"Aşırı sağ denen kesimlerin temsilcilerinin birçok yerde olması kaygı verici"

Ufuk Turu
-
Aa
+
a
a
a

Ufuk Turu'nda Ahmet İnsel, Arnavutluk’taki milletvekili seçimlerine, Romanya’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna, Ukrayna'daki son duruma ve PKK’nın 12. Kongresi'nin sonuçlarına değiniyor.

""
Ufuk Turu: 13 Mayıs 2025
 

Ufuk Turu: 13 Mayıs 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın Ahmet merhaba!

Ahmet İnsel: Günaydın!

Özdeş Özbay: Günaydın!

Ö.M.:Ufuk Turu’muzu Balkanlar’dan mı başlatıyoruz?

A.İ.: Pazar günü Balkanlar’da, Arnavutluk’ta genel seçimler yapıldı yani milletvekili seçimleri yapıldı. Bir parlamenter rejim geçerli Arnavutluk’ta ve Sosyalist Parti'nin lideri Edi Rama, dördüncü kez başbakanlığını korudu gibi gözüküyor. Sonuçlar kesin değil ama bu sabah itibariyle sandıkların aşağı yukarı %90’ı sayılmış durumda. Biraz yavaş bir sayım sistemi, herkesin de zaten şaşırdığı bir ağırlıkta gidiyor ama hile yapıldığına dair herhangi bir şikayete, bir ifadeye rastlamadım bugüne kadar. Zaten yasaya göre de seçim kurulunun seçimlerden en geç 48 saat sonra sonuçları yayınlaması lazım. Şu anda açılan sandıkların %90’ı sayılmış ve sonuçlara göre 2012’ten beri iktidarda Edi Rama’nın başkanı olduğu Sosyalist Partisi oyların %52’sini almış durumda. Bu da geçen seçimlere nazaran oylarını 4-5 puan arttırdığı anlamına geliyor. Sosyalist Parti, 140 milletvekillik Meclis'te 82 milletvekilini bu durumda çıkartıyor yahut çoğunluğa sahip olacak. Geçen parlamenter dönemde 74 milletvekiline sahipti yani çoğunluğa sahipti ama şimdi bunu da pekiştirmiş olacak. Diğer taraftan karşısındaki ana muhalefet partisi, merkez sağ partisi, Demokratik Parti ise oyların %34’ünü almış gibi gözüküyor. Burada ciddi bir düşüş var, geçen seçimlere nazaran neredeyse 11 puan olarak oyları azalmış gözüküyor Demokratik Parti'nin. Onun da başında 80 yaşında Sali Berisha var. Berisha, Enver hocanın doktorluğunu yapmış ve 1990’larda iktidara gelmiş yani Arnavutluk komünist rejimi sona erdikten sonra iktidara gelmiş fakat hakkında çok büyük yolsuzluk iddiaları olan, ABD’ye girmesi yasak olan, Avrupa Birliği ülkeleri içinde de ülkeye girmesi yasak olan yolsuzluk iddialarıyla, esas olarak kara para aklama da var galiba iddialar arasında. Biraz şaibeli bir kişilik ve bu yolsuzluk konusunda simge isimlerden birisi ve bu, tabii seçimlerde Demokratik Parti'nin ciddi bir handikapı olduğu söylenebilir. Ardından üçüncü gelen parti, çok açık ara uzaktan sosyal Demokrat Parti, bir merkez sol partisi, oyların %3,5’ini almış. Üç milletvekili çıkartabiliyor ve ayrıca oyların %3-1,5’u arasında değişen oy oranıyla üç parti var, onlar da 1’er milletvekili çıkartıyorlar. Bunlardan bir tanesi Tirana’da öğrencilerin kurduğu bir yeşil sol hareket diyebileceğimiz bir parti: Başke. O da ‘birlikte olmak’ sloganını kullanıyor, ismi de ‘Birlikte olmak’ zaten, ‘hep birlikte’ demek ama onlar tabii şu anda Rama’nın temsil ettiği büyük oy gücü karşısında çok anlamlı değiller. Katılım buna karşılık çok zayıf; %40 ve ilk defa bu yıl yurt dışında yaşayan Arnavutlara oy verme imkanı tanınmıştı ki sayıları Arnavutluk nüfusuna göre çok yüksek. 290-300 bin Arnavut vatandaşı oy vermek için listeye girmiş, yanılmıyorsam son aldığım bilgilere 190-200 bin yurt dışında oy kullanılmış. Rama’ya oy verenler galiba %52’nin üstünde yani %56’ya yaklaşıyor yurt dışı oylarda da.

Ö.M.: Arnavutluk nüfusuna göre de bayağı düşük bir oran değil mi?

A.İ.: Evet, Arnavutluk’taki seçmen nüfusunun yurt dışındakiler %10’undan azını temsil ediyorlar - %8 civarında yanılmıyorsam.

Ö.M.: Toplam 2,8 milyona yakın bir nüfusu var Arnavutluk’un.

A.İ.: Evet, seçmenler de 2 milyon civarında galiba. Dolayısıyla %10 civarına yurt dışındaki seçmenlerin katılımı gözüküyor. Çok az değil ama seçmen katılımında şöyle bir ilginç durum var; Türkiye’dekinin tersine seçmenler oylarını belirlenen yerlerde veriyorlar ve postayla - DHL ile anlaşma yapılmış yanılmıyorsam - bu oylar her seçmenin kendi seçim bölgesine yollanıyor. Dolayısıyla bu tabii bazı seçim bölgelerinde daha fazla sonuç yaratmaz ama 1 milletvekilinin seçiminin değişmesine yol açabilir. Tabii bu anlamlı çünkü Türkiye’de biliyorsunuz yurt dışında verilen oylar her seçmenin seçim bölgesine göre değil çünkü seçim bölgesi kalmıyor seçmenlerin yurt dışında ikamet etmesinden sonra - orantısal biçimde bütün Türkiye’ye yayılıyor. Dolayısıyla etkisi çok daha sınırlı tabii ve özellikle büyük seçim bölgelerinde İstanbul, İzmir, Ankara gibi etkisi çok sınırlı. Belki çok küçük seçmen olan dar seçim bölgelerinde marjinal olarak etkisi olabilir. Burada ise doğrudan kendi seçim bölgesine herhalde nüfusunun kayıtlı olduğu seçim bölgesine yollanıyor. Bu da ilginç; DHL ile Arnavutluk hükümetinin arasında gerçekleştirilmiş olan şey bir lojistik organizasyon demek. Arnavutluk’ta Edi Rama yönetiminin de yolsuzluk, kaçakçılıkla ilişkili iddialarla eleştirildiğini hatırlatalım ama şu anda bununla ilgili somut bir veri ortaya çıkmadı. Rama, 2030 yılında Arnavutluk’u Avrupa Birliği üyesi yapma vaadiyle kampanya yaptı. Biliyorsunuz, Arnavutluk 10 yıl bekledikten sonra geçtiğimiz birkaç yılda Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerine başladı ve Rama, bunu, 2030 yılında üye yapma amacına ulaştırmak vaadini taşıyor. Galiba Arnavutluk Türkiye’den önce Avrupa Birliği üyesi olabilir.

Ö.M.: Evet ilginç bir gelişmeymiş bu doğrusu.

A.İ.: İkinci seçim gelecek Pazar günü olacak; Romanya’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu. İkinci turda biliyorsunuz, aşırı sağ partinin lideri George Simion, oyların %41,5’ini alarak birinci turda açık ara önde gelmişti. Karşısında yer alan iki adayı biri eski Komünist Partisi'nin devamı olan Sosyalist Demokrat Parti'nin, koalisyon ortağıyla iktidarda olan Sosyal Demokrat Parti'nin adayı Crin Antonescu beklenmedik bir şekilde çok az oy farkıyla üçüncü gelmişti ve Bükreş Belediye Başkanı Nicușor Dan da karşısında. Bu son derece anlamlı bir şey çünkü Sosyal Demokrat Parti'nin, uzun yıllardan beri iktidarda olan partinin lideri Marcel Ciolacu, başbakanlıktan ve parti liderliğinden birinci tur seçimlerinin hemen ertesindeki Salı günü istifa etti. Şu anda Romanya’da hükümeti İçişleri Bakanı vekaleten yönetiyor. Bu ciddi biçimde Sosyal Demokrat Parti'ye olan çok büyük bir tepkinin ifadesi olarak tanımlanıyor. Sosyal Demokrat Parti, liberal bir parti olan Liberal Ulusal Parti ile koalisyon ortağıydı, buna karşılık Bükreş Belediye Başkanı Nicușor Dan, uzun yıllardan beri Sosyal Demokrat Parti'nin karıştığı yolsuzluklara karşı kampanyalarla öne çıkmıştı, kendisi yolsuzluk karşıtı kampanya militanı birisi ve 2020’de de Bükreş Belediye Başkanı seçilmişti. Dolayısıyla normalde aşırı sağ George Simion’nun adaylığı karşısında %20 oy alan yani biri %20,6, diğeri % 20,3 oy alan iki adayın birleşip tek cephe oluşturması beklenir ama Sosyal Demokrat Parti lideri ve Sosyal Demokrat Parti, ikinci turda herhangi bir adaya oy verme çağrısı yapmadı, seçmenlerini serbest bıraktı. Bazı belediye başkanları, Sosyal Demokrat Parti'den seçilmiş belediye başkanları buna itiraz ederek ‘SEçmenleri serbest bırakmak demek George Simion’a oy vermek anlamına gelir’ diyerek aşırı sağ karşısında bir cephe oluşturma çağrısı yapıyorlar ama parti genel olarak bir tavır almadı çünkü Marcel Ciolacu yani Sosyal Demokrat Parti lideri açısından Nicușor Dan yani Bükreş Belediye Başkanı yani seçimlerde ikinci gelen aday neredeyse bir kan davalısı aynı zamanda çünkü onun mücadelesiyle yolsuzluklar konusunda çok ciddi dosyalar ortaya çıkmıştı Sosyal Demokrat Parti lideri ve Sosyal Demokrat Parti hakkında. Bu bölünme tabii ikinci turda aşırı sağ adayı George Simion’un kazanması ihtimalini yükseltiyor. Diğer taraftan Bükreş Belediye Başkanı Bükreş’te popüler ama Bükreş dışında da pek tanınan birisi değil. Dolayısıyla aşırı sağ aday ise TikTok uygulamalarını da çok yaygın ve güçlü biçimde kullanarak taşrada kırsal kesimde çok daha güçlü bir desteği sahip. Kendisi ‘Avrupa Birliği’nden çıkma diye projemiz yoktur’ diyor çünkü Avrupa Birliği’nin mali desteği Romanya’da son derece önemli. Buna karşılık Ukrayna’ya silah yardımı yapılması, Romanya topraklarının Ukrayna’ya silah ulaştırılması konusunda kullanılmasına karşı olduğunu ve aynı zamanda tabii ciddi bir ulusal egemenlikçi, milliyetçi bir tavrı öne çıkartan bir aşırı sağ söylemi var. Bu tabii aynı zamanda kültürel alanda da ciddi bir muhafazakarlığı çağrıştırıyor. Diğer taraftan ilginç bir şekilde Sosyal Demokrat Parti'nin istifa eden lideri Marcel Ciolacu da Nicușor Dan’a oy vermeyeceğini, oy verme çağrısı yapmayacağını söylerken şöyle bir cümle kullandı, artık o liderin nasıl bir ruh hali içinde, nasıl bir kültür dünyası içinde olduğunu zannediyorum bu cümle çok iyi özetliyor, ‘Ben erkeğim, erkek olduğum için de Nicușor Dan’a oy vererek etek giymek zorunda kalmak istemiyorum.’ Peki, ne demek bu?

Ö.M.: Yorumlamak hem kolay, hem de imkansız!

A.İ.: Nicușor Dan’un da bir taraftan eşcinsel, transseksüel diye bir niteliği de yok, hiç öyle bir şey yok ortada.

Ö.M.: Bir gönderme yapıyor demek ki.. Fakat bu aşırı sağ denen kesimlerin temsilcilerinin birçok yerde olduğu gibi Romanya’da da devreye girecek olması kaygı verici tabii.

A.İ.: Evet, gerçi Cumhurbaşkanı'nın iç işlerine pek yetkisi yok ama dış işlerinde ve savunma konusunda hükümetin kararlarına dahil olma kapasitesi var. Tabii Romanya Cumhurbaşkanı Marcel Ciolacu olursa bu Romanya’nın Avrupa Birliği’nde otoriter rejim yanlısı Rusya’ya karşı anlayışlı olan dördüncü devlet başkanı olacak, Putin’i anlayan ve Avrupa Birliği’ni bir ulusal güvenlik tehdidi olarak gören, iktisadi anlamda tam tersine ama özellikle kültürel anlamda, tam tersine Avrupa Birliği finansmanıyla ayakta duran ama kültürel anlamda Avrupa Birliği’ni yerli ve milli değerlere tehdit olarak gören dördüncü devlet başkanı veya başbakan olacak. Bir Viktor Orbán, bir Robert Fico ve bir de Giorgia Meloni var biliyorsunuz ki gerçi Meloni’nin biraz daha farklı Avrupa Birliği’ne olan yaklaşımı ama aşırı sağ bir partinin lideri olarak başbakan. Romanya’da da dördüncüsü olacak. Romanya’daki bu gelişme tabii Ukrayna savaşında da önemli yani Romanya, aynı zamanda NATO’nun ciddi bir üssü haline gelmişti, Türkiye’nin NATO ile ilişkileri gerginleştiği dönemlerde ABD Romanya’da önemli üsler kurmuştu. Bu da tabii bu tür aşırı sağ liderlerin bir taraftan NATO ile itişirken, diğer taraftan Trump hayranlığı çerçevesinde ABD’ye yaklaşmalarını çelişkili bir pozisyon almak zorunda bırakacak gibi görünüyor. Bu iki komşumuz, yakın çevremizin iki ülkesindeki seçimlerden sonra isterseniz Perşembe günü Rusya-Ukrayna görüşmesinin İstanbul’da başlamasına göz atalım.

İddia edildiği gibi veya beklendiği gibi, bazı çevrelerin beklediği gibi, bunun bir Volodymyr Zelenskyy ve Vladimir Putin’in yüz yüze görüşmesi şeklinde olma ihtimali hemen hemen yok gibi değil mi Ömer?

Ö.M.: Zelenskyy, ‘Ben buradayım, yüz yüze görüşmeyi bekliyorum’ diyor.

A.İ.: O diyor ama Putin’den hiç öyle bir şey çıkmadı.

Ö.M.: Evet, çıkmadı.

A.İ.: Avrupa Birliği’nin Salı gününden itibaren ateşkes başlaması talebini de reddettiler, ateşkes olmadan İstanbul’da büyük ihtimalle delegasyonlar görüşecek 2022 Mart’ında olduğu gibi.

Ö.M.: Zaten Putin de öyle söylemişti.

A.İ.: Putin’in deklarasyonunda da zaten ‘Delegasyonlar görüşecek’ demişti.

Ö.M.: Evet.

A.İ.: Trump da ilginç bir şey söyledi dikkat ederseniz, şu anda Orta Doğu’da iş ziyaretlerinde ve kendisine hediye edilecek, şahsına hediye edilecek Cumhurbaşkanlığı uçağını da bu arada ‘cepleyip’ dönecek biliyorsunuz. ‘Orada, İstanbul’da olmamda yarar varsa, programımı bozar atlar gelirim’ dedi Trump. Zannediyorum o da en fazla hologram sistemiyle İstanbul’a gelecektir, Putin’ın gelmediği bir durumda Trump’ın geleceğini zannetmiyorum. Trump’ın ne yapacağını öngörmek mümkün mü?

Ö.M.: Hayır hiçbir zaman değil.

A.İ.: O yüzden büyük konuşmayalım, sadece geleceğini, gelebileceğini, ihtiyaç varsa kendisine gelebileceğini ilan ettiğini söylemekle yetinelim.

Ö.M.: Ama her zaman ihtiyaç var ona!

A.İ.: Ona her yerde, her zaman ihtiyaç var! Bu Rusya-Ukrayna görüşmelerinin başlıyor olması tabii ki önemli yani bunu küçümsememek lazım. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken, Rusya’nın bu görüşmelerin İstanbul’da olmasını talep etmesi ve 2022 görüşmelerinin bir devamı olarak bunu sunması. 2022 görüşmelerinde de taraflar arasında, Rusya’nın talepleri arasında Ukrayna’nın silahsızlandırılması ve NATO üyesi olmayacağına dair güvence verilmesi ve tam öyle ifade edilmese de Ukrayna’nın bir tür Rusya’nın aynı Avusturya’nın ve Finlandiya’nın durduğu gibi II. Dünya Savaşı’ndan sonra Ukrayna’ya verilen konum ama unutmayalım ki o zaman Rusya hâlâ Ukrayna’nın çok daha büyük bir alanını işgal edeceği umudunu, beklentisini taşıyordu. İki-üç günde Kiev’i işgal edeceğini zannederken bu gerçekleşmemişti ama daha sonra karşılaştığı o büyük Ukrayna direnişiyle daha da yüzleşmemişti. Dolayısıyla şimdi büyük ihtimalle Kırım’ın durumu ve Donbas bölgesinde Rusya’nın işgal ettiği toprakların kaderi üzerine bir görüşme yapılacak. Bu görüşmeleri küçümsememek lazım ama görüşmeler yapılırken çatışmanın devam etmesi biraz daha zor bir durum çünkü Rusya, hiçbir yavaşlama belirtisi göstermeden saldırılarına devam ediyor bu sabah da dahil olmak üzere.

Ö.M.: Evet.

Ö.M.: Evet.



A.İ.: Son olarak her şeyi bir tarafa bırakalım, PKK’nın 12. Kongre sonuçlarının arkasında ne yatıyor, bundan sonra neler olacak? Bütün bu değerlendirmeleri yapmadan önce - bunu önümüzdeki dönemde daha uzun yapacağız elbette - PKK’nın bu kararının Türkiye’deki gerginlik ortamını ve Türkiye toplumunu, siyasetini belirleyen terörle mücadele devleti oluşmasına neden olan sadece o değil elbette ama önemli amillerden bir tanesi. Eğer bu karar gerçekten hayata geçerse PKK ile yürütülen silahlı mücadele çatışmasının sona erecek olması son derece önemli. Bunu olumlu bir adım olarak, Türkiye toplumunun geleceği açısından olumlu bir adım olarak değerlendirmemek gerçekten büyük bir hata olur, sorumsuzluk olur. Bu son derece önemli bir gelişme. Bundan sonra Kürdistan İşçi Partisi’nin –PKK’nin açık adı bu - kendisini bu isim altında çalışmalarını devam ettirmeyeceğini ilan etmesi de silahlı mücadeleye son vermenin yanında başka bir dizi kendi faaliyet biçimi, faaliyet tarzı, kuruluşundan gelen bir dizi alışkanlık ve geleneğin de gözden geçirilmesini sağlayacak bir yeniden yapılanmaya gidebilir. Zaten kongre kararlarında belirtilen önemli şeylerden bir tanesi de ‘Biiz siyasi mücadeleye son vereceğiz’ denmiyor, ‘PKK adı altında siyasi varlığımıza son veriyoruz’ deniyor. Bu elbette başka siyasi biçimler ve isimler altında silahlı mücadeleyi içermeyen, demokratik alanda, yasal demokratik alanda yürütülecek mücadeleler içinde kendini var etmek üzere bir yeniden yapılanma. Bu tam nasıl olacak? Elbette bunu zaman gösterecek.

Ö.M.: Dünyada da oldukça yankı yaratmış görünüyor, ‘Tarihi bir adım, bölge için geniş kapsamlı sonuçları olacak’ demişler. Reuters’dan CNN World’e böyle yankıları var.

A.İ.: Şunu da belirtmek lazım; PKK’nın geleneği, yapısı, zihin dünyası Marksist, Leninist yapıdan gelen hatta Stalinist eğilimleri de olan bir silahlı mücadele örgütü ve aynı zamanda şiddet kullanmaktan çekinmeyen hem parti içinde, hem örgüt içinde, hem de örgüt dışında şiddet kullanmaktan çekinmeyen bir örgütün 12. Kongre’nin kararlarında baskın olmasına şaşırmamak lazım çünkü PKK böyle bir şeydi. Kendini feshederken başka bir dil kullanmasını beklemek de safdillik olur.

Ö.M.: Evet.

A.İ.: Bundan sonra kullanılacak olan dil önemli gibi geliyor bana, değil mi?

Ö.M.: Aynen öyle. Peki, bunu önümüzdeki günlerde ve haftalarda konuşmaya elbette daha devam edeceğiz.

A.İ.: Gene de çok önemli bir gelişme.

Ö.M.: Evet.

A.İ.: O buna yarar, bu şuna yarar diye düşünüp kısır vadeli değerlendirmeleri herkes yapabilir ve doğrudur da ama o değerlendirmelerin üstünde yer alan o genel olumlu adımı gözden kaçırmamak lazım.

Ö.M.: Evet, çok teşekkürler Ahmet, görüşmek üzere.

A.İ.: İyi günler!

Ö.Ö.: Görüşmek üzere.