"Trump’ın yarattığı etki son derece endişe verici"

Ufuk Turu
-
Aa
+
a
a
a

Ufuk Turu'nda Ahmet İnsel, Avustralya’daki genel seçimler, Romanya’da 2024'te gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tekrarı ve İngiltere’de Runcorn & Helsby bölgesindeki seçimler hakkında bilgi veriyor.

""
Ufuk Turu: 06 Mayıs 2025
 

Ufuk Turu: 06 Mayıs 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Ahmet İnsel: Günaydın!

Özdeş Özbay: Günaydın!

Ö.M.: Ta Avustralya’dan Romanya’ya geniş bir Ufuk Turu yapalım.

A.İ.: Evet, Pazar günü 3 Mayıs’ta Avustralya’da genel seçimler yapıldı. Avustralya’da milletvekili seçimleri üç yılda bir yapılıyor. Daha ender bir vaka bu biliyorsunuz ya dört, ya da beş yılda bir yapılır; Avustralya’da ise üç yılda bir yapılıyor ve genellikle 18-20 yıldan beri bir önceki seçimi kazanmış olan parti iktidarı ikinci seçimde kaybediyor. 18 yıldan beri hemen hemen devam eden bu sürekliliği bu sefer Avustralya İşçi Partisi bozdu çünkü 2022 seçimlerinde birinci gelmiş, mecliste birinci parti olmuş, hükümeti kurmuş ama tam çoğunluğu sağlayamamıştı. Bu seferki seçimlerde oylarını biraz daha arttırarak 150 milletvekilli mecliste çoğunluğu sağlayacak milletvekili sayısını çıkartabildiler; 86 milletvekili. Oyların %34,8’ini, neredeyse 40%’ını alarak oylarını iki puan arttırarak beklenmedik bir başarı kazandılar. Beklenmedik diyorum çünkü takriben Ocak ayına kadar hatta Şubat başına kadar iktidarın muhafazakar koalisyona geçeceği neredeyse kamuoyu yoklamalarında kesin olarak gözüküyordu. Üç muhafazakar liberal partinin oluşturduğu muhafazakar koalisyonun başında da Peter Dutton var. Kendisi Trump benzeri politikaların Avustralya’daki savunucusuydu ve hatta ‘Avustralya’nın Trump’ı olarak tanımlanıyordu. O kadar ki Trump iktidara gelir gelmez Dutton da Trump’dan esinlenen bir dizi öneriyi dile getirmeye başlamıştı. Örneğin, 41 bin devlet memuru kadrosunu ortadan kaldırmak, iptal etmek. Biliyorsunuz, bu, ABD’de Trump’ın Elon Musk üzerinden yaptığı, yürüttüğü bir politika yani 41 bin devlet memuru kadrosunu iptal etmek çünkü bunlar ailelerin evlerine ekmek götürmeye hiçbir yararı olmayan kadrolar olarak tanımlanıyordu, bunlar esas itibariyle, büyük ölçüde çevreyle ilgili kadrolardı. Diğer taraftan başka bir girişimi ise aynı Elon Musk’ın başında olduğu Deutsche yönetimi gibi veya idaresi gibi bir hükümetin etkin çalışma bakanlığı oluşturmayı vadediyordu, başına da bayağı ciddi bir muhafazakar milliyetçi bir milletvekili kadını getirmeyi öneriyordu. Bu gelişmeler, ABD’deki Trump’ın bu politikalarının yarattığı son derece endişe verici sonuçlar çerçevesinde Avustralya’da seçmenlerin hızla muhafazakar koalisyona sırtını dönmesine yol açtı. Mart sonlarına doğru Dutton, durumu toparlamak için tam gaz geri vites diyebileceğimiz bir politikaya girip bu Trump imajından kurtulmaya çalıştı ama galiba başarısız oldu.



Avustralya İşçi Partisi lideri Anthony Albanese, mecliste seçimlerden mutlak çoğunluğu elde ederek çıktı, büyük bir zafer kazandığını söyleyebiliriz. Üçüncü olan Yeşiller Partisi ise oylarını çok az kaybetti; yarım puandan biraz daha az oyları azalmış durumda ama meclise %12’ye yakın oy oranıyla bu sefer milletvekili sokamadılar. Bir de tek bir ulus partisi var orada, gerçek aşırı sağ parti diyebileceğimiz bir parti bu ve onlar da oylarını bir puan arttırarak %6’ya vardılar ama mecliste milletvekili çıkartamadılar. Avustralya’da milletvekili seçimleri son derece karışık, dar bir bölgede ve bütün o bölgedeki milletvekilleri adaylarının isminin yer aldığı bir liste var. Seçmenler bu listede yer alan kaç aday var ise o adayları birden sekize kadar, birden yediye kadar sıralamakla mükellefler ve ondan sonra da o sıralama çerçevesinde oy dağılımı yapılıyor. Biraz karışık bir seçim mekanizması var. Dolayısıyla %11 oy almakla beraber mesela Yeşiller Partisi’nin bir önceki mecliste dört milletvekili vardı ama bu sefer meclise sokamadılar. Bu gelişmeyi şöyle değerlendirmek lazım; Kanada’dan sonra ABD’nin de yakın temasta olduğu iktisadi, kültürel, siyasi olarak yakın temasta olduğu Anglo Sakson dünyasının ikinci ülkesi Avustralya’da Trump etkisi muhafazakarlar aleyhine sonuç vermiş durumda. Biliyorsunuz, aynı şeyi bundan iki hafta önce Kanada’da görmüştük; muhafazakarların kazanması neredeyse kesin olarak gözükürken Trump etkisi muhafazakarları büyük bir hezimete uğrattı yani Kanada’da da benzer bir şeyin yaşandığını söyleyebiliriz.

İşçi Partisi lideri başbakan Anthony Albanese, seçim akşamı yaptığı konuşmada, “Dayanışma içinde bir ulusuz, değerlerinden emin olan bir ulusuz, rakipleri karşısında cesur bir tavır alıyoruz ama ihtiyacı olanlara da karşıda iyi diğerkâm bir yaklaşım sergileyen bir ulusuz ve bu değerleri korumak için mücadele ediyoruz,” diyerek hem muhafazakarların aşırı liberal tavırlarına, hem de aynı zamanda da ABD’deki o saldırgan muhafazakar milliyetçi tavra bir karşı çıkışı ifade etti. Şunu belirtmem lazım; 2022 seçimlerinden sonra Anthony Albanese’in en büyük projesi, Avustralya’daki aborjin yani o yerli halkın haklarının ve bir ulus olarak tanınmasının anayasaya girmesi konusunda yaptığı referandumdu. Bu referandum önceden geniş bir halk oyu desteği sağlayacağı beklenirken muhafazakarların şiddetli bir milliyetçi, ‘Bu iş bölücülüktür, Avustralya’yı böleceksiniz’ gibi şiddetli bir karşı kampanya neticesinde referandumda ‘hayır’ oyu çoğunluk çıkmıştı. Bu, Albanese’nin iktidara geldikten sonra yaşadığı ilk büyük bir başarısızlığıydı. Bu seçimler bir şekilde Albanese’nin de aynı zamanda o referandum başarısızlığını telafi ettiği seçimler olarak da tanımlanıyor aynı zamanda.

Ö.M.: Şu da ilginç değil mi? Gerek senin de sözünü ettiğin Kanada’nın, gerekse ABD’nin tıpkı Avustralya gibi İngiliz koloniyalinin kendileri göçmen olan insanların asıl yerlileri yok saymaları gibi bir durum var. Bu çok acayip yani Anthony Albanese seçimi kazandıktan sonra “Bu küresel belirsizlik zamanında, çağında Avustralyalılar iyimserliği ve kararlılığı seçtiler. Bu küresel meydan okumalara Avustralya biçimi bir karşılık veriyoruz. Birbirimize bakalım, birbirimizi koruyarak - senin de dediğin gibi - empati ile geleceği böyle inşa edelim,” diye de olumlu diyebileceğimiz bir açıklama yapmış.

A.İ.: Evet ama iktisadi açıdan Avustralya’daki İşçi Partisi iktidarının çok başarılı olduğunu söyleyemeyiz doğrusunu söylemek gerekirse ama buna karşılık bütün bu sosyal devlet mekanizmasının korunması konusunda muhafazakarlara karşı dirençle durduklarını ve büyük ölçüde ‘Bu devleti ıslah edeceğiz, sosyal hakları haksız olarak ele geçirenleri temizleyeceğiz, biz büyük ulus yaratacağız, biz yeniden büyük Avustralya ulusu yaratacağız’ söylemleri, Trumpvari söylemlerin ise halkın muhafazakarlar seçmene oy vermiş kesimde bile bir tepki yarattığını söylemek lazım. Baktığımızda milletvekili dağılımında biraz daha fark var onu hatırlatayım çünkü İşçi Partisi oylarını iki puan arttırarak %34,8 oy aldı, liberal milliyetçi koalisyon ise oylarının üç buçuk puan düşmesine neden olarak %32 aldı. Aradaki fark aslında çok büyük değil, %32-34 ama seçim sistemi biraz evvel belirttiğim seçmenlerin öncelik vermesi kişilere milletvekilleri listesinde İşçi Partisi ile muhafazakar koalisyon arasındaki milletvekili sayısını ciddi biçimde fark ettiriyor, İşçi Partisi’nin 86 muhafazakar koalisyon ise 40 milletvekili olacak. Unutmayalım ki ABD, Joe Biden döneminde Çin’e karşı Birleşik Krallık ve Avustralya ile bir güvenlik ittifakı hatta bir askeri ittifak imzalamışlardı Bu ittifakın şimdi Trump döneminde devam edip etmeyeceğini bilmiyoruz, şimdilik karşı çıkmadı ama biraz da bu Donald Trump’ın Avustralya’yı bölgede bir saldırı havalimanı gibi kullanma, saldırı üssü gibi kullanma endişesi de biraz Trump yandaşlarının kaybetmesine yol açtığı söyleniyor aynı zamanda.



İkinci seçimlere geçelim isterseniz; bu sefer sonuçtan bahsetmeyeceğiz çünkü daha birinci turu gerçekleşti. Romanya’da biliyorsunuz, izlemiştik, Romanya’da 2024’te yapılan seçimlerin birinci turunda düzensizlik olduğu, yabancı güçlerin TikTok üzerinden halkı etkilediği gibi ve birinci turda birinci gelen adayın seçim kampanyası bilgilerinin yanlış olduğu gibi iddialarla ikinci tura birkaç gün kala anayasa mahkemesi birinci turu iptal etmiş ve dolayısıyla da ikinci turu da iptal etmişti. Seçimlerin yeniden yapılmasına karar verildi ve Pazar günü yeniden yapılan seçimlerin birinci turu yapıldı. Bu sefer öbür seçimde beklenmedik bir şekilde birinci gelen adaya seçime katılma izni verilmediği için bu sefer o adayın esas arkasındaki güç olan aşırı sağ parti lideri tüm Romenler İçin İttifak Partisi lideri Georgio Simion’un % 30-35 oy alması beklenirken, birinci turda oyları % 40,5 oy oranıyla beklenmedik büyük bir başarı elde etti.

Ö.Ö.: Bir önceki de beklenmiyordu.

A.İ.: Beklenmedi dediğimiz %23 almıştı ve onun yanında Simion da seçime katılmıştı, %13 oyu vardı. Diyelim ki geçen seçimlerde ikisinin toplamı %35 olmuştu ama bu seçimde tek başına %40,5. Burada önemli olan, ikinci gelen aday iktidardaki sosyal demokrat ve merkez partisi koalisyonunun adayı değil; merkez partisine yakın Bükreş Belediye Başkanı Nicușor Dan’dan oyların %21’ini alarak ikinci geldi. İktidar partisi, iktidar koalisyonunun adayı Crin Antonescu ise biraz daha az oy alarak, %20,3’ünü alarak üçüncü geldi, ikinci tura kalma hakkını kaybetti. İkisinin oyunu topladığımız zaman, aşağı yukarı George Simion ile aynı oy oranına sahip olduğunu görüyoruz. Bu iki aşırı sağa karşı Avrupa yanlısı bir politikayı savunan partinin oylarıyla Simion’un oyları birinci turda aynı. Bir de dördüncü gelen aday var; eski başbakan Sosyal Demokrat Parti’nin eski başbakanı Victor Ponta’nın oyu da %13,5. Ponta’nın seçmenlerinin bir kısmının Simion’un popülist politikalarına oy verme ihtimali var ama çoğunluğunun gene de aşırı sağ parti lideri karşısında merkez partisine oy vermesi bekleniyor. Dolayısıyla az bir ihtimalle ikinci turda Bükreş Belediye Başkanı Dan’ın kazanma ihtimali var.

Şöyle bir şey de var; 18 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur seçimlere kadar George Simion’un daha ılımlı bir profil izleyerek aşırı sağ partilerden korkan ama diğer partileri de yolsuzluklara bulaşmış Avrupa Birliği bürokratlarının baskılarına boyun eğen partiler olarak gören bir kesimin oylarını alma ihtimali. Dolayısıyla ikinci turdaşu anda kimin kazanacağını söylemek çok zor ama Simion’un zaman ihtimali yüksek. Simion’un temaları da ulusal egemenlik, Brüksel bürokratlarına karşı çok ciddi bir tepki, nefrete varan bir tepki ve Ukrayna’ya Kiev’e her türlü askeri desteğe karşı olmak. Bu kendilerinin Rusya yanlısı oldukları anlamına gelmeyeceğini ısrarla söylüyorlar ama fiilen tabii ki Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı karşısında Ukrayna’yı destekleme politikasına son vermek anlamına geliyor. Unutmamak lazım ki Romanya aynı zamanda çok ciddi bir NATO üssü ve Ukrayna’ya ulaşan silah, erzak vs. yardımın ana geçiş yollarından bir tanesi.

Biraz evvel Avustralya’da muhafazakar adayın Trumpvari politikası nedeniyle hezimete uğradığını söylemiştik, Romanya’da ise tam tersi; Trump hayranı siyasetçi adayı George Simion. Bundan dört-beş sene önce kurduğu partisi %1 oy almıştı ama şimdi kendisi beş yıl sonra 40% oy aldı ve Romanya’da aşırı sağ bir parti yakın zamana kadar yokken şimdi birinci parti konumuna neredeyse getirmiş durumda. Romanya’nın iktisadi durumu da diğer çevre ülkelere nazaran göreli olarak iyi yani onu da belirtmek lazım. İktisadi durumdan memnuniyetsizlik duyanların verdiği oylarla kazanmış değil hatta tem tersine Romanya dışında yaşayan milyonlarca Romen vatandaşının ezici çoğunluğunun oyları Simion’a gitmiş. Simion’un oyunun yurt dışı oylarının %75 olduğunu söylüyorlar. Bu son derece garip çünkü Romanya’dan çıkıp Almanya’da, Fransa’da, ABD’de veya çeşitli ülkelerde yaşayan insanların tepki oylarını, niçin bunu verdiklerini anlamakta da sosyologlar bir zorluk çekiyorlar. Yeni bir Avrupa şüpheciliğinin ifadesi olarak gösteriliyor ama şunu belirtmek lazım; Avrupa Birliği’nden çıkma diye bir projeyi kesinlikle dile getirmiyorlar, bunun da nedeni İngiltere’nin yaşadığı Brexit sonrası sıkıntıları ve yaşadığı ciddi iktisadi sorunları yalnız kalma duygusunu hemen hemen bütün Avrupa karşıtı aşırı sağ partiler dikkate alarak artık Avrupa Birliği’nden çıkma lafını ne Georgia Meloni ne Slovakya Başbakanı popülist Robert Fico, ne Victor Orbán artık dile getirmiyor. Simion da aynı şekilde Avrupa Birliği’nden çıkmayı değil ama Avrupa Birliği içinde toplumsal değerleri daha muhafazakar yönde değiştirmek için mücadele edeceklerini söylüyor. Eğer seçimleri Simion kazanırsa böylece Avrupa Birliği konseyi içinde Ukrayna savaşında Rusya’nın yanında olmasa bile Ukrayna’nın yanında yer almakta farklı pozisyonları olan fakat esas itibariyle Avrupa Birliği üzerine olan şüpheciliği ciddi biçimde dile getiren dört parti, dört devlet başkanı veya hükümet başkanı yani Meloni, Fico, Orbán ve seçilirse Simion olacak. Bu da tabii Avrupa Birliği içindeki dengeler açısından son derece önemli.

Ö.Ö.: Tabii buna herhalde AfD ve Le Pen’in oldukça yüksek oy almasını da eklemek lazım.

A.İ.: Eğer 2027 seçimlerinde Marin Le Pen seçimi kazanırsa ki kazanma ihtimali var, o zaman tabii dengelerin daha da büyümesi ihtamali var. Şunu da belirteyim; Le Pen, biraz evvel dediğim gibi epeyden beri Avrupa Birliği’nden çıkma lafını artık ağzına almaz oldu yani Brexit’ten beri fakat ulusal egemenliğin Avrupa Birliği temalarıyla esas itibariyle birliğin bürokratlarına, Brüksel bürokratlarına tepkiyi yönlendiriyor bütün bu yöneticiler.

Ö.M.: Belki de Simion kazanırsa Trump’ı davet eder Romanya’ya. Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’ı Türkiye’ye davet ettiği haberi vardı BBC’de bugün.

A.İ.: Evet, Trump’ın kendisi de söyledi biliyorsunuz bunu, Erdoğan hakkında çok sitayişle konuştu. Erdoğan’a rahip Brunson’ın tutuklanması sırasında yazdığı o ağır ve büyük tehditler içeren mektubu unutmuşa benziyor galiba Trump?

Ö.Ö.: Cumhurbaşkanı Erdoğan da ‘dostum’ dedi Trump için.

A.İ.: Evet ikisi de öyle ama siyaset böyle bir şey işte.

Ö.M.: Trump zaten Beyaz Saray’daki ilk dört yılında Erdoğan ile mükemmel bir ilişkisinin olduğunu belirtmiş ve, ‘Her durumda Rusya ve Ukrayna arasındaki saçma ama ölümcül savaşın bitmesi için Erdoğan ile birlikte çalışmayı dört gözle bekliyorum’ da demiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan da X hesabından ‘Başkan Trump’ın dünyamızda süre gelen çatışma ve savaşları bitirme yönündeki çabalarını takdirle karşıladığımı, Türkiye olarak bölgemizde barış, istikrar ve huzur ortamının tesisi için gereken desteği vermeye hazır olduğumuzu vurguluyorum’ ifadesini kullanmış.

Ö.Ö.: Gazze’den bahsetmemiş anladığım kadarıyla.

Ö.M.: Bahsetmemiş.

A.İ.: Hayır, Gazze’den bahsetmedi. Bitirirken son bir seçim haberi, küçük seçim haberi daha var ama anlamlı. Birleşik Krallık’tan, İngiltere diyelim çünkü sadece İngiltere’de olan bir seçim bu Birleşik Krallık’ta değil yani Galler ve İskoçya’da yok seçimler. İngiltere’de yapılan yerel seçimlerin yanında bir de milletvekili seçimi vardı Runcorn & Helsby bölgesinde. Burada İşçi Partisi milletvekilliğini kaybetti, yıllardan beri aldığı milletvekilliğini kaybetti. İşçi Partisi’nin adayı karşısında kazanan alışık olduğumuz biçimde Muhafazakar Parti değil Reform Partisi (eski adıyla Brexit Partisi). O da başka bir aşırı sağcı, o da bir Simion, İngiltere’nin Simion’u diyebiliriz veya Fico’su yahut Orbán’ı diyebileceğimiz bir şahsiyet, Brexit’in oylanmasındaki en önemli amillerden, kişilerden bir tanesi; Nigel Farage. İşçi Partisi adayı reform partisi adayı karşısında altı oy farkla seçimi kaybetmiş. Altı oy deyip küçümsememek lazım, Reform oylarını bir önceki seçime nazaran 20 puan arttırırken, İşçi Partisi de bir önceki seçime nazaran oylarını 14 puan düşürmüş. O bölge muhafazakarların zayıf olduğu bir bölge, muhafazakarlar da oylarını dokuz puan düşürünce, kaybedince Reform parsayı toplamış. Yeşiller de oylarını biraz arttırarak %7’de kalmışlar. Bu son derece anlamlı, bunun sadece münferit bir vaka olmadığını belirtmek için de aynı gün İngiltere olan bölgede yapılan 24 yerel seçimde Reform Partisi’nin adayları belediye meclisi üyelerini ciddi miktarda arttılar.

Ö.Ö.:BBC’de vardı, 0’dan 677’ye çıkmış.

A.İ.: Evet öyle. Pardon 128’den 805’e çıktılar. 677 belediye meclisi üyesi kazandılar.

Ö.Ö.: Bu seçim bölgeleri özelinde galiba?

A.İ.: Evet, olabilir. Bu seçim bölgelerinde 0’dan 677’ye çıkartmışlar ama toplam 805’e çıkartmışlar seçilen sayısını, belediye meclisi üyesi sayısını. Buna karşılık İşçi Partisi ise 186 temsilci kaybetmiş ve ilk defa İşçi Partisi, bu seçim bölgelerinde yapılan oylamada dördüncü sırada gelmiş. Birinci sırada Reform, ikinci sırada liberal demokratlar, üçüncü sırada muhafazakarlar ve dördüncü sırada da İşçi Partisi. Bu da son derece anlamlı.

Ö.M.: İşçi Partisi’nin işi iş yani!

A.İ.: Evet, Keir Starmer’ın başındaki İşçi Partisi, doğrusunu söylemek gerekirse gelecek açısından hiç umut vermiyor.

Ö.M.: Peki, çok teşekkür ederiz Ahmet.

A.İ.: İyi günler!

Ö.M.: Görüşmek üzere.

Ö.Ö.: Görüşmek üzere.