"20 Ocak 2025 insanlık tarihinde kötü bir milat olarak tecelli edecek"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, ABD’de Başkan Donald Trump ile başlayan yeni döneme, Oxfam'in milyarderlerle ilgili yayınladığı ‘Takers not Makers’ raporuna ve Suriye'de ‘Suriye Cumhuriyeti’ kurma çabalarına değiniyor.

""
Nereye Doğru: 22 Ocak 2025
 

Nereye Doğru: 22 Ocak 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Nereye Doğru’ya, 20 Ocak 2025 insanlık tarihinde bir milat herhalde,” diyerek başlayan Cengiz Aktar, “Milat doğum demektir, malum. Kötü bir milat olarak tecelli edecek, öyle gözüküyor. Ben buna brütalizm çağı yani her bakımdan kaba kuvvet çağı diyorum. Brütalizm, 1950'lerde mimari bir eğilimdi ama bugünlerde dünyadaki siyaseti tanımlamak için de pek uygun bir kelime olarak görünüyor ki başka terimler de kullanmak mümkün. Birkaç sene öncesine kadar kimi ülkeyi faşist diye tanımladığında, insanlar ‘aman canım, abartma!’ diyordu. Al işte, faşist enternasyonali! Eskiden sosyalist enternasyonali, komünist enternasyonali vardı - şimdi de faşist enternasyonali ile cebelleşeceğiz,” dediğinde Özdeş Özbay, “Gerici enternasyonel de deniyor,” diye ekledi. “Fena değil ama bence faşist daha uygun, gerici çok yumuşak kalıyor. Bunlar hakikaten çok tuhafmış, böyle bir şey tarihte görülmedi,” yorumunu yapan Aktar, biraz daha ayrıntıyla gündemine şöyle devam etti, “Dış politika konusunda hemen bir iki KHK (Kanun Hükmünde Kararname) imzalandı. Dünya Sağlık Örgütü'nden, Paris İklim Anlaşması'ndan çıktı. Birleşmiş Milletler'den (BM) herhalde çıkmayacak, orayı kullanacaklar. Herhalde şahsi politikaya, telefon diplomasisine yönelecek. Bütün sistemi - State Department bürokrasisini - tamamen marjinalize edip etrafındaki birkaç kişiyle kendi bildiğini okuyacak. Çok heyecanlı demek doğru değil ama abuk sabuk günler bizi bekliyor.” Ömer Madra ise, “İşte Amerika'nın yeni versiyonu. Şimdilik Amerika'nın, belki de bütün dünyanın yeni versiyonu olabilir - versiyon kaç bilmiyoruz henüz,” yorumunu yaptı. “Trump’ın ‘NATO üyesi ülkeler savunma harcamalarını %5'e çıkarmalı!’ söylemi üzerine bir muhabir, ‘İspanya, %5'in altında savunma harcaması yapıyor, bu konuda ne düşünüyorsunuz?’ diye sorduğunda, Trump, ‘Biliyorum, onlar BRICS ülkesi değil mi?” diye cevaplıyor. Anlamadığı için şaşıran muhabire de ‘Sen BRICS'in ne olduğunu bilmiyor musun?’ diye azarlayarak, ‘Bunlar savunma bütçelerini %5'e çıkarmazlarsa bütçelerine %100 vergiyi çakarız’ cevabını veriyor. Seviye bu düzeylerde. Maalesef bu tip konuşmalar daha çok olacak, ömrümüzün geriye kalan kısmı bunlarla uğraşmakla geçecek gibi - en vahimi de bu hercümerç içerisinde iklim felaketi tamamen arka plana düşecek, benim en büyük endişem bu. Dikkat ederseniz, iklim konusu hiç konuşulmuyor. Kaliforniya'daki yangında da iklim konusu konuşulmadı, şimdi de konuşulmuyor ve hiç konuşulmayacak. Trump, ‘Kaya gazı çıkartın’, ‘Grönland'dan fosil yakıt çıkartacağız’ diyor. Welcome to Hell!’ diyen Aktar’a Madra da, “ABD, Birleşmiş Milletler’den çıkmayacak. Trump’ın Birleşmiş Milletler temsilcisi olarak atadığı Elise Stefanik, İsrail'in Batı Şeria’da zaten kutsal kitap Tevrat'tan gelen hakları olduğunu savunan birisi” eklemesini yaptı. “Tabii, Netanyahu o mesajı aldı zaten. Batı Şeria’nın ve işgal altındaki toprakların ilhakının kapısı açılacak korkarım. Zaten sabah akşam bir neden yokken orayı vuruyor. Sadece insanları orada rahatsız etmek için demek hafif kalıyor. Sabahtan akşama kadar öldürüyor, taciz ediyor. Gazze’den sonra iş oraya doğru gidiyor. Hayırlısı diyelim" diyen Aktar'a Madra yine ekleme yaparak, “Terör ile mücadele yapıyoruz, diyorlar,” dedi. Aktar, “Tabii, benim gibi düşünmeyen herkes terörist zaten.” diyerek sözlerine şöyle devam etti.



“Elon Musk'ın 'Seig Heil’ - Yaşasın Zafer! - selamı yapması ona olan rahatsızlığı arttırdı. Zaten dünyada, özellikle Avrupa'da X ile ilgili epey bir rahatsızlık vardı. Fransa'da Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi (CNRS) mühendislerinin kotardığı ‘HelloQuitteX’ adında bir yazılım çıktı vei ilk toplantılarını MAGA Land saatiyle 20 Ocak 2025'te yaptılar. Sembolik olabilmesi için dünya kadar insan ‘X’i aynı saatte terk etti, hala da devam ediyor. Bu Britanya'daki X-odus’un aynısı ama bu yazılım gayet iyi. Bu yazılım; Almanca, Arapça, Çince, İngilizce, İspanyolca ve İtalyanca olarak da mevcut. Tamamen CNRS ile birlikte kotarılmış bir halk girişimi, siyasi bir ilişkisi yok, herhangi bir partiye bağlı değil. Takipçilerini ve takip edilenleri taşımasıyla çok da etkin. Sadece Fransa'da değil, pek çok Avrupa ülkesinde özellikle kamu kuruluşları, medya kuruluşları bunu kullanarak ‘X’i terk ediyorlar. Herhalde bunun arkası gelecektir çünkü Elon Musk ‘X’i tamamen kendi siyasi projesi için kullanır hale geldi. X’den çıkışlar artarak sürecek herhalde,” diyen Cengiz Aktar'a Özdeş Özbay, “Henüz gerçekleşmedi ama ABD’de daha kötü bir Elon Musk beklentisi var. TikTok'un yasaklanıp yasaklanmaması konuşuluyordu. Musk, TikTok’u almak için başvurmuş. X platformu görece artık genç neslin çok kullanmadığı, daha çok haberleri takip etmek için politik bir kesimin takip ettiği bir yer. TikTok genç nüfuslar arasında kullanılıyor. Artık seçim sonuçlarını da belirleyebilecek kadar öne çıktığından söz ediliyordu. Ona da el atmış Musk,” eklemesini yaptı. Aktar, “Evet, 140 milyarmış. Musk için bir şey değil,” diyerek Oxfam raporuyla ilgili gündemine geçti.

“Britanya'daki yardım kuruluşu Oxfam’ın raporu çıktı. Oxfam, bir sivil toplum kuruluşu. ‘Takers not Makers -Alanlar, Yapanlar değil - başlıklı bir rapor, milyarderlerle ilgili bir rapor bu. 2024'te servetleri 2 trilyon artmış. Milyarder servetinin %36'sı miras yoluyla ediniliyormuş ve %18'inin de Amazon gibi kurumsal devlerin biriktirdiği tekel gücünden kaynaklandığını söylüyor bu rapor. Çok iyi bir rapor, bakmak lazım. ‘30 yaşın altındaki her milyarder servetini miras yoluyla edinmiştir. Milyarder servetinin çoğu kazanılmamıştır, alınmıştır. Genel tabloya bakınca bu devasa servetin %60'ı ya miras ya kayırmacılık ya da yolsuzluktan veya söz konusu şirketin tekel gücünden geliyor.’ diyor. Bu felaket çünkü birincisi, kötüye kullanıyorlar. Örnek ortada, az önce konuştuk. Elon Musk. İkincisi, vergi vermiyorlar ve o vergi halklardan, toplumlardan kaçırılmış kaynaklar demek. Oxfam'ın çağrısı var ama yeni de değil tabii. Bu tip çağrılar çok var ama yenilenerek tekrar ediliyor. Hükümetleri vergi cennetlerini kaldırmaya çağırıyor. Biliyorsunuz, vergi cennetleri diye yerler var - bir kuruş vergi verilmiyor, yalnız paranı orada tutuyorsun. Bu rapor, ‘Bu ultra zenginlerin miraslarına hatırı sayılır bir vergi koy. Bu şirketlerin yöneticilerinin maaşlarını sınırla. Güneyden kuzeye servet akışını sona erdirmek için ekonomik olarak zorda olan ülkelere borç affı getir’ diyor. Borç affı eskiden yapılırdı, artık hiç yapılmıyor. Bunun başını Birleşmiş Milletler kuruluşları ve OECD gibi kuruluşlar çekerdi çünkü o ülkelerin o borçlarını ödemeleri mümkün değil. Çağrının önemli bir hususu da bu. Toplamda bugünün aşırı servet yoğunlaşma seviyesi liyakate değil, sadece kısmete, şansa bağlı - o ailede doğuyorsan zengin oluyorsun. Dolayısıyla bunlar üreten değil, alan veya çalan kişiler. Çalan bence daha uygun. Şimdi bu vergilendirme meselesine gelelim. IMF'nin birkaç sene önce çıkmış ama hala geçerli olan bir raporu var. IMF, bu raporda, ‘Büyük şirketler tarafından ödenmeyen meşru vergileri istemek - sadece bugün bu verilmeyen vergileri istemek - dünyanın 3 bin milyarderinin servetini yılda %2 oranında ve buna ilaveten serveti bir milyon doları aşan 23 milyon kadar kişinin de daha düşük oranda vergilendirilmesiyle, yılda bin milyar yani 1 trilyon dolar devletlerin kamusal harcamaları için kullanıma sunulabilecektir’ diyor. Sadece verilmeyen vergiler yani meşru vergiler %2 oranında ve uygulanabilir ise kısa sürede yılda 2 veya 3 trilyon dolarlık bir toplama ulaşılabileceği, bunun sadece kamusal harcamalara vakfedilebileceğini söylüyor - hem de bunu IMF söylüyor,” diye belirten Cengiz Aktar’a Ömer Madra, “Çok ilginç, tam da Davos'ta, dünyanın en zengin CEO'larının gittiği Yıllık Dünya Ekonomi Forumu toplantısına denk getirmişler bu raporu. Hesap ettim; bu servet günde 5,7 milyar, dakikada 3-4 milyon, saniyede 66 bin, salisede 1 dolar artıyor,” yorumunu yaptı. “Burada çare, bu zenginlerin ellerindeki paraları almak değil tabii ki zaten böyle bir şey de mümkün değil - çare vergilendirmek ama vergilendirmiyorlar, vergilendiremiyorlar. Geçtiğimiz Ağustos'ta Birleşmiş Milletler'in bir girişimi olan ‘UN Global Tax Convention’ - Küresel Vergi Sözleşmesi - adında bir metin var. Bu karar tasarısı bir ön komitede konuşuldu hatta oylandı. Avustralya, Kanada, İsrail, Japonya, Yeni Zelanda, Kore, Britanya ve tabii ABD karşı oy kullandılar. Geriye kalan zenginler de çekimser kaldı. Bu son derece zararsız, ilk adım olarak sayılabilecek bir girişimdi. Öyle kaldı, geçmedi, bir yerde duruyor. Özetler isek 3 bin milyarder var ve bunların servetine yılda %2 oranında vergi koysan, yılda 1 trilyonluk vergi kaynağı ediyor - bu kadar basit. Muazzam bir rakam. Bu tamamen devletlerin kamu harcamaları için ki vergi de buna yarar,” diye belirten Aktar'a Madra da, “Çok ilginç bir durum var, çok ciddi bir başka rakam daha var; çok kısa bir zamanda milyarderlerin, trilyonerlerin sayısı da eskiden hesaplananın iki katı hızla artacakmış. 2035'e değil, 2030'a kadar, beş yıl içinde trilyonerler de olacakmış,” eklemesini yaparken, Aktar, “Tabii ama bu sürdürülebilir mi? Belli değil çünkü bu durum küresel bir isyana işaret ediyor,” yorumunu yaptı. Madra ise “Kölelerin isyanına mı?” sorusunu sordu ve Aktar da, “Öyle tabii. Başka hiçbir şey yok. Bunun gidişatı o, tek tek gidişat o - hatta Trump'a oy verenler de buna dahil tabii.” diyerek Suriye gündemine geçti.

Cengiz Aktar, “Suriye orada duruyor. Çok yoğun bir görüşme ve toplantı trafiği var. Toplantılardan daha önce bahsettik; Roma'da toplantı oldu. İkili toplantılar oluyor. Şam'daki yeni yönetim sürekli seyahat ediyor. Galiba Dışişleri Bakanı seviyesinde Ankara'ya da geldiler. Suriye yeni Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani, Türkiye'yi de iyi bilen bir bakan. Kulağa hoş gelecek şeyler söyledi ama mıntıkada olay öyle cereyan etmiyor. Orada dört tane Batılı ülke, üç tane de bölge ülkesi tamamen bu görüşme ve toplantı trafiği içerisinde ama Türkiye biraz tek başına kalmış durumda. Dört Batılı ülke yani Almanya, ABD, Britanya ve Fransa. Almanya nereden çıktı denebilir ama Almanya'da Merkel döneminden kalma hatırı sayılır sayıda Suriyeli var. Buna ilave üç bölge ülkesi: Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan Krallığı ve Katar. Tabii her zaman onlar da işin içindeler. Bunlar çok yönlü bir faaliyet içindeler ve faaliyetin gözle görülür bir bölümü, Suriyeli Kürtler ile yeni yönetimi bir araya getirmek. Bunun için bayağı bir çaba sarf ediliyor. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi diye kimsenin tanımadığı bir yapı var; merkezi Kamışlı. Kamışlı ile Şam arasında epey bir trafik var. Kamışlı ile Erbil arasında da bir trafik oldu biliyorsunuz yakın zamanda. Amerikalılar helikopterleriyle oranın yöneticilerini Erbil'e götürdüler ve Barzani'yle görüştürdüler. Barzani biliyorsunuz, Iraklı, Kürt ve Ankara'ya çok yakın bir siyasetçi. Bunun sonunda amaç Kuzey Doğu Suriye'yi yeni yönetimle bütünleştirmek. Hem siyasi, hem askeri anlamda böyle bir çalışma var. Bakalım nereye varacak? Ama Suriye'de silahlar genel anlamda sustu, biliyorsunuz. Bir tek hala İsrail'in işgal etmeye çalıştığı Golan tepelerinin aşağısında Kuneytra’da bir askeri faaliyet var, bir de yukarıda Türkiye sınırında, sınır civarında askeri faaliyet devam ediyor. Ülkenin adı muhtemelen değişiyor, sadece Suriye Cumhuriyeti olarak kalıyor çünkü bu Kürt nüfus, Türkiye'de pek bilinmeyen Osmanlı bakiyesi bir nüfus. Orada çizilen sınır Berlin, Bizans, Bağdat, Basra yani 4B tabir edilen Almanların inşa ettiği tren yolundan geçiyor. Kobani şehrinin adı, ‘Bahn’ - Tren - kelimesinden gelir. Bir sınır çizmek gerekiyor ama Suriye ile Türkiye arasında doğal bir sınır yok. 1920'lerde Mustafa Kemal'in dahiliyle Fransızlarla konuşurken ‘sınırı bir yerden geçirmek lazım’ deniyor ve en makulü oradan geçen tren yolu oluyor. O tren yolunun güneyinde kalanlar bugünkü Suriye Kürtleri, hepsi Türkiye'deki Kürtlerle akraba, aynı dili konuşuyorlar. Çoğu Türkçe bilir zaten. Fakat bunlar bağımsız, Suriye'de tanınmayan bir halk. Nüfusları Türkiye'deki kadar değil, 2,5 - 3 milyon civarında ve onların Şam tarafından tanınması söz konusu - ilk defa böyle bir şey olacak. Beşar Esad ve Baas yönetimi döneminde bunlar ‘Haymatlost’, vatansızdı. Fakat şimdi ismi Suriye Arap Cumhuriyeti'nden Suriye Cumhuriyeti olarak değişir ise farklı bir mecraya girilmiş olacak. Bu arada Ahmed Şara, Kamışlı'dan gelen muhataplarıyla Kürtçe konuşmuş, bu da ilginç,” diyerek bu haftalık gündemini tamamladı.