Ufuk Turu'nda Ahmet İnsel, Ekvador'da gerçekleştirilen başkanlık seçiminin getirilerine, Suriye'deki yeni gelişmelere ve Trump yönetiminin üniversitelere uyguladığı baskıları ele alıyor.
Ömer Madra: Günaydın Ahmet!
Ahmet İnsel: Günaydın!
Özdeş Özbay: Günaydın!
A.İ.: Günaydın!
Ö.M.: Evet, Ufuk Turu’na Latin Amerika ile başlıyoruz, Ekvador’da başkanlık seçimi var galiba, onunla başlıyoruz değil mi?
A.İ.: Evet, Ekvador’da başkanlık seçiminin ilk turu Pazar günü yapıldı. Başkanlık seçimi 2024 yılında başkan Daniel Noboa, yolsuzluk soruşturması çerçevesinde soruşturmaya ve görevden alınması kararına hazırlanırken meclisi lağvetti, aynı zamanda cumhurbaşkanlığından istifa etti. Erken cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmıştı bir sene önce ama geri kalan süresi için, bir yıllık bir süre için bu seçim yapılmıştı. Beklenmedik bir şekilde 38 yaşında babası bir muz ihracatı milyoneri veya milyarderi olan Daniel Noboa, siyasetle hiç alakası olmayan bir kişiydi ve karşısında eski başkan Rafael Correa’nın desteklediği bir avukat kadın, 48 yaşındaki Luisa Gonzales vardı. Correa da 12 yıl Ekvador’da başkanlık yaptıktan sonra hakkında açılan çeşitli yolsuzluk ve anayasayı ihlal davaları çerçevesinde Ekvador’dan kaçmak durumunda kalan bir isin ve Belçikalı karısının memleketine yerleşmiş durumda. Correa, Ekvador’da gıyaben yargılandı ve dolayısıyla ülkesine geri dönmesi pek mümkün değil. Bu bir yılın sonunda yeniden seçim yapıldı çünkü sadece istifa eden eski başkanın kalan süresi için seçilmişti Daniel Noboa. Kendisini bir merkez sol siyasetçi veya tavırda olduğunu söylüyor. İktisadi politikasına geleceğim ama siyasi politikası açısından bakıldığında, daha çok klasik sağ harekete yaklaşık bir pozisyonu var. Bu sene yapılan seçimlerde Gonzales ile Noboa arasında birinci turda çok az fark vardı fakat Pazar günü yapılan ikinci turda, Nobua oyların %55’ini, Luisa Gonzales ise %44,5’ini aldı. Katılım da yüksek Ekvador’da çünkü katılım zorunlu - katılım oranı, %80 civarında. Dolayısıyla seçmenlerin sandığa küstükleri falan da söylenemez. Bu aradaki büyük farkı izah etmekte herkes biraz zorlanıyor. Şöyle bir şey var, onu belirteyim; Luisa Gonzales’in üzerinde çok ağır bir yük var yani Gonzales de eski sosyal sol başkan, aslında sol olduğu iddia edilen bir başkan diyelim. Aşırı yasa dışı özellikle Venezuala’da Maduro yönetiminin tavırlarını andıran ve aynı zamanda muhaliflerine yönelik şiddetli bir baskı rejimi uygulama eğiliminde olan Correa, bir de yolsuzlukları da ortaya çıktıktan sonra halkın gözünde şimdiki yolsuzluktan hakkında dava açılmış son eski başkana nazaran daha hayırhah gibi gözüküyor. Aslında öyle de gözüküyormuş çünkü ortaya çıkan sonuca göre, seçilen Daniel Noboa’nın aslında biraz Trumpvari bir siyasetçi olmasından da endişe ediyor doğrusunu söylemek gerekirse Ekvador’daki basın fakat halkın gözünde denenmiş bir eski Correa var ve şu anda daha ne olduğu belli olmayan bir Trumpvari Noboa var ve halk, Noboa’yı seçmişler gibi gözüküyor. Halkın endişelerinden bir tanesi, eğer sol hareketin temsilcisi, solda yer alan Luisa Gonzales iktidara gelirse Rafael Correa’ya af ilan edecek ve Correa, Ekvador’a geri dönecek. Bu endişeye karşı da Noboa’ya oy verilmesinin etkili olduğu iddia ediliyor.
Ekvador’da en ciddi sorun, şiddet ve belki de şu anda Güney Amerika’daki şiddetin en yaygın olduğu, yoğun olduğu ülke konumuna gelmiş durumda Ekvador. Aslında 10 yıl öncesine kadar Ekvador, belki de o civardaki en ılımlı, en sakin, en az şiddetin olduğu bir ülke konumundaydı. Ama şimdi her gün en aşağı bir kişinin öldürüldüğü ve dünyanın iki en büyük kokain üreticisinin ortasındaki bir ülke; bir tarafta Kolombiya, diğer tarafta Peru. Dolayısıyla da Ekvador, inanılmaz büyük bir kokain ticaretinin dağıtım merkezi haline gelmiş durumda. Hatırlayacaksınız, bir dizi geminin Antwerp ve Mersin limanlarına, Akdeniz açıklarından Arnavutluk limanına çok gelip gittiği söyleniyor ve bu gemilerin muz sandıkları içinden de kokain çıktı biliyorsunuz çok yakın tarihlerde.
Ö.M.: Evet, peş peşe böyle haberler geliyor, biz de değerlendiriyoruz.
A.İ.: Kokain ticaretinin yarattığı çeteler arasıçok ciddi şiddet ve savaş söz konusu Ekvador’da. Daniel Noboa da bunlarla mücadele için Salvador’un cumhurbaşkanı Nayib Bukele’nin yaptıklarını yapmayı vaad ediyor. Bukele’den bahsetmiştim hatırlarsanız; Orta Amerika’nın bir tür Trump’ıdır kendisi, genç bir başkan. Bukele, bütün insan haklarına aykırı biçimde uyuşturucu ticaretinden yakalanmış ve hapis cezasına çarptırılmış olan kişilere çok ağır izolasyon koşullarında, tecrit koşullarında hapis cezalarının uygulandığı ve uluslararası insan hakları örgütlerinin mahkumlara tanıdığı bütün temel hak ve hürriyetleri de ortadan kaldıran ceza evlerini oluşturmakla tanınan birisi. Filipinler’de Rodrigo Duterte vardı hatırlarsanız - şimdi Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmayı bekliyor - onun türünde bir baskısı var. Noboa da uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele gerekçesiyle böyle bir politika vaad ediyor. Yapabilir mi? Bilmiyoruz ama en azından böyle bir politika vaad ediyor. Ekvador, aynı zamanda fiilen zaten parası dolara geçmiş olan bir ekonomi yani dolayısıyla da Ekvador’un ABD’de Trump’ın aldığı önlemlerden pek etkilenmediği hatta bir fırsat penceresine çevirdiği, diğerleri zorluk çekerken kendisinin ABD ile çok daha güçlü bir ticaret oluşturabileceğini de iddia ederek kendisine ‘Ekvador’un Trump’ı denmeye başlanmış. Ekvador, yolsuzluğa bulaşmış bir otoriter sol yönetimden güçlü kuvvetli bir otoriter sağ yönetime geçiş yapmış gibi gözüküyor.
Ö.M.: Dünyadaki çeşitli ülkelerde de sık sık gördüğümüz bir eğilim bu.
A.İ.: Yalnız burada şunu belirtelim, sol hareketlerin Latin Amerika’dan bir zamanlar en önde gelen liderlerinden birisi olan Rafael Correa yönetiminin bıraktığı kötü izlenimin buradaki etkisi son derece önemli. Sadece Daniel Nobua’nın politikalarının tercih edildiği değil, Correa’nın buraya yeniden gelmesi talebinin öne çıktığı bir durum var. Bunu hakikaten dikkatle değerlendirmek zorundayız. Sol diktatörler ve otoriter rejimler, arkalarında çok büyük bir boşluk bırakarak düşüyorlar ve sonra da bunu toparlamak çok zor oluyor. Mesela, Brezilya bunu toparlayabildi çünkü böyle bir otoriter rejim döneminden geçmemişti ama Venezuela’da böyle bir şey olsa herhalde yıllar boyunca orası çok radikal bir sağ yönetimin eline geçecek, alternatifi de maalesef o olacak gibi gözüküyor.
Ö.M.: Ekvador’dan bahsederken bir de şunu da hatırlatmak yerinde olabilir belki; 2012 yılında WikiLeaks kurucusu, gazeteci Julian Assenge, Londra’daki Ekvador büyükelçiliğine sığınmıştı. Daha sonradan gelen yeni yönetim ise yıllar sonra bütün korumaları kaldırıp İngiliz polisine teslim etti Assenge’i.
Ö.Ö.: Ekvador tabii çevre meselesinde de yani anayasasında 2008 yılında yapılan referandum ile de biliniyordu o dönemler. Pachamama idi, değil mi?
A.İ.: Evet.
Ö.Ö.: Ama şimdi nereden nereye tabii.
A.İ.: Bu yaptıkları olumlu işlemlerin yanında o büyük otoriter ve yolsuzluğa bulaşmış olmanın getirdiği meşruiyet kaybını telafi etmek çok zor oluyor daha sonra maalesef. Küçük bir otoriter rejim, eskiden sosyal demokrat hatta sosyalist enternasyonale üye bir partinin başkanı olan Slovakya başkanı Robert Fico, biliyorsunuz 2020 yılında halk ayaklanmasıyla istifa etmek zorunda kalmıştı. Muhalif iki gazetecinin ölümüyle kendisi arasında bir ilişki olduğu ortaya çıktığı zaman halk ayaklanmış ve Fico istifa etmek zorunda kalmıştı ki bunun da haberini yapmıştık. Şimdi yeniden kendisi başbakan ve inanılmaz bir şekilde özellikle bu COVID dönemindeki uygulamaları eleştirerek, aşı karşıtlığını körükleyerek, maske kullanma zorunluğunu eleştirerek, maske kullanmamayı körükleyerek, destekleyerek, bütün bu korunma önlemlerine karşı bunların devletin insan haklarını ihlal etmesinden başka bir şey olmadığını iddia ederek popülist sağın liderliğine geçmişti - zaten daha önceden de böyle bir eğilimi vardı. Şimdi başbakan iken ne yapmış biliyor musunuz? Bu COVID dönemi sırasında COVID yasaklarına yani maske kullanmadan dolaştığı için veya aşıya karşı engeller oluşturduğu için haklarında para cezası verilen binlerce kişinin cezalarını affetmiş. Tabii bu kişiler paralarını ödedikleri için bu paraların kendilerine geri ödeneceğini ilan etmiş. Diğer taraftan, bir doktoru görevlendirerek o doktorun verdiği rapor ışığında da bu mRNA aşılarının Slovakya’da yasaklanmasını emretmiş. Soldan gelip böyle sağa savrulma da az bulunan bir durum galiba değil mi?
Ö.M.: Evet, aslında neredeyse 10 yıldan beri takip ettiğimiz garip değişimler var ve onlardan bir tanesi de bu.
A.İ.: Evet, maalesef. İsterseniz Suriye’ye gelelim; doğrusunu söylemek gerekirse son dört-beş günden beri Suriye’de çatışma yok ve nihayet ne İsrail’in, ne de Türkiye’nin bombaladığı ya da gruplar arasında çatışmaların - özellikle Suriye Demokratik Güçleri ile Suriye Milli Ordusu arasında - olmadığı bir sakinlik dönemi yaşanıyor. Yegane patlama, önceki gün Lazkiye’de oldu, o da eski rejimden kalma iki roketin patlamasıymış. İsrail’in dışarıdan bir füze atışı olduğu zannedilmişti ama sonradan ortaya çıktı ki terk edilmiş iki füzenin patlamasıymış o patlama. Suriye Devlet Güçleri, dün Tişrin Barajı’ndan çekildi ve baraj, Suriye ordusunun denetimine geçti. Bu önemli bir gelişme. Suriye Devlet Güçleri, bir gün önce de Halep’in iki Kürt mahallesinden, Aşrafiye ve Şeyh Maksut Mahallelerinden çekilmişler ve Suriye güvenlik güçlerine teslim etmişlerdi mahallelerin güvenliğini. Böylece Suriye Devlet Güçleri'nin birlikleri tamamen Fırat’ın doğu yakasına geçmiş durumda. Bütün bunlar da Suriye Devlet Güçleri başkanı Mazlum Abdi ile Suriye yönetimi arasında yapılan anlaşmalar çerçevesinde gerçekleşen değişimler. Diğer taraftan Şam’ın güneyinde Dara’da da Suriye yönetimine kafa tutan, Suriye yönetimi altına girmeyi kabul etmeyen isyancı, aynı zamanda da laik bir oluşum olan yani Hey'etu Tahrîri'ş-Şâm ile hiç alâkası olmayan askeri grup, 8. Tugay da lağvedildi. Böylece Dara’da da iktidara yönelik bir direniş hareketi kalmadı. Bu lağvedilen 8. Tugay’ın Suriye ordusuna dahil olup olmayacağı belirsiz şimdilik ama olma ihtimali var. Suriye Devlet Güçleri ile El Şara yönetimi arasında Suriye Devlet Güçleri’nin Suriye ordusuna dahil edilmesi görüşmeleri devam ediyor ama şu anda bir karara varılmış değil. İlke olarak bu kabul edilmişti biliyorsunuz fakat bunun nasıl gerçekleşeceği konusunda tabii ki epey müzakere yapılacak, tarafların görüşleri birbirinden epey farklı. Suriye’de diğer taraftan bir normalleşme hamlesi olarak görülen, Lübnan Başbakanı Nawaf Salem’in ziyareti bugün belki gerçekleşecek. Bu ziyarette de Lübnan’daki Suriyeli mültecilerin Suriye’ye dönmeleri konusu acil olarak konuşulacağı söyleniyor. Türkiye’deki Suriyeli mülteci sayısından daha az olmakla beraber, Lübnan nüfusuna orantılandığında tabii Lübnan’da Suriyeli mülteci oranı neredeyse nüfusun 1/5’ine yakın bir sayıya varmıştı hatırlayacaksınız. Suriye dış politikada bayağı aktif bir döneme geçmiş gibi gözüküyor. El Şara, Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaret etti ve aynı zamanda Antalya’daki konferansına dışişleri bakanıyla birlikte geldiler. Konferansta konuşma yaptılar mı bilmiyorum, siz biliyor musunuz?
Ö.M.: Aslında bakmıştım ama göremedim ben de.
A.İ.: Ben de bulamadım, belki de yapmadı. Herkesin artık gündeme getirdiği esas sorun Türkiye ve İsrail’in Suriye politikaları. Bazı gözlemcilere göre, Türkiye ve İsrail’in Suriye’de vekalet savaşına girme ihtimalinin yüksek olduğunu iddia ediyor. İsrail tarafından bazı gözlemciler, bazı siyasetçiler Türkiye’nin İsrail açısından en büyük tehdit haline gelmeye başladığını, İran’ın yerini almaya başladığını söyleyenler var. Artık İsrail’de radikal söylem biliyorsunuz, birbiriyle yarışma halinde, herkes daha radikal ve daha sert gelecek tahminleri yapma yarışına girmiş durumda ve özellikle hükümete yakın çevreler radikal Siyonizm akımı içinde. Türkiye ile İsrail buna karşılık bir çatışma olanaklarını veya ihtimallerini azaltma müzakereleri yaptılar. Bu müzakerelerde tam ne çıktı bilmiyoruz ama iki taraf da bu müzakerelerin yapıldığını kabul ettiler önceki gün. Dolayısıyla Türkiye’nin özellikle bu Afrin tarafına Halep’in kuzeyine ve özellikle Fırat’ın batısındaki yerleşimlere Suriye ordusunun ve Suriye güvenlik güçlerinin girmeye başlamasıyla Türkiye’nin buradan güvenliği Suriye’ye devretmesi sorunu gündeme gelecek. Bu nasıl olacak? Tam bilmiyoruz ama böyle bir konu da önümüzdeki dönemde gündeme gelecek gibi gözüküyor. Suriye’de en büyük endişe tabii ki bölgesel olarak parçalanmış - İsrail’in herhalde en fazla isteyeceği çözüm o olabilir - bir Suriye yönetimi. Bu bölgesel olarak parçalanmaya en fazla karşı çıkan ülke belki Türkiye ama Türkiye de kendisi de Suriye’de işgal gücü olarak var olmaya devam ediyor. Hatta bazı yeni üsler oluşturmak için ön çalışmalar, gözlemciler yolladıkları da Suriyeli makamlar tarafından ifade edilmeye başlandı.
Ö.M.: Nasıl çözülebilir bu, nasıl bir gelişme çizgisi izlenecek sence Suriye’de?
A.İ.: Nasıl izleneceğini bilemeyiz çünkü bu güç dengesi güçler çatışması haline gelecek. Suriye’de eğer El Şara hükümeti Sünni bir İslamcı, Sünni bir egemenlik kurma iddiasında ve kendisiyle ilgili böyle bir şüpheyi ortadan kaldırırsa belki Suriye’deki halk bu hükümet etrafında daha güçlü birleşebilir. Şimdilik böyle bir endişe olduğu için başta Aleviler olmak üzere çok ciddi bir katliamı yaşandı geçtiğimiz ay. Dolayısıyla bütün bu kesimler El Şara veya onu izleyecek olan hükümete güvenemezler ise o zaman hakikaten bitmeyen bir çatışma, bölünme ve dolayısıyla da çevre ülkelerin özellikle İsrail ve Türkiye’nin orada at koşturdukları bir çatışma alanı olur. Eğer El Şara hükümeti İslamcı imajından kurtulamaz ise daha sonra da Suriye’nin içinde herhalde çeşitli özerk bölgeler oluşur yani çevre ülkelerin himayesinde olan, bir tür feodal orta çağ döneminin bölgelerine dönüşen bir hal ortaya çıkar gibi geliyor.
Ö.M.: Çok karmaşık bir durum.
A.İ.: Trump’ın yaptıkları da ortalığı iyice karıştırmış durumda, siz biraz evvel Harvard Üniversitesi’nin çektiği resti okudunuz.
Ö.M.: Evet.
A.İ.: Hükümetin üniversitelere özellikle Harvard ve Columbia Üniversitelerine yönelik ‘eğitim programınızı değiştirin, görev alma, işe alma programınızı değiştirin, bunlarla ilgili bize hesap verin’ türünden ve özellikle de ‘yabancı öğrenci alımında terörist ve ABD’nin değerlerine karşı olan öğrencileri almayın’ tipi dayatmalar karşısında Harvard Üniversitesi başkanı şöyle bir demeç verdi, “Hiçbir hükümet, iktidarda hangi parti olursa olsun özel üniversitelere ne öğrencilerini, kimi kabul edebileceklerini, kimi işe alabileceklerini, hangi alanlar öğrenim ve araştırma yapacaklarını dikte etmemelidir”. Bunu dediğinin akşamına Donald Trump’ın kendi Tweet kanalından Trump, Harvard Üniversitesi’ne olan 2.2 milyar dolarlık desteği iptal ettiklerini ilan etti.
Ö.M.: Evet bu The New York Times’da da çıkmış bir haber, hem de birkaç saat sonra çıktı değil mi?
A.İ.: Evet, birkaç saat sonra. Bir kalemde iptal ettiklerini söyledi.
Ö.M.: 2 milyar dolardan fazla bir destek.
A.İ.: Evet. Harvard Üniversitesi böyle bir gelişmeye karşı kendisi bir fon oluşturmuş, o da 750-800 milyon dolarlık fon yanılmıyorsam. Columbia Üniversitesi’nin Trump’ın restine karşı boyun eğmesine karşılık Harvard’ın bu tavrı belirleyici olacak mı? Bunu bilmiyoruz ama Harvard’ın bu tavrının Trump’ın tam da geri adımlar attığı, gümrük politikalarında sürekli başarısızlığa uğrayıp aldığı kararları da iptal ettiği bir döneme denk gelmesi herhalde rastlandı değil diye düşünüyorum.
Ö.M.: Bu yakından takip etmemiz gereken bir durum. Bill McKibben’ın yazdığına göre, Illinois eyalet valisi J.B. Pritzker, Harvard başkanı Penny Pritzker’ın kardeşiymiş. Onlar da ‘Trump’a karşı Bernie Sanders ile beraber hareket eden en önemli figürler bunlar’ diye de onları öven bir mesaj yollamış.
A.İ.: Evet, ABD’de bir bilek güreşi ve aynı zamanda bir hukuk savaşı devam ediyor. Trump’ın bir kalemde, gece Twitter ile milyarlarca sübvansiyonu iptal ettiğini bildirmesi artık gerçekten kendini sultan ilan etmiş olduğunun göstergesi zannediyorum.
Ö.M.: Aynen öyle. Çok önemli bir mücadelenin eşiğinde, içindeyiz, göbeğindeyiz. Bakalım, takibe devam edeceğiz.
A.İ.: Başkanlık sistemini çok seven arkadaşlara bu sistem, bu başkana verilen yetkiler ithaf olunur. Bence demokrasi açısından her zaman parlamenter rejim bu başkanlık sistemlerinden daha güvenli.
Ö.M.: Çok teşekkürler.
A.İ.: İyi günler.
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.