Ekonomi Politik'te Ali Bilge, ülke içerisinde yaşanan kaotik ortamın sebeplerini sonuçlarıyla masaya yatırıyor.
Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş!
Özdeş Özbay: Günaydın!
A.B.: İyi haftalar, herkese iyi yayınlar!
Ö.M.: Çok teşekkürler. Hem dünyada, hem de Türkiye’de çok kaotik bir haftayı geride bıraktık ama bütün boykotlar, muhalefet sesleri dünyanın dört bir tarafından geliyor, Türkiye’den de geliyor ve gösteriler devam edeceğe benziyor. Bir genel değerlendirme nasıl yapalım?
A.B.: Uzun bir tatil oldu. Bu tatilin, otokrasi tarihine geçecek bir idari önlem olarak not edilmesi gerekiyor; direnişi, boykotu, demokrasi talebini haykıranları soğutmak için bu tatili ikram edildi. Hafta sonunda da CHP’nin olağanüstü kurultayı yapıldı.
Önce şu soruyu soralım: Türkiye’de son 1 ayda yaşadıklarımız, Saraçhane’den Maltepe’ye akan kitleler neyin göstergesi? Türkiye, yıllardır otokratik bir rejimle yönetiliyor. Rejim, yumuşak otokrasi ile sert otokrasi arasında gelip giden bir kıvamdaydı. İktidar, otokrasinin vitesini arttırıyor, serbest seçimlerin olmadığı bir dikta rejimine yönelme inisiyatifi görüyoruz. CHP’nin Cumhurbaşkanı adayının da tutuklanması, diplomasının iptal edilmesi ve sonrasında yaşanan gelişmeler buna işaret ediyor. Türkiye, 2013’ten bu yana gittikçe otoriterleşen bir tonda bu günlere geldi.
2017’de yapılan Anayasa değişiklikleriyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kurgulandı, 2018’de de tam teşekküllü olarak bu sisteme geçtik. Ancak bu sistem, ülkeyi tökezletiyor, işlemiyor, yürümüyor. İktidarın uyguladığı başkanlık rejimi, dünyada eşi benzeri pek görülmemiş bir rejim. Türkiye, pek fazla rastlanmayan otokratik bir rejimle yönetilir oldu. Bugün yaşanan krizin uygulanan rejimle olan bağlantılarına değinmek istiyorum. Türkiye, ciddi olarak bir yönetim sorunuyla da karşı karşıya.
Öncelikle iktidarın içeride dayandığı çapalara bakalım; en büyük ortağı MHP’de ciddi bir erime var. Başkanı iki aydır rahatsızlıkları nedeniyle görünmedi ve Bahçeli son derece sağlıklı bir şekilde dönse bile MHP’de problemli bir durum var. Milliyetçi ve ülkücü yapı, kabaca üçe bölünmüş durumda. Yakın dönemde milliyetçi-ülkücü konsolidasyon olacağını düşünüyorum. Konsolidasyonu yapmaya aday gözüken Zafer Partisi başkanı Ümit Özdağ da hapiste, bunu da bir kenara not edelim.
İktidarın son dönemde destek bulma hamlelerinden biri Öcalan ve Kürt siyasi hareketine üzerine oldu ancak bu destek alma girişimi de tarafların istediği gibi cereyan etmedi, bu atılım da kadük olacağa benziyor. Dolayısıyla bu çapa da boşta duruyor. DEM’li yetkililerinin son açıklamaları, ‘diyalogsuzluğa geçildiği’ doğrultusunda oldu. Bu konuda zaten son derece ümitsizdim, programlarda da söyledim.
Gelelim ana muhalefet partisine; CHP, 2023 Genel Seçimleri’nden sonra pek çok yanlış yaptı - Ekonomi Politik’te bunları da dile getirdik. Bugün CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı hapiste! Şunu tespit edelim: Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması CHP’deki devinimi artırdı, atalete son verdi, fetret devrini sona erdirdi. CHP’de dört grup vardı, bu gruplar konsolide oldu. Doğrusunu söylemek gerekirse, Genel Başkan Özgür Özel de rüştünü ispat etti, lider kıvamına geldi. Ekrem İmamoğlu da değişmez bir Cumhurbaşkanı adayı haline geldi.
İktidarın, MHP çapasında problem var, Bahçeli sonrası karışık. Bahçeli’nin siyasetten ayrılması ya da işlevini yerine getirememesi sonucunda MHP’de bir devinim olacağı görülüyor, sonuçta milliyetçi konsolidasyon olacağı anlaşılıyor. Kürt çapasında da problem var.
İktidar, büyük burjuvaziyle, TÜSİAD ile ciddi bir problem yaşıyor, bu çapa da sorunlu. Kendi yarattığı burjuvazi bile gelecek endişesiyle yurt dışına koşuyor.
İktidarın en önemli çapalardan biri neydi, ne oldu? Damadın ekonomi yönetiminde olduğu dönemde çöktük, ardından nas ile, KKM’lar ile çöktük. Sonra Mehmet Şimşek’i çağırdı yeniden göreve - milleti inleten, ekonomide uygulanan Neoliberal stabilizasyon programı devreye girdi. Bu program, iktidarın Neoliberal çapasıdır. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve sonrasında iktidarın neoliberal garantisi de çöktü. Nedir bu garanti? ‘Carry trade’ denilen döviz rezervlerini düzeltecek sıcak para garantisi. Bu akış bozuldu, sıcak paracılar ürktü, birkaç gün içinde 25-30 milyar dolarlık bir satış oldu. Durumun nasıl seyredeceği çok önemli.
Sonuçta iktidarın dayandığı ülke içi çapalarının önemli bir bölümünün problemli olduğunu, güçlü bir çapasının kalmadığını görüyoruz. Yerel seçimlerden bugüne iktidarın performansına da baktığımızda, seçim yapılsa ya da referandum olsa iktidarı kaybedeceği anlaşılıyor.
İktidarın tek önemli çapası dış dinamikten kaynaklanıyor; o da Trump. Kalan Trump çapası, iç dayanaklarını ise önemli ölçüde yitirmiş durumda. İktidar, gücünü ürettiği siyasi ve ekonomik performanslardan alamıyor. Nereden alıyor? Devlet gücünden, güvenlik bürokrasisinden, yargıdan alıyor.
Bir de bir umudun var; o da ABD’deki yönetim değişikliği yani Trump. Onun verecekleriyle yetinmek durumundasın. Suriye’de ve Ukrayna’da pişecek aştan pay almak istiyorsun. Trump’la ve Putin’le görüşmeler sonucunda alacağınla idare etmek istiyorsun. Muhtemel buralardan alacağın dinamiği Türkiye içerisinde uygulamak, oradan yararlanmak istiyorsun. Trump’ın telefonlarına ve görüşmesine kalmış durumdasın, Orta Doğu ve Ukrayna’da pişecek pastaya ilişkin beklenti içine giriyorsun. Ancak Trump çapasının da yeterli ve güvenilir bir dayanak olmadığı aşikar. Yakın tarihte rahip Brunson ve sonrası yaşanalar bunu gösteriyor.
Velhasıl, AKP iktidarının eski değimle ‘fütuhat'ı yani zaferi, utkusu, başarısı yok. Parti, devlet-saray bütünleşmiş bir vaziyette ciddi tıkanıklık yaşıyorlar.
Yaşadıkları çıkmazı ve aşırı sertleşmeyi pek çok sebebe bağlamak mümkün ama zaman zaman dile getirdiğim ve gözden kaçan bir hususu tekrar izninizle dile getireceğim, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine yani uygulanan siyasi rejimle ilişkin konulardan bahsedeceğim.
Muhtemel bu konularda mahallenin delisi pozisyonundayım. Tamam, otokrasi var ama bu otokrasinin yapılanması ve işleyişi nasıl? Bu sistem, Cumhurbaşkanlığı-saray nasıl işliyor? Saraydaki yapılanmalar nedir? Ülkenin geleneksel devlet yapısıyla kurulan arkaik sistem arasındaki ilişkilere dikkat çekmeye, 2017 sonrası kurulan yapının, rejimin yani lokomotifin ülkenin vagonlarını taşıyamadığını, vagonların savrulduğunu anlatmaya çalışmıştım.
Bu bağlamda da Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki yapılanmaları gündeme getirmiştim. Bunlar nelerdi? Yedi yıldır ülkede ikili bir yapı var; bir geleneksel bürokrasi ki yeni rejim ile başbakanlık ortadan kalktı, Meclis’in inisiyatifi son derece sınırlı, saraya ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı yapılanmayla ülke yönetiliyor. Bakanlıklar yerinde duruyor ama kuvvetli bakanlar dışında bakanların isimlerini bile bilmiyoruz, sadece emirle boykot kırmaya mağazalara gidiyorlar. Türkiye’de 2018 sonrası bütünüyle devreye girmiş olan Cumhurbaşkanlığı bünyesinde üç ana yapılanma var. Bunlar; kurullar, ofisler ve başkanlıklar.
2018/1 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle Politika Kurulları oluşturuldu. Ülke, bugün kanunlardan ziyade, Cumhurbaşkanına verilen kanun gücünde kararnamelerle yönetiliyor. 10 tane Politika Kurulu var, depremden sonra Afet Kurulu eklendi, 10 oldu. Kurullar dışında ayrıca ofis adı altında başka yapılanmalar da var. Ayrıca eski yapıdan getirilmiş başkanlıklar var. Mesela, Maliye Bakanlığı’ndan bütçe geldi, Devlet Planlama Teşkilatı’ndan bazı organlar buna eklendi, Strateji ve Bütçe Başkanlığı oldu. Biz bu yapıları, bunların nasıl çalıştığını, çalışıp çalışmadığını ancak skandal olduğunda öğreniyoruz. Bilgi de sızmıyor, bunların performansları neler? Çünkü bunlar Meclis’e gelmiyor, normalde Meclis’e gelen yapılar olsa bunlar hakkında ufak tefek bilgi sahibi oluruz.
Şimdi bu yapılara dayanan sistem çökmüş durumda, işlemiyor, işlemediğini nereden biliyorum? Bayram tatiline girerken bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayınlandı. Kararnamede doğru dürüst işlemediğini söylediğim kurullar ve ofisler üzerine değişiklikler ve düzenlemeler yapıldı. Cumhurbaşkanlığına bağlı bu ofisler, kurullar üzerine düzenleme yapılması sorun olduğunun, işlerin iyi gitmediğinin, yürümediğinin göstergesi. Bu yapı işlemiyor, bu yapı çalışmıyor, eskiden kalan geleneksel bürokrasiyle birlikte ülkeyi idare etmekte büyük bir zafiyet yaşanıyor.
Ülkede son dönemde yaşanan krize, uygulanan siyasal rejimle, sistemle ilişkilendirmeden bakarsak hafif eksik bakmış oluruz yani mesele geliyor rejimin değişikliğine. Kuvvetler ayrılığına dayalı bir rejim mi? Kuvvetler birliğine dayalı bir rejim mi? Kuvvetler birliğine dayalı rejim tıkandı, işlemiyor, vagonlar da sağa sola savruluyor. Bunları görmeden yaşadığımız krizi eksik analiz etmiş oluruz. Elbette krizin başka sebepleri de var ancak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen sistemin çöktüğünü, çalışmadığını vurgulamak istiyorum.
Zaten bu durum zaman zaman üstü kapalı bir şekilde kendileri tarafından da ifade ediliyor. Saray yapılanmalarını değiştiren son kararnamede bir anlamda sorun olduğunun tezahürü. Gözden kaçan, kararnamede bünyedeki bazı ofisler kapatılıyor, bazı ofisler ve kurullar birleştiriliyor, yenileri kuruluyor. İşte tüm bunlar aslında kurdukları rejimin işlemediğini, tökezlediğini bize gösteriyor. Sarayda binlerce insan çalıştığı söyleniyor; bu kurullarda, ofislerde yüzlerce insan çalışıyor.
Pek çok değerli hukukçu, Kemal Gözler, rahmetli Ergün Özbudun, zamanında Serap Yazıcı ve ismini zikredemediğim pek çok hukukçu, geçmişte bu yapının izlenmesi gerektiğini dile getirdi. Devlete personel alımı Cumhurbaşkanlığına bağlı olarak yapılıyor. 70-80 yıllık Devlet Personel Dairesi vardı, bu iş oradan işlerdi ancak bu işler de saraya alındı, bir kamu kurumuna personel alınması için yapılacak mülakatı bile Cumhurbaşkanlığı yapar hale geldi.
İktidarın ortaklarının, liderlerinin ciddi hastalıkları olduğu iddia ediliyor, aslında siyasetten geri çekilme yaşlarında olmalarına rağmen sürdürmeye çalışıyorlar. Diğer taraftan ekonomik kriz var, içteki ve dıştaki çapalarınızın önemli bir bölümünü yitirmiş durumdasınız ve yürümeyen bir sistemle karşı karşıyasınız.
Siber Güvenlik Başkanlığı buraya bağlı olarak kuruldu, bu başkanlıkta da son kararname ile yeniden düzenlemeler yapıldı. Genel Sekreterlik bünyesinde Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü adıyla yeni bir birim oluşturuldu, genişlemeye gidildi. Ufak bir alıntı yapayım; kararnamede ‘kamu kurum ve kuruluşlarındaki istihdam ilanlarının kamuyla etkin ve şeffaf bir şekilde paylaşılması hedefleniyor’ deniyor yani işler yürümüyor, kurduğun rejimin altında eriyorsun.
Hep vurguluyorum; ‘değişim sadece Cumhurbaşkanının değişmesi değil; rejimin değişmesidir.’ Ana muhalefet ve genel olarak muhalefet, rejimin değişmesini hedefe koyarak strateji kurmak durumunda. Türkiye bu rejimle yönetilemiyor. Kurdukları Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden kendilerinin dahi rahatsız olduğunu, çalışmadığını gördüklerini düşünüyorum. Birkaç kez ‘’Gözden geçirilebilir” demişti Bahçeli.
Ö.M.: Ben de iki soru sormak istiyorum; bir tanesi Özgür Özel’in yaptığı açıklamalardan biri ki çok yankı getirdi. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i ‘Dünyaya demokrat görünen gerçekte Türkiye’deki cuntanın mali ayağı olan kişi’ olarak tanımladı. Mesela yurt dışı yatırımcılarla toplantı yapıyor Mehmet Şimşek, birine giderken yolladığı davet mektuplarından ikisi TÜSİAD yöneticilerine ait. O yöneticilerin, eleştirileri nedeniyle yurt dışına çıkış yasağı var, gidemiyorlar ve soruyorlar ‘Ne suç işlemişler?’ diye. ‘Hükümeti eleştirmiş’ diyorlar. Şimdi bir bu var, bakanlıktan Özel’e bir yanıt da geldi Bakan Şimşek’le ilgili olarak. Hazine ve Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu’nun yani MASAK’ın adli mercilere ilettiği bilgilerin, bakanlık bilgisi ve onayı dışında olduğunu açıkladı, ‘hukuki yollara başvurulacak’ dendi. Ben şunu da sormak istiyorum; MASAK Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı değil mi? Ondan nasıl bilgi ve onayı dışında bir şey yapılmış olduğunu anlayamadım.
Öbür soru da Trump’tan icazet yani kurultay sonrası yapılan Nazım Hikmet Kültür Merkezi önündeki ‘Millet iradesine sahip çıkıyor’ adlı mitingde konuşan Özgür Özel de ‘İmamoğlu tutuklanmadan önce bütün darbeciler gibi okyanus ötesinden icazet aldılar. Bütün Türkiye’ye duyururum ki İmamoğlu’nun tutuklanacağından haberi vardı’ iddiasını ortaya atıyor. Bu iddianın dünya basınında yankı bulduğu haberi de vardı çeşitli haber sitelerinden gördüğümüz kadarıyla.
Ö.Ö.: Bu arada Trump iki gün önce bir açıklama yaptı, benzer bir şekilde beş yıl boyunca siyaset yasağı konan Fransa’nın aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi kurucusu Marine Le Pen için özgürlük talep etti ve “Solcular bunları yapıyorlar, insanları tutukluyorlar,” dedi ama İmamoğlu hakkında tek bir kelime dahi etmedi şu ana kadar.
Ö.M.: Evet, ne diyorsunuz Ali Bey?
A.B.: Evet, şu anda hatırlamıyorum ama ya ABD’de bir senatör ya da temsilciler meclisi üyesi “Trump’ın İmamoğlu’nun tutuklanacağından haberi vardı,” dedi. Ona dayanarak Özgür Özel söylüyor anladığım kadarıyla, dış basında yer aldı. Bu açıklamanın Türkiye’ye de yansımış olması lazım. Vakit kaybetmeyelim, şu anda haberi bulamam ama böyle bir iddia ABD’de gündeme geldi, “Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanacağına ilişkin bilgi Trump’a söylendi,” gibi bir açıklama oldu.
İktidarın güvendiği bir dış çapa var, Trump çapasına güveniyor. Putin’le Türkiye arasında Suriye’den kaynaklı bazı sorunların, pürüzlerin giderilmesi için de Trump önemli bir çapa olduğu anlaşılıyor. Elbette Trump çapasıyla ne kadar yürünür, o da ayrı konu…
MASAK sorunuza gelince, kaotik bir durum var Ömer Bey. Saray bürokrasisi, MASAK, Maliye Bakanlığı, diğer yapılanmalar, ilişkiler sorunlu, kurulan bu yapı bütün kurumları büyük bir zafiyete uğratıyor. Eski Türkiye’de bürokrasiyi gözlemleyen biri olarak yerden yere vururduk, eleştirirdik sistemin işleyişini, kurumlarını. İnsafsız yaklaşanlardan, insanlardan biriydim ama hep söylüyorum; Tanzimat’tan bu yana olan iyi-kötü bir hafıza, birikim vardı, başbakanlık müessesi birikimi vardı. Yeni sisteme geçilirken, Başbakanlık kaldırılırken, bazı birimler saraya geçerken çalışan kadroları geçirmediler - mesela Başbakanlık Kanunlar Kararları gibi. Ciddi kaotik bir durum yaşıyoruz; MASAK’tan bilgi almak, MASAK’ın Maliye’ye bağlı olması, başka bir yerden bilgi alınması vb. işler sorunlu. İşleyişe saygı duyulmuyor ki... Saray yapısı gerçekten kaotik ve hantal, diğer bakanlıkların bürokrasiyle olan ilişkileri sorunlu. Kuvvetli bakanlar dışında Dışişleri, Maliye gibi saraydan güç almış bakanlıklar dışındaki bakanlıklar zaten bir sekretarya görevi görüyor.
Kurulan yapı Amerikan sistemi gibi de olmadı, kişiye özel dizayn edildi, dikildi bu elbise. O yüzden bir paça öbüründen uzun, her şey karman çorman bir durumda. Bu esasa göre Türkiye’nin yürüyemediğini, gitmediğini muhtemelen görüyorlar. Biraz şeytanın avukatlığını yapayım; Serap Yazıcı gibi bizi çok yanıltan, zamanında bu sisteme rezerv koymuş bir hukukçuyu, partisine yanına alması ‘önümüzdeki dönemde işlemeyen yapıya ilişkin bir restorasyonu mu düşünüyorlar’ diye akla getiriyor. İşlerin yürümediğini, değişiklikler olabileceğini üstü kapalı Erdoğan’dan ve Bahçeli’den duymuştuk.
Sistem tıkanmış durumda, tıkanınca ne yapıyorsun? Elinde bir tek güç var; devletin polisi ve yargısı. Yargı da bağımlı hale gelince Ekrem İmamoğlu’nun diplomasını iptal edip, ertesi gün tutukluyorsun, belediye çalışanlarını tutukluyorsun çünkü normal bir seçime gittiğinde çoğunluğunu kaybetmiş olacağını, dolaysıyla siyasal meşruiyetini kaybetmiş olduğunu görüyorsun.
Türkiye’de mahkemelerin duvarında ‘Adalet mülkün temelidir’ yazar, mülkten kasıt egemenliktir, düzendir, ülkedir. Bugün adalet mülkün temeli olmaktan çıktıysa ciddi bir sorun var demektir - üstelik iktisadi bunalım da yaşanıyor. Özetle, saray bir çıkmaz içerisinde bulunuyor.
Ö.M.: Ben de bir şey ilave edeyim; Özel’in ‘Darbe püskürtüldü, cunta kaldı’ şeklindeki sözlerine ve bir de Maliye Bakanı hakkındaki sözlerine, İletişim Başkanı Fahrettin Altun da “Siyasi ahlaksızlık ve had bilmezliktir,” dedi. Bir de Ticaret Bakanı’ndan açıklama geldi, aynı zamanda da bir başka tepki de Şimşek’e “Cuntanın mali ayağı” suçlaması üzerine de bakanlıktan yapılan açıklamada “İtibar suikastı amaçlı iddialar hakkında hukuki yollara başvuracak,” dendi. “Haddini bil!” diyorlar.
A.B.: Şunu söylemek lazım; Mehmet Şimşek, Cumhurbaşkanının önceki yıllarda görevden aldığı, şikayet ettiği, gönderdiği ve daha sonra ikinci defa çağırdığı bir isim. Uluslararası ilişkileri olduğu, dış piyasaları bildiği için geri çağırdı. Merrill Lynch kökenli bir arkadaş, o kanaldan geldi Türkiye’ye. Şimşek’in işi kolaylaştıracağını düşündüğü için getirdi ve ayrıca sert programı uygulama imkanı da verdi - neoliberal garanti dediğim, toplumsal kesimleri inleten ama dış ve iç piyasaları şenlendiren programı kast ediyorum. Bu garantinin başında Mehmet Şimşek bulunuyor ancak böyle durumlarda Mehmet Şimşek’in de yapacağı sınırlı. Ülkenizden zar zor biriktirdiğiniz 25 milyar dolar üç gün içinde çıkıyor, ‘carry trade’cilere ‘gel, Türkiye’ye yüksek faiz vereceğiz, çok para kazanacaksınız’ diyorsunuz, muhalefetin Cumhurbaşkanı adayını hapse atınca faizler yükselip dolar fırlayınca da gelenler zarar edip kaçıp gidiyorlar.
Gidenleri tekrar toparlama gayretleri çilekeş bir iştir; gidiyorsunuz, yabancı fonların, bankaların, müdürlerin karşısında ‘yapmayın, etmeyin! Gelin kardeşim, paranızı ülkede tutun, iyi faiz vereceğiz’ diye dil döküyorsunuz.
Zaten güven kaç kez bozulmuş, enflasyon dahil göstergeler şaşmış durumda. Yapılan açıklamalar rutin açıklamalardır. İletişim Başkanlığı zaten sarayın direkt organlarından biri. Mehmet Şimşek de zaten pek gönüllü olarak bu göreve gelmedi, biliyoruz geçmişini, pozisyonunu, Cumhurbaşkanı ile olan diyaloglarını. Dışarısı için tek çapa Mehmet Şimşek ve uyguladığı programdı ama bu çapa da ciddi ölçüde toprağı, denizin dibini tarıyor.
İktidarın çapaları örselenmiş vaziyette. Trump çapasıyla da ne kadar gidilebilir? O da meçhul! Bir an evvel Türkiye’nin seçime gitmesi gerekiyor.
Toplumsal muhalefet ile siyasal muhalefet son bir ayda bütünleşti. Çok önemli, durumun devam etmesi ve iyi yönetilmesi gerekiyor. İktidarın seçime, seçimlere ikna edilmesinden başka çaresi yok.
İktidar bölgesel konjonktürden yararlanmayı umuyor; Ukrayna’dan, Suriye’den ekmek gelmesini beklemek Nasreddin Hoca’nın diken fıkrası gibi bir şey.
İnşa ettikleri rejim çalışmıyor, çalışmadığı için de revizyonlar yapılıyor. Bu yapıyla Türkiye’nin ilerlemesi mümkün değil. Rejim değişikliğiyle birlikte ele alınması gereken bütünsel bir problemi yaşıyoruz.
Ö.M.: Peki, bunu daha epey konuşmaya devam edeceğimiz besbelli ama süreyi bitirdik. Çok teşekkür ederiz Ali Bey.
A.B.: İyi yayınlar, kolay gelsin!
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.
Ö.M.: Hoşçakalın!