Aras Yayıncılık'ın kurucusu ve Açık Radyo programcısı Yetvart Tomasyan'ı kaybettik. 2013 ile 2016 arasında sürdürdüğü Ermeni Edebiyatı Numuneleri'nden bir parça dinliyor ve gazeteci Rober Koptaş'la hayatını, etkisinde kaldığı ve etkilediği isimleri konuşarak kendisini anıyoruz.
Ömer Madra: Yetvart Tomasyan'ı yitirdik.
Onunla ilgili olarak da gazeteci, yazar ve programcımız Rober Koptaş'la konuşacağız. Ama ondan önce Aras Yayıncılığı'nın kurucularından Yetvart Tomasyan'ın Açık Radyo'da 2013 ile 2016 arasında yaptığı 3 yıllık, son derece ilginç, kültür ağırlıklı programdan bir küçük bölümle başlamak istiyoruz. Merhaba Robert.
Rober Koptaş: Günaydın Ömer abi.
Özdeş Özbay: Selamlar Rober, hoş geldin.
R. K: Günaydın Özdeş.
Ö. M: Hoş geldin. Kayıtlara baktık ve çok ufacık bir bölüm koyduk Tomo'nun sesinden. Ermeni Edebiyatı Numuneleri'nden bahseden 30 Mart 2016 tarihli programından küçük bir bölüm dinleterek başlayalım dedik.
“Merhaba, Açık Radyo'nun Açık Dergi programından merhaba. Bu haftaki Ermeni Edebiyatı Numuneleri programında konu edeceğimiz yazarımız şair Zahrad. Daha önceki programımızda da bir başka şairden, Yeğişe Çarents'ten bahsetmiştik. Bu haftaki konumuz olan Zahrad, şairimizin mahlası. Asıl adı Zareh Yaldızcıyan. İstanbul Ermeni yeni şiiri olarak da anılan, çağdaş Ermeni şiirinin ustalarından Zahrad.
Ağaca bakar,
görmez ağacı,
kendini görür.
Yola bakar,
görmez yolu,
kendini görür.
Yukarı bakar,
yıldızlar var gökyüzünde.
Görmez, kendini görür.
Ve aynaya bakar,
görmez kendini.
Selam verir.
Zahrad'ın şiiri, Türkçe, Ohannes Şaşkal'ın çevirileriyle 1993'te İyişeyler Yayıncılık tarafından Yağ Damlası adıyla yayınlandı. Böylece ilk defa Zahrad Türkçe okurla buluşmuş oldu. Yağ Damlası 2000'de okuyucusuyla tekrar buluştu. Daha sonra 2002'de Belge Yayınları, Yapracığı Gören Balık başlığı altında Zahrad'ın diğer şiirlerini topladı. 2004'te ise Adam Yayıncılık, Işığını Söndürme Sakın başlığıyla Zahrad'ın çevirilerini Türkçe yayınladı ve nihayet Aras Yayıncılık geçen sene 2015'te Zahrad'ın dördüncü Türkçe şiir kitabı, Ferah Tut Yüreği'ni yayınladı. Türkçe okuruyla 1993 senesinden bu yana şiir severlerle Zahrad buluşuyor.
Çevirmen Ohannes Şaşkal bir karikatürist. Bir mizah ustası. Ama aynı zamanda Zahrad'ın şiirinin bir tutkunu. Bu tutku sayesinde Türkçe okur da Zahrad'ı Ohan vasıtasıyla bu dört şiir kitabıyla Tanımış oldu. Ohan'a ne kadar teşekkür etsek azdır.
Zahrad, 10 Mayıs 1924'te İstanbul'da Nişantaşı'nda dünyaya geldi. Babası Movses Yaldızcıyan. O daha 3 yaşındayken veremden ölünce bakımını anne tarafından büyük babası Levon Vartuhyan, Hacı Levon üstlendi. Movses Yaldızcıyan hukukçuydu. Baş tercümanlık yapmış, Babali'de Hariciye Nazırlığı'nda danışman yardımcılığında da bulunmuştu. Movses Yaldızcıyan, Zahrad 3 yaşındayken ölünce Hacı Levon hem dedelik hem de babalık yaptı. Hacı Levon Samatyalıydı. Onun için, Zahrad için Samatyalılık çok önemli, çok değerli. Samatyalılığı şöyle betimler bir şiirinde: Samatya. Samatyalı neredeyse, samatya oradadır. Bir samatyalı neredeyse, bütün bir samatya oradadır. Silinmez bir alın yazısıdır, samatyalı olmak. Altın harflerle yazılmış. Böyle onurlandırıyor Zahrad samatyalıları. Ben de bu onurdan bir pay çıkartıyorum. Üç nesil Samatyalı olmakla.”
Ö. M: Evet, üç nesil Samatyalı olmakla kendine de bir gurur çıkaran Tomo'yu kaybettik. Onu konuşmak üzere şimdi Rober Koptaş'la beraberiz. Merhaba Rober, tekrar hoş geldin.
R. K: Merhaba Ömer abi. Ben de bir gurur payı çıkarabilirim bu durumda. Ben de çünkü bir süre Samatya'da yaşadım. Ben de Samatyalıyım.
Ö. M: Böyle bir anma yapıyoruz işte. Biyografisi üzerinde de çalıştın. Epeydir, Aras Yayıncılık'ta da epey bir süre görev yaptın, çalıştın. Bize bir anlatır mısın, portresini bir çizer misin?
R. K: Tabii ki. Öncelikle Açık Radyo için Ermeni Edebiyatı Numuneleri ve Hagop Baronyan'ın izinde İstanbul ve Ermeniler üzerine iki program yapmıştı Tomo Ağabey. Sizin az önce zikrettiğiniz gibi, 2013 ile 2016 arasında. O kayıtları sayesinde de, az önce sesini duyma şansına sahip olduk. Ne kadar değerli diye düşündüm. Dinlerken de biraz tebessüm ederek dinledim. Çünkü siz de biliyorsunuz Ömer Ağabey, Tomo Ağabey biraz böyle enerjisi yüksek, kabına sığmayan bir insandı. Şen bir insandı. Bu kayıtları yaparken aslında ne kadar da kendi disipline ettiğini kendini sıkıştırdığını hissediyorum. Onun için hiç kolay olmamıştır ama bıraktığı çok değerli.
Ben dün Aras Yayıncılık için, gazeteci arkadaşlar da faydalansın diye Tomo Ağabey'in bir hayat hikâyesini derlemeye çalıştım. Sizin dediğiniz gibi 75 yaşında biz kaybetmiş olduk Tomo Ağabey'i. Bu son 75 yıla hatta belki de son 100 yıla damgasını vurmuş bazı olayların Türkiye'de, Türkiye Ermenileri için önemli olan bazı olayların, onun hayatında da aslında nasıl etki yarattığını gördüm. Tomo Ağabey Çorlu Çatalca kökenli bir aileden geliyor. Trakya Ermenileri genelde pek bilinmezler ama biz artık en azından kız kardeşi Takuhi Tovmasyan'ın o çok güzel yemek-anı kitabı Sofranız Şen Olsun sayesinde onların ailesinin hikâyesi üzerinden Trakya Ermenilerini de neler yaşamış olduğunu da, 1915 ve sonrasını da biliyoruz.
Daha sonra, Samatyalı dedi Tomo Ağabey yayında ama ufak bir fark var aslında. Yedikuleli, Genç Ağa Sokak'ta, İmrahur Caddesi Genç Ağa Sokak'ta doğmuştu. Tomo'nun ailesinin evi 18 numaradaydı. Semtin, Katolik Ermeni Anarad Hığutyun okulunda okuyor. Daha sonra ise, benim de öğrencisi olduğum Surp Haç Tıbrevank Ermeni Lisesi, 1953'te kurulmuş. Cumhuriyet döneminde kurulan tek Ermeni okulu. Aslında ruhban okulu olarak kuruluyor, statüsü bu. Ama asıl amacı Anadolu'da kalmış, 1915'ten sonra az sayıdaki Ermeni ailenin çocuklarının Ermenice ile, Ermeni kültürü ile tanışmasını ve kimliklerini korumasını sağlamak.
Tomo Ağabey bu okula 6. sınıfta, yani ortaokulda başlıyor. Az sayıdaki İstanbullu öğrenciden biri. Dolayısıyla, benim gördüğüm kadarıyla o okulda Kayseri'den mesela birkaç hafta önce kaybettiğimiz Nazar Büyüm gibi, Malatya'dan, Sivas'tan başka yerlerden gelen Anadolu'nun ve Fırat-Dicle Havzası diyelim, Doğu Anadolu'nun, Güneydoğu'nun farklı şehirlerinden gelen Ermeni çocuklarla kendisi gibi, yaşıtlarıyla, akranlarıyla tanışıyor.
Bu bence onun toplumsal bilincinin de şekillenmesinde önemli bir rol oynuyor. Aynı zamanda bir tür Türkiye-Ermeni gerçekliği ile tanışmasında da önemli bir rol oynuyor. Çok insana dokunan biriydi Tomo Ağabey. Kültür, sanat, edebiyat, hatta Kapalıçarşı'da kuyumculuk makineleri ithalat ihracatıyla yıllar yılı uğraştığı için, Kapalıçarşı dünyasını da iyi bilirdi. Babası da zaten Bedros Tomasyan, Kapalıçarşı'da kuyumculuk yapan bir mıhlayıcı ustası, bir zanaatkardı. Dolayısıyla onun, o az önce bahsettiğim kabına sığmayan, canlı ilişkiler kuran, bağlar kuran yapısında o okulun önemli bir rolü olduğunu düşünüyorum. Bir başka kendisine damga vuran, kişiliğinin oluşturmasını sağlayan etken de o dönem ruhban olmak, din adamı olmak fikri onun zihninde vardı ve o dönemin Patrik'i, bu Tıbrevank Okulu'nun kurulmasına ön ayak olan Karekin Haçaduryan ve ondan sonra Patrik olacak olan Şınorhk Kalustyan. Bunlar entelektüel birikimi olan din insanlarıydı, biraz eski usul, farklı dünya görüşlerine açık, gençlerin kültürle, edebiyatla, Ermeni kültürüyle ilişkilenmesine yardımcı olan insanlardı. Bu da bir etkendir Tomo Ağabey'in kişiliği üzerinde.
Aynı zamanda da 1960'lı yılların gençlik hareketleri, sol hareketleri de sol fikirlerle tanışması, Öğretmenlerinin, mesela Edebiyatçı Sabri Altınel'in, Keğam Kerovpyan, Vahan Acemyan'ın, bir Anglikan Rahibi olan Father Harding'in yine sanatla, edebiyatla ilişkilenmesine çok yardımı olmuştur.
Mıgırdiç Margosyan, Ardaşes Margosyan ve Hrant Dink birlikte 1993'te kuruyorlar Aras Yayıncılık'ı. Ama Aras Yayıncılık'ın kurulmasına da yol açan fikirler, eşi Payline Tomasyan'la birlikte İstanbul'da yayınlanan, 1941'de kurulmuş Marmara Gazetesi'ne destekte bulunmaları. Onun için, her Cuma günü benim çocukluğumda takip ettiğim, okulda bize okutulan, sınıfta o gazetenin çocuk sayfası olan Dzağgepunç'u hazırlamışlardır.
Çiçek demek, buket demek. Bu gazete için, Marmara gazetesi için yine Vahram Burmayan gibi bir emektar öğretmen yazarın Mıgırdiç Margosyan'ın Ermenice kitaplarını yayına hazırlamışlardır ve yayınlanmasını sağlamışlardır aynı grupla. Orada bir araya gelip, “Biz bir yayınevi mi kursak acaba?” diye düşünmeye başlamışlar. Bu fikirler yıllar içinde Aras Yayıncılık'ın kurulmasını sağladı.
Aras Yayıncılık da, siz yine az önce zikrettiniz, ben hasbelkader bir üniversite öğrencisiyken 1995'te ofis boy olarak işe girdim orada ve neredeyse 18 yaşındaydım. Tomasyan ailesinin, Margosyanların elinde büyüdüm diyebilirim. 30 yıllık bir dostluk, arkadaşlık, yoldaşlığımız var. Her zaman benim için çok önemli aileler ve insanlar oldular. Onlar da benim üzerimde. bir damga bıraktılar. O yüzden ben de çok üzgünüm ve büyük bir kayıp yaşıyorum. Tomo Ağabey'in olmadığı bir dünyayı tahayyül etmek gerçekten şu an için benim için bayağı zor. Aras Yayıncılık'ta 300’ü aşkın kitap yayınlandı Türkçe ve Ermenice olarak. O zaman 1990'lı yıllarda Ermenilerle ilgili birtakım kötü sözler, önyargılar, hakarete varan ifadeler revaçtaydı. Milliyetçilik yükselişteydi ama bir yandan da bir demokratikleşme mücadelesi de yürütülüyordu. Birkaç yıl sonra kurulacak olan, Hrant Dink’in bu ekipten ayrılarak, başka arkadaşlarıyla kurduğu, kardeş kuruluş diyebileceğimiz Agos ile, bu tip önyargılara karşı yazıyla, kitapla, sözle cevap vermek ve Ermenilerle ilgili yanlış bilinenleri düzeltmek, o önyargıları kırmak amacıyla yayın faaliyetine başlanmıştı. Ermeniceden, özellikle Cumhuriyet döneminde üretilmiş Ermeni yazarlardan başladık. Daha sonra Osmanlı dönemine de geçtik. Eserleri Türkçe'ye çevirmek, dolayısıyla kültürlerarası, halklar arası köprüler kurmak, pencereleri açmak gibi bir misyon edindik. Özellikle de, hem yayın programındaki ihtimamı, kitap seçmedeki özeni hem de editöryal süreçlere gösterdiği titizlikle Aras Yayıncılık (parçası olarak bunu övünme kabul etmiyorum, her zaman insanlar söylemişlerdir) itibarlı, önemli bir yayın evi oldu. Tomo Ağabey’in buradaki emeği gerek fikir üretmek gerek işin mutfağını üstlenmek olsun, çok önemliydi. Neredeyse her kitapta emeği, etkisi, parmağı vardır. Her kitap, üretilen her sanat eseri, onun için hep büyük mutluluk kaynağı olmuştu. Çok sevinirdi. Onun kadar herhangi birisi; tanıdığı ya da uzaktaki herhangi birisi bir eser ürettiğinde, ortaya bir şey koyduğunda sevinen kimseyi görmedim diyebilirim.
Ö. M: Bir saniye sözünü kesiyorum. Süremiz de azalıyor. Tanıdığımız kadarıyla Yetvart Tomasyan ya da Tomo Ağabey ağırlığı kültüre vermiş durumda. Kültürün baş köşeye yerleştirdiği bağlam, hafıza, bütün insanların hem kendi hemcinsleriyle hem de doğayla ilişkilerini çepeçevre saran temel kavramlardan bir tanesi, belki de birincisi kültür. Benim acizane görüşüme göre Tomasyan bu konunun en önde gelen simalarından biri oluyor ve çok da ilginç bir mütevazı bir yönü var.
Agos'ta çıkan yazıda, Agos Gazetesi'nde çıkan kendisi hakkındaki Tomo Ağabey'i kaybettik adlı kısa yazıda da belirtildiği gibi, şöyle diyor -100 Lives Research Team yani 100 Yaşam Araştırma Ekibi’nin 2025 Aurora ödüllerinin adayları arasında gösterilen Thomas Young'la yaptığı görüşmede- şöyle diyor: Bizim işimiz ne ahlaki ne de fiziksel olarak kolay. Parmak sallamadan konuyu gündeme getirmeye bağırmadan mümkün olduğunca mütevazı bir şekilde bir tartışma başlatmaya çalışıyoruz. Burası bana çok önemli geldi. Kaliteyi mütevazılığa feda etmiyoruz ve her zaman daha iyi kaliteye ulaşmaya çalışıyoruz, demiş. Ben çok etkileyici buldum. Ne dersin?
R. K: Gerçekten çok özen gösterdiği bir şeydi. Belki de, şöyle düşündüm sizi dinlerken, Kapalıçarşı’da mıhlayıcılık yapan bir ustanın evladı. Annesi Mari Tomasyan’ı da anmamız gerekir. O da çok iyi bir terzi ustasıyken eşinin rahatsızlanmasından sonra konfeksiyon atölyelerinde usta başılığı yapmış biri. Ermenilerin sanatla, zanaatla ve mesleklerle kurduğu ilişki malumumuzdur, değil mi? Ermeni ustaların elinden çıkmış işler (burada da yine bir milli övünme peşinde değilim, ama) parmakla gösterilir. Tomo Ağabey de yaptığı işlerde gerek Kapalıçarşı'da yaptığı, gerek Aras Yayıncılık’ta veya herhangi bir yerde yaptığı işte; kalite, nitelik, içerik konusunda her zaman titizlenmemize önayak olmuştur. O anlamda da dünya görüşünün genişliği, milliyetçi olmayışı, Ermeni kültürünü benimsemesine ve onun yaşamasını istemesine rağmen bütün insanlığı ve sizin dediğiniz gibi aslında bütün doğayı, bütün dünyayı kapsayıcı bir ruh halini özümsemiş olmasından dolayı herkesle temas kurmuştur.
Kardeş Türküler grubuna mesela çok destek vermiştir. Onlara hem dost hem de bilgi kaynağı olmuştur. Kalan Müzik’le ilişkileri vardı. Açık Radyo’yla, sizlerle ilişkileri vardı. Agos'la ya da herhangi bir konuda araştırma yapan herkesle kurduğu bağ, üretmeyi, nitelikli üretim yapmayı, ortaya bilgi çıkarmayı önceleyen ve bunun için elinden gelen ne varsa yapan, bilgiyi de kendine saklamayan, her zaman paylaşan, paylaşarak büyüten paylaşarak büyüyeceğimize ve çoğalacağımıza inanan bir insandı. Şimdi böyle konuşunca sizin dediğiniz gibi, kaybımızın ne kadar büyük olduğunu daha da iyi anlıyoruz. Zamanla da sanırım daha da çok anlayacağız.
Ö. M: Evet, son bir cümlede etmek gerekirse etik estetik bütünlüğü ki bana her zaman çok önemli gelmiştir. Bunu derinlemesine sağlayan insanlardan biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz kendisine.
R. K: Evet, zaten yine Aras'ta yaptığımız işler ve Tomo Ağabey’in bağ içinde olduğu işler, mesela gençken yaptığı halk dansları çalışmaları ve başka pek çok alanda da her zaman bu dediğiniz bağı koruduğunu, bunu neredeyse doğasından gelen, içinden fışkıran bir bilgi olarak yaşadığını, hayata geçirdiğini de söyleyebiliriz.
Ö. M: Peki Rober, çok teşekkür ederiz.
R. K: Ben teşekkür ederim ikinize de. İyi yayınlar.
Ö. M: Görüşmek üzere.