"Otokraside istifa müessesesi yok"

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Politik'te Ali Bilge, Türkiye'de yaşanan felaketlerin ve sorunların temel sebeplerini masaya yatırıyor.

""
Ekonomi Politik: 27 Ocak 2025
 

Ekonomi Politik: 27 Ocak 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!

Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş!

Özdeş Özbay: Günaydın!

A.B.: İyi haftalar!

Ö.M.: Çok yoğun, hakikaten artık söylemekten, tekrar etmekten bile insan hicap duyuyor ama giderek kötüleşen bir dünya ortamını konuşmak ve onun içinden anlamlı bir takım çıkarsamalar yapmak durumundayız, kolay değil, sizin de işiniz kolay değil.

A.B.: Nereye baksanız; çöken binalar, yangınlar ve devlet arızalarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Son bir haftada yaşadığımız gelişmeler, korkunç insan kayıpları yabancısı olduğumuz şeyler değil, sık sık karşılaştığımız olumsuzluklar depremler, yangılar, felaketler...

Ö.M.: Savaşlar...

A.B.: Savaşlar, çatışmalar, suçlar... İkinci yılına yaklaşan Maraş ve Hatay depremlerinde yıkılan ve hâlâ yapılmayan binalar bulunuyor, bölgede sorun düğümlenmiş vaziyette. Evet, yanan otel ama aslında devlet yanıyor, çöken bina ama aslında devlet çöküyor, ülkenin eğitim, sağlık dahil pek çok sektörü çok ciddi arızalar içinde kıvranıyor. Yaşanan felaketleri, çözülemeyen sorunları ülkenin rejimi ile ilişkilendirmeden bakmak yanlış olur. Türkiye’de uygulanan, günlük dilde ‘tek adam rejimi’ denilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, kuvvetler ayrılığına değil, kuvvetler birliğine dayanan bir rejim, ülkeyi yönetmekten aciz kalmış dudumda.Hukuk, adalet gibi kavramlar baskı rejiminin altında eziliyor, bu rejim ülkede arazlar yaratıyor. Bu rejim, bu lokomotif, vagonları taşıyamıyor, vagonlar oraya burayasavruluyor. Kuralsızlık ve denetimsizlik hakim oldu.

Türkiye’de turizm sektörü de denetlenemeyen bir sektör. Çok azı bir bölü altısı denetleniyormuş, o da dostlar alışverişte görsün denetlenmeleri. Turizm sektöründe pek çok şey görmezden geliniyor çünkü bu sektör dolar kazanıyor. 2024 yılında 60 milyar dolar civarında bir gelir bekleniyor ve 60 milyon civarında da - yaklaşık rakamları söylüyorum - turist bekleniyor. Turizm sektöründe sorunlar görmezden gelinir, yeter ki döviz gelsin. 60 milyar dolar döviz açığı olan bir ülke için, dış açık problemi olan bir ülke için son derece elzem. Dolayısıyla bu sektör böyle kayırılmıştır, şımartılmıştır, sorunlar görmezden gelinmiştir.

Öyle bir ülkedesiniz ki otele turizm belgesi veren Turizm bakanının şirketi, yanan otelin pazarlamasını yapıyor! Şirketindeki elemanlar bakanlığın elemanları haline geliyor, bunlar iç içe geçmiş ve aslında tüm bu ilişkiler suç üretiyor.

Ülkede suç istatistiklerini kapsamlı bir şekilde bulamıyoruz, bu alanda çalışma yapan kurumlar ve gazeteciler sayesinde bazılarını biraz öğrenebiliyoruz. Arada sırada Cumhurbaşkanı’nın ya da ilgili bakanların yaptıkları açıklamaları cımbızlayarak suç rakamlarını ortaya çıkarıyoruz.

Aslında İmar suçları gibi, turizm suçları da var ancak bunlar suç sayılmıyor, bunları düzgün ve kapsamlı bir şekilde göremiyoruz.

Türkiye’nin turizm tesis stoğu yaşlandı, 1980’lerde başladı bu patlama, 40 yılı geçen tesisler var, bu tesislerin yenilenmeleri gerekiyor. Kabloları, boruları vs. yenilenmesi gerekiyor. Tevsii/yenilenme ne kadar yapıldı bilmiyorum ama yıllar önce bir turizm tesisini gezdiğimde öğrenmiştim; beş yıldızlı bir tatil köyünde kullanılan kablolarının bir termik santral kadar olduğunu söylemişlerdi. Yeni felaketlere şahit olabiliriz.

Türkiye’de neremiz doğru diye baktığımızda; illegal çalışan oteller, görmezden gelinen oteller olduğu gibi yurt dışında, New York’ta bir Türk evini anlatmadan geçmek olmaz. New York’taki Türkiye Cumhuriyeti’nin Türkevi’nde yangın sistemi eksikmiş, son düzenlenen raporda bu eksiklikler tek tek tespit edilmiş. Rapor, ‘Binada gerekli yangın önlemlerinin alınmadığı, bina sakinlerinin ve komşuların güvenliğinin tehlikeye atıldığı’ yazıyor. Yıllar önce açılışı yapılan binanın kalıcı ruhsatı yokmuş , geçici ruhsatla idare ediliyormuş. Biliyorsunuz, New York Belediye Başkanı hakkında bu bina ile ilgili yolsuzluk, usulsüzlükler gündeme gelmişti.

Diğer suçlara gelince; birkaç hafta önce gazeteci Tolga Şardan, hem İçişleri Bakanı Yerlikaya’nın, hem de Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarından toparlayarak bir yazı yazdı. Ülke genelinde 2024 yılında 106 binin üzerinde ruhsatsız silah ele geçirilmiş.

Ö.M.: Bir de bunun, mevcut stoğun kat be katı olduğunu hesaba katmalıyız.

A.B.: Evet, düşünün geçen sene Türkiye’de sadece ruhsatsız ele geçirilen silahlar bunlar.

Ö.M.: Müsellah bir millet!

A.B.: Tolga Şardan’ın Cumhurbaşkanının açıklamalarından derlediğine göre, İçişleri Bakanlığı, 2024 boyunca 47 bin 350 operasyon gerçekleştirilmiş ve operasyonlarda ele geçen ve imha edilen uyuşturucu miktarı 86 tonmuş. Yine Şardan’ın makalesine göre, yıl boyunca her bir güne düşen uyuşturucu operasyonu 130. Kent ortalaması ise 590, her bir kente düşen uyuşturucu operasyon sayısı 590. 2024’te 32 binden fazla kaçakçılık operasyonu yapılmış.

Yıllardır suçlara ilişkin bilgi toplayan bir kurumumuz var; Umut Vakfı. Vakıf en son 2023 raporunu yayınlamış ve rapora göre, 2014 - 2023 arasında 34 binin üzerinde silahlı şiddet olayı yaşanmış - daha doğrusu bunlar medyaya yansıyanlarmış. Bu olaylarda 21 bin 500 kişi ölmüş, 31 bin 200 kişi yaralanmış. Bunlar günlük olaylar, terör olayları değil. Sadece 2023 yılında 3 bin 773 silahlı şiddet olayı basına yansımış, 2023 yılında bu olaylarda 2 bin 318 kişi ölmüş, 3 bin 820 kişi yaralanmış. Bu günlük şiddet olaylarının 3 bin 212’sinde, %85’inde kullanılan silahlar neler biliyor musunuz? Kalaşnikof, otomatik tüfek, değişik tüfek ve tabancalar... Bıçakla işlenen suçlar %15’e denk geliyor.

Ö.M.: Bu Narin cinayetinde de bir yerde Kalaşnikof mermileri bulunduğu, ailenin stoklarından bir yerde bulunduğu haber olmuştu.

A.B.: Soma maden faciasından kim içeride? 301 kişi yanarak öldü o madende ve şirket sahibi, şirket yöneticileri, kamu görevleri içeride değil; Soma’nın madencilerinin avukatı Can Atalay hapiste - Gezi’den içeride. Kartalkaya’da felaketin olduğu turizm tesisinde gözaltına alınanların uzun süre içeride kalacağını sanmıyorum, yargılamalar çok hafifletici sebeplere bağlanıyor, üç-beş ay sonra salıveriliyorlar, davalar yıllarca devam ediyor ve unutuluyor.

Türkiye suç endüstrisinin gelişkin olduğu ülkelerden sayılıyor, aynı zamanda dünya mafyalarının ve suç örgütlerinin de cirit attığı bir ülke... Ayrıca çeteleşme had safhada. Tolga Şardan’ın Ali Yerlikaya’nın açıklamalarından ve Cumhurbaşkanı’nın ‘2024’te ne yaptık?’ konuşmasından derlediği yazısında, özellikle çeteleşmeye dikkat çekiyor. Erdoğan‘ın açıklamasına göre; çetelere, mafya gruplarına dönük 2024 yılında bin 434 operasyon yapılmış ve bunların sonucunda da 572 suç örgütü deşifre edilmiş. Yerlikaya’nın açıklamasına göre, kendisinin göreve başladığından 2024 sonuna kadar 830 organize örgüt ortaya çıkarılmış - bunlar ortaya çıkarılanlar.

Ö.M.: Yani binlerce örgütten bahsediyoruz Tolga Şardan’ın T24’teki yazısından kaynaklanarak.

A.B.: İmralı görüşmeleri devam ediyor. ‘Bahçeli şöyleydi, böyleydi, ikinci görüşme de yapıldı ama doğru dürüst bir açıklama yok’, evet, bunları duyuyoruz da, bu arada Sinan Ateş cinayeti ve bu cinayeti işleyen çeteye ne oldu?

Ö.M.: Tamamen kapandı.

A.B.: Ankara’da Ayhan Bora Kaplan çetesi ne oldu? Birkaç ay önce bunları konuşuyorduk, Narin cinayeti kapak oldu, haftalarca kanalların birinci haberi haline geldi, tutuklamalar, müebbetler var ama çocuğun neden öldürüldüğü konusunda bir fikir sahibi değiliz.

Avrupa Konseyi’nin Lozan Üniversitesi’nin desteği ile hazırladığı cezaevi raporuna göre, 31 Ocak 2023’te Türkiye 350 bin kişi ile tutuklu ve mahkum sayısının en yüksek olduğu ülke. Bunun bugün 400 bine yaklaştığı söyleniyor.

Turizm tesislerimizin altı tanesinden bir tanesinin denetlendiği ifade ediliyor, dostlar alışverişte görsün biçiminde bir denetleme gerçekleşiyor. Bu sektörde yanlışlıklar, eksiklikler olabildiğince görmezden geliniyor, yeter ki turist gelsin, yeter ki döviz gelsin çünkü Türkiye’nin bu dövize ihtiyacı var.

Üstelik Akdeniz kuşağının en ucuz turist ağırlayan ülkesiyiz, aslında turistleri de Türkiye vatandaşları finanse ediyor. Turizm tesislerine verilen istisnalar, teşvikler, ucuz krediler, silinen vergiler bizim cebimizden çıkıyor. Tesislerin yarattığı çevre felaketlerinin de ayrıca incelenmesi gerekiyor.

Türkiye’nin turizm kapasitesinin yenilenmeye muhtaç olduğunu söylemiştim. Büyük bir olasılıkla bu tesislerin yenileme yatırımlarını da bizlerden çıkarırlar, yenilenmelere de teşvikler verirler.

Türkiye’de eğitim sektörünün hali belli; sağlıkta randevu bile almakta sıkıntı çekmektesiniz, şehir hastanelerinin koridorlarına hapsolmuş vaziyettesiniz. Muhatabınız olan doktorlar neredeyse intern seviyesinde, onlar da sürekli değişiyor. Çöküş her alanda yaşanıyor; seller , yangınlar, depremler, obruklar... Tam bir kuraklık yaşıyor Türkiye, özellikle orta Anadolu bölgesi kıvranıyor. Durum böyle.

Ö.M.: Ben de şunu söylemek istedim, biraz önce sizinle programa bağlanmadan önce okuduğumuz bir haber vardı, T24’te yeni çıkan bir haber. Grand Kartal Otel’in sahibi Halit Ergül’ün diğer oteli Gazel Resort için orman katliamı yapmış ve arazisini 13 kat büyütmüş olduğu ortaya çıktı. Gölcük yakınlarında 16,5 dönüm arazi üzerine kurduğu oteli orman işgalleri ve mesire oyunlarıyla 220 dönüme çıkardığı ortaya çıktığı Hürriyet’ten Aysel Alp’in haberinde yazıyor. Nihai hedefleri de çok ilginçmiş aslında yani habere göre, mesire yerinin bitişiğindeki alanı da Karaca Tabiat Parkı ilan ettirmişler ki yeni eklentiler yapabilsinler, başkaları buralara giremesin diye. Gölcük Tabiat Parkı’ndaki restoranı da işletiyorlar, nihai hedefleri ise Gazel Resort’u Gölcük ile birleştirmekmiş. “Bu durumda arada sadece bizim yaylalar kaldı dedelerimizden kalan” diyor köylüler “...ama buraları da bizden almalarına izin vermeyeceğiz” diye konuşmuşlar.

A.B.: Bolu, Gölcük değil mi bu?

Ö.M.: Evet.

A.B.: Son halini bilmiyorum ama çok güzel bir yerdir.

Ö.Ö.: Ben de bir eklemede bulunabilirim; dünyanın dört bir yanında da tabii bu tarz ihmaller yaşanıyor ama hesap sorma, istifa mekanizmaları farklı. Belki takip etmişsiniz siz de Ali Bey, özellikle sosyal medya son 20 yılda yaşanan bu tarz katliamlar ve bunun sonunda hiç kimsenin istifa etmemiş olması, kimsenin hesap vermemiş olmasına dair paylaşımlar yapılıyordu. Dün Yunanistan’da yaşanan tren kazası faciasının ikinci yıl dönümüydü, 57 kişi orada hayatını kaybetmişti.

A.B.: Sokaktaydılar değil mi?

Ö.Ö.: Evet, sokaktaydılar onlarca kentte, sadece Atina’da 100 bin kişinin olduğu söyleniyordu. Dev bir gösteri yapılmış, ‘unutmayacağız’ sloganı atılıyor, polise yönelik öfke de taşmış, onlarca kişi gözaltına alınıyor polis ile çıkan çatışmalarda. Muazzam bir öfke var ki protestolar çok yaygındı zaten. Birkaç gün sonra da hemen Yunanistan Ulaştırma Bakanı Kostas Karamanlis istifa ettiğini açıklamıştı, kazada ölenlerin haksız yere yaşamını yitirdiğini söylemiş, ölen insanların anısına istifa etmenin görev olduğunu belirtmişti ki merkez sağda duran bir isimden söz ediyoruz burada.

A.B.:Otokraside istifa müessesesi yok

Ö.Ö.: Hatta edemiyorsunuz da!

A.B.: Evet, affediliyorsunuz.

Ö.M.: Aynı haberde çok can yakıcı bir detay daha gördüm, söyleyeyim, ‘İki yıl sonra kazada hayatını kaybedenlerin ölüm sebebi hâlâ belirlenememiş durumda’ diyor aileler ve yetkilileri delilleri ört bas ekmekle suçluyorlar. Kazada 18 yaşındaki kızını kaybeden İlias Papangelis şöyle demiş, ‘Trajediden iki yıl sonra kimse yargılanmadı, kimse hapse atılmadı, gençler vardı orada’.

A.B.: İki yıl önce Hatay ve Maraş depreminde on binlerce insanımız öldü, binlerce bina yıkıldı ve depremler öncesinde yıkılan binaların kurallara uymadan yapıldığı, yanlış yere yapıldığı, deprem gözetilmediği raporlarla belgelendi. Dere yatağına TOKİ inşaatı yapan bir ülkeyiz. O kadar çok felaket yaşıyoruz ve programlarda konuşuyoruz ki aklımızda tutamıyoruz. Evet, silahlı organize suç çeteleri var ama esasında en büyük çeteler orman arazisine giren, işgal eden, kurallara uymadan otel yapan ve ona izin veren görevlilerle birlikte bu yatırımcılardır.

Ö.M.: Murat Sabuncu’nun da ‘Gezi ve Kürt barışı bir tahterevalli midir, iktidar CHP ile DEM’i ayrıştırmada başarılı mı?’ başlığıyla verdiği ilginç bir analizi varT24’te, önemli bir şey de söylüyor, ‘Bir yanda barış arayışı, bir yanda operasyonlar, bir yanda 23 yıllık iktidara rağmen memleketteki kötülüklerin muhaliflerden geldiğini iddia etme, öte yanda tek elde toplanan iktidar gücünün yaşanan felaketlerden kendini tamamen sorumsuz kılması, bir yanda baskı, ötekileştirme, kutuplaştırma, diğer yanda bizlik tanımıyla kendi tabanını bir arada tutma çabası, farklı ya da değiştirilmiş gerçeklerin var olan ya da gerçekmiş gibi sunulan korkuların arasından makbul olma, makbul kalma arayışı yani hukukun bir silah muhalifin zamana, mekana göre, ihtiyaca göre av olarak ortada durduğu düzen...’ Yani çok ağır bir duruma işaret eden bir yazı bu.

A.B.: Haftalardır takip ediyorum, değineyim diyordum ama fırsat olmadı; bu kaçıncı strateji belgesi ve paketi? Geçen hafta Adalet Bakanı ve Cumhurbaşkanı araya bunu sıkıştırdılar. Şimdi baştan söyleyelim; kuvvetler birliğinin olduğu bir rejimde yargı reformu falan olmuyor, oturmuyor. Cumhurbaşkanı konuşuyor, sanki 23 yıllık bir iktidar performansı yok da yeni göreve başlamış bir iktidar var. 23 yıl sonunda yargı reformu belgesi yayınlanıyorsa , reforma ihtiyaç duyuluyorsa sorun aslında bellidir: 22 yıllık uygulamalardır, sorun iktidar performansı ve siyasal rejimdir. Siyasal rejimin kuvvetler ayrımına dayanmadığı bir ortamda, dostlar alışverişte görsün misali yargı reformu strateji belgesi açıklanıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu belgeler samimi değil.

Yapılan açıklamalara daha uzun vakit ayırmamız mümkün ama temenniler listesi var burada; aslında bu belgeyi 22 yılda yargının ne kadar toksik bir durumda olduğunu ortaya koymanın bir itirafnamesi olarak sayabiliriz. 22 yılın üzerine itirafta bulunuyorsunuz, ‘yargıyı reforme edeceğiz’ diyorsunuz.

İmralı görüşmelerine ilişkin değerlendirmelerimizi haftalardır yapıyoruz, bugün ona girmeyeceğim ama ikinci İmralı görüşmesinden doğru dürüst bir açıklama yapılmadığını ve kamuoyu olarak da bu bilgilendirmeden yoksun olmanın bedeli olduğunu görüyoruz. Açıklama olmaması da sürecin nasıl işlediğini bize ima ediyor.

Türkiye’de yaşadığımız felaketleri ve yönetilememezliği rejimle ilişkilendirerek bakmamız gerekiyor. Cumartesi günü sevgili İzel Bey’in Ankara’daki imza gününde Sayıştay’dan bir arkadaşla karşılaştım, eski bir Sayıştay denetçisiydi, denetlenmeyen devleti ve Sayıştay’ı konuştuk. Divan-ı muhasebat (Sayıştay), Osmanlı modernleşmesi ile başlayan ve Cumhuriyet’e intikal eden önemli bir kurum. Bugün bu kurumdan söz etmemiz pek mümkün değil, kağıt üzerinde kalan bir yapı. Meclis de dahil olmak üzere denetlenmeyen bir rejimle yönetiliyoruz. Bu durum muazzam bir siyasal baskıyı yaşamamıza yol açıyor. İktidara yakın şirketlerin, havuz şirketlerinin gözetildiği, çıkar ilişkilerinin yukarıdan aşağıya inen bir yapıda olduğu bir düzendeyiz.

Söylenecek tek şey, muhalefetin çok güçlü bir şekilde rejimi değiştirmeye dönük hedef koyarak bir yapılanma ve örgütlenme içine girmesidir, başka çaresi yok - elbette toplumsal muhalefetin tümünü kapsayarak. Felaketleri yaşıyoruz, üç gün sonra da unutuyoruz, katmerleşen katı bir yürek haline gelen bir toplum olduk.

Ö.M.: Onu da aslında gene Murat Sabuncu’nun yazısından bir cümle ile ben de tamamlamaya çalışayım - muhalefetin yetersizliğine değiniyor, ‘Esas itibariyle durumun yargı destekli otoriterlik ya da Foucault’nun tanımıyla juridico-discursive yani hukuki söylemsel iktidarın yani yasa, yasaklama ve itaat sisteminin çerçevelenmesi hukukun bir silah, muhalifin zamana, mekana ve ihtiyaca göre av olarak ortada durduğu bir düzen’ diyor ve bütün şeyleri anlatıyor ve toplumun kendisinde yaşanan anomi durumunu da şöyle özetlemiş, ‘Kartalkaya’da yaşanan facianın ardından başta aynı alanda kayak yapmaya devam edenler, sosyal medyadan mutlu anlarını paylaşmaya devam edenlerin çoğunluğu ortak acıların, sevinçlerin yok oluşu’. Bu da bence altı çizilecek önemli bir şey.

A.B.: Depremlerde enkaz altında kalanlara ‘şu kadar para verirsen kurtarırız’ diyen çeteleri, insanları da hatırlayalım.

Ö.M.: Evet süreyi bitirdik Ali Bey.

A.B.: Kolay gelsin.

Ö.M.: Çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere, hoşça kalın!

Ö.Ö.: Görüşmek üzere.