3 Aralık 2009
Kopenhag İklim Zirvesi’ne 4 gün kaldı.
Seferihisar, Türkiye’nin ilk, dünyanın 121. yavaş şehri oldu. Böylece salyangoz sembollü “Yavaş Şehir” sertifikasını da almaya hak kazanmış oldu. Peki Yavaş Şehir nedir? 1986’da, Roma’nın tarihi İspanyol Merdivenleri’nin orta yerine McDonalds açılınca, kent sakinleri duruma karşı çıktı. Bu da fast food, yani hızlı yemeğe karşı slow food, yani yavaş yemek akımını başlattı. Zamanla bu hareket, yalnızca yemek için değil, yaşamak için de insanların tercih ettiği bir yol oldu ve yavaş şehirler ortaya çıktı. Bu kentler birliğine girmek için birçok koşul var. Örneğin, uluslararası yemek zincirleri bulundurmayan, organik tarıma dayalı, çevreci politikalar geliştiren, geri dönüşümü önemseyen şehirler, eğer nüfusları da 50binin altındaysa, bu birliğe başvurabiliyorlar. İşte Seferihisar da, bol sit alanlı ve bol askeri bölgeli bir kasaba olarak, aslında bu birliğe son derece uygundu. Nüfusun %80’i tarımla uğraşıyor. Bir de çevreyi önemseyen bir belediye başkanı olunca, şehir bu birliğe girmeye hak kazandı. Dileriz, Türkiye için bu bir başlangıç olur.
Okyanusların iklim değişikliğiyle mücadeledeki rolünden birçok kez bahsettik. Okyanuslar, karbon diyoksiti tutarak atmosferdeki karbondiyoksit miktarını azaltıyorlar. Böylece iklim değişikliğini yavaşlatıyorlar. Her gün, okyanuslar 30 milyon ton karbon diyoksiti emiyorlar. Bu miktar, Amerika Birleşik Devletleri’nin tüm santrallerinden, arabalarından ve fabrikalarından çıkan karbon diyoksitin neredeyse iki katı. Yani aslında okyanuslar, iklim değişikliğiyle mücadele etmenin yollarını bulmamız için bize zaman kazandırıyorlar. Bu sebeple onlara müteşekkir olmalıyız. Fakat bu kolay çözüm, gittikçe yarardan çok zarar getirecek gibi görünüyor. Çünkü aslında karbondioksit, deniz suyuyla karıştığında kimyasal bir reaksiyon gerçekleşiyor ve asitlenme ortaya çıkıyor. Bu da deniz canlılarının kemiklerini oluşturacakları yerin karbon molekülleriyle dolmasına neden oluyor ve bu canlılar sağlıklı gelişemiyorlar. Bilim adamları, son 250 yılda asitlik oranının tam %30 oranında artış gösterdiğini söylüyorlar. Eğer harekete geçmezsek, yüzyılın sonunda deniz ekosistemlerimiz tamamen fakirleşerek çökebilir. Bu nedenle Kopenhag’da dünya liderlerinin yalnızca insanlığı değil, dünyanın ¾’ünü kaplayan okyanusları da düşünmesi gerekiyor.
Bu arada, Kopenhag’a sayılı günler kala, ülkeler kararlılıklarını göstermeye hız verdiler. Amerika Birleşik Devletleri ve Çin’in ardından, Meksika da karbon salımında azaltım için somut hedefini açıkladı. Meksika, 2050’ye kadar karbon salımını %50 oranında azaltacak. Tabii eğer uluslararası yardım alabilirse. Latin Amerika’nın Brezilya’dan sonraki en büyük ekonomisi olan Meksika, 2012’ye kadar sera gazı salımını %7 azaltacağını da açıkladı. Ancak Çevre Bakanı Quesada, gerekli teknoloji ve finansman sağlandığı takdirde bunu yapabileceklerini de dile getirdi. Meksika, 2007’den beri 400-500 milyon dolar arası yıllık uluslararası yardım kabul eden bir ülke. Quesada, hukuken bağlayıcı bir anlaşmayı gelişmiş ülkeler kabul etmezlerse asla kabul etmeyeceklerini de belirtti. Ekonomisi bu kadar büyük olan bir ülkenin daha somut bir adım atması son derece umut verici. Bu arada Meksika ile gelişmişlik düzeyi ve büyüme hızı benzeyen Türkiye niye bu konuda benzer açıklamalar yapmıyor? Neden Türkiye’nin iklim konusundaki dış siyaseti güçsüz ve sessiz görünüyor? Önümüze geleceğimizi aydınlatacak hedefleri, koşullu hedefleri, gelecek için planlarımızı neden koymuyoruz? Bizim neyimiz eksik... Greenpeace Türkiye Enerji Devrimi senaryosu için mümkün olan aydınlık geleceğin yol haritasını çizdi. Enerji Bakanlığı da bir heyet kurarak inceledi ve birkaç ayrıntı hariç Enerji Bakanı Taner Yıldız raporun sonuçlarına katıldığını belirtti. O zaman artık bu hedefleri koyalım ve güçlü bir dış siyaset izleyelim... Gereklerini kalan son günlerde gerçekleştirip Kopenhag’a dik ve lider olarak gidelim.
Kopenhag için, ve aslında gezegenin geleceği için bir güzel haber: Prens Charles, Kopenhag’a bizzat katılacak olan 65 dünya lideriyle birlikte Kopenhag İklim Zirvesi’ne katılacağını açıkladı. Prens, resmi pazarlıklara katılmayacak. Hatta yalnızca 15 Aralık günü, 4 saatliğine toplantılara katılacak. Ancak bu katılımın sembolik önemi büyük, bu nedenle toplantının tonunu değiştirmesi bekleniyor. Prens, küresel şirket lideleriyle bir araya gelerek ormansızlaştırmanın durdurulması için lobi faaliyetleri gerçekleştireceğini de açıkladı. Türkiye’nin şanslıyız bir prensi yok, ancak bir süre için seçilmiş ve bizi temsil etmesi gereken bir Başbakanı var.
Son olarak bir hatırlatma.. 6 Aralıkta, gezegenimizin geleceğini düşünenler, gezegenimizin bir çok yerinde otoyolları ve sokakları bisikletlerle dolduracaklar. Böylece iklim değişikliğiyle mücadele için kararlılıklarını da gösterecekler. Bu yıl eylem, Türkiye’de de gerçekleştirilecek. 6 Aralık Pazar günü saat 14.00’te bisikletini alan herkes, İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’nda bir araya gelecek. Buradan da Ortaköy’e kadar bisikletleriyle gidecek. Katılmak isteyen herkes, 6 Aralık günü saat 14.00’te Sultanahmet Meydanı’na davetli.
Kopenhag İklim Zirvesi’ne son 4 gün, gezegenin geleceği için geri sayım devam ediyor. Sağlıcakla kalın!
Dr. Uygar Özesmi - Greenpeace Akdeniz Genel Direktörü