Engelsiz Filmler Festivali 2025

-
Aa
+
a
a
a

Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, Engelsiz Filmler Festivali koordinatörü Kıvanç Yalçıner ile bu seneki festivalin detayları üzerine konuşuyor.

""
Engelsiz Filmler Festivali 2025
 

Engelsiz Filmler Festivali 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Alper Tolga Akkuş: Merhaba, Apaçık Radyo'ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoşgeldiniz. Bugün 21 Mayıs 2025 Çarşamba, ben Alper Tolga Akkuş. Bu hafta artık geleneksel hale gelen bir konuğum ve konum var; O da Engelsiz Filmler Festivali ve koordinatörü Kıvanç Yalçıner. Kıvanç, hoşgeldin bir kez daha Apaçık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e. Nasılsın, iyi misin?

Kıvanç Yalçıner: Hoşbulduk Alper, iyiyim. Tekrar ağırladığın için teşekkür ederim. İyiyim, sen de iyisin umarım. Apaçık Radyo'ya ilk katılışım, geçen sene Açık Radyo'ydu.

A.T.A.: Yani aynıyız.

K.Y.: Bir şeyler yaşandı, eyvallah.

A.T.A.: Bir ay kapandık, isim değiştirdik. Şu an internetten yayın yapıyoruz ki karasal yayın halen yok. Sen zaten Ankara'dasın, ben de Mersin'deyim yani bizim için karasal yayının bir esprisi yok ama İstanbul'da yaşayanlar için önemli. Bizi ilk defa dinleyenler olabilir, seni ilk defa dinleyenler, tanımayanlar olabilir. O yüzden ilk sorumu ben sorayım sana gene de; Kıvanç Yalçıner kimdir, bugüne kadar neler yapmıştır ve bir sakatlığın bulunuyor ise bunu da bizimle paylaşır mısın Kıvanç?

K.Y.: Tabii, ismim Kıvanç Yalçıner. Film festivalcisiyim ve 20 yılı geçti, film festivallerinde çalışıyorum. İki arkadaşım Emrah ve Ezgi ile birlikte Engelsiz Filmler Festivali'ni 2013 yılında ilk kez yaptık ve ilk yılından beri de Puruli Kültür Sanat bünyesinde Engelsiz Filmler Festivali'ni yapmaya devam ediyorum. Bir sakatlığım var mı? Kafa tasımın üçte biri yapay. Bunun dışında işte görme bozuklukları vs. bazı sağlık problemleri var tabii.

A.T.A.: Nasıl yapay, o nedir? Onu açsana biraz, ben bilmiyordum bu detayı.

K.Y.: Kemik osteomu vardı. Gençtim, 18 yaşındayken bir ameliyat geçirdim ve kafatasımın, alnımın üçte birini çıkartıp o osteomu, bozuk hücreli bölge yerine yapay bir malzeme ile kapattılar ve yapay bir kafatası yaptılar. Şakalı söylemek gerekirse kafam kalınlaşıyordu, doktorlar da inceltti diyebilirim.

A.T.A.: Olabilir. Peki, Engelsiz Filmler Festivali ne demek? Engelsiz Festival ne demek? Siz başlattınız Türkiye'de diye biliyorum, peki, dünyada var mı? Detayını alalım mı? Sonrasında bu seneye de gireceğiz seninle.

Engelsiz Filmler Festivali’nin Dünü Bugünü ve Be In Erişilebilir Film Festivalleri Ağı

K.Y.: Olur, tabii. Evet, Türkiye'deki ilk erişilebilir film festivali ve bildiğim kadarıyla ilk erişilebilir kültürel etkinlik aslında. Engelsiz Filmler Festivali ne yapıyor? Önce onu söyleyeyim. Bütün festivalde yaptığımız gösterimleri sesli betimleme ve ayrıntılı altyazıyla sunuyoruz, bu seçenekler oluyor gösterimlerde. Ortopedik engeli olanların erişimi için uygun mekanları tercih ediyoruz. Dolayısıyla görme, işitme, ortopedik engeli olanların da katılabildiği, herkesin bir arada film izleyebildiği bir kültürel etkinlik gerçekleştirmiş oluyoruz. Bunu da dediğim gibi 13 yıldır yapıyoruz. Bu sene 13.’sü gerçekleşecek. Türkiye'de programın bir kısmını betimlemeyle göstermeye başlayan festivaller oldu bu süre zarfında ama hala tamamen erişilebilir tek film festivali Engelsiz Filmler Festivali. 

Benzerleri var mı? Evet, var. Dünyada bizim de bir araya gelerek, yıllar içinde gidip tanışarak, onları davet ederek kurduğumuz bir ağ var aslında. Be In Erişilebilir Film Festivalleri Ağı (Be In International Network of Accessible Film Festivals) ismi. Almanya'da Hamburg, İngiltere’de Brighton, İspanya’da Barcelona, Belçika’da Namur ve Polonya'da çeşitli film festivalleriyle bir araya geldik - bunlar da erişilebilir film festivalleri. Bir araya geldik ve bir erişilebilir film festivalleri ağı kurduk, ortak projeler yürütmeye çalışıyoruz. Hem engellerin sinemada temsili, hem de kültür-sanata erişimin erişilebilirliği üzerine hep ortak faaliyetlerde bulunuyoruz.

A.T.A.: Nereden esti bu? Sizin bir yakınınızda, çevrenizde sakat insanlar mı vardı? 2013 öncesinde bu ihtiyacı nasıl gördünüz? Yoksa sakatlarla bir temas mı vardı? Dünyada var, bizde de mi olsun dediniz?

‘Bir arada film izlemek mümkün mü?

K.Y.: Dünyada olup olmadığını bilmiyorduk aslında. Bu fikir aklımıza ilk düştüğünde, dünyada olup olmadığına sonra baktık. Şöyle aslında; biz 2013'te bu festivali başlatmadan önce dediğim gibi, başka film festivallerinde çalışıyorduk ve sesli betimleme tekniğinden haberdar olmuştuk birkaç sene öncesinde ama yapılan gösterimler, çeşitli film festivallerinde de sesli betimleme ile gösterimler de yaptık yani Ankara Film Festivali'nde, Malatya Film Festivali'nde, çalıştığımız başka festivallerde sesli betimleme ile gösterimler yaptık ama bu gösterimler sadece görme engellilere dönük, sesli betimlemenin salona verildiği, sesli betimlemeyi salondaki herkesin duyduğu gösterimlerdi ve diğer görme engeli olmayan sinema izleyicisi için çok anlamlı olmuyordu. Biz hem görme engelliler için, hem işitme engelliler için, hem de engeli olmayanlar için aynı salonda film izlemenin mümkün olup olmadığı sorusunu sorduk yani bir arada film izlemek mümkün müydü? Aslında soru buydu ve sonra bunun mümkün olduğunu gördük. Bu, festivalin ilk yıldan beri kullandığımız sloganına da dönüşmüş oldu yani ‘bir arada film izlemek mümkün’.

A.T.A.: Şimdi bir şehri anmadık ama dinleyenler hemen İstanbul'dur diye düşünüyordur tahminen çünkü orada olur böyle etkinlikler ama siz Ankara'dasınız ve Ankara'nın dışına taştınız bu 13 yıl içinde. Onları da bir anlatsana İstanbul dışında Ankara'da yapmayı çünkü Türkiye çok büyük bir ülke, o da değerli bir şey.

K.Y.: Doğru. Ankara Engelsiz Filmler Festivali olarak başladı zaten festival ve ilk dört yıl bu isimle gerçekleşti. Daha festivalin başındayken pek çok sinema eleştirmeninden, sinema yazarından, sinemacıdan ‘bu festivali sizin gezdirmeniz lazım, başka şehirlere de götürün mutlaka’ talepleri geldi ki izleyici tarafından da geldi ve hala da geliyor. Mesela İzmir'e gidemedik henüz. 

Beşinci yıldan itibaren Engelsiz Filmler Festivali ismiyle Eskişehir'e ve İstanbul'a gitmeye başladık. Pandemiye kadar böyle devam etti. Pandemide de yani 2020’de de sadece online gerçekleştirdiğimiz bir yıl oldu ve aslında Türkiye'nin tamamına ulaşmış olduk online gerçekleştirdiğimiz için ve festivalin en çok izlendiği, takip edildiği yıl oldu. 20 binin üzerinde izleme vardı. 

Pandemi sonrasında İstanbul'a gitmiyoruz artık, hiç gitmedik pandemi sonrasında. Eskişehir'e gitmeye ise devam ediyoruz. Eskişehir'de de aslında dokuz yıldır festival devam ediyor. Pandemi öncesinde peş peşe gösterimler yapıyorduk yani İstanbul'da başlayıp, İstanbul’u bitirdikten sonra Eskişehir ve Eskişehir’i bitirdikten sonra da Ankara şeklinde gösterimler yapıyorduk veya tam tersi. 

Geçtiğimiz yıldan itibaren bunu da değiştirdik. Festivali artık sadece Ankara'da yapıyoruz. Bu sene 23-29 Mayıs tarihlerinde - daha henüz bahsetmedik ama - Goethe-Institut'te olacak. Daha sonra festival programından bir seçkiyi Festival Turda ismiyle başka şehirlere de götürmeye başladık yani bunlardan ilki yine Eskişehir’de oldu geçtiğimiz yıl. Eskişehir'in de 10. yılı olmuş olacak bu sene de gidersek yani dalya demiş olacağız. Orada da artık festivalin bir izleyici kitlesi oluştu. 

Organizasyon kolaylığı bakımından da yani peş peşe üç şehirden fazlası zaten çok zor ama aynı bu şekilde festival tarihlerinin sonrasında daha çok şehre gidebilme umudumuz var bizim de.

A.T.A.: Bu seneye girmedim çünkü ben genelde ana konuya müzikten sonra giriyorum. Peki, bu sene Eskişehir dışında kesinleşenler iller var mı?

K.Y.: Henüz yok, şu an sadece Ankara'ya odaklandık. Ankara dışında kesinleşmiş bir şehir yok.

A.T.A.: Tamam, ortalarda müzik seçiyoruz ve ben konuğa soruyorum ne dinleyelim diye. Sen geçen sene festivalin müziğini yapan bir grubu söylemiştin. Bu sene ne olacak acaba?

K.Y.: Evet, seninle birlikte dinledik değil mi?

A.T.A.: Geçen sene ben de bilfiil Mersin'den festivale katılıp, o zamanki adıyla Açık Radyo adına takip etmiştim ve çok keyifli günler geçirmiştim, çok sağolun. Bunu da söyleyeyim, dinleyenler de bunu öğrenmiş olsun şimdiden.

K.Y.: Geçen sene de Kara Ejderha'dan bir şarkı istemiştim, sonra da festival partisinde beraber dinledik diye hatırlıyorum.

A.T.A.: Evet, doğru, oradaydım.

K.Y.: Hazırlıksızım, aklıma şu an Replikas’tan “Bahar” geldi.


A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor. Konuğumuz Engelsiz Filmler Festivali koordinatörü Kıvanç Yalçıner. Bu sene 23-29 Mayıs yani iki gün sonra, Cuma günü başlıyor. Bu sene neler var festivalde?

Bu Yüzyılın İlk Çeyreği ve ‘Bir Çağ Yangını’

K.Y.: Dediğim gibi, festival bu sene 23-29 Mayıs tarihleri arasında Goethe-Institut'te olacak. Altı günlük bir gösterim programı var. 29 Mayıs sadece ödül töreninin olduğu bir gün. Festivalde dört bölüm var bu yıl. Uluslararası Kısa Film Yarışması bu yıl beşinci kez gerçekleşiyor. 36 ülkeden 165 film başvurdu. Bunlar arasından 15'i ise finale kaldı. 

Bunun dışında bu sene, biliyorsun, gene 21. yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakıyoruz 2025 itibariyle. İlk 25 yılı tamamladık. Biz de bu 25 yıla bir bakış atmak, bir muhasebesini yapmak istedik. Şöyle oldu aslında; bu 25 yılı tarihin kalanından ayıran veya tarihsel olarak öne çıktığını düşündüğümüz, ayrıksı olduğunu düşündüğümüz bir 25 yıl bu yıl. 

Hatta şöyle bir şey oldu; iki-üç gün önce biz bir program hazırladık ki geçtiğimiz seneden beri çalışıyoruz. Geçen gün karşıma ‘son 2000 yılda yapılmış en önemli 100 keşif’ diye bir haber çıktı bir bilim sitesinde. Biz de böyle bir seçki yapıyoruz diye açtım, saydım tek tek. Son 2000 yılda yapılan 100 en önemli keşiften 48 tanesi bu geçtiğimiz 25 yılda yapılmış - en azından o listede öyle ele alınmış. 

Dolayısıyla sadece bu bakımdan değil; siyasi, ekonomik, toplumsal krizler, göçler, depremler, küresel ısınma, savaşlar, ekonomik krizler... Pek çok şey yaşıyoruz. Dünya çok hızlı değişiyor bu periyotta ve biz ne kadar buna adapte olabiliyoruz? Belirsizlik var yakın geleceğe dair. Dünya nasıl değişecek? Nasıl gündelik hayatlarımız olacak? Bunları biraz konuşmak, tartışmak istedik ve ‘Bir Çağ Yangını’ isminde bir bölüm hazırladık. Festivalin görselleri de, afişi de o temadan yola çıkarak hazırlandı bu sene. 

'Bir Çağ Yangını' bölümünde sadece film gösterimleri değil, iki konuşma ve bir fotoğraf sergisi de olacak. Film seçkisinde yaşadığımız çağın bence en önemli belgeselcilerinden biri İngiliz sinemacı Adam Curtis'in bir uzun (Hipernormalleşme) ve üç kısa belgeselini gösteriyoruz. Adam Curtis, bu çağın siyasi iklimini en iyi anlatan sinemacılardan biri. Diğer üç kısa belgesel iseAhvahçılığın Yükselişi, Ahvahçılık ve Doğrusal Olmayan Savaş ve TV Gazeteciliğinin Yükselişi ve Düşüşü. Bunlar daha çok aslında bu hakikat sonrası çağın nasıl inşa edildiğini anlatan; televizyon gazeteciliği, gazetecilik üzerine orijinal ismiyle ‘Oh Dearizm’ - biz 'Ahvahçılık' diye çevirdik. Bu bölümdeki diğer filmler ise Emre Yeksan'ın yönettiği Körfez, Bernard Bonello'nun yönettiği Nocturama Paris Yanıyor, Kiyoshi Kurosawa'nın yönettiği Yok Olmadan Önce. Bu filmlerin hepsi, Bir Çağ Yangını başlığı altında.

A.T.A.: ‘Bir Çağ Yangını’ ismini iklim krizine değen bir isim olsun diye mi yoksa daha genel bir şey için mi düşündünüz? Çünkü Apaçık Radyo iklim konusunda çok odaklı bir radyo olduğu için, o açıdan da dikkatimi çektiği için soruyorum bunu ayrıca.

K.Y.: Bölümü düşünürken evet, iklim meselesi de tabii ki meselelerden biriydi ama biz daha genel bir yerden yaklaştık. Dolayısıyla 25 yıl aslında genel olarak bir yangın yeri imgesi uyandırdı bizde ve Bir Çağ Yangını ismini verdik.

A.T.A.: Bu 100 yılın dörtte birinde bunlar bunlar oldu gibi bir perspektiften bakıyorsunuz diye anlıyorum aslında.

K.Y.: Doğru evet. Hem bu 25 yıl nasıl geçti, hem de yakın gelecekte uzun vadeyi, orta vadeyi kestirmek çok zor ama yakın vadede başımıza neler gelebilir? Burada herhangi bir imkan var mı bizim için? Bunlara da bakacağımız iki konuşma var; bunlardan biri,  teyit.org’tan tanıdığımız teyitçi Atakan Foça ve tarihçi Oktay Özel'in yapacakları Alevler Arasında Anka'nın Peşinde konuşması olacak. 

A.T.A.: Onun tarihi 24 Mayıs saat 15:15 diye belirteyim. Ben de şu anda bakıyorum siteden zaten.

K.Y.: Harika.

A.T.A.: Bizi dinleyenler göz atacaksa onlara da yerleşsin diye belirtiyorum bunu ayrıca.

K.Y.: Çok teşekkür ederim. Bütün etkinlikler ve film gösterimleri Goethe-Institut'te olacak. Diğer konuşma ise Yangın Yerinde Sanat: Giriş Gelişme Sonuç ismini taşıyor. Körfez filmini de göstereceğimiz Emre Yeksam ve Osman Şişman, bu 25 yılda sanata bakacaklar ve sanatın üretim ilişkilerini tartışacaklar salondakilerle birlikte. Emre Yeksan'ın Park isimli bir videosunu da bu konuşmada göstereceğiz ve yine festival kapsamında gezilebilecek Erkal Uran'ın 'Leke' isimli fotoğraf sergisi üzerinden 25 yılda sanat üretim ilişkileri, sanatsal üretim ilişkilerinin bu alanda nasıl değiştiği, neler yaşandığı konuşulacak.

Bir Çağ Yangını’nın Engelsiz Filmler ve Apaçık Radyo’yu da Tutuşturan İz Düşümleri

A.T.A.: O da 25 Mayıs saat 16:00’da ve yine Goethe'de olacak. Sizin hep Goethe’de oluyordu ama ayrıca bir sinema salonunda da gösterimler oluyordu. Bu sene olamadı galiba o ve bu konular da Bir Çağ Yangının İz Düşümü aslında. O yüzden sordum bu soruyu.

K.Y.: Evet, aynen öyle. Yangın, festivali de ucundan tutuşturdu diyebiliriz yani kaynak yaratmakta biraz zorlandık bu sene ve bunun pek çok sebebi var, aslında bakarsan çok da uzun bir hikaye. Çok yeterli kaynağı yaratamadığımız için bazı bölümleri dışarıda bırakmak zorunda kaldık. Ulusal Uzun Film Yarışması ve dünyadan son dönem filmlerini, öne çıkan filmlerini gösterdiğimiz Kaleydoskop bölümlerine programda yer veremedik ve sinema salonu da o yüzden yok. Sadece Goethe-Institut'te olacak bu sene festival.

A.T.A.: Ama bu yangın sizi kavurmadı, tutuşturdu biraz çünkü yine de yapıyorsunuz ve bu da değerli bir şey yani. Olmuyor da denebilirdi. Apaçık Radyo da bir şekilde bu yangına yakalandı ama bir şekilde de devam ediyor. Festival de öyle. Üç bölüm daha görüyorum ben şu anda; Kısa Film Yarışması, Filmfest Diresten’den Tamamen Politik ve SineKid’den Çocuklar İçin. O bölümleri de istersen şimdi aktaralım dinleyenlere.

Filmfest Diresten’den ‘Tamamen Politik’ ve SineKid’den ‘Çocuklar İçin’ Seçkileri

K.Y.: Kısa Film Yarışması'ndan başta bahsettim. Diğer ikisinden bahsedeyim. 

İki önemli festivalle iş birliği yaptık bu yıl. 

Birisi Dresden Uluslararası Kısa Film Festivali, 40 yıla yakın bir süredir gerçekleşiyor - her iki festival de aslında. Birisi 86'da başlamış, diğeri 89'da başlamış. Önemli bir kısa film festivali Dresden. Bizim için Tamamen Politik isminde bir seçki hazırladılar ve gündelik hayatta başımıza gelen pek çok şeyin, aslında tam her şeyin ne kadar politik olduğunu vurgulayan, altını çizen bir seçki çıktı burada. Dört kısa ve bir uzun belgesel var. Festivalin yönetmeni N.G. Schultz da salonda olacak ve seçkinin gösterimi öncesinde kısa bir sunuş yapacak. 

Diğeri ise SineKid tarafından hazırlanan Çocuklar İçin seçkisi. SineKid de yine dediğim gibi 40 yılın üzerinde ve  aynı zamanda Hollanda'da 40’ın üzerinde lokasyonda gerçekleşiyor. Bildiğim kadarıyla da en eski çocuk filmleri festivali. Onlar da bizim her yıl programda yer verdiğimiz Çocuklar İçin seçkisini üstlendiler ve bize beş kısa animasyondan oluşan bir seçki hazırladılar.

A.T.A.: Bir de sizin alameti farikanız Otizm Dostu Gösterim var. Bu sene de olacak galiba o.

Otizm Dostu Gösterim

K.Y.: Evet, Otizm Dostu Gösterim, SineKid'in hazırladığı çocuklar için seçkisinin ikinci gösterimi, onu otizm dostu olarak gösteriyoruz. Pazartesi günü, 26 Mayıs saat 14:00’de Çocuklar İçin seçkisinin Otizm Dostu Gösterimi olacak. 

Bir de fotoğraf sergisi var. Fotoğraf sergisinden kısaca bahsettim konuşmalardan bahsederken ama onu da şöyle söyleyeyim; Erkal Uran'ın küçük felaketten kurtulmuş negatiflerle hazırladığı bir sergi bu. Bu da Bir Çağ Yangını kapsamında. 

Bu sergi de 21-29 Mayıs tarihleri boyunca Goethe'de gezilebilir. Festivalden iki gün önce başlıyor fotoğraf sergisi. Uluslararası Kısa Film Yarışması’ndan iki film var aklımda şu an; birisi betimleme meselesini anlatının içine sokmuş bir film, bu bakımdan enteresan. Normalde 40-45 arasında filmi her sene erişilebilir bir şekilde gösteriyoruz ama bu sene o sayı 31'e düştü. Dediğim gibi, festival de tutuştu bir ucundan, o yüzden birazcık küçük bir program hazırlayabildik.

A.T.A.: Bu 13 yılda festival yapıyorsunuz ve çok değerli bir şey bu ama kültüre  sakatların gelmeleri, tepkileri, erişim konusunda ne gözlemledin bugüne kadar?

K.Y.: Katılım bizim istediğimiz düzeye hiçbir zaman çıkmadı aslına bakarsan, onu söyleyebilirim ve bununla da karşılaşacağımızın farkındaydık aslında ilk yıl. Bir diğer yandan da daha festivali hiç yapmadan önce de farkındaydık bunun. 

O zaman hazırladığımız dosyalara bakıyorum bazen, yıllar içinde bunun Engelsiz Filmler Festivali'nin de etkisiyle biraz daha yol alınacağını düşünmüşüz bu alanda ama geride bıraktığımız 13 yılda erişilebilirlik anlamında çok da bir aşama kat edilmedi Türkiye'de genel olarak. Sadece kültür ve sanatı da kastetmiyorum; ulaşım, eğitim, istihdam. Buralardaki problemler hala duruyor. Kaldırımlar 25 sene, 15 sene öncesiyle aynı yani çok da bir şey değişmedi. 

Dolayısıyla Engelsiz Filmler Festivali, evet erişilebilir bir festival. Ankara'da bir salonda gerçekleşiyor veya bazen iki salonda gerçekleşiyor. Tamam, bu salondaki gösteriler erişilebilir fakat o salona gelene kadar hiçbir şey erişilebilir değil. Dolayısıyla buradaki katılımın düşüklüğünü anlıyorum ama bir taraftan da ilk yıldan beri festivali takip eden izleyicilerimiz de var. Geçen sene sen de tanıştın bir kısmıyla.

A.T.A.: Hatta ben söyleştim ve Apaçık Radyo'da yayınlandı, pardon Açık Radyo'da yayınlandı - bunu da hep düzeltmek gerekiyor aslında. Sen yurt dışına da gittin o zaman Erişilebilir Film Festivallerine, değil mi? Orada sakatların katılımı nasıl?

Erişilebilirlik Kıyası: Avrupa ve Türkiye

K.Y.: Evet ama orada şöyle de bir şey var yani bu klasik, bu konular konuşulurken hep söylenen bir şey; otobüste, metroda da çok daha fazla engelli bireyi görüyorsunuz yani bir otobüse bindiğinde mutlaka bir görme engelli olabiliyor, bir ortopedik engelli olabiliyor. Kaldırımlarda, sokakta çok daha fazla engelli görüyoruz. 

Dolayısıyla toplumsal hayatın içinde katılımı konusunda bir alışkanlık var, bunu söylemeye çalışıyorum. Bir festival olduğunda da çıkıp gelebiliyorlar, bunun için imkan var. Yıl içinde başka pek çok film gösterimi var ve bu gösterimler mesela görme engeller için tekrarlanıyor, vizyon filmlerinin en azından bir kısmı erişilebilir olarak takip ediliyor. Bir sinema kültürü var görme engellilerde. Dolayısıyla bir festival olduğunda da salonu dolduruyorlar. 

Burada kendimize bir şey söylemek ne kadar doğru ama yani biraz Don Kişot gibiyiz, tek başımıza... Tek başımıza değiliz elbette, bunun için uğraşan pek çok insan var; halk savunucuları, aktivistler vs. ama bu kültürün oluşması için çok fazla çaba ve bir zaman gerekiyor. Bu çabaların içine girdikten ve başladıktan sonra alınacak çok yol var bu konuda diye düşünüyorum. Soruna çok uzun bir cevap verdim ama böyle bir fark var.

A.T.A.: Bizim programın da tam teması olduğu için aslında şunu anladım ben; önce hayatın içine katalım ki sanata da katılabilsinler gibi bir formül var galiba orada. Onlar öyle olduğu için katılıyor belki de.

K.Y.: Evet, orada bir hiyerarşi de yok aslına bakarsan, bunlar temel haklar. Eğitim, ulaşım, istihdam temel haklar ve kültüre erişim de temel bir hak. 

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde bahsediliyor bundan ve bu haklar arasında bir hiyerarşi yok aslında yani önce şu, sonra bu gibi bir şey değil. Bence, benim baktığım yerden konu temelde eşitlik meselesi. Bir şey var ise - bu eğitim için de geçerli, bu ulaşım için de geçerli - buna erişim herkesin hakkı. 

Kimse kimseye bir iyilik yapmıyor, temel bir hakkın teslimi bu. Bunun yapılmaması suç aslında. Dolayısıyla evet, bu kültürün yerleşmesi gerekiyor ve bu kültür yerleştikten sonra da evet, bir zaman alacağını düşünüyorum ama çok kısa zamanda toplumsal hayata daha çok engellinin katılması, festivalin de izleyicisini artırır ya da vizyonda gösterim olursa total sinema izleyicisini de artırır.

A.T.A.: Zaten şimdi başka ülkeler deyince Küresel Kuzey tabi bu ülkeler yani Orta Doğu'yu, Afrika'yı hiç söylemiyoruz burada. Avrupa'dır, ABD’dir, oralar da böyle. Tüm dünya gibi anlayamazsınız çünkü hep onlar iyiler deyince haksızlık oluyor gibi geliyor bana. Dünyanın her tarafı iyi değil, biz de onlara göre iyiyiz ama bu başka bir konu, onu açmayalım. Kıvanç çok sağol konuk olduğun için. Var ise son bir sözün buyur.

K.Y.: Şöyle ekleyeyim; mesela benim gördüğümde şaşırdığım bir şeyi söyleyeyim; en eski erişilebilir festivallerden birisi ki ben gördüğümde şaşırmıştım, Rusya'da. Burada erişilebilir film festivallerinden en eskilerinden bir tanesi yapılıyor 

A.T.A.: Çok sağol Kıvanç. Son sözlerin var ise onu da alıp bitirelim istersen programı.

K.Y.: Davet ettiğin için çok teşekkür ederim. Umarım seneye tekrar bir araya geliriz.

A.T.A.: Umarım ben de. Çok sağol. Sakat Muhabbet’in bir de son sloganı var Kıvanç, sen biliyorsun muhtemelen geçen sene konuk olduğun için; ‘Dünyanın bütün sakatları eğleşin’. Haftaya görüşmek üzere, hoşçakalın.