musun?
İ.Ş.: Girebiliyorsun ama atandığın zaman onu düzelttirmen gerekiyor işe başlaman için.
A.T.A.: Girdin ve atıyorum 100 aldın.
İ.Ş.: Evet.
A.T.A.: En üst puanı aldın ve ‘Aa bu adam Türkiye'nin en iyisi’ diyerek seni işe alıyorlar ama raporun çalışamaz şeklinde deyip seni evine mi gönderiyorlar?
İ.Ş.: Evet.
A.T.A.: Doğru mu anlıyorum?
İ.Ş.: Ama bazı kurumlar hastaneye özel bir rapor gönderip, raporun hemen acilen düzeltilmesini rica ediyorlar.
A.T.A.: Sen şu anda aslında kitap yazdın, edebiyatla da uğraşıyorsun ve aslında bu da bir çalışma, bu da bir zihinsel çalışma, faaliyet, onları yürütüyorsun.
İ.Ş.: Aynen.
A.T.A.: Gördüğüm, sohbet ettiğim kadarıyla da kendini yetiştirmiş bir insansın, kardeşimsin. Bunu ben gözlemimle söylüyorum sana.
İ.Ş.: Çünkü kendimi yetiştirememiş olsaydım, özellikle Söz Yüzü’ndeki arkadaşlarım da herhalde benim için imza günü düzenlemezlerdi. Bunlar çok mutlu edici şeyler, motive edici şeyler. Bir işi yapmak, bir işi başarmak ve alkışlanmak... Hatta çok daha fazla alkışlanmak ve ben bunları gördüm açıkçası.
A.T.A.: Ne hissettin?
İ.Ş.: Duygu dolu bir gurur yaşadım açıkçası ama bir yerde şunu diyorum çok fazla açmadan, yaşamak istediğim hayat da bu değildi.
A.T.A.: Çok fazla aç, Sakat Muhabbet programındayız kardeşim, bunu açmak için konuşuyoruz burada.
İ.Ş.: Yani bundan ziyade benim hayatım çok telaşlı. 08:00 – 17:00 çalışanı değilim ve bence böyle çalışanlar çok daha rahatlar. Bir yere ait olmak, tek bir yere ait olmak daha kolay. Özellikle yazarlık hayatında birden fazla yere gidiyorsun, gitmek zorunda kalıyorsun. Yine yazmak zaten başlı başına beyin jimnastiği gerektiren bir şey, çok zor bir şey yani ezberlenmiş, öğretilmiş bir şey değil. Kendi kendinin öğretmeni oluyorsun bu konuda. %4 okuma oranına sahip olan bir ülkede yazarlıkla geçinmek çok imkansız.
‘İçinde Bulunduğum Durum’
A.T.A.: Senin Ütopyam Cafe’deki imza gününde söylediğin bir tanım vardı kendi durumunla alakalı, onu ben not almıştım telefonuma, ‘İçinde bulunduğum durum’ demiştin yani sakat ya da engelli demekten imtina etmiştin. Bu ‘İçinde bulunduğum durum’ söylemin ilgimi çekti ve hatta dedim ki ‘İlyas’ı konuk alacağım programa ve programın başlığını da bu yapacağım.’ Bunu yaparsam uygun mudur programın başlığı olarak?
İ.Ş.: Tabii ki uygun. Zaten içinde bulunduğum durum deyince herkes seni görebiliyor, fotoğrafım olacak zaten orada.
A.T.A.: Mesela sakatlığa takılmasan ‘Sakat Şair’ diyecektim ama o seni rahatsız eder diye hissettim.
İ.Ş.: Öyle yapmayalım, bir alışmışlık var Alper Abi. O alışılmışlığın dışında her ne olursa olsun sadece sakatlıkta değil, bir yaşamda da olabilir, bir yaşamdan farklı bir yaşama geçmek de çok zor olabiliyor ya da bir şehir değiştirmek de çok zor olabiliyor ya da alışılmışlığın dışına çıkmak zor olabiliyor. Ben de bu alışılmışlıktan çıkamıyorum açıkçası.
A.T.A.: Ben de sen yaşlarındayken senin gibi bir düşünüyordum belki de yani bana biri sen yaşlarındayken ‘sakat’ dese Adanalılığımla beraber ona ‘Ne diyorsun sen kardeşim’ diye dalardım belki de.
İlyas çok çok teşekkür ederim, evine konuk aldın beni. Sakat Muhabbet’te son olarak neler söylemek istersin?
İ.Ş.: Zaten bir çok şey söyledik. Umarım bundan sonra sakatların - diyeyim senin dediğin gibi - yaşamları çok daha güzel olur. Yaşamlarını, yaşam kalitelerini arttırabilmek için hükümet ve halk tarafından kısa zamanda devrim niteliğinde güzel adımlar atılır.
A.T.A.: Deniz, gel sen de bir şeyler söyle abin için, gel, senin sesini duysun dinleyenler, gel buraya. Şu anda çekyatta uzanıyor, ben çağırınca geliyor şimdi. Deniz Şengün, dokuz yaşında. Ağabeyin hakkında ne söylemek istersin, bir cümleyle tanıt, İlyas ağabeyim şöyle şöyle biridir de. Nasıl biridir İlyas ağabeyin?
Deniz Şengün: Kitap okumayı seven biri.
A.T.A.: Tamam, çok teşekkür ediyorum. Deniz de başından beri bize kulak misafiri olmuştu ve onu da sizinle tanıştırmak istedim. İlyascığım, Sakat Muhabbet’in bir de son sloganı var; ‘Dünyanın bütün sakatları eğleşin’ diyorum programı bitirirken. Haftaya görüşmek üzere, hoşçakalın!