Torunlarımız için sokağa dökülmeliyiz

-
Aa
+
a
a
a

4 Kasım 2006Birgün GazetesiIşıl Sarıyüce

Bu hafta içinde yayınlanan iki rapor küresel ısınmayı "sıcak gündem maddesi" haline getirdi. Ömer Madra kurucusu olduğu Açık Radyo'da bu sorunun Türkiye'deki en uzun soluklu takipçilerinden. 48 ülkede gerçekleşecek 4 Kasım Küresel Isınma Eylemi öncesi Ömer Madra'yla raporları, Türkiye için anlamını ve "sokağa çıkmanın" önemini konuştuk.

» Art arda yayımlanan iki rapordan ilki İngiliz Hükümeti Maliye Bakanlığının talebi üzerine Dünya Bankası eski baş ekonomisti Nicholas Stern tarafından hazırlanan "ekonomik kriz raporu". İkincisi ise BM İklim Değişikliği Sek-reteryası tarafından hazırlanan ve Tükiye'nin rekorlara imza attığını belgeleyen rapor. Raporları değerlendirir misiniz? Ömer Madra: İki rapor da meseleyi takip edenler için şaşırtıcı sonuçlar içermiyor. Nicholas Stern'ün raporunda çarpıcı olan ve ön plana çıkan "derhal harekete geçme zorunluluğu". Raporda hemen şu anda toplu olarak tedbir alınmazsa insanları kitlesel ölümlere yol açacak büyük felaketlerin beklediğini belirtiyor ve bu felaketlerin ekonomik maliyetini hesaplıyor. Stern'e göre küresel ısınmanın nedeni olan sera gazı emisyonları derhal sınırlanmah, bunun için yatırımlar yapılmalı aksi takdirde önlem almamanın maliyeti büyük olacak. Stern küresel ısınmanın durdurulamaması sonucu yaşanacak ekonomik krizi 1. ve 2. Dünya Savaşları ve 1929-30 yıllarında yaşanan büyük buhranlar karşılaştırıyor. Rapordaki rakamlar net, önlem alınmazsa dünya ekonomisi yüzde 20 oranında küçülecek.

» 2. rapor iklim değişikliğine karşı mücadelenin başlamasında milat kabul edilen 1990 yılından 2004'e kadar Kyoto Protokolu'nda Ek 1 ülkeleri olarak yer alan "gelişmiş" 40 ülkenin emisyon artışını ölçüyor. Türkiye de bu ülkeler içerisinde. 15 yıl boyunca dünya devletlerinin pek başarılı bir sınavdan geçmedikleri vurgulanıyor raporda. Raporda Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkelerinin sanayilerinin 1990'da çökmesi, fabrikaların kapanması sonucu emisyon salınımlarında küçük bir azalma olduğu ama toplamda emisyonların yükseldiği dolayısıyla dünyanın bir felakete adım attığı vurgulanıyor.Ömer Madra: Rapora göre başı ABD'nin çektiği en zengin 7 ülkede emisyonlar artıyor. Türkiye ise kırk ülkenin yer aldığı bu listede 1990 ile 2004 arasında atmosfere saldığı gazlarda en hızlı artış kaydeden ülkeler arasında. 294 milyon ton karbondioksite tekabül eden yüzde 72.6lık artışla bir rekora imza atmış durumda. Bu tablo içinde Türkiye kesinlikle en fazla karbon salimim gerçekleştiren ilk 20 ülke içinde yer alıyor.

» Türkiye iklim değişikliği politikasının olmayışını verilerin bilinmeyişine, rakamların belli olmamasına dayandırıyordu. Bu rapor bu iddiayı ortadan kaldırıyor. Türkiye kendine bir yol haritası çizmeli mi? Neler yapmalı? Ömer Madra: Türkiye artık kesin olarak bir iklim değişikliği politikası çizmeli, bu konuda daha fazla gecikme kabul edilemez, her iki rapor da iklim değişikliği yoktur diyenlerin gerekçelerini ellerinden alıyor. Türkiye en kısa zamanda Kyoto'yu hem imzalamak hem onaylamak zorunda. Protokole taraf olduktan sonra emisyon azaltım miktarları konusunda pazarlığını orada yapacaktır. Semra Cerit Maz-lum'un bu konuda ilginç bir tespiti var. 48 ülkede gerçekleşecek 4 Kasım küresel ısınmaya karşı sıcak tepki yürüyüşünde kitleler sokaklara dökülecek, hükümet bunu bir pazarlık kozu olarak kullanabilir, üzerinde baskı olduğu için protokole taraf olduğunu ama emisyon azaltma kapasitesinin sınırlı olduğunu pazarlık masasında öne sürebilir.

» Türkiye emisyon azal ti mı için neler yapmalı?Ömer Madra: Bu sorun hiçbir zaman tek tek ülkelerin sorunu olmadı dolayısıyla çözüm önerileri de evrensel. Dünya bir milyon yıldır dünyanın gördüğü en yüksek sıcaklığa ulaşmak üzere, atmosferdeki karbon konsantrasyonunun 650 bin yıldır görülmüş en yüksek seviyeye ulaştığını biliyoruz. Kıyamete ilişkin kıyamet kadar rapor var elimizde. Fakat Stern raporu küresel ısınmanın engellenmesinin ahlaki yönüne de vurgu yapıyor. İklim değişikliğinden öncelikle etkilenecek olanlar yoksul ülkeler, özellikle Afrika. Ne arabası, ne fabrikası, ne klima ne ısınma tesisi olan bu insanları kuraklık, göçler bekliyor. Rapor bu açıdan gelişmiş ülkelerin harekete geçmesini bir ahlaki sorumluluk olarak tanımlıyor.

Aslında bu da bilinen bir şeydi fakat rapor insana "ey para sen nelere kadirsin" dedirtiyor. Bili Mckebbit "Tabiatın Sonu" kitabına bizim algılamamızda bir problem var diye başlıyor. İnsanlara mahvoluyoruz iklim elden gidiyor, göçmen kuşlar gelmiyor, türler ölüyor, dünya batıyor dediğimiz zaman "Öyle mi hay Allah" deyip yoluna devam ediyor. Ayrıca bir de borsa da çökmüş dediğinizde sonuna kadar merak edip "ne yapmamız" lazım deyip paniğe kapılıyorlar.

» Bu raporun dilini, konunun ekonomi üzerinden kurgulanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?Ömer Madra: İnsanlar bu dilden anlıyor, o yüzden raporun bir ekonomist tarafından hazırlanmış olmasını önemli buluyorum. Rapor, ahlaki sorumluluk boyutunu da vurguladığından önemli işlevi var.

» Birleşik Krallık diğer Avrupa ülkelerine emisyon azaltma çağrısı yapıyor, Blair raporu açıklarken İngiltere'nin öncülüğünün altını çizdi. İngiltere neden şu anda bunu yapıyor?Ömer Madra: Aslında bu öncülük rolüne soyunmaları yeni bir şey değil fakat genelde bu raporlarda sözde kalıyor. Ama ben Acil önlem çağrısının İngiltere Başbakanı Blair tarafından yapılmasını çok önemli buluyorum. Raporla ilgili bir tek eksiklik olduğunu gözlemledim, iklim değişikliği konusunda çalışan denizlerin altında kutupların altında çalışan çok emektar bilim insanları var. Saygın bilim kuruluşları ve bunların emekleri sayesinde iklim değişikliği ile ilgili veriler sürekli değişiyor. Stern raporu 1 yıl önce hazırlanmaya başlanmış ve 1 yılda verilerde değişiklikler var. Şu an elimizdeki veriler durumun çok daha kötü olduğunu ortaya koyuyor.

» Sürekli bahsedilen bu önlemler neler?Ömer Madra: Öngörülen başlıca önlemler karbonlara vergi konması, alternatif enerji teknolojilerinin geliştirilmesi, alternatif enerji araştırmalarına yapılan yatırımların arttırılması, ormanların yok olmasının önlenmesi, emisyon ticareti ve tabii ki enerji tasarrufu. Bunların bir kısmı geçerli görünüyor ama bir kısmının yetersiz olduğu açık.

» Son zamanlarda konuyla ilgilenen çevrelerde iklim değişikliğine çözüm bulmanın "kârlı" bir "iş" olduğu konuşuluyor çünkü teknoloji değişimi yeni sektörlerin doğmasına ve var olanların büyümesine neden olacak. Stern raporu da meseleyi ekonomik verilerle ve ekonomi diliyle ortaya koyuyor. İngiltere'nin öncülüğü ile birleştirdiğimizde bu tablo tehlikeli değil mi?Ömer Madra: Bu tablo kuşkulandırıcı olabilir ama bunu tehlikeli olarak değerlendirmek biraz paranoid. Çevreciler, aktivistler olarak biz üstümüze düşeni ne kadar yapıyoruz ki? İnsanlık 2. Dünya savaşı sonrası tarihinin en "rahat" dönemini yaşıyor. Yoksulluğun bittiği tabi ki söylenemez ama endüstri devrinde insanlık petrol, kömür ve doğal gaz "sayesinde" ulaşılan bu rahatlık tüm çevreleri etkiliyor. Bilgisayarın başına geçip elektronik posta atan insanlar seslerini dünyaya duyurmanın rahatlığını yaşıyorlar. Aktivizm yarı zamanlı bilgisayar başında yapılmaz, 24 saatlik bir iştir. Dolayısıyla sokaklara çıkıp sesimizi duyurmamız lazım. Eğer küresel ısınma bizim için tehlikeyse yollara düşmek, karar alıcılara baskı yapmak zorundayız. Kyoto'yu yok saymak artık akıldışıdır. Hükümetleri tedbir almaya zorlamak torunlarımızın geleceği için kaçınılmaz.

George Monbiot'nun "Heat" adlı kitabından çözüm önerileri:1) Karbon emisyon azaltım hedefleri derhal tespit edilmeli

2) Her bireye bir karbon harcama kotası verilmeli, insanlar bu kotaları istedikleri şekilde kullanmalı. Bu şekilde ülke başına toplam emisyon azaltma oranının yüzde 40'1 gerçekleştirilebilir, kalan kısım şirketlere aittir.

3) Evlerde enerji tasarrufu, yeni evlerin verimli enerji standartlarına göre yapılmasının devlet tarafından zorunlu kılınması. Örneğin Almanya'da inşa edilen "pasif evler"in ısınması için neredeyse hiç yalat kullanılmıyor. İyi bir izolasyon ve içinde yaşayan canlıların sıcaklığı evi ısıtmaya yetiyor, çok ekonomik bir çözüm.

4) Yeni silahlar almak için harcanacak paralar iklim değişikliğini önlemeye harcanmalı. Örneğin Türkiye'nin almayı planladığı F-35 savaş uçakları için harcanacak para yenilenebilir enerji yatırımlarına harcanabilir.

5) Enerji hatlarında maksimum verimlilik sağlanmalı

6) Uçak kullanımı kesinlikle sınırlanmalı

7) Şehir merkezlerine uzak alışveriş merkezleri kapatılmalı