Nükleer Silahların Tamamen Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Kampanya'nın (ICAN) düzenlediği “Nükleersiz bir dünya ve nükleer silahlardanve kitle imha silahlarından arındırılmışbir Ortadoğu inşa etmek” başlıklı uluslararası konferans İstanbul’da yapıldı. Açık Gazete’de bu konferans vesilesiyle, ICAN Türkiye Koordinatörü Arife Köse’yi ve konferansı destekleyen Greenpeace Akdeniz’den Cenk Levi’yi konuk ettik. Nükleer silahlanma tehdidini ve bunu önlemek için neler yapmak gerektiğini konuştuk.
Dinlemek için:
İndirmek için: mp3, 25.5 Mb
24 Ocak 2013 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete programında yayınlanmıştır.
Açık Gazete’nin podcast servisine ulaşmak için tıklayın.
***
Ömer Madra: Açık Radyo 94.9’dayız ve Açık Gazete programı devam ediyor. Biraz önce sözünü ettiğimiz gibi konuklarımız var; Arife Köse ICAN Türkiye koordinatörü, Cenk Levi Greenpeace Akdeniz’den ve nükleer silahlanma ve yıkıcı sonuçları, Nükleer Silahların Tamamen Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Kampanya’nın örgütlediği özel bir uluslararası konferans var ve ertelenmiş bir konferans olduğunu da öğreniyoruz Taksim Hill otelinde Taksim’de yapılacak ICAN’ın düzenlediği destekleyen kuruluşlarla birlikte. O konferans için konuşmak üzere burada. Hoş geldiniz.
Arife Köse: Hoş bulduk!
Cenk Levi: Merhabalar.
ÖM: Arife istersen seninle başlayalım. Bu aslında mesela yıllardan beri Noam Chomsky’nin fevkalade önemle üstünde durduğu iki büyük tehlikeden biri olarak yani küresel iklim değişikliği bütün canlılar alemini çok büyük tehdit ediyor, ama onunla aynı derecede önemli olan bir de nükleer mahvolma tehlikesi var ve bunun üzerinde fazla durulmuyor kitle imha silahları. Bu konferansta neler ele alınıyor?
AK: Bu konferansta bizi öncelikle nükleer silahların neden hayatımızda bir tehdit oluşturduğunu konuşmayı hedefledik. Çünkü nükleer silahlar şöyle bir şey artık kafamızda, kamuoyunun kafasında, onlar bir yerde duruyorlar, kullanılmıyorlar yani patlatılmıyorlar şu anda. En son 1945’te Hiroşima ve Nagazaki’de kullanıldılar, dolayısıyla onlar böyle bir yerde duruyorlar ama günlük hayatımızda hiçbir etkisi yokmuş, sanki şu anda da böyle nükleer silahlarla beraber yaşamıyormuşuz gibi devam ediyoruz hayatımıza. Ama aslında patlatılmaları bir yana, patlatıldığında zaten Noam Chomsky’nin de sık sık vurguladığı gibi çok tehlikeli, insanlığı yok edecek
ÖM: Evet tamamen gezegenin ortadan canlılar alemini tabii silip geçecek bir şey.
AK: Aynen öyle, çünkü bir nükleer bomba patladığında o nükleer bombanın tüm kapasitesiyle ortaya yayılması 10 saniye. Bu kadar kısa bir zamandan bahsediyoruz, 10 saniye içerisinde bir nükleer bomba yayıldığı tüm alandaki bütün canlıları, insanlar, hayvanlar, bitkiler, gezegen, yerin altındaki tabakalar ve gökyüzü, atmosfer, kesinlikle bütün bunların hepsini yok etme kapasitesine sahip silahlardan bahsediyoruz. Ama şöyle düşünüyoruz aynı zamanda, bunlar kullanılmıyor nasıl olsa, böyle bir yerde duruyorlar bu silahlar, dolayısıyla günlük hayatımızda bir etkisi yokmuş gibi hissediyoruz ama şunu unutuyoruz, bu nükleer silahlar aynı zamanda test ediliyor; Amerika çöllerde test ediyor, Fransa deniz altında test ediyor, nükleer denemeler yapılıyor. Bu nükleer denemelerin yapıldığı yerlerde hala insanlar yaşıyor sonuç olarak.
ÖM: Bir kısmı yasaklandı sanıyorum ama
AK: Bunu yasaklayan bir anlaşma var ama nükleer silah sahibi devletler olduğu sürece ve nükleer silahlanma ülkelerin güvenlik politikalarında bir yere sahip olduğu sürece testleri istediğiniz kadar yasaklayın ülkeler bunu geliştirmeye, bir şekilde test etmeye devam ediyorlar. Çünkü bunlar varlar ve var oldukları sürece de yenileri geliştiriliyor, daha ileri teknolojiye yenileri yapılmağa çalışılıyor. Bu yüzden de bu testler devam ediyor bugüne kadar. Biz o yüzden nükleer silahları dedik ki güvenlik konseptinden, bir savunma aracı konseptinden çıkaralım ve gelin bu nükleer silahların nasıl yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini, kullanılsalar da kullanılmasalar da, patlatılsalar da bir üste, askeri üste var olmaya devam etseler de hayatımızı etkilerini, maliyetlerini, yılda bu silahları korumak için, yenilemek için kaç para harcandığını mesela şu anda dünyada var olan 19 bin nükleer silahın yıllık maliyeti 105 milyar Dolar. Sadece bu silahları bu üslerde korumak için gereken para bu, harcanan para.
ÖM: Yani olduğu yerde tutmanın maliyeti.
AK: Kesinlikle olduğu yerde tutmanın yıllık maliyeti 105 milyar Dolar.
ÖM: Boyuna ölümcül bir mutasyon demiyor Mars’tan gelen, uzaydan gelen bir canlı olsaydı böyle bakardı dünyaya diyor işte Chomsky sonuç olarak. Sadece devletler arasında bütün yıkıma yol açabilecek bir çatışmada kullanılmasının dışında başka bir tehdit daha var, onu da Wallerstein sık sık yazıyor yazılarında. Kirli radyo aktif silahlar denen yani mesela Pakistan gibi işlemeyen devletler de artık zor duruma düşmüş olan devletlerin elinde de var. Yani Hindistan ve Pakistan arasında da her an geri Keşmir başta olmak üzere son derece ciddi sonuçlara yol açabilecek ve bir takım insanların eline geçebilecek silahlar var. Bu da çok arttırıyor tabii tehlikeyi çılgınca arttırıyor değil mi? Bunu da söylemek lazım.
AK: Tabii kesinlikle ama bu şundan kaynaklanıyor, nükleer silahların yayılması dediğimiz olay böyle bir şey zaten, şimdi normalde resmi olarak bu işin nasıl işlediğine baktığınızda aslında 1968’de imzalanan nükleer silahların yayılmasının önlenmesi antlaşmasıyla dünya zaten nükleer silahsızlanmaya yönelik bir eğilim olduğunu ifade etti. Ama bu antlaşmada 1968’e kadar nükleer silah sahibi olan 5 ülkeye nükleer silahlara sahip olmaya devam etme hakkı verdi Amerika, İngiltere, Fransa gibi ülkelere.
Can Tonbil: Bir de Çin galiba?
AK: Çin tabii. Şimdi normalde sadece bu 5 ülkenin nükleer silah sahibi olma hakkı var bu antlaşmaya göre ama bu ülkeler diğer devletlere nükleer silah satamazlar ve transfer edemezler, diğer ülkeler de bulunduramazlar. Ama siz 5 ülkeye bu hakkı verdiğinizde diğer ülkeler de bu anlaşmaya taraf olmalarını, bu anlaşmayı imzalamış olmalarına rağmen bu silahı geliştirme eğilimine giriyorlar. Çünkü işte bugün Ortadoğu bunun çok güzel bir örneği, çok güzel bir şeyi aslında. Bakıyorsunuz “İran nükleer silah geliştireceğim” diyor, İsrail’in nükleer silahı olduğunu söyleniyor.
ÖM: İran demiyor aslında.
AK: Evet pardon, İran’ın bunu yapacağı söyleniyor, ben yanlış ifade ettim.
ÖM: Tersine İran ısrarla “benim böyle bir niyetim yok” diyor ve tam da “Ortadoğu’yu nükleerden arındırılmış bir bölge yapalım”. Bu İsrail’in işine gelmediği için Amerika ve İsrail bunu kabul etmiyorlar, yani orada çok ikiyüzlü riyakar bir durum var, reel politik var yani.
AK: Kesinlikle öyle ama bunun etrafına baktığınız zaman dünyada bakıyorsunuz Pakistan, Çin, Hindistan var. Biz nükleer silah yapıyoruz çünkü şu devletlerin nükleer silahı var diyorlar. İşte onun etrafındakiler, bu böyle bir zincir şeklinde, birbirini besleyen bir süreç şeklinde ilerliyor. Hani o yüzden dediğiniz gibi bu çok ciddi bir şey tabii, yani bunların hem kimin eline geçeceğini bilemezsiniz, kontrolden çıkması çok mümkün.
ÖM: An meselesi.
AK: Tabii an meselesi.
CT: Bir de bunun yanında galiba NATO’nun şemsiyesi altında da ABD tarafından 240 nükleer savaş başlığı Belçika, Almanya, İtalya ve Türkiye’de İncirlik üssünde tutuluyor ve bunların kullanımı da bu ülkeler de söz sahibi oluyor galiba.
AK: Doğru
ÖM: Belki onu Cenk Levi’den alabiliriz.
CL: Demiş olduğunuz Amerika’nın özellikle Türkiye başta olmak üzere pek başka ülkede nükleer silahları var. Bunu yapmasının sebebi de kendisinin güvenlik politikasının bir parçası olarak bunu görmesi. Esasında Amerika’nın NATO’daki ve bu İncirlik konuştuğumuz zaman esasında Amerika’nın bir üs politikası var ve bunlara paralel olarak bu politikanın bir parçası da İncirlik. 1950’li yıllarda kurulan bir üsten bahsediyoruz, bugün 2013’te pek çok krizi geçiren, pek çok siyasi gelişmeye de sahip olan bir süreçten sonra bugüne geliyor. İncirlik tabii biliyorsunuz en başta esasında Rusya’ya karşı, Sovyetler’deki tehdide karşı kurulmuştu ama artık soğuk savaşın bitiminden sonra bu nükleer silahların bombaların bulunmuş olduğu üslerin hala devam ettiğini ve görevlerini farklı şekillerde devam ettirdiğini ve onların görevini devam ettirmesi için artık pek çok farklı vasıflar eklendiğini, başka bir acenda içerisinde kurulduğunu görüyoruz. Enteresan tabii şu anda İncirlik’te 90’la 60 arasında galiba sayıları tam bilinmemekle beraber nükleer bomba var
ÖM: Kimse bilmiyor galiba sayıları, açıklanmıyor çünkü.
CL: Açıklanmıyor ve bu nükleer bombaların ne zaman nasıl kullanılacağı, kime karşı kullanılacağı ise başka bir şaibe konusu. Burada tabii önemli olan şey NATO’nun kendi içerisindeki konumu eğer nükleer silahların var olmasının sebebi kendisinin güvenlik politikasının bir parçası olması. Siz nükleer silahları güvenliğinizin bir parçası olarak görmüş olduğunuz zaman zaten diğer ülkelerin de nükleer silah yapmasını ve bu yarışı esasında destekliyorsunuz.
ÖM: Evet.
CL: Buradaki en büyük sıkıntı nükleer silahların bir güvenlik politikası olarak görülmesi. Halbuki nükleer silahlar sadece bulundukları ülkeleri değil etrafındaki diğer tüm ülkeler için bir tehdit. Çünkü nükleer silahı ateşlemek de biliyorsunuz bir o kadar tehdit, onun kararını almak da bir o kadar tehdit. Zaten bu cesaretle yapılabilecek bir karar değil, çok zor bir karar, bunu dünyada iki kere gördük, maalesef bunu yaşadık Hiroşima ve Nagazaki’de 45 yılında.
ÖM: 3 gün arayla değil mi?
CL: Evet 3 gün arayla.
ÖM: İlk ve son oldu, inşallah böyle kalır diye düşünüyorum.
CL: İlk ve son oldu ama şimdi bakın orada 200 bin’e yakın insan ilk günlerde, ilk atıldığı günlerden itibaren öldü ama dünyada yapılan tüm nükleer denemelerde bugüne kadar olan insan sayısının kaybı ve ilerideki kayıplar 2.4 milyon olacak. Bir kere biz nükleeri sadece denedik, kullanıldı da insanlığa karşı ama nükleer denemelerde de esasında çok fazla sayıda insan hayatını kaybetti. Bu yapılmış olduğu ülkelerde az gelişmiş ülkeler, yerli insanların yaşamış olduğu ülkeler ve gerçekten insanların bu nükleer denemelere baş kaldıramayacağı olan ülkeler. 2.4 milyon insan ki bu da nükleer silahlara karşı doktorların vermiş olduğu bir veridir, bizim verimiz de değil. Nükleer silahların sadece var olmasının bile ne kadar büyük bir tehlike olduğunu gözler önüne seriyor zaten.
ÖM: 2.5 milyon insan tamamen pisi pisine yani masum insanların yok olduğu bir sistemden bahsediyoruz.
CL: Sırf insanlar değil aynı zamanda kontamine olan topraktan bahsediyoruz, işlenemeyen topraklardan, hayvanlardan, ekolojik sistemden bahsediyoruz. Bunu böyle düşündüğümüz zaman gerçekten çok ama çok ciddi bir yıkım.
CT: Nükleersiz bir dünya ve nükleer silahlardan, kitle imha silahlarından arındırılmış bir Ortadoğu inşa etmek konferansın ismi.
AK: Evet.
CT: Ortadoğu’dan bahsediyoruz, şu anda Ortadoğu’daki nükleer silahların sahibi olan ülkeler baktığımız zaman zannedersem bir tek İsrail’in ismi geçiyor ve İsrail de bunu şeffaf olarak hiçbir şekilde açıklamıyor, diğer bilgilere ulaşabilmek mümkün. Yani bu 19 bin nükleer savaş başlığının aktif olan 1400’ünün hangi ülkeler arasında paylaştırıldığını çok net olmasa da görebiliyoruz. Fakat İsrail’in üstü kapalı bir şekilde bunu açıklamaması gibi bir durum var galiba?
AK: Evet.
CT: Bu durum nasıl ortaya çıkıyor herhangi bir kamuoyu baskısı olmuyor mu İsrail’e karşı ya da bunların herhangi bir şekilde açıklamasına sebebiyet verebilecek olan bir anlaşma ya da benzeri bir şey yürürlükte yok mu? Benim temel olarak merak ettiğim şey bu. Bir de diğer ülkeler, yani şu Arap baharı sonrasında tekrar gelme, inşa edilmeğe başlanan bu Ortadoğu’da böyle bir tehlikenin varlığından söz edebiliyor muyuz?
AK: Nükleer silahların kullanılması gibi bir tehditten mi?
CT: Nükleer silahların edinilmesi.
AK: İsrail’in durumu şöyle, İsrail biraz önce bahsettiğim 1968’de imzalanan ve nükleer silahlar konusundaki tek bağlayıcı anlaşma olan nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşmasına taraf olan bir ülke değil. Bu anlaşmaya taraf olmadığınızda elinizdeki nükleer silahları açıklamak gibi bir yükümlülüğünüz de uluslararası hukuka göre yok. Dolayısıyla İsrail bunu açıklamak, onu buna açıklamaya iten uluslar arası hukuki bir yaptırım şu anda yok. Kaldı ki olsa bile Türkiye’nin durumunu düşünün, biz Türkiye’deki İncirlik üssünde 60’la 90 arasında nükleer silah olduğunu söylüyoruz, Türkiye bu bahsettiğim anlaşmaya taraf, Amerika da bu bahsettiğim anlaşmaya taraf. Amerika’nın Türkiye’ye bu silahları vermesi ve Türkiye’nin üste bu silahları bulundurması normalde yasak, anlaşma ihmali aslında ama varlar. Türkiye ve Amerika da bunu açıklamıyor, yani resmi hiçbir kaynaktan bunu öğrenemezsiniz ancak işte yazışmalardan, Wikileaks belgelerinde ortaya çıkan bilgilerden falan bunu öğrenebiliyorsunuz ama onun dışında resmi bir şey yok. İsrail de, İsrail anlaşmaya taraf bile değil dolayısıyla hukukin hukuken hiç böyle bir yükümlülüğü yok. Ortadoğu’daki durumdaki temel tartışma biliyorsunuz güvenlik meselesi; İsrail kendisine yönelik ciddi bir güvenlik sorunu olduğunu iddia ediyor ve buna göre de kendi silahlanma politikasını geliştiriyor. Tabii İsrail çok şey bir ülke, kendisini sürekli inanılmaz bir tehdit altında hisseden ve bu tehdit altında olma argümanını bütün askeri ve güvenlik politikalarında kullanan
ÖM: Her durumda kullanan
AK: Evet yani bütün yaptığı her tür saldırganlığı ya da silahlanma faaliyetini “ben tehdit altındayım!” argümanıyla meşrulaştıran bir ülkeden bahsediyoruz.
CT: Ama elindeki nükleer silahları da açıklamamak bu tehdidin içine girebiliyor mu, yani böyle bir tehdit var bu sebepten ötürü açıklamıyor? Yoksa arkada bir art niyet mi var? Ben de çok bu art niyeti merak ediyorum.
CL: Belki de art niyetten çok İsrail’in savunma politikası gerçekten bir şeyin var olup olmaması üzerinden kaynaklanıyor, bir şeyin var olmaması esasında sizin elinizdekini net olarak ne olduğunu bilmiyorsunuz. Bu daha büyük bir tehdit olarak algılanıyor. Çünkü siz elinizdeki silahın envanterini açıkladığınız zaman ona karşı alınabilecek olan savunma sistemlerinin neler olabileceği de aşağı yukarı zaten birebir denge sistemi kuruluyor. İsrail belki de bu dengenin ne olduğunu ortaya çıkartmamak amacıyla elindeki silah envanterini zaten açıklamıyor. Biraz tabii bu silah envanterine baktığımız zaman güncel bir konu da aslında patriotlar, bu da Türkiye’de bulunan ve İsrail’de bulunan füze savunma sistemleri. Bunun da esasında onların bir parçası olarak görüp onları algılamak lazım çünkü buradaki herşey daha çok insanları korkutmak, daha doğrusu gücünüzün ne olduğunu belli etmemek ve gerçekten o yıkımın ne olacağını insanlara hissettirmemek üzerinden kuruluyor.
ÖM: Burada ilginç ve çok önemli bir paradoks var gibi geliyor bana, yani Ortadoğu’nun tamamen güvenliğini sağlayacak bir nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge, anlaşma yapalım diyen en çok tehdit altında, yani en büyük tehdidin geldiği söylenen İran aslında. İran’ın BM denetiminde bir toplantı önerisi yani BM’de toplanıp bunu karara bağlayacaktı ve sadece ABD, bildiğim kadarıyla İsrail, bir de Palau gibi, Marshall adaları gibi bir takım adını bile duymadığımız, haritada da kimsenin gösteremeyeceği uydu tipi devlet benzeri antiteler dışında kimse karşı çıkmadı ama onların vetosu, yani Amerika’nın ve İsrail’in veto gibi bir hakkı olduğu için çekimser bile kalsanız öldürmüş oluyorsunuz. Bu tarz bir toplantıyı BM yapamıyor ve bütün hayatımız da korkunç bir tehlike altında kalmaya devam ediyor. Böyle bir durum var.
CL: Çok enteresan ki Marshall adaları biliyorsunuz dünyada en fazla nükleer denemelerin yapılmış olduğu adalardan bir tanesi, hatta 1985 yılında Marshall takımadalarının bir tanesinde yaşayan insanlar Greenpeace’e başvuruyorlar ve adalarının boşaltılmasını istiyorlar. Çünkü adalarda yapılan denemelerden dolayı o bölgenin radyoaktiviteden arıtma ve kontamine olduğunu söylüyorlar. Gerçekten aynı Marshall adaları bugün 2012 yılında, geçen sene özellikle İran’a karşı olan nükleer silah anlaşmasına vetoyu veren ülke durumuna geliyor. Şimdi İsrail’e güvenlik konusundan baktığımızda esasında o bölgedeki en önemli sorun güvenlik ama orada güvenlik anlaşmaları esasında var, İsrail’in Mısır’la olan, İsrail’in Mısır ve Ürdün’le olan belki de İsrail, Mısır, Ürdün ve Türkiye’nin de içinde olduğu güvenlik anlaşmaları var. Oradaki tehdidin belki de en güzel bertaraf edilme yöntemi esasında karşılıklı olarak imzalanacak olan güvenlik anlaşmaları. Bunun biz bir kısmını güney Amerika’da gördük, güney Amerika’da yaşandı, ortak bir güven ortamı, ortak güvenlik anlaşmaları olduğu zaman o tehdidin seviyesi düşmeğe başlıyor. Bunların da umarım ki artık Ortadoğu’da da artık tehditten çok barışın konuşulduğu, birbirleriyle ortak iş yapabilen, ortak düşüncenin hakim olduğu bir algıyla beraber bu ilerlemeye başlar.
ÖM: Bir de konferansın içinde neler konuşulacak, kimler ne gibi, oldukça kapsamlı bir uluslararası toplantı çünkü biraz o konuda ‘teknik bilgi’ verebilir misiniz?
CL: Bir de ICAN hareketinin nasıl bir yapıya sahip olduğunu, çünkü oldukça geniş ve dünya genelinde epey fazla organizasyonun bir araya geldiği bir şemsiye galiba?
AK: ICAN’le başlayayım o zaman önce, ICAN yani nükleer silahların tamamen yasaklanması için uluslararası kampanya, tam ismimiz bu. 2007’de dünyada faaliyetine başladı, 2012 yılının Mart ayında da Türkiye’deki çalışmalarına başladı Ortadoğu’daki ofisiyle birlikte. Ortadoğu’da, Mısır, Bahreyn, İsrail ve İran’da arkadaşlarımız var, onlar da bu konferansa gelecekler, kendi ülkelerinde nükleer silahsızlanma konusundaki faaliyetlerini anlatacaklar. Özellikle İsrail’den gelen Şaron Dolev’in İsrail’de onlar gerçekten nükleer silahsızlanma konusunda hükümete karşı çeşitli etkinlikler, eylemler düzenlediler, onlardan bahsedecekler. Keza İran’dan Leyla geliyor, onların İran’da bir barış müzeleri var, barış müzelerinde yine bu tür faaliyetler yürütüyorlar, onlardan bahsedecekler. Mısır zaten müthiş bir sürekli bir hareket içinde olan bir toplum bir süreden beri, dolayısıyla orada nükleer silahsızlanma ‘yeni Ortadoğu kurulurken barışın konuşulduğu bir Ortadoğu yaratmak istiyoruz’ şiarıyla orada faaliyetlerine devam ediyor arkadaşlarımız. ICAN’ın hedefi, ICAN’ın amacı nükleer silahları tamamen yasaklayan, tıpkı mayınları ve misket bombalarını yasaklayan anlaşmalar olduğu gibi nükleer silahları hiçbir devlete sahip olma ayrıcalığı tanımadan tamamen yasaklayan, kullanılması, transferi, test edilmesi, bunların hepsini yasaklayan bir anlaşma imzalanması BM çerçevesinde. Anlaşmalar çözüm müdür? Nihai olarak tabii ki değildir ama gayrimeşru ilan etmek, uluslararası hukukta bunu yasadışı ilan etmek yayılmasını önlemek açısından ve kullanımını sahip olunmasını önlemek açısından işlevsel bir yöntem olduğunu düşünüyoruz anlaşmaların.
CL: Bir sonraki hedef de bunları imha etmek.
AK: Tabii kesinlikle bunların güvenli bir şekilde, belirlenen bir takvim içerisinde yani ‘şu tarihe kadar’ diye adı konularak bu silahların imha edilmesi güvenli bir şekilde ve bundan sonra hiçbir devletin hiçbir şekilde nükleer silah üretmemesi, kullanmaması, testini yapmaması tamamen bunun bırakılması. Bir de ben burada kısaca şundan bahsetmek istiyorum, bu yıl gerçekleşecek önemli bir gelişme daha var nükleer silahsızlanma konusunda, bu bizim açımızdan önemli bir şey, umarım herkes için çok faydalı olur. Geçen sene yapılan nükleer silahların yayılması, önlenmesi anlaşmasının gözden geçirme, hazırlık toplantısında Norveç’in başını çektiği 16 devlet bütün ülkelere bir çağrı yaptı, dedi ki “gelin nükleer silahların insanlık açısından, çevre açısından, gezegen açısından nasıl bir tehdit oluşturduğunu konuşalım”. Bu yıl 4-5 Mart 2013’te Oslo’da bir konferans olacak, Norveç bu konferansın davetini bütün ülkelere gönderdi, Türkiye’ye de geldi bu davetiye, henüz yanıtını almadık, umarım katılacaklar. Dolayısıyla 4-5 Mart 2013’te bütün devletler Norveç Oslo’da bir araya gelecekler ve nükleer silahların nasıl bir tehdit oluşturduğunu konuşacaklar. Bunun biz nükleer silahsızlanma yönünde olumlu bir adım olduğunu, iyi bir adım olduğunu düşünüyoruz. Umarız bu bahsettiğimiz anlaşmaya giden bir sürecin de başlangıcı olmuş olur. Konferans hakkında çok kısaca son bir bilgi verirsem eğer.
ÖM: Ben bir şeyi de söyleyeyim, yani biraz önce sözünü ettiğin Leyla Muin mesela İran’dan katılıyor ve aynı gün ilk açılış toplantısında konuşacak olanlardan biri de Şaron Dolev İsrail silahsızlanma hareketinden. Bu gibi aktivistlerin oralardan gelip konuşuyor olması çok önemli.
AK: Kesinlikle, çünkü bu konuları hep devletler arasındaymış gibi düşünüyoruz, devletler konuşuyormuş gibi, halbuki biraz önce sizin de bahsettiğiniz gibi nükleer silah dediğiniz şey kullanıldığı ya da test edildiğinde insanları, hani bizi, biziz muhatabı aslında bütün bu konuların, bizim söyleyeceklerimiz çok önemli olmalı, dikkate alınmalı. Bu yüzden de sesimizi duyurabilecek her türlü platform çok önemli bence bu tür girişimlerde. Biz sizin de demin söylediğiniz gibi önce nükleer silahları konuşarak başlayacağız, ilk gündemimizin ismi ‘Nükleer silahların insani ve çevresel etkileri, yarattıkları etkiler’. Bu bahsettiğim Oslo sürecini anlatacak konuşmalarımız olacak, Avrupa’dan konuşmacılarımız geliyor, Ortadoğu’dan, İsrail’den, İran’dan, Mısır’dan, Bahreyn’den konuşmacılarımız olacak, Türkiye’den Greenpeace’den Hilal Atıcı yine ilk gündemin konuşmacılarından bir tanesi. Daha sonra NATO’nun nükleer politikası ve Ortadoğu’ya komşu ülkelerin bölgedeki rolünü konuşacağız. Burada tabii ki NATO’nun biraz önce bahsettiğimiz nükleer şemsiyesi, nükleer güvenlik politikası, bu ne ifade ediyor? Türkiye burada nerede duruyor? İncirlik üssünde nükleer bombalar Türkiye’nin buradaki politikaları. Silahlanma sadece nükleer değil patriotlar, füze kalkanı, bütün bunların hepsi silahlanma politikasının bir parçası çünkü. Bunları konuşacağız.
ÖM: O konuda kimler konuşacak?
AK: Bu konuda Susi Snyder var, Susi Snyder aslında Hollandalı, aslında son dönem çok isabet oldu çünkü bu patriotların bataryaları sanırım oradan geliyor Hollanda’dan geliyor.
ÖM: Bir başka Hollandalı Snyder de zaten futbolcu olarak gündemde!
AK: Evet evet. Bir Snyder de nükleer silahsızlanma aktivisti. Kendisi Avrupa’da NATO karşıtı kampanyayı yürüten kişilerden bir tanesi, dolayısıyla oradaki NATO karşıtı kampanyaları faaliyetleri anlatacak bize. İkinci konuşmacımız orada Arif Ali Cangı, kendisi İncirlik üssüne dava açan, İncirlik üssünün gizli kararnameyle Amerika’nın kullanımına verilmesine karşı dava açan avukattı. Biz de bu gizli kararname süreçlerini Amerika’ya nasıl verildi, nasıl kullanılıyor bütün bunlardan bahsedecek.
ÖM: Yeşiller ve Sol Gelecek partisinin eş sözcüsü.
AK: Evet Yeşiller ve Sol Gelecek’in de eş sözcüsü aynı zamanda kendisi. Selim Bölme gelecek, Selim Bölme İncirlik Üssü kitabının yazarı kendisi, dolayısıyla bu NATO-Türkiye ilişkileri, İncirlik üssünün buradaki yeri konusunda uzman bir araştırmacı ve yazar. Kendisi de aramızda olacak, bize bütün bu süreci, bunun arkasındaki yatan mantığı, NATO’nun arkasında yatan mantığı anlatacak. Gazeteci, yazar Mete Çubukçu aramızda olacak. Yine bu NATO politikası, bütün bu NATO’nun nükleer şemsiyesi, Türkiye’nin yaptıkları ve bunun Ortadoğu’ya –kendisi Ortadoğu’yu çok yakından izleyen, çok yakından bilen bir gazeteci- etkisini anlatacak. Şenol Karakaş hanım aramızda olacak, o da Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu da 2003’den bu yana İncirlik üssü konusunda kampanya yürüten bir kampanya, bize o süreçleri anlatacak kendisi. Son olarak da üçüncü gündemde ‘Nükleersiz bir Ortadoğu inşa etmek mümkün mü, bizim rolümüz nedir?’ ile bitireceğiz toplantımızı. Çünkü nükleersiz bir Ortadoğu herkese güzel bir rüya gibi geliyor, olsa ne güzel olur dediğimiz ama hani sanki çok da mümkün değilmiş gibi düşündüğümüz bir rüya gibi.
ÖM: Evet ana meselemiz de bu zaten, öyle rüya gibi görünen şeyleri gerçekleşmesi için mücadele etmek, uğraşmak da bizim işimiz diyorsunuz?
AK: Kesinlikle, işte tam da bunu konuşacağız, bunu nasıl gerçeğe döndürebiliriz, çevirebiliriz? Devletlere mi sadece bırakmalıyız yoksa bizim rolümüz nedir burada diye konuşacağız. Burada Şaron Dolev olacak yine İsrail silahsızlanma hareketinden, İsrail’deki nükleer silahsızlanma kampanyasını anlatacak. Ahmet Saada da aramızda olacak, kendisi IPPNW, nükleer silahlanmaya karşı doktorların Mısır’daki temsilcisi aynı zamanda bu devrim hareketine de Tahrir meydanında aktif olarak katılan isimlerden bir tanesi. Bize hem hareket içinde bu konuya ilişkin tartışmaları -çünkü Mısır da İran’la birlikte nükleersiz Ortadoğu’nun başını çeken ülkelerden bir tanesi- aramızda olacak. Nassar Burdestani olacak ICAN Bahreyn o daha körfez ülkelerinde nükleer silahlanmayı ya da nükleer silahsızlanmaya ilişkin çalışmaları anlatacak. Ümit Şahin olacak yine Küresel Bak’tan Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan ve aynı zamanda Yeşiller ve Sol Gelecek parti meclisi üyesi kendisi. O da yine Ortadoğu’ya ilişkin kampanyayı yürüten Küresel Bak’ın bu konudaki şeylerini anlatacak. Bir de tabii bütün şeyde ben olacağım Cenk’le birlikte. Genel olarak böyle bir nükleer silahların etkileriyle başlayıp nükleersiz Ortadoğu ile biten bir toplantı olacak.
CL: 26 Ocak Cumartesi günü.
AK: 26 Ocak Cumartesi günü saat 11:00’de Taksim Hill otelde başlayacak, herkese açık, ücretsiz, dolayısıyla herkesi bekleriz toplantımıza.
ÖM: Bu arada ufak bir ilavede bulunayım, Ümit Şahin aynı zamanda bu temsillerinin yanısıra Açık Radyo’da Açık Yeşil programını yapan arkadaşlarımızdan biri.
CT: Ufak bir ekleme de ben yapayım, Ümit Şahin’in aynı zamanda yaptığı bir proje vardı bu konuyla da bağlantılı olarak nukleersiz.org sitesi de geçtiğimiz haftalarda yayına başladı. Bu konuyla alakalı detaylı bilgileri nukleersiz.org sitesinden bulabilirsiniz.
ÖM: O zaman çok teşekkür ederiz Arife Köse ve Cenk Levi bizimle bunu paylaştığınız için.
AK: Biz teşekkür ederiz.
CL: Biz teşekkür ederiz.