Ekonomi Politik'te Ali Bilge, hem Türkiye’deki, hem de dünyadaki hareketli, karmaşık ve kaotik günlerin birbirleriyle olan ilişkisine değiniyor.
Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş!
Özdeş Özbay: Günaydın!
A.B.: Günaydın, iyi yayınlar!
Ö.M.: Hem Türkiye’de, hem de dünyada son derece hareketli, karmaşık ve kaotik günlerden geçiyoruz ama özellikle bu saldırıdan, Sırrı Süreyya Önder’in cenaze töreninden başlayalım isterseniz.
A.B.: Sırrı Süreyya çok erken bir kayıp oldu. Hem sanat dünyası açısından, hem de siyasette boşluğunu hissettirecek bir kişi. Kendisi mizah ve kara mizah üstadıydı ve bu özellikleriyle siyasette de, sanatta da boşluğu hissedilecek. Sırrı Süreyya hakkında yazılan çok şey var. Zaten 10 binler uğurladı kendisini, her kesimden insanın sevgisini kazanmış bir sanat ve siyaset adamıydı. Bu iki özelliğin yan yana gelmesi, böyle anılmak da çok enderdir.
Sırrı Süreyya, 2015 seçimleri öncesinde Selahattin Demirtaş’ın grup toplantısında söylediği, ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ sloganının – slogan seçimlerde HDP’nin sloganı da olmuştu - müellifi olduğunu hatırlatmak istiyorum. Meşhur grup toplantısında Selahattin Demirtaş, üç kez tekrar ederek ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ demişti. Önce bu sloganın Osman Kavala tarafından üretildiğine ilişkin bir söylenti dolaştı, daha sonra Osman Kavala bunun kendisinin değil, Sırrı Süreyya’ya ait olduğunu söyledi. 10 yıl öncesinin, çok önemli ve bedelleri olan bu sloganın da müellifi olduğunu belirtelim. Sırrı Süreyya, çözüm süreci görüşmelerinde de aranan bir isimdi; her iki süreçte de yer aldı, Dolmabahçe mutabakatını ve daha sonra Nevruz bildirilerini onun sesinden dinledik.
Bu hususlarda önemli bir bilgi birikimi vardı, müzakerelerde yer alan usta isimlerdendi. Umarım yeni çözüm süreci - adı ne olursa olsun, bu sürecin sonu olumlu olur. Kendisini Nemrut Dağı’nda antik eserleri konu alan kısa metrajlı filmiyle tanımıştım, Taş Yok mu Taş ilk filmiydi galiba, zaten sonraki filmleriyle fethetti izleyicileri. Vefatı ile ziyadesiyle hüzünlendiğimiz ve kolay kolay da boşluğunu dolduramayacağımız bir isim Sırrı Süreyya. Kendisini ‘selamlayarak’ bu haftanın programına başlamış olalım.
Ö.M.: Biz de kızının yazdığı mektup ve gelen çeşitli mesajlardan bölümler okuyarak, dinleterek bütün ilk saatte bilgileri paylaşmakla meşguldük.
A.B.: Öyle bir dünya ve Türkiye’deyiz ki ülkenin içinden öfke fışkırıyor,öfkeli taraflar halindeyiz. Bir gün önce ‘muhalifleri telef etmekten’ söz eden iktidarı konuşurken, bir gün sonra ana muhalefet partisi liderine fiziki saldırı oldu. Siyasetçilere saldırılar, suikastlar tarihimiz boyunca hep olmuştur; Ecevit’e 1970’lerde pek çok saldırı ve tehdit oldu, Çiğli’de silahlı saldırıya uğradı, saldıranların arkasında ‘derin ilişkiler’ olduğu ortaya çıktı. Özal’a yapılan suikast gözümüzün önünde canlı yayında gerçekleşti, suikastçı Kartal Demirağ bir derin devlet elamanıydı. Kılıçdaroğlu birkaç kez saldırıya uğradı, biri iktidar bakanlarının gözü önünde oldu. Ancak Özel’e yapılan saldırı, ‘muhaliflerin telef edilmesi’ sözlerinin hemen üstüne geldi.
Türkiye’nin gündemine göz gezdirdiğimizde, Kıbrıs bağlantılı son gelişmelerin ‘Susurluk’ gibi, ‘17-25‘ gibi kapsamda ele alınması gereken skandallar, iddialar zinciri olduğunu görüyoruz.
Aslında bugünü tamamen bu konuya ayırmak istiyordum ama zamanımız yeterli değil. Kıbrıs’ta gündeme gelen iddialar aslında yeni değil; merkezi İsviçre’de bulunanuluslararası suç örgütü izleme komitesi vardır ve kurumun iki yılda bir yayınladığı raporlarda Kıbrıs adasının geneli ve KKTC bölgesindeki kara ve kirli para ilişkileri konu edilmektedir. Raporlara göre; Kıbrıs adası, kara ve kirli paranın yıkandığı bir ada haline gelmiş durumda. Tabii burada ilginç bir ilişki gözlemliyoruz, Kıbrıs ile Hollanda arasındaki ilişkilere değinmek istiyorum.
1990’larda gladyo meselelerinin açıldığı ve ayyuka çıktığı dönemlerde Hollanda’da, Belçika’da, Danimarka’da, Fransa ve İtalya’da gladyoları konuşur olmuştuk , soğuk savaşın sonrasında bu meseleler incelenmeye başlandığında gördük ki, Hollanda derin ilişkilerde çok önemli bir ülke .
Hollanda’da birkaç gün önce Cemil Önal isimli bir kişi öldürüldü. Önal, üç sene önce öldürülen Kıbrıs merkezli kirli suç örgütü lideri olarak anılan Falyalı’nın adamı olarak biliniyor. Falyalı’nın kurduğu bahis imparatorluğunun beyni olarak nitelenen Önal, Hollanda da tutuklandıktan sonra önce ‘uluslararası suç araştırma projesi’ kapsamında gazetecilerden oluşan bir araştırma merkezine kurdukları bahis imparatorluğunu, bu yapıyı, siyaset ve bürokrasi bağlantılarını anlattı.
Cemil Önal ile uzun mülakatlar hapishanedeyken geçen sene yapıldı. Proje daha önce öldürülen Falyalı meselesini, bahis ve kara/kirli para aklama mekanizmasını araştırıyordu. Önal, merkeze bu bilgileri açıkladı. Ankara’da devam eden Falyalı davası için açılan iddianamedeki iddialar da bu rapora dayandırıldı. Geçen hafta Önal, Kıbrıslı gazeteci Ayşe Hanım’a da bunları tekraren anlattı.
Ö.Ö.: Ayşemden Akın.
A.B.: Ayşemden Akın’a mülakat verdi. Ayşemden Hanım’a anlattıkları aslında daha önce Önal’ın bu proje kapsamında verdiği bilgilerdi. İddialardan hemen sonra Kıbrıs’ta büyükelçi görevden alındı, görevden alınan büyükelçi ki daha önce örtülü ödeneğin başında bulunan kişinin oğluydu.
Cemil Önal’ın iddiaları yenilir yutulur cinsten değildi; hem KKTC, hem de Türkiye’deki siyasetçi ve bürokratları, iktidarı hedef alan iddialardı, Falyalı’nın kurduğu kara ve kirli işler mekanizmasının verilen rüşvet ve yolsuzluklarla yürüdüğünü anlatan iddialardı.
Hemen sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan Kıbrıs’ı ziyaret etti ve ziyaretten kısa bir süre önce iktidarın öncülüğünde kurulan Türk devletleri teşkilatına üye devletler, Kıbrıs devleti ve Avrupa Birliği ile bir anlaşma yaptılar. Bizim ‘Güney Kıbrıs’ diye nitelendirdiğimiz, dünyanın da Kıbrıs Cumhuriyeti diye nitelendirdiği adada büyükelçilik açma kararı aldılar. Diplomatik ilişkilerin geliştirilmesini içeren siyasal ve ekonomik paketler gündeme geldi ve anlaşmalar yapıldı. Çok dikkat çeken bir gelişmeydi.
Son dönemde Kıbrıs, dünyanın gözünün önünde cereyan eden kriminal olaylara yine sahne oluyor. Dünyada pek çok kirli ve kara para aklama bölgeleri ve ülkeleri var, Avrupa’da da var.
Cemil Önal, Hollanda devletinin koruması ve garantisi kapsamındayken öldürüldü. Hollandalı yetkililerden şu ana kadar doğru dürüst bir açıklama yaptıkları da görülmedi. Önal, önce hapishanedeydi, şartlı salıverme ile serbest bırakıldı. Ya iade edilecekti Türkiye’ye, ya da orada devam edecekti hukuki süreci. Önal, gazeteci Ayşemden Akın’a mülakat verdikten bir iki gün sonra öldürüldü. Verdiği röportajda da öldürüleceğinden bahsediyordu.
İşte böyle bir kaotik ortamdayız, öfke dalgaları içerisinde yaşıyoruz, ileri safhada öfke krizleri içindeyiz. Öfkenin kontrolünü yapmak hukukla gerçekleşecek bir durumdur. Adalet sisteminiz yerli yerindeyse, hukuku işletebiliyorsanız öfkeyi yatıştırmak mümkün. Ancakgünümüz Türkiye’sinde öfkeyi engelleyebilecek bir mekanizmanın işlemediğine şahit oluyoruz, hukuk sistem işlemiyor.
İşlememesinin sonuçları açıkça ortada; dünyanın en büyük metropollerinden biri olan İstanbul’un Belediye Başkanının, aynı zamanda ana muhalefetin cumhurbaşkanı adayının önce diplomasını iptal ediyoruz, sonrasında hapishaneye gönderiyoruz, onunla birlikte bütün çalışma arkadaşlarını gönderiyoruz. Normal şartlarda bu tür iddialar İçişleri Bakanlığı’nın müfettişiyle soruşturulması gerekir ki iddialar onu bile gerekli kılmıyor, bunları yaşıyoruz. Kaotik ortam öfkenin yükselmesine neden oluyor.
Sırrı Süreyya’ya tekrar dönecek olursak, içindeki mizah gücüyle siyaseti ve kavgayı yatıştıran bir üsluba sahip olması nedeniyle çok önemliydi. Meclis’te genel kurulu yönetirken öfkenin kontrolünü yapan bir simaydı.
Bir yandan da ekonomik felaketler yaşıyoruz; Türkiye iki yıldır rasyonel ekonomiye dönüş diye nitelendirilen, geniş toplumsal kesimleri inleten ağır bir istikrar programı uyguluyordu ve üstelik programın maliye politikası bacağı da yoktu, sırf para politikaları uygulanıyordu. Para politikası da İmamoğlu ve İBB operasyonuyla telef oldu, para politikası da onarılması güç bir yara aldı. Zaten eksik ve yanlış olan ve üstelik darbe de yemiş program ile ilerlenmesi mümkün gözükmüyor.
Yaşadığımız anormal durumlar o kadar fazla ki hangisine bakacağınızı şaşırıyorsunuz . Türkiye’de milliyetçi-ülkücü hareketin ve derin ilişkilerin en önemli ismi Alparslan Türkeş’in kızı, babasının mezarını ziyaret edemiyor. Babasının yetiştirdiği ülkücüler, kızını engelliyorlar, tartaklıyorlar. İşte böyle bir kaotik ortamdayız.
Çok fazla iç yaralayıcı durumlar yaşanıyor, Kartalkaya araştırma komisyonunda izledim, mağdurların yakınlarının dile getirdiği hususları dinledim; gerçekten çok incitici, çok hüzün verici bir oturumdu. Bu kadar insanın canının kaybına neden olan yangın faciasında önce Kültür ve Turizm Bakanı, bakanlık bürokratları çalışanların soruşturulmasına izin vermedi. Ardından aileler, İçişleri ve Çalışma Bakanlıklarına başvurdu, onlar ise cevap bile vermedi. Soruşturma izni verilmemesi ki konu üç bakanlığı ilgilendiriyordu. Canınızı kaybetmişsiniz, sorumluların soruşturulup yargılanmasına izin verilmiyor. Öfke dalgası büyümesin de ne büyüsün! Çok zedeleyici inciten, isyan ettiren bir durum.
Biraz önce sizin de söylediğiniz gibi, dünyada da hal ve gidiş çok kötü, her nereye baksanız bunları görüyorsunuz. Alman iç istihbarat teşkilatı, anayasayı korumakla mükellef bir kurum. Bu kurum, Almanya İçin Alternatif isimli aşırı sağcı neo Nazi partisi hakkında çok ciddi bir rapor yayınladı. Bu partinin programı, yapısı ve faaliyetlerinin çok tehlikeli olduğunu, Alman anayasası ile bağdaşmadığını ortaya koyan kapsamlı bir rapor yayınladı. Bu rapor, Trump yönetimi tarafından hem Dışişleri Bakanı, hem de Başkan Yardımcısı tarafından ‘kabul edilemez’ bulundu. Trump yönetimi, ‘Almanya demokrasi değil, kılık değiştirmiş bir tiranlık’ diyor. İnanılır gibi değil!
Ö.M.: Evet, çok şaşırtıcı bir ifade.
A.B.: Trump yönetimi, sürekli Avrupa’da ki aşırı sağ partilere, neo Nazi partileri koruyarak, kucaklayarak yaklaşıyor.
Diğer yanda, Rusya’nın başkanı Putin, ‘Umarım Ukrayna savaşında nükleer silahlara ihtiyaç olmaz, gerekirse kullanırız’ diyor. Akıllara ziyan sözler, Putin normal bir refleksle bu sözleri sarf ediyor.
Ö.Ö.: Daha geçen hafta Pakistan ile Hindistan arasındaki bu çatışmalardan sonra Pakistan söyledi, ‘Nükleer silahlarımız unutmasın’ diye ama Hindistan’ın da var.
A.B.: Evet, Ukrayna ile Rusya savaş halinde ve Rusya devlet başkanı bunları söylüyor.
Biliyorsunuz, Voice of America yayınları kapatıldı, durduruldu. Yerel mahkeme Trump’ın tasarrufunu iptal etti ama Trump yönetimi üst mahkemeye götürdü işi, yüksek yargı da davayı Trump lehine bozdu. ABD’nin yüksek yargısında Trump’ın adamı sayılan, kendi atadığı iki yargıç var ve onlar Trump’ın istediği gibi karar aldılar. Trump’ın kurumun başına getirdiği adamın evlere şenlik bir demeci oldu, karar için, ‘ Büyük bir zaferdir’ diyor. Adamın kurumu kapatılıyor, bunu büyük bir zafer olarak niteliyor. Singapur’da da 66 yıldır iktidarda olan parti yine seçimi kazanmış.
Ö.Ö.: İngiltere’deki yerel seçimler de sınırlı bir yerel seçim bu ama Reform UK yani aşırı sağcı parti birinci çıktı.
Ö.M.: Ayrıca yarın Ahmet İnsel ile de konuşma fırsatı bulacağımızı umarım; Romanya’daki aşırı sağcı lider büyük bir oyla ön seçimi kazanmış.
Ö.Ö.: İlk turu kazanmış.
Ö.M.: Evet ve Rusya’nın tarafını tutuyor, Rusya’nın saldırmasını destekliyor. Çok ilginç aslında ve bir de demin sizin söylediğiniz şeye bir ufak ilavede bulanayım; emekli büyükelçi Namık Tan ve şimdi CHP’de milletvekili sanıyorum, ‘Erdoğan’ın günübirlik Roma ve Lefkoşa gezilerinin dramı’ diye bir yazı yazdı. “Peş peşe gelen, günübirlik Roma ve Lefkoşa ziyaretleri tek adam rejiminin Cumhuriyetimizi nasıl bir diplomasi ve cenderesine sürüklediğinin, nasıl bir diplomasi açmazına soktuğunun yeni ve en taze göstergeleri oldu. Yurt içinde her şey yozlaşır ve kasten yozlaştırılırken, bu durumun dış politikaya da bulaşması ve ulusal güvenliğin de altını oyması kaçınılmazdı,” diyor Tan. Bayağı önemli bazı noktaların da altını çizmiş ve sizin de bahsettiğiniz, “Cemil Önal gibi yeraltı dünyasından bir itirafçının Hollanda’da öldürülmesinin ardından kuşkucu bakışların hemen Ankara’ya dönmesi düştüğümüz ligi betimliyor. Hiç geciktirmeden adayımızı yanımızda, sandığı önümüzde görmemizin bu bakımlardan da Cumhuriyetimiz için gerçekten bir beka meselesi, bir var kalma önceliği olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor,” demiş. O sizin ve Özdeş’in sözünü ettiği Kıbrıslı gazeteci de ölüm tehditleri alıyormuş.
A.B.: Evet, Kıbrıs’ta ölüm ve tehdit yeni değil; Kıbrıs’ta yıllar önce Nejdet Adalı katledildi. Adalı’ nın öldürülmesi de Susurluk çetesinin bir tasarrufu idi. Sedat Peker, bu iş için kardeşinin görevlendirildiğini bizzat kendisi anlattı.
Susurluk çetesi olarak bilinen derin ilişkilerin yer aldığı , polislerin, siyasetçilerin, emekli subay ve generallerin yer aldığı teşkilatı biliyoruz. Kıbrıs, bu teşkilat dahil pek çok gizli örgütün, mafya yapılarının kara ve kirli para aklama üssüdür. Susurluk çetesinin kumarhanelerle ilişkisi malumdur. Kıbrıs, kumarhanelerin serbest olduğu bir yerdir ve aynı zamanda uyuşturucu trafiği açısından da önemli bir adadır.
Biraz önce bahsettiğim ulus ötesi suçları araştıran merkezin 2021 yılındaki raporunda, Kıbrıs’a çok ciddi yer verildiğini görüyoruz. Raporda, IŞİD’in petrol ticaretini Kıbrıs adasını kullanarak yaptığı yazılı. Bu kuruluş, bir endeks de yayınlıyor, iki yılda bir yayınlanıyor bildiğim kadarıyla; ‘Küresel organize suç endeksi’. KKTC, bu tür raporlarda önemli bir yer tutuyor. Neredeyse ilk beşte bu tür trafikler açısından.
Elbette başka bölgeler, adalar, Mann Adası gibi yerler de var. Sözde Avrupa Birliği ülkeleridir ama aynı zamanda kara paranın, vergiden kaçırılan paranın merkezi yerleridir Hollanda’sı, Belçika’sı, Lüksemburg’u. Hollanda uyuşturucu açısından da çok dikkat çeken bir ülke.
1990’larda çok iyi hatırlıyorum; göstermelik bile olsa bu ülkelerin gladyoları açığa çıktı. En azından parlamentolarına, ‘1945’ten itibaren gizli ordularımız vardı’ diyebildiler. Eski Nazilerin, ABD-NATO-CIA tarafından eğitilip gladyolarda yer aldıkları açıklandı. NATO ülkeleri başta olmak üzere, Avrupa ülkelerindeki gizli ordulara ilişkin çalışmalar yayınlanıyordu. Hollanda ve Avrupa’nın limanı olan Rotterdam Limanı’nın adı raporlarda geçiyordu. Hollanda’nın bu anlamda önemli fonksiyona haiz bir ülke olduğunu anlamış olmuştuk. Hatırladığım kadarıyla, derin yapılar faaliyetleri için kaynağı, gayri meşru işlemler yaparak sağlıyorlardı. Soğuk savaş döneminde derin yapıların gelirlerini kirli ve kara para trafikleri ile sağladıkları gündeme gelmişti.
Geçen hafta Türkiye’nin çözemediği ve Türkiye’yi batıran üç meseleyi sıralamıştım. Deprem meselesini çözmek için ilerleme kaydedilmediğini, yüz milyarlarca dolara ve yüz binlerce insan kaybına yol açan sorunu çözecek sağlam binalar üretemediğimizi anlatmıştım. İkinci olarak Kürt sorununu 100 küsur yıldır çözemediğimizden, milyarlarca dolar para harcamış, yüz binlerce insanımızın kaybına yol açmış olduğundan bahsetmiştim. Üçüncü olarak Kıbrıs sorununu anlatmıştım; 1974’te garantörlük anlaşması ile adaya müdahale edildi ama 51 yıl sonra dünyada kimsenin tanımadığı KKTC’nin hali de böyle. Kıbrıs sorunu Türkiye’ye hep ayak bağı oldu. Kıbrıs meselesini çözememek, Avrupa Birliği sürecini engelleyen husus olarak hep karşımıza çıktı.
Ayrıca AKP iktidarları boyunca adanın ‘seküler’ yapısında da dönüşümler söz konusu oldu. Türkiye yönetimin laikliğe bakışı oraya da yansıdı. En son tartışma, Kıbrıs’taki eğitimle ilgili oluyor; laik eğitim taraftarları, eğitimde laiklikten uzaklaşıldığını öne sürerek protestolarda bulundular. Erdoğan da ziyaretinde bunlara karşılık verdi.
Sonuçta dış politikada aksayan, gündem oluşturmayı bırakın, gündemden düşmüş bir iktidar var, dış politikada nereye baksanız dökülüyor, düzenlenen toplantılara Türkiye eskisi gibi çağrılmıyor, iktidar kendisi çalıyor kendisi söylüyor. İktidarın içeride dayandığı çapaların kalmadığını hep söylüyoruz; ekonomide rasyonel politikalar dediğiniz program da uçtu gitti, yalvar yakar yüksek faizle taşıdığınız sıcak paraları yeniden getirmeniz de mümkün olmuyor, çırpınışları görüyoruz.
TÜSİAD’ı, Saray başdanışmanı eski bakan Nihat Zeybekçi ziyaret ediyor ‘TÜSİAD başkanlarının gözaltına alınması yanlış olmuştur’ diyor. İşte böyle gel-gitlerle yaşıyoruz, saray bilmecelerini çözmeye çalışıyoruz, iktidar desteklerini yitiriyor, devletin güvenlik bürokrasisi dışında dayanacağı güç pek kalmıyor.
Haftalardır Orta Anadolu’daki gelişmeleri, halkın, çiftçinin isyanını konuşuyoruz. Yaza giriyoruz, tarımdaki sefaleti yaz sonunda daha net göreceğiz, sonbahara doğru hasat sonrası açıklanacak, taban fiyatlar sonrasında Orta Anadolu’nun, ülkede çiftçinin sesi daha da yükselecektir, huzursuzluğu ve hoşnutsuzluğu daha da artacaktır.
Sektörler ve genel olarak ekonomi daralıyor, bugünkü kredi faiz oranları ile tüccar, sanayici ve tüketiciler kredi almaktan çekiniyor, alamıyor. Ekonomik daralma, işsizlik boyutlarına yeni ilaveler getiriyor.
Suriye’de gelişmeler de istenildiği gibi gitmiyor, aktör ülke pozisyonunda gibi görünüyorsunuz ama Kürt bölgesi dışındaki her yeri bombaladı değil mi İsrail?
Ö.M.: Bombalamaya da devam ediyor.
Ö.Ö.: Başkanlık sarayının yakınına kadar bombaladı.
Ö.M.: Evet, çok ciddi. Ben de iki küçük ilave yapmak istiyorum; bir tanesi Trump’ın bu hukukla bağlantısına değinmiştiniz ve son dakika ilavesi haberi var ona; NBC televizyonundan Christian Walker soruyor kendisine, ‘Anayasayı savunmak durumunda mısınız? Anayasayı savunacak mısınız?’ Trump cevaben, ‘Bilmiyorum, ben hukukçu değilim’ diyor ve ekliyor, ‘Anayasada hukukun üstünlüğünü savunmak gerekiyor mu gerekmiyor mu? Onu hukukçular, uzmanlar karar verir,’ diyor. Walker ısrar ediyor ona rağmen, ‘Bilmiyorum’ diyor. İkincisi de Özgür Özel’in AKP’nin kalesi Konya’da gövde gösterisi yaptığından siz de bahsettiniz. Gayet önemli bir şeydi; Konya Kılıçarslan Meydanı’nda düzenlenen mitingde tam sayı verilmedi ama çok büyük bir kalabalık vardı. Orada da bayağı AKP’nin yıkılmaz kalesi denilen Konya’da tarihi bir miting düzenlemesi, İmamoğlu’nun mektubunun okunması ve Konyalı çiftçilerin de - sizin biraz önce söylediğiniz - mesela Konya’nın Tarakçı Köyü’nden gelen çiftçi Hatice Sarı’nın da ‘Mazot yok, gübre yok, üretici aç! Biz telef olursak ülke de telef olur. Bizleri telef edemezsiniz’ diye konuştuğunu da ilave etmek istedim.
Ö.Ö.: O mitingde de nedense konu döndü dolaştı Kıbrıs’a geldi biliyorsunuz, Kıbrıs’a yapılan işgali savunur bir açıklama da yaptı. Bu arada bir dinleyicimizden önemli bir düzeltme, Kıbrıs’ta öldürülen gazeteci Necdet Adalı değil Kutlu Adalı.
A.B.: Evet, pardon, Necdet Adalı olarak aklımda kalmış. Necdet Adalı, Kenan Evren’in başında olduğu askeri cuntanın isteği üzerine 12 Eylül’ün ilk günlerinde asıldı, idam edilenlerdi. İyi oldu bu düzeltme.
Ö.M.: Çok teşekkür ederiz dinleyicimize de. Yoğun bir gündemin ancak bir kısmını konuşabildik.
A.B.: Ortaya karışık oldu ama nereye baksanız böyle ortaya karışık bir durum var.
Ö.M.: Hoşçakalın, çok teşekkür ederiz.
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.
A.B.: İyi günler.