Ufuk Turu'nda Ahmet İnsel, dünyanın dört bir yanında ve öncelikle İsrail, Sırbistan ve Türkiye’de devam eden gösterilerin otokrasi ile olan ilişkisini masaya yatırıyor.
Ömer Madra: Günaydın Ahmet, merhabalar!
Ahmet İnsel: Günaydın!
Özdeş Özbay: Günaydın!
A.İ.: Günaydın!
Ö.M.: Epey bir aradan sonra buluştuk, Apaçık Radyo’nun da dinleyici destek günlerinin 22.si tamamlandı, biraz önce de son kalan listeyi de okuduk, bitirdik. Bugün gündemde dünyanın dört bir yanında ve Türkiye’de olan tam bir ufuk turu, sokağa inen kalabalıklardan bahsedeceğiz galiba değil mi?
A.İ.: Evet, şu anda çeşitli ülkelerdeki gösteriler, iktidara yönelik memnuniyetsizlikleri ifade eden protesto gösterilerinin yapıldığı birçok ülke var ama kitlesel biçimde ve art arda birkaç aydan beri, bazıları bir yıldan fazla süredir, bazıları da Türkiye’de olduğu gibi birkaç günden beri devam eden ve giderek büyüyerek devam eden gösterilerin üç örneği var şu anda karşımızda. En eskisi İsrail, ondan sonra Sırbistan ve Türkiye’de Çarşamba gününden itibaren başlayan gösteriler de şu anda dünyada çok dikkat çeken olgular, gelişmeler. İsrail ile başlayalım.
İsrail’de biliyorsunuz, epey ele almıştık bunu bundan 1 yıl önce, başbakan Netanyahu’nun özellikle bir anayasası olmayan ama anayasa işlevi gören kanunların yorumlandığı ve bir anayasa mahkemesi işlevi gören yüksek mahkemenin bazı yetkilerini kısıtlama çabası İsrail’de çok büyük tepki görmüştü. 7 Ekim Hamas saldırısının öncesinde, sürekli her hafta İsrail’in hemen hemen bütün kentlerinden göstericiler bu güçler ayrılığı ve özellikle yargının bağımsızlığına yapılan bu müdahalenin, bu müdahale çabasının karşısında durarak Netanyahu’nun aslında kendisiyle ilgili bir dizi yolsuzluk soruşturmasını engellemek için bunu yaptığını belirterek, İsrail’deki bu güçler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkesini korumak için sokaklara dökülüyorlardı ve bu projeyi yavaşlatmışlardı da. İsrail, 7 Ekim sonrasında savaş haline geçince, Gazze’yi büyük yıkıma yol açan bu ağır saldırıyı, bir tür soykırım veya insanlığa karşı suç olarak tanımlanan bu saldırıyı kınayan gösteriler olmadı biliyorsunuz. 7 Ekim Hamas saldırısının şokuyla İsrail muhalefeti burada daha sınırlı kaldı. Hamas militanları, İsrailli, Filipinli ve diğer ülkelerden insanları esir almışlardı ve esirlerin serbest bırakılmasına yönelik, görüşmeler yapmaya çağıran gösteriler yapıldı yani ateşkes, barış çağrıları yapan gösteriler yaptılar. Fakat son dönemde yeni bir dalga yükselmiş durumda ve o da Netanyahu’nun İsrail istihbarat servisi başkanı Shin Bet’in başındaki görevliyi görevden alma kararı. Peki, niçin görevden almaya çalışıyor Shin Bet’in başkanını?
Shin Bet’in başkanı, Netanyahu’nun iki, en azından bir konudaki kendisine yönelik suç iddialarının kaynağını oluşturuyor ve o da Netanyahu çevresindeki yakınlarının ‘Katar date’ adı verilen bir yolsuzluk iddiasına bulaşmış olması. Bu, Katar merkezli bir yerden kapsamlı rüşvet aldıklarına dair bir iddia.
Ö.M.: Bu büyük bir iddia, bayağı kapsamlı bir iddia.
A.İ.: Tabii, kapsamlı bir iddia ve bu konuda soruşturma açılması için ki galiba soruşturma devam ediyor da, Netanyahu’nun ifadeye çağrılması söz konusuydu. Geçtiğimiz günlerde ifadeye çağrılacağı gün Netanyahu, yeniden Gazze’ye saldırı başlattı biliyorsunuz bunu engellemek için. Gazze savaşı da biraz Netanyahu’nun iktidarda kalma mücadelesinin bir aleti olmuş durumda aynı zamanda. Diğer taraftan Shin Bet, 7 Ekim günü Hamas saldırısını mümkün kılan veya bu boyutta mümkün kılan istihbarat açığının veya güvenlik açığının sorumlusu olarak da Netanyahu’yu gösteren bilgiler, notlar verince de Netanyahu, Shin Bet başkanını görevden almak istedi fakat görevden alması için yasal hakkı sınırlı. Dolayısıyla yüksek mahkemeye hemen müracaat ettiler, yüksek mahkeme de bu görevden almaya yönelik şikayeti incelemek üzere görevden alma kararını 8 Nisan’a kadar askıya aldı. Netanyahu ne yaptı? Yüksek mahkemenin kararını dinlemeyeceğini ve Shin Bet’in başına bu yüksek mahkemenin kararını beklemeden yeni birisini atayacağını ifade etti. Bu durumda İsrail başsavcısı Gali Baharav-Miara, Netanyahu’nun böyle bir yetkisi olmadığını söyledi. Bu sefer de Netanyahu, İsrail başsavcısını görevden almak üzere Pazar günü savaş kabinesini topladı ve başsavcıya yönelik bir güvensizlik kararı aldı. Bunun arkasından da başsavcıyı görevden almaya çalışacak. Bu nedenden dolayı hem Shin Bet’in başındakini görevden almak, hem de başsavcıyı azletmek çabaları nedeniyle İsrail’de Pazar günü çok büyük bir gösteri yapıldı. Netanyahu’nun bu girişimlerini İsrail’de otokrasiye geçişin büyük adımları olarak tanımladı İsrail ana muhalefet partisi başkanı ve dedi ki, “Artık sokak gösterisiyle değil, genel grevle buna cevap vereceğiz. Güvenlik sektörü hariç bütün sektörlerde genel greve gideceğiz.” Yani genel grev hazırlığı çağrısı yaptı. Bu, sadece Tel Aviv’de veya Kudüs’te değil, İsrail’in belli başlı bütün merkezlerinde halkın toplanması, sokağa çıkması ile devam eden bir mücadele.
Ö.M.: Gittikçe de büyüyor anladığım kadarıyla?
A.İ.: Evet, çünkü Netanyahu da gittikçe el büyütüyor. Sokak hareketlerine karşı Netanyahu’nun durmaktan ziyade daha fazla üstüne gitmek, dediğim gibi istihbarat başkanını görevden almak, ona karşı çıkınca yüksek mahkemenin kararını dinlememek ve arkasından da başsavcının ki yüksek mahkemenin de hükümetin de danışmanı konumunda olan 65 yaşındaki başsavcı Gali Baharav Miara’yı görevden almaya teşebbüs etmek gibi artık bariz biçimde yürütmenin mahkemeye veya adalete yargıya açık doğrudan müdahalesi bu. Türkiye’de çok istisnai bir şey değil bu ama İsrail’de daha dikkat çeken bir şey ve buna karşı da çok ciddi bir muhalefet hareketi var.
İsrail toplumu, kendi içinde demokrasi mücadelesi veren bir toplumdur ama aynı zamanda Filistin konusunda aynı hassasiyeti gösteren bir toplum değil elbette. En azından İsrail toplumunun kendi içinde - şimdilik - bir güçler ayrılığı, demokrasi, seçimlerin serbest olması gibi ilkelere bir bağı var, bir beklentisi var veya buna verilen bir önem var.
Diğer taraftan İsrail’deki hükümetin bir parçası İsrail diaspora bakanlığı da 27 Mart Perşembe günü ‘Antisemitizm Konferansı’ adı altında bir uluslararası konferans topluyor. Bu konferansa Avrupa ülkelerinin belli başlı aşırı sağ liderleri veya temsilcileri görüşmeci olarak çağırılmış. Fransa’dan aşırı sağ partinin lideri Jordan Bardella, Arjantin’den Javier Milei, İspanyol Vox partisinin lideri, İsveç’in aşırı sağ partisinden bir milletvekili ve Macaristan’da iktidardaki liberal partinin bir milletvekili çağırılmış. Bu da aynı zamanda çok ciddi tepki topluyor çünkü hükümetin artık klasik bir Avrupa aşırı sağıyla, bu aşırı sağın büyük bir bölümü antisemitizmi ile maruftur biliyorsun.
Ö.M.: Evet aynen öyle.
A.İ.: İsrail’deki iktidarın aşırı sağa giderek daha fazla yönelmesiyle Avrupa’daki aşırı sağ hareketler arasında bir İslam düşmanlığı ittifakı kurulmasından da toplumun bir kesimi, en azından muhalefet rahatsız.
Ö.Ö.: Biz yakın zamanda bu konuda bir makale okumuştuk, kısaca yer verme imkanı bulmuştuk. Şunu hatırlatıyordu; 1990’larda dahi İsrail’in İsrail’e girme yasağı koyduğu siyasetçiler, siyasi parti liderleri arasında şu andaki aşırı sağcı partilerin kökenleri olanlar vardı.
A.İ.: Tabii, tabii. İkinci gelişme Sırbistan’da. Sırbistan’da başkan Aleksandar Vučić’in partisinin iktidarda olduğu gene yolsuzluk iddialarının göğe çıktığı, tavan yaptığı bir Rusya yanlısı politikanın rahatsızlık yarattığı bir büyük muhalefet hareketi Aralık başından beri giderek büyüyerek devam ediyor. Muhalefet hareketinin, bu memnuniyetsizlik hareketinin çıkışında Novi Sad Tren Garı’nda alelacele yapılan bir restorasyon çalışması ve Vučić’in törenle burayı açmasını sağlamak için, daha doğrusu inşaat kontrolü yapılmadan açılmış ve arkasından da çatı çökünce 15 kişi öldü biliyorsunuz.
Ö.M.: Evet, üst geçit galiba değil mi, öyle bir yapı?
A.İ.: Gar peronunun önündeki sundurma. Öğrencilerin başını çektiği bu protesto hareketleri giderek, artık öğrenci hareketi olma niteliğinden çıkıp gerçek anlamda bir genel toplumsal muhalefet, gösteri, karşı durma ve direnme hareketine dönüşmüş durumda.
Ö.M.: Yani demokrasi talebi değil mi?
A.İ.: Evet, bu demokrasi talebi de Vučić’in de istifa etmesi ve istifadan ziyade bu yolsuzlukların ciddi biçimde soruşturulması. Vučić burada bir iki geri adım attı, başbakan Ocak ayında istifa etti, bir bakan gözaltına alındı, bunu Novi Sad Belediye Başkanının istifa etmesi ve bir bakan ile iki sorumlunun gözaltına alınması izledi, haklarında dava açıldı ama bu toplumsal muhalefeti, tepkiyi yatıştırmak için yeterli olmadı. Her hafta devam eden ve giderek büyüyen, zaman zaman şehirlerin, kentlerin girişindeki büyük köprüleri işgal eden, en azından haftada bir kere işgal eden bir hareket. Son olarak geçtiğimiz hafta Sırbistan meclisi başbakanın istifasını kabul etti şimdi Vučić’in 30 gün içinde bir hükümet kurması ya da erken seçime gitmesi gerekiyor ama galiba Vučić, bu durumda erken seçime gitmeyi tercih edecek veya zorunda kalacak gibi gözüküyor.
Diğer taraftan bu hareketin öğrenci hareketi olmaktan giderek çıktığını dile getirmiştim; son iki haftadan beri giderek artıyor ve çeşitli kentlerde kendini göstermeye başlıyor, sokakta halk veya yurttaş meclisleri kuruluyor. 21 Mart’ta Belgrad’da, örneğin belediyede Belgrad belediye meclisi toplanırken, o binanın önünde bir halk veya yurttaş meclisi - kimisi halk meclisi adını veriyor kimi yerde yurttaş meclisi adı veriliyor - toplandı. Burada alınan kararlar içerideki belediye meclisine iletildi, bu kararların, bu taleplerin hiçbiri tabii belediye meclisinde kabul edilmedi ama yasada var olan bir şey bu yurttaş meclisi. Hiç bir şekilde uygulanmamış, doğrudan demokrasiye daha yatkın bir yapı ve bazı yerlerde bu yurttaş meclisleri belediye başkanını azlettiklerini ilan ediyorlar. Örneğin Niş kentinde iktidar partisinin toplantısını engellemeye çalışıyorlar. Son günlerde de protesto hareketlerinde Sırp radyo televizyonu da ki Vučić’in partisinin tamamen kontrolündedir ve en fazla bakılan radyo televizyon kanalları Sırp radyosu televizyonu kanallarıdır. Miloseviç döneminden hatta Yugoslavya döneminden devralınmış bir yapı bu, alt yapısı vardır. Son iki-üç günden beri bu gösterilerle ilgili haber programlarında gösterileri doğrudan vermek ve göstericilerin konuşmalarını, onlarla yapılan söyleşileri doğrudan vermek diye bir gelişme de ortaya çıkmış. Bunun arkasında da Sırp radyo televizyonu gazetecilerinin bir kısmının, “Artık yeter biz sadece Aleksandar Vučić’in konuşmalarını, bitmez tükenmez konuşmalarını yaymaktan bıktık” diyen bir girişim olduğu söyleniyor.
Ö.M.: Bu öğrenci hareketlerinden çıkıp doğrudan demokrasinin biraz önce de sözünü ettiğin gibi doğrudan demokrasi kurulması taleplerine evrilmesi de oldukça ilgi çekici.
A.İ.: Evet, giderek de daha fazla. Tabii erken seçim olursa bu hareket, bu memnuniyetsizlik nasıl bir siyasi kanala akıtılacak, onu bilmiyoruz. Yani şu anda erken seçim kararı alınıp alınmayacağını bilmiyoruz çünkü şöyle bir sorun da var; ‘bu iktidar doğrudan sokak hareketleriyle mi devrilmeli yoksa seçimler yoluyla mı devrilmeli, mücadele edilmeli?’ tartışmasında elbette son tahlilde seçimler bunun nihai amacı halinde her yerde. Bunu seçimlere götürebilmek, toplumu harekete geçirebilmek için siyasi partilerin meclislerde yeteri kadar güç gösterme imkanına sahip olmamaları, basının büyük ölçüde denetim altında olmasının yarattığı baskı ile muhalefeti elbette daha çok sokak gösterilerine yöneltiyor İsrail’de olduğu gibi, Sırbistan’da olduğu gibi, son olarak da Türkiye’de olduğu gibi.
Ö.M.: Bu aynı zamanda hukuk sisteminin de kontrol altına alınması ve çökmesiyle sonuçlanıyor bütün bu sözünü ettiğimiz ülkelerde, çok önemli bir şey yani.
A.İ.: Şunu görüyoruz; otokrasi dediğimiz rejimin en hassas, en kendi gücünü ve kendi niteliğini en fazla gösterdiği yer yolsuzluk değil, yolsuzluk demokratik rejimlerde de olabilir, denetlenebilmeye çalışılıyor. Yürütmeyle yasama arasındaki güçler ayrılığını her zaman uygulamakta zorluk çekilebilir çünkü mecliste çoğunluğu elde etmiş olan bir partiyle yasamayla yürütme arasında denetim kurmaya çalışmak çok kolay olmayabilir ama demokrasinin en hassas alanı yargı bağımsızlığıdır. Yargı doğrudan hükümetten emir alan bir kurum - özellikle de ceza yargısından bahsediyoruz - haline geldiği zaman elbette otokrasi, gerçek anlamda diktatörlük kendini göstermeye başlıyor. Polisin hükümetten emir alması zaten içişleri bakanlığı üzerinden bir kurum gereği, düzen gereği ama yargı böyle değil. Yargının doğrudan emir almaya başlaması hemen hemen her yerde demokrasinin lağvedilmesinin en kritik aşaması olarak söyleniyor. Ondan sonraki aşama da seçimlerin lağvedilmesi biliyorsunuz. İsrail ve Sırbistan örneklerinden hareket ederek bakarsak, Türkiye’de de seçim sistemin lağvedilmesine yönelik serbest seçimin yani Türkiye’de eğer demokrasi lafını edebiliyorsak - son alan seçimlerdi biliyorsunuz - seçimlere katılımın serbest olmasıydı. Bu alanın da iktidarın lağvedilmeye yönelik girişimleri Türkiye’de yargı bağımsızlığını zaten büyük ölçüde askıya almış olan bir iktidar yapısı karşısında seçimin de tamamen bir gösteriye dönüştürülmesi, Lukaçenko yahut Putinvari bir rejime geçmenin son adımı olarak algılandığı için Çarşamba gününden beri Türkiye’nin hemen hemen her yerinde insanlar iktidara ‘Yeter artık!’ diyorlar. Burada da son derece önemli olan şey, seçimlere atfedilen son nihai ve büyük önem. Bu Sırbistan’da da geçerliydi ama Türkiye’de bu daha da önem kazanmış durumda gördüğümüz kadarıyla. Tabii ki diğer örneklerden farklı olarak bu Çarşamba gününden itibaren başlayan muhalefet, sokak muhalefeti, gösteriler, büyük gösterilerin bir başıboş hareket olmadığını, bunun esas itibariyle üniversite öğrencilerinin girişimiyle başlayan, CHP’nin artık örgütlediği ve sorumluluğunu da CHP’nin aldığı bir toplumsal muhalefet hareketi haline geldiğin görüyoruz. İlginç bir şey, tabii ki insanların bu şekilde hele Türkiye’de son derece risk alarak... Kaç kişi gözaltına alındı toplantılara, gösterilere katılmak iddiasıyla, bin 350 galiba değil mi?
Ö.M.: Evet, 1348’di galiba son veriler ama dün 43 kişinin daha gözaltına alındığına dair bir açıklama vardı.
A.İ.: Evet.
A.İ.: Bu boykot sadece televizyon kanallarına değil, dün akşam isim isim iktidarla doğrudan ilişkisini olduğunu iddia ettiği yandaş firmaları da boykot etme çağrısı yaptı ki bu çok geniş yani gıda maddelerinden kültür-sanat alanına, ev aletlerinden turizme kadar çok geniş bir yelpaze içinde tek tek isim verdi, şirketlerin ismini verdi boykot çağrısı yaptı, bu da başka bir yöntem. Galiba bu televizyon kanallarına yönelik çağrı kısmen yanıt bulmuş ve ilk defa bazı televizyon kanalları canlı yayın yapmışlar diye duydum gösteriler sırasında.
Ö.M.: Bugün tam net olarak bir karar vereceklerini söyledi Özgür Özel. Bugün 09:30’da da İmamoğlu’nu ziyarete gidiyor Silivri’ye.
A.İ.: Yani bu toplumsal mücadeleyi bir paket halinde ele almak elbette yanlış, her toplumun kendi dinamiği, her toplumun kendi beklentileri, sorunları ve örgütlenme tarzları var. Burada gerçekten dünyada otokratikleşmeye karşı bir toplumsal muhalefet dinamiğini hâlâ canlı tutabilmiş ülkelerde bunu görebiliyoruz. Bitirmek için şunu söyleyeceğim, ABD’de hâlâ hareket yok.
Ö.M.: Evet.
A.İ.: ABD’den bekleriz şu anda Trump’ın bu ağır saldırısına karşı toplumsal muhalefetin harekete geçmesini ama maalesef şu anda ABD’de sadece üniversitelerde bir direniş hareketi var. Demokrat parti de üzerindeki ölü toprağını atmakta çok zorluk çekiyor. Bunu da başka bir vesileyle ele alalım.
Ö.M.: Muhakkak ele alalım, üzerinde duralım. Peki, çok teşekkürler.
A.İ.: İyi günler.