Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, Avrupa Birliği’nde İsrail’in ayrıcalıklı ortaklığının gözden geçirilmesiyle ilgili yapılan oylamalara, Birleşmiş Milletler’in tüm kurumlarındaki çöküşe, Papa Bartholomeos’un ertelenen İznik Konsili ziyaretine, Sudan’da yeniden bölünmeye doğru giden iç savaşa ve İngiltere ile Avrupa Birliği arasında yapılan zirve toplantısına değiniyor.
Nereye Doğru’ya Gazze soykırımıyla başlayan Cengiz Aktar, “Dün Brüksel'de önemli bir oylama vardı. 27 Avrupa Birliği üyesi, İsrail ile Avrupa Birliği arasındaki ayrıcalıklı ortaklık anlaşmasıyla ilgili bir toplantı kararı aldılar ve 17 ülke bu anlaşmanın gözden geçirilmesini, belki askıya alınmasını, hatta iptal edilmesini istiyordu ama tahmin edebileceğiniz gibi geçmedi. 19 aydır süren soykırım sonrasında Avrupa Birliği hiçbir doğru karar alamadı. Sadece ‘İsrail acaba Gazze ve işgal ettiği diğer Filistin topraklarında insan haklarını ihlal ediyor mu?’ konulu bir araştırma başlattı. Şaka değil! Heyecanla bekliyoruz sonucunu. Tabii bu arada İsrail’e para ve silah sevkiyatı aynen devam ediyor. Bu ayrıcalıklı ortaklık anlaşmasının gözden geçirilmesine karşı çıkan dokuz ülkeyi sayıyorum. Tabii en başta aslanlar gibi eski ve yeni soykırımcı Almanya, daha sonra Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan, İtalya, Kıbrıs, Litvanya, tabii Macaristan ve Yunanistan. Bu dokuz ülke, ‘Böyle bir girişime hiç gerek yok, biz İsrail ile olan ilişkilerimizi olduğu gibi sürdürmek istiyoruz’ demiş,” diye belirttiğinde Ömer Madra, “Biraz önce programda bu konuda Middle East Eye'dan Sondos Asem imzalı bir haber okuma fırsatı bulmuştuk. Aralarında İsrailli Yahudi profesörlerin de bulunduğu dünyanın önde gelen soykırım uzmanları, İsrail'in tartışmasız bir şekilde açık ve net olarak soykırım yaptığını söylemişler. Önemli bir karardı,” eklemesini yaptı. “Soykırım çalışan akademisyenlerin iki tane dünya çapında şemsiye kuruluşu var ve o kuruluşlardan hiç karar çıkaramıyorlar, münferit olarak bunun soykırım olduğunu söylüyorlar. Açık ve aleni olarak bu konuda hiçbir şüphe yok ama kurumlar karar alamıyor. Zaten bu soykırım meselesinde karar alma mekanizmalarındaki tıkanıklığın nedeni, kurumların - kurum derken buna devletler de dahil - buna soykırım diyemiyor olması. Mesela Fransa'da bir dolu siyasetçi, ‘yeter artık, durdurun bunu diyor’ ama hükümet karar alamıyor. İtalya'da ve diğer ülkelerde de öyle,” diyen Aktar, Birleşmiş Milletler gündemine geçti.
“Gazze soykırımı Birleşmiş Milletler’i artık yerden yere vuruyor. Hakikaten bir darbelik canı kaldı demek abartı olmayacak. Sistem, 1945'ten bu yana muazzam, eşi benzeri görülmemiş bir mali krizle karşı karşıya çünkü ABD pek çok yardımı kesti, Avrupa'nın da katkıları azaldı ve toplu işten çıkarmalar başlıyor. Çok kapsamlı reformlar gündemde ve tabii Birleşmiş Milletler’in sadece Gazze soykırımıyla alakalı değil, yaptığı işlerden en önemlisi insani yardım olduğu için geldiği bu durum bütçeleri ve orada zarar gören insanları da birebir etkiliyor yani Afrika'da ya da başka yerlerde doğal afetlerden etkilenen insanlara yardım konusunda da sorunlar yaşanıyor. Sistem artık çöküşünün üçüncü aşamasında. 1945'den 2003'e kadar yine de işleyen bir sistemden bahsetmek mümkün. Bu sistem, 2003 Irak Savaşı ile birlikte büyük darbe alıyor. Güvenlik Konseyi tamamen marjinalleşiyor çünkü karşı çıkılmasına rağmen ABD Irak'a saldırıyor. 2003-2023 arası ama esas tabii 2023 yılı - üçüncü devre diyelim buna - Gazze soykırımı ve Trump dönemi, herhalde önümüzdeki yıllarda sistemin çöküşü olarak anılacak,” diyen Cengiz Aktar’a Ömer Madra da, “Trump kendisini kral ve imparator olarak ilan ediyor. Bizzat kendisine ‘ben kralım’ diyor,” eklemesini yaptı. “Birleşmiş Milletler’de 1945-2003 yılları arasında hasbelkader işleyen bir sistem vardı. Bu dönemde Birleşmiş Milletler çatısı altında dekolonizasyon ve bir dolu iş yapıldı ama bütün bu dönem zarfında 1948'den itibaren İsrail, genel kurulda veya güvenlik konseyinde kendisiyle ilgili alınan kararlardan hiçbirini ama hiçbirini uygulamadı. Birleşmiş Milletler’e bağlı uzman kuruluşların durumuna kısaca göz atacak olursak; UNESCO feci durumda; önce İsrail ile ABD, UNESCO’dan ayrıldı. UNESCO, Paris'te Fransız Devleti'nin verdiği parayla ayakta durmaya çalışıyor ama artık hiçbir kıymeti, ağırlığı kalmadı. 1948'den sonra Birleşmiş Milletler çatısı altında, bölgedeki Filistinli mültecilere yardım etmek üzere kurulmuş olan UNWRA’nın çalışmasını İsrail tamamen engelliyor ve ABD Biden döneminden itibaren UNWRA'ya verdiği kaynağı kesti. UNWRA’nın Filistinliler için özel okulları var, şimdilerde İsrail onları kapatıyor. Bu durumda UNWRA'nın hiçbir geleceği yok gibi görünüyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), koronavirüs döneminde çok gündemdeydi. ABD yeni Sağlık Bakanı Robert F. Kennedy, her türlü koronavirüs ve diğer pandemilerle ilgili kuşkucu olduğu için Dünya Sağlık Örgütü'nden çıktı. Bu konu, Trump'ın ilk imzaladığı kararnamelerden biriydi. Aynı şekilde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği de sallantıda, haberler hiç iç açıcı değil, ABD'nin verdiği gönüllü katkılarda ciddi miktarda azalma olduğu anlaşılıyor. Merkezi Cenevre'de olan ve Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması'nın (GATT) yerine geçen Dünya Ticaret Örgütü (WTO), gümrük duvarlarıyla birlikte Trump'ın aldığı tamamen transaksiyonalist kararlar nedeniyle fiilen çöktü çünkü WTO, bu gibi sorunların, meselelerin ve gümrük duvarlarının bir masa etrafında bütün üye ülkeleri tarafından konuşulup tartışıldığı ve bir karara bağlanmaya çalışıldığı bir kuruluştu ama artık her konuda tamamen ikili anlaşmalarla - adamına, yerine ya da gününe göre - ‘ben ABD’yim, çok zenginim, sen de bana ihracatta bulunuyorsun. Aramızdaki meseleleri WTO kapsamında değil, sadece biz ikimiz aramızda çözeriz’ diyen çok taraflılığın (multilateralizm) bittiği bir dönemdeyiz. Artık kararları telefonla hallediyorlar,” diyen Aktar, Birleşmiş Milletler kuruluşlarıyla ilgili konuşmasına şöyle devam etti, “Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı’nın ikisi de Birleşmiş Milletler kuruluşu. ABD'nin yaptırımları nedeniyle savcının hali meydanda. Bill Gates’in kurucusu olduğu Microsoft, Trump’ın yaptırımlarının sonunda Uluslararası Adalet Divanı Başsavcısı Karim Han'ın e-maillerini engelledi. Tam bir dijital vesayet diyorum ben buna. İletişim özgürlüğü artık sistemi yönetenlerin iki dudağının arasında. Microsoft'un bu hamlesi sadece bireylerin değil, bütün kamu kurumlarının da oturup düşünmesini gerektiren bir hamleydi. Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından Netanyahu ve üç İsrailli faşistin savaş suçlusu olarak parmakla gösterilmiş olması nedeniyle Microsoft ABD’nin uyguladığı yaptırımlara uyarak Adalet Divanı Başsavcısı Karim Han’ın e-maillerini kesivermiş. Cenevre Sözleşmeleri, Birleşmiş Milletler çatısı altında değil ama savaş hukukuyla alakalı uluslararası bir sözleşme. Dört anlaşma ve üç protokolden oluşur ve bunun yeddi emin (depositer) ülkesi İsviçre'dir. Geçtiğimiz aylarda Filistin Devleti, silahlı çatışma ve işgal altındaki bölgelerde yaşayan sivillerin korunmasıyla ilgili 4. Cenevre Sözleşmesi uyarınca, bu sözleşmenin emrettiği ve taraf ülkelere zorunlu kıldığı durumlarla ilgili bir toplantı istedi. İsviçre, bu toplantıyı yapamadı. Dolayısıyla Cenevre savaş hukukuyla ilgili Cenevre sözleşmeleri de çöpe gitmiş durumda şu sırada, hiçbir kıymeti harbiyesi kalmadı. Birleşmiş Milletler’in bütçesine gelelim, herhalde merak ediliyordur; yıllık bütçesi yaklaşık 70 milyar dolar. Yıkımları hatırlayınca öyle çok büyük bir para da değil bu ve bunun 15 milyarı Birleşmiş Milletler üyesi 193 ülkenin zorunlu katkıları; geriye kalan 55 milyarı da gönüllü katkılar. Şimdi bu gönüllü katkıları da kesiyorlar. Mesela UNWRA katkıları gönüllü katkılardan, zorunlu katkı değil. Bu çekirdek bütçeyi oluşturan zorunlu katkıların geldiği kaynaklar %24 Avrupa Birliği, %22 ABD, %20 Çin, %11 İngiltere ve Commonwealth, %10 Japonya, Güney Kore olarak devam ediyor. ABD’de kongre, Birleşmiş Milletler harcamalarına %25 olarak bir azami harcama tavanı koydu. Birleşmiş Milletler’de harcamalar bununla sınırlı ve bir de Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü gibi pek çok kuruma kafa tuttukları için hepsine ya doğrudan doğruya bir tavır takındılar ya da hepsinin içini boşalttılar. Zaten ABD kaynağı kesince sistem bir kere parasızlıktan çökecek çünkü diğer ülkeler ABD'nin vermediğini vermeye pek niyetli değiller. Yardım konusu bir tek Çin'e, Rusya'ya ve Avrupa Birliği’ne kalıyor. Ne kadar verirler ve verirler mi? Bütün bunlar soru işaretleri ama şimdiden bütün bu hercümerçin sonucu olarak Birleşmiş Milletler'in insani yardım, eğitim, bilim, kültür yani aklımıza ne gelirse tüm programları dünyada yerle bir olmuş durumda, çoğu kapanmış durumda ya da kapanmak üzere,” diyerek Papa’nın Türkiye resmi ziyaretiyle ilgili gündemine geçti.
“Papa’nın gelmesinin nedeni, 325 yılında yapılmış olan İznik Konsili'nin 1700. yıl dönümü kutlaması. Bu ziyaretin yapılma programını vefat eden Papa başlatmıştı ama ona kısmet olmadı. Bu İznik Konsili fevkalade önemli. İlk konsil ve konsili toplayan ve içinde aktif rol alan şehrin kurucusu I. Konstantinos’tur. Konsilin üzerinde tartıştığı konu; Arianus adlı bir din filozofunun İsa'nın yaratılmış bir insan olduğunu söylemesi. Bunun üzerine toplanan İznik Konsili, ‘Hayır efendim, olur mu öyle? Yaratılmış değildir, doğrudan doğruya Tanrı ile ilintilidir’ diyen İznik itikadını ortaya çıkarır. Bir dolu bilgi var bununla ilgili. Bu toplantı yıl sonunda olacak çünkü Ortodoks dünyasının ekümenik patriği Bartholomeos hem vefat eden Papa Francesco'ya rahmet duası okumak için, hem de Papa ile görüşmek için Roma'ya gitti. Toplantı Kasım ayı sonunda İznik'te olacak ve toplantıyı İstanbul Kilisesi'nin kurucusu Aziz Andreas’ın 29 Kasım yortusuna denk getirmek istiyorlar yani bu ziyaret yıl sonuna kalmış durumda,” diyen Cengiz Aktar, Sudan ile ilgili gündemine geçti.
“Sudan'da rakamlar kabus gibi; ölü sayısı 150 bine çıkmış durumda, 13 milyon insan göç etmiş ve açlık tehdidiyle karşı karşıya olan insan sayısı da 44 milyon. Sudan’ı karıştıran iki tane aktör var; bir tanesi Birleşik Arap Emirlikleri - Biliyorsunuz Arap olmasına rağmen İsrail taraftar ı-, bir diğeri de Rusya. Herhalde Sudan bir kez daha bölünecek, iş oraya doğru gidiyor, bütün uzmanlar ve orayı yakından izleyenler böyle söylüyor. Arap milisleri Cancavidleri hatırlıyorsunuzdur; yaklaşık 10 sene önce olan Darfur soykırımında, Cancavidler yerleşik, siyahi köylüleri öldürmüşlerdi. Şimdi onlar ile Hartum’u elinde tutan askerler bir türlü yenişemiyor yani iç savaş bir türlü bitmiyor. Herhalde orası da bir kez daha - Güney Sudan diye bir kere bölündü - bölünecek. Sudan'ın geleceği karanlık,” diye belirten Cengiz Aktar, son olarak Britanya ile Avrupa Birliği arasında yapılan zirve konusuna geçti.
“Zirve, Von der Leyen ile Keir Starmer arasında Londra'da yapıldı. Şimdi Brexit'ten sonra ortaya çıkmış olan yeni bir kavram var: Regret yani Brexit pişmanlığı. Çünkü Britanya ekonomisi Brexit'ten bu yana sürünüyor, eski üretkenlikteki düşüş hat safhada. Milli gelir kaybı %4, ticaret hacmi %15 azalmış vaziyette ve birçok Britanyalı kıta Avrupa'sına, ABD’ye, Kanada'ya göçmüş durumda. Bir de ülkelere girişlerde ‘non-EU’ olarak uzun kuyruklara giriyorlar ve kuyruğa girdikleri insanların hepsi eski kolonilerinden gelen insanlar. Britanya vatandaşları bundan çok rahatsız oluyormuş. Avrupa Birliği ile Britanya bir nevi ayrıcalıklı ortaklık gibi bir anlaşmaya vardı. Temel iki konudan birisi ticaret, diğeri de tahmin edebileceğiniz gibi ortak ordu yani ortak silahla savunma meselesi. Temel iki madde daha imzalanmadı ama ayrıntılarına daha sonra devam ederiz,” diyen Cengiz Aktar, bu haftalık programını da böylece tamamladı.