Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, Türkiye'de üniversitelerde yapılan eylemlere ve yerel yönetimle ilgili Anayasanın 127. Maddesine, ABD'de 'Signal' üzerinden yapılan skandal, uygunsuz konuşmalara ve Avrupa’nın savunma ve silahlanma sürecine değiniyor.
Nereye Doğru’ya İstanbul Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu vebirçok kişinin tutuklanması üzerine öğrencilerin yaptığı eylemlerin hukuki tarafından bahsederek başlayan Cengiz Aktar, “Şişli'ye kayyum atandı, Esenyurt ve Büyükşehir'e atanmadı. Belediye meclislerinden yeni bir vekil seçecekler. Başkan değil, vekil seçecekler. Bakalım, o süreçleri takip ediyoruz fakat İçişleri Bakanlığı'nın kararında Anayasanın 127. maddesine açık atıf var. Bu 127. madde, özellikle yerel yönetim açısından ve Türkiye'de seçilmişlikle, atanmışlık arasındaki farkı anlamak açısından fevkalade önemli bir maddedir. Herkesin bu maddeyi ezbere bilmesinde fayda var çünkü Türkiye'deki gerçek demokrasinin doğduğu yer yerel yönetimler. Madde 66, 312 gibi meşhur maddeler vardır ama Madde 127 de onlar kadar önemlidir ve yerel yönetimleri tarif eder. Uzun bir madde, girip incelemekte fayda var fakat altını çizdiğim yerleri şunlar: Madde 127'de, ‘Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleriyle yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir’ diyor. En başında yerinden yönetim (Ademi Merkeziyet- Merkezsizlik) ilkesini zikrediyor, onunla başlıyor. Yalnız kanun koyucu bu yerinden yönetim ilkesini koyduktan sonra hemen ardından, ‘Mahalli idarelerin seçilmiş organlarının, organlık sıfatını kazanmalarına ilişkin itirazların çözümü ve kaybetmeleri konusundaki denetim yargı yolu ile olur’ diyor. Burada yargıya kapı açıyor ve ‘...ancak, görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahalli idare organları veya bu organların üyelerini, İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar uzaklaştırabilir’ deniliyor. Esenyurt, Şişli ve Büyükşehir'de bu oldu ve ondan önce Kürt siyasi hareketinin partilerinin kazandığı belediyelerde de aynı şey gerçekleştirildi - bir suç sebebiyle uzaklaştırıldılar. 127. Madde’de can alıcı nokta şöyle geliyor: ‘Merkezi idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir.’ Bu vesayet lafı Türkiye'de çok kullanılır. Kanunda yeri olan tarif edilmiş olan vesayet, idari vesayettir ve bu uygulanan idari vesayete görevden almalar tipik bir örnektir. Merkezin seçilmiş yerel yöneticiler üzerindeki idari vesayeti sonuna kadar çok yaygın kullanılır. İdari vesayet, merkezin atadığı vali veya kaymakam yani atanmış olan memur, seçilmiş olan yetkilinin her zaman üstündedir, demektir. Bu anlamda Türkiye'de gerçek bir yerel yönetim yani özerk bir yerel yönetim olduğunu söylemek mümkün değil. Türkiye çok merkeziyetçi bir ülkedir ve son dönemde de aşırı merkeziyetçi bir hale geldi. Dolayısıyla belediyelerin alanları sadece yetki kullanma anlamında değil, mali olarak da son derece dardır çünkü Türkiye'de yerel vergi toplanması gibi mali ademi merkeziyetçilik de yoktur. Bu Türkiye'de söz konusu değildir ve belediyelerin bütün kaynakları merkez bütçeden gelir. Bu da merkeze olan bağımlılığı açıklar. Mali ademi merkeziyetçiliğin olmadığı yerlerde belediyeler kaynak yaratmak zorundadırlar. Şu anda olup bitenlerden ötürü bu konu gündeme gelmiyor ama belediyelerde rüşvet meselelerinin ana nedeni belediyelerin öz kaynaklarının olmamasıdır ve sürekli kaynak yaratmak zorundadırlar, onun için ellerindeki arsaları, gayrimenkulleri satarlar, rüşvet karşılığında iş yaparlar. Bu çok yaygındır. Sadece şu veya bu belediyeye özgü bir şey değildir ve kaynak yaratabilmek için maalesef gayrikanuni işler yapmak zorunda kalırlar. Bu durum tamamen sistemin çarpıklığıyla yani sistemin aşırı merkeziyetçi olmasıyla alakalıdır. Bu, 1876’daki ilk Anayasa’daki Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’ndan beri böyledir. Orada da ilk yerinden yönetime bir atıf vardır. 1876 Anayasası'nın birinci maddesi, ‘Devleti Osmaniye memalik ve kıtaatı hazırayı ve eyâlatı mümtazeyl muhtevi ve yekvücut olmakla hiçbir zamanda hiçbir sebeple tefrik kabul etmez’ diyor. Tektir diyerek yek vücut lafını kullanıyor. Arkadan gelen 1921 - o uygulanmayan Anayasa tabii -, 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarının hepsinde aynı madde mevcuttur. Yani dostlar alışverişte görsün diye yerinden yönetimden bahsedip hemen idarenin birliğine ve merkeziyetçiliğe atıf yapılır. Sadece atıf yapmakla kalmaz, idari vesayeti de tarif eder. Bunu hep akılda tutmak lazım. Türkiye'nin gerçek anlamda demokratik kurumları olan yerel yönetimler - çünkü doğrudan seçiliyorlar - fevkalade önemli. Yerel yönetimler merkezin bir şekilde kulu kölesidir. Bu sistem değişmedikçe yani ciddi bir ademi merkeziyet olmadıkça, bu konu yasaya girmedikçe bu böyle devam edecektir,” diyerek ABD gündemine geçti.
“'Signal' adında 'WhatsApp' benzeri bir iletişim platformu var, en sağlamı olduğu iddia ediliyor. Halbuki gelen bilgilere göre 'signal' kodları en az üç kere farklı ülkelerde kırılmış ve bu ülkelerden bir tanesi de Rusya. Savaş hazırlığı yaparken ABD yetkilileri, Signal üzerinden Yemen'i vurma konusunda ağızlarına ne geliyorsa söylüyorlar. 6 Haziran gibi bir tarih bile vermişler," diye belirten Cengiz Aktar'a Ömer Madra, "Bir de bunun ikizi diyebileceğimiz başka bir skandal söz konusu orada. Avrupalılar hakkında 'Bunlar üçkağıtçıdır, zaten beleşçidir, bunların hepsini değiştireceğiz' diyorlar. Avrupa'da soğuk duş etkisi yaratmış. ABD'nin başkan yardımcısından başlayarak yeni yönetimindeki en önemli yöneticileri Avrupa ülkelerinden bu şekilde bahsediyor," eklemesini yaptı. Aktar, "Ben soğuk duş olduğu kanaatinde değilim, artık Avrupa'da ipler koptu. Dün Danimarka Başbakanı Grönland ile ilgili çok sert bir konuşma yaptı, 'Tamam artık, anladık. Bırakın, bu şaka kaldıracak bir şey değil, önlem alacağız,' dedi. Başta Fransa olmak üzere diğer ülkelerle de irtibat halindeler. Bu arada yeri gelmişken, NATO içerisinde atom bombasına sahip olan üç ülke, Britanya, ABD ve Fransa gerçek anlamda yegane nükleer şemsiyedir çünkü Britanya'nın atom bombaları ABD'den satın alınmış bombalar ve bombaların anahtarı ABD'de. Yani aynı sattıkları uçaklar gibi 'kullanamazsın' dediği zaman kullanamıyorsun. Bütün bu silah sanayiyle ilgili ABD'nin elindeki koşullu bağımlılıklar ortaya çıktı ve Avrupa artık sadece ABD ile olan yeni dönemi hazırlamıyor bir de devasa bir savunma ve silahlanma sürecine girmiş vaziyette. Silahların kullanılması konusunda o ilişkiyi bir kesip atmak, bir düğmeye basarak yapılacak bir şey değil tabii, zaman alacak bir şey ama şu sıradaki sarf edilen bütün eforların, yapılan bütün çalışmaların hepsi bu yönde ilerliyor," dedikten sonra Avrupa'nın savunma ile ilgili bütçelerinden bahsetti, "Brüksel'den 800 milyar euroluk dev bir paket çıktı ve bu sürecek, öyle anlaşılıyor. NATO dışında kurulacak yeni savunma ve güvenlik paktının içerisinde diğer ülkeler ve Avrupa dışında Britanya da olacak. Herhalde Türkiye de olacak ama o tam belli değil. Norveç de içinde. Ama Avrupa dışında da müttefik arayışları var. Bu durumda Japonya, Güney Kore, Avustralya ve bunların da dahil olduğu yepyeni, dünya çapında bir savunma ve güvenlik mimarisi oluşuyor. Trump yönetimi göreve başlayalı iki ay oldu ve hakikaten ortalık altüst olmuş durumda," diyen Aktar'a Madra da, "Dünya tamamen altüst olmuş vaziyette gibi gözüküyor her yerde," yorumunu yaptı.
Nereye Doğru’ya Avrupa Birliği ile ilgili bir haberle devam eden Cengiz Aktar, "Macaristan, özellikle Ukrayna bağlamında Avrupa Birliği'nde alınmaya çalışılan kararların hepsini sistematik olarak vetoladı. Sonunda yardım yapıldı ama bir dolu yardımın gecikmesine neden oldu. Şimdi alınan önemli bir karar var: Artık Macaristan veto etse dahi geriye kalan 26 ülke, Macaristan'ın vetosunu dikkate almama kararı aldı – bu çok önemli. Aslında Avrupa Birliği'ni kuran ve yöneten antlaşmaya aykırı. Ama olsun, kimsenin artık Macaristan ile uğraşacak hali kalmadı, bu anlama geliyor." dedikten sonra Ukrayna gündemine geçti.
"Ukrayna konusunda, Suudi Arabistan'da birtakım görüşmeler oluyor hala. Son derece endişe verici gelişmeler. ABD tamamen Rusya ağzıyla konuşuyor. Güya bir karar almışlar. Ukrayna için enerji altyapısını vurmama şartı getirilmiş ama Rusya için getirilmemiş. O vurmaya devam edebilecekmiş," diyen Cengiz Aktar, ardından Gazze ile ilgili haberlere de kısaca değindi.

"No Other Land belgeseliyle ‘En İyi Belgesel’ Oscar ödülünü alan eş yönetmen Filistinli Hamdan Ballal, maskeli ve silahlı İsrailli yerleşimciler tarafından vahşice saldırıya uğrayıp gözaltına alındı. Şimdilerde serbest bırakıldı. İsrail'in bir haftada 700 Filistinliyi öldürdüğü rakamı geliyor ve Batı basınında hala hiçbir haber yok," diyen Cengiz Aktar’a Özdeş Özbay, "Kemal Advan Hastanesi'nin başhekimi Doktor Hüsam Ebu Safiyye hakkında İsrail mahkemesi altı ay süreyle gözaltında tutulma ('Administrative Detention Order) kararı vermiş. Duruşma olmuyor yani tutuklama değil, sadece gözaltında tutuluyor," eklemesini yaparken, Ömer Madra da, "Ve iki gazeteci de eşlerinin ve birisinin de çocuğunun gözünün önünde öldürüldü," dedi. Aktar, "Bu arada tabii İsrail, Orta Doğu'nun tek demokrasisi ve ordusu da en ilkeli ve en ahlaklısı değil mi?" diyerek bu haftalık programını tamamladı.