Ekonomi Politik'te Ali Bilge, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının ardından başta Saraçhane olmak üzere tüm yaşananları masaya yatırıyor.
Ali Bilge: Merhaba!
Ömer Madra: Merhaba Ali Bey!
Özdeş Özbay: Merhaba!
Eraslan Sağlam: Çok özür dilerim zamanınızı çaldığım için, araya girdiğim için.
A.B.: Estağfurullah!
E.S.: Birlikte devam edelim hatta!
Ö.M.: Dinleyiciler devam ediyorlar zaten.
Ö.Ö.: Zaten yıl boyu devam ediyor, destek vermeye devam edebiliyorlar.
E.S.: Tabii.
Ö.Ö.: Dinleyici Destek Haftası’nın bir tür hızlandırılmış haftası diyebiliriz yıl boyu alınan desteklere.
Ö.M.: Evet ama telefonlar susmak bilmiyor anladığım kadarıyla, Eraslan sustu ama telefonlar susmuyor!
E.S.: Yukarıdan da bilgi geliyor hâlâ “1 boş hat var” diye, çok teşekkür ederiz. Nur Hanım da bilgi geçmiş, şunu demiş - belki telefonla bağlanıp 1-2 dakika da sesini duyabiliriz kendisi müsait olursa - “Gerekirse telefonla arayabilirsiniz, destek iyi gidiyor,” ve bir de nazar boncuğu koymuş. Bunu da iletmek bana düşer, evet devam ediyoruz, hatlar asla susmuyor.
Ö.M.: Ali bey Nur Deriş’e de bağlanalım mı?
A.B.: Tabii, lütfen.
Ö.M.: Sizin programınız içine bir özel konuk alalım. Biliyorsunuz, Nur Deriş radyonun kurucu elemanlarından bir tanesi, ilk fikirdaşlarımızdan. Hatların tamamen dolu olduğu, şu anda telefonların çaldırılmasının bile imkansız olduğu bir yere getirdi bizi. Bu olağanüstü dönemlerdeki hakikaten siz de gayet iyi yakından takip ediyorsunuz, sizin programlarda da Ali Bey, uzun zamandan beri bu gelişmeleri takip etmeye, birlikte yorumlamaya çalışıyoruz. Böylesine kaotik durumların en yüksek noktaya çıktığı noktalardan birindeyiz.
A.B.: Kesinlikle.
Ö.M.: Bu arada Nur Hanım da hatta.
Nur Deriş: Alo?
E.S.: Günaydın! Takip edebildin mi Nur?
N.D.: Edebildim evet, bazı telefon seslerini duydum, çok sevindim.
Ö.M.: Özdeş ve Ali Bilge ile beraber sana merhaba diyoruz ve çok teşekkür ediyoruz bu son acil müdahaleden dolayı.
N.D.: Merhaba, hepinize günaydın, herkese teşekkürler. Ben teşekkür ederim, radyomuzu destekleyen herkese çok teşekkür ederim. İyi yayınlar diliyorum!
E.S.: Çok teşekkür ederim Nur, iyi ki varsın! ‘Bir desteğe bir destek de benden’ diye kolaylaştırıcı etkinle, her zaman olduğu gibi müthiş bir öngörüyle akıl edip dün “Yahu uzatsak çünkü her şey çok tuhaf, neden biz yapmıyoruz ki?” cümlesini kurduğun için çok çok teşekkür ederim sana, ilaç gibi geldin.
Ö.M.: Bana da öyle.
N.D.: Gerçekten dün olağanüstü bir gündü ve doğal olarak insanların belki de aklına gelmeyebilirdi başka şeyler öne geçtiği için ama bugün bunu telafi etmek için böyle bir şans verdik dinleyicilerimize ve onlar da yalnız bırakmadılar, çok teşekkür ederiz hepsine.
Ö.M.: Müthiş bir şeydi.
E.S.: Biz teşekkür ederiz.
Ö.M.: Bu deneyi yaşadığımız için biz de çok mutlu olduk, senin de katkılarınla oldu bu. Ne diyorsunuz Ali Bey?
A.B.: Biraz önce de işaret ettiğiniz gibi alışılagelmiş bir dönem yaşamıyoruz. Eski değimle, mutade bir zaman değil. Mutade olmayan bir zamanda, mutade olmayan da bir ilişki var dinleyicisiyle Apaçık Radyo arasında, alışılagelenin ötesinde bir sevgi ve aşk var. Evet, alışagelmiş, normal olmayan zamanlardan geçiyoruz böyle bir zamanda. Saraçhane’den doğan ve alevlenen bir demokrasi cephesi var.
Şayet demokrasi cephesinin daim olmasını istiyorsak, normal olmayan zamanları aşmak istiyorsak, Saraçhane ile bağımsız medya arasında ilişki kurmak ve bu ilişkiyi geliştirmek durumundayız. Tek bağımsız denilebilecek radyo da Apaçık Radyo ve Saraçhane’de demokrasi isteniyor. Dolayısıyla, radyo izleyicisinin her zaman olduğu gibi bugün de bu ilişkiyi geliştirmesi, sahiplenmesi gerekiyor. Olağanüstü dönemleri aşmanın yolu, bu ilişkinin kuvvetlice korunmasından geçiyor. Gezi’den bu yana bu ilişkiyi yaşıyoruz.
Saraçhane mitingleri çok önemli ki Türkiye tarihinde çok önemli bir yeri vardırSaraçhane’nin. Bu öneme ufacık işaret edeyim; 1961 yılında ilk işçi eylemi, mitingi orada yapıldı.
Ö.M.: Hatırlattığınız çok iyi oldu, ben de bütün bu hengame arasında unutmuştum, Saraçhane öncü bir isim, yer, mahal.
A.B.: Öncü bir yerdir, ilk işçi mitingi 100 bin kişiyle 1961 yılında Saraçhane’de yapıldı. Saraçhane mitinglerinin tarihine girmeye vaktimiz yok ama bugün nihayet Saraçhane’den gelişen bir ivme, hareket var. En son yaptığım programlarda 100 yıl önce yaşanan Takrir-i Sükûn’u anlatmıştım ve bugün de 100 yıl önceki gibi bir Takrir-i Sükûn’u yaşıyoruz. Takrir-i Sükûn, 100 yıl önce, 1925’in Mart ve Nisan aylarında gelişen siyasi olaylardı. Bu dönemde Türkiye mezar sessizliğine büründü, çıtı çıkmayan bir toplum oldu.
Bugün de Türkiye sessizliğe gömülmek isteniyor. Sessizliği yırtmanın, sert otokrasiyi aşmanın bir tek yolu var; sessizliği amaçlayanlara karşı meydanlara ve sokaklara ‘şiddetsiz’ çıkmak gerekiyor, bu şekilde bir demokrasi cephesinin kurulması gerekiyor.
Artık ana muhalefetin Cumhurbaşkanı adayının tutuklandığı bir sürece geldik, her gün ana muhalefete ve toplumsal muhalefete operasyonlar yapılıyor ve bağımsız medya üzerinde korkunç baskı var. Takrir-i Sükûn’da da basın susturuldu, muhalefet partileri kapatıldı. 1925’te sadece Kürtlere baskı yapılmadı, bütün muhalefete baskı yapıldı ve bugün de benzer bir süreçten geçiyoruz. Yaşadığımız sert otokrasinin aşılmasının yolu, en geniş demokrasi cephesinin kurulmasından, bu yapının örgüsünden geçer ve bu da bağımsız medya ile ilişki kurulmasını ve genişletilmesini zorunlu kılar. İşte tüm bu nedenle, dinleyicilerimizin de radyo aşkını daha da kuvvetlendirmesi gerekiyor.
Ö.M.: Bayağı heyecan verici bir dönemin içinde olduğumuz söylenebilir. Daha önce sadece moral bozuklukları, pesimizm içine gömen çok sayıda gelişmeler olmuştu. Şimdiki bu yeni direniş, başkaldırı işaretlerinin görülmesi de farklı bir dönem yani Saraçhane’nin bu öncü rolünü hatırlatmanız, tarihi hatırlatmanız da bu açıdan çok anlamlı oldu doğrusu.
A.B.: 1961 Saraçhane mitingi, 15-16 Haziran büyük işçi kalkışmasına kadar giden işçi sınıfı hareketinin, TİP’in ve DİSK’in kuruluşunun öncüsüdür. Saraçhane sonrası Türkiye İşçi Partisi’ne giden yol açılmış, işçi hareketlerinin liderleri aydınlarla buluşmuştur. Saraçhane’nin böyle bir tarihsel, sembolik değeri var. Türkiye’de otokrasi yeni bir aşamaya ulaşmış durumda. Biz eskiden enflasyonun platolarını konuşurduk, bugün ise otokrasinin yükselen platolarını konuşuyoruz. Gelinen aşama böyle...
Ö.M.: Yalnız Türkiye’de değil tabii ama Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun yani kısa adıyla DİSK’in oluşmasına önayak olmasını hatırlatmanız da çok iyi oldu. Ben onu da hayal meyal zihnimden geçiriyordum Saraçhane’den bahsederken, şimdi çok iyi oldu hatırlatmanız. Tam kaynağını hatırlamıyorum ama Özgür Özel, “Bugün de Saraçhane’de olacağız” şeklinde bir açıklama yapmış.
A.B.: Toplumsal olayları başlatabilmek, suskunlukları aşabilmek, korkuların bastırılması için böyle öncü hareketler lazım. Türkiye’de siyasal rejim çok uzunca bir süredir, Gezi’den bu yana artarak devam eden anti-demokratikleşme ve Anayasa değişiklikleriyle kuvvetli sert bir otokrasiye ulaştı. Demokrasi solunamıyor, nefes alınamaz haldeyiz, 100 yıl sonra Takrir-i Sükûn’u hatırlatmamın nedeni de bu.
Türkiye 21.yüzyılın Takrir-i Sükûn ’unu yaşıyor ki Takrir-i Sükûn’a geçiş koşulları farklıydı; yok denecek bir demokrasi deneyimi vardı, bir İmparatorluğun yıkılması, yeni bir Cumhuriyetin kurulması koşullarındaydı. 80 yıllık, şu ya da bu şekilde yaşanan eksik demokrasi deneyimi sonrasında bugün, ‘seçimle gelen’ ve seçimleri istediği gibi yönetmek isteyen, defalarca yeniden aday olmak isteyen bir iktidar ile karşı karşıyayız.
Artık buna son vermek gerekiyor; demokrasiyi istiyor isek, evet bir cephenin, demokrasi cephesi bloğunun oluşturulması gerekiyor ki siz Ömer Bey çok iyi hatırlarsınız, 2013’te bunu gündeme getirdiğimde “fol yok yumurta yok ne diyorsun?” diyorlardı ama bugün bir demokrasi cephesinin ne kadar elzem olduğu ortada. Demokrasi cephesinin örgüsünde bağımsız medyanın yeri çok önemlidir.
Bugün bir bağımsız radyo var: Apaçık Radyo. Apaçık Radyo apaçık ortada, Saraçhane apaçık ortada. Bu ekseni iyi görerek bu desteğin sürdürülmesi gerekiyor. Tüm dinleyicilerimizi, Açık Gazete’yi dinleyenleri, Apaçık Radyo’nun bütününü dinleyenleri, bu kültür yuvasını yaşatmaya ve yürütmeye davet etmek zorundayız.
Ö.M.: Çok teşekkür ederiz, çok doğru söylediniz. Özdeş’e de bir soralım, Saraçhane’deki bu hareketliliği yakından gözleme fırsatını bulmuştu evvelki gün ve dün akşam ve biraz önce yayına ilk girdiğimiz dakikalarda da biraz anlattı ama sizinle paylaşma imkanı da bulabilir belki. Özdeş, ne diyorsun?
A.B.: Sevinirim.
Ö.Ö.: Evet, bu 5. gündü Saraçhane’de ve en kalabalık gün demiştik. 5 gündür ana slogan ‘Ya hep beraber, Ya hiçbirimiz’ ya da ‘Kurtuluş yok tek başına’ diye slogan atılıyor. Bir tek dün - biraz açılışta da bahsettim - en büyük gerginlik bu son dönemlerde Batı’da da çok sık karşımıza çıkan aşırı sağa bir tür prim veren anlayış yani oy almak için aşırı sağın argümanlarına ya da partilere yeşil ışık yakan tavırlar. Daha önce The Guardian gazetesinde de böyle bir değerlendirme vardı, ‘Birçok ülkede seçim sonuçlarına bakıldığında aşırı sağın argümanlarının meşrulaştırılması, aşırı sağı merkeze doğru kaydırıp günün sonunda da yükseltiyor” diye. Biraz endişe verici yani bu tarz gelişmeler de yaşandı özellikle Zafer Partisi başkanının mektubunun okunması ve daha sonra oradan birinin konuşma yapması beraberinde o kitlenin de gelmiş olduğunu fark ettik. Bunun bir takım yansımaları oldu; Filistin bayraklarına yönelik fiziksel saldırılar, Kürtçe dövizlere yönelik fiziksel saldırılar ve Özgür Özel, Selahattin Demirtaş’ın adını andığında da ciddi şekilde binlerce kişi yuhaladı ama alkışlayan daha büyük bir kalabalık vardı. Böyle bir durum da yaşanmış oldu yani o Saraçhane’ye dair en kaygı verici an aslında buydu çünkü daha önce Cumhurbaşkanlığı seçiminde de yapılmıştı biliyorsunuz böyle bir durum; son anda Kemal Kılıçdaroğlu, prim veren bir açıklama yapmıştı ama günün sonunda bu onun kazanmasını sağlamamıştı. Benim dikkatimi çeken en önemli şey buydu Saraçhane’de çünkü diğer günlerden biraz daha farklı olmasına sebep olan şeydi bu.
A.B.: Bunlar olacaktır çünkü muhalefet yelpazesi çok homojen değil. Ana muhalefetin kendi sağıyla ve soluyla geliştireceği ayarlar politikasıyla şaşırmadan bu süreci ayakta tutması gerekiyor, mesele budur. Zaten hepimiz memnuniyetsizliğimizde birleşiyoruz, ortak bir memnuniyetsizlik var ve bunu yönetmek de ana muhalefetin, toplumsal muhalefetin, bağımsız medyanın ve kanaat önderlerinin işidir.
İçinde bulunduğumuz otokratik rejim, insanları içeri tıkarken bile dökülüyor. Gerekçelere bakar mısınız? İnanın, 1933 Almanya’sında - 1933’te Reichstag’ın yangını-Dimitrov’un suçlanması çok titiz yalanlarla yapılmıştı. Bugün yapılan tutuklamalar üstünkörü çalışılmamış saçma senaryolarla yapılıyor.
Biz eskiden ‘gizli kulaklar’ ülkesiydik. Devletin, muhalifleri dinlemeye, izlemeye aldığı bir ülkeydik. Gizli kulaklar ülkesiyken gizili tanıklar ülkesi olduk. Yapılan tutuklamalar gizli tanıklara, bilinmeyen bilirkişilere göre yapılıyor.
Bu gerekçeleri yazanlar doğru dürüst oyun bile kuramıyorlar. Bir de şunu hiç düşünmüyorlar herhalde, gün olup devran değiştiğinde yaşananlardan hesap sorulmaz mı?
Artık bıçak kemiğe dayanmış durumda! İktidar hangi dinamiklerden hareketle bu atağa kalkıyor? Bu soruyu yanıtlayacağız, konuşacağız ama desteğimizi istemeye devam edebilir miyiz?
Ö.M.: Bitirdik artık.
A.B.: Bitirdik mi? Devam edecek zaten değil mi?
E.S.: Evet ama Ali Bey, şu dediğinizin üstüne iki cümle kurulabilir belki. Zaten destek projesi dediğimiz şey bütün yıla yayılan, 7/24 internet sitesi üstünden diledikleri zaman apacikradyo.com.tr’den ‘destek olun’ düğmesini tıklayarak yapabilirler ama yine de şöyle bir durum var; Nur Deriş’in ricasıyla yukarıdaki ekip tekrar toplandığı için şu anda tüm hatlar dolsa bile bütün telefonları karşılayabilecek arkadaşlarımız var hazır bir şekilde. Dinleyicilerimiz arzu ederlerse elbette sürdürebilirler, 0212 alan koduyla 343 41 41’i şu anda da arayabilirler.
Ö.M.: Evet, Ali Bey böylece sürenin de sonuna gelmiş olduk, bu olağandışı zamanlarda olağandışı programlar da yapıyoruz. Bir yandan dinleyici ve destekçilerimizle dayanışma meselelerini konuşuyor ve desteklerini isterken bir yandan da gelişmeleri bağımsız bir medya organından nasıl izleyebilecekleri konusunda bir sınav vermekteydik. Bu kargaşa dolu haberlerin, yalan haberlerin, yanlış haberlerin, hele sosyal medyada çok sayıda çarpıklığa da yol açan paylaşımların - sizin de dediğiniz gibi - yalancı tanıklıkların kol gezdiği bir yerde gene de iki işi birden yürütmek zorunda kaldık hem Eraslan Sağlam, hem Özdeş Özbay, hem de bendeniz ve akşam üzerlerine doğru İlksen de bize katılıyordu.
E.S.: Aslında bütün radyo olarak.
Ö.M.: Bütün radyo olarak bunu yapmaya çalıştık yani teknik arkadaşlarımız dahi katkıda bulundular. Daha da ileri doğru gideceğimiz günlerin umuduyla şimdilik sizinle de vedalaşalım diyoruz.
A.B.: Size kolay gelsin, tüm Apaçık Radyo çalışanlarına teşekkürler.
Ö.Ö.: Çok teşekkürler.
E.S.: Teşekkür ederiz Ali Bey. Nur hâlâ hattımızda.
N.D.: İzninizle çok kısa bir şey eklemek istiyorum; Ali Bey, yüzyıl sonra Takrir-i Sükûn’u hatırlattığınız için çok teşekkürler. Yüzyıl öncesine gittiğimiz takdirde düzeni sağlamak gerekçesiyle ve Şeyh Sait isyanının bastırılmasını bahane ederek basın üzerinde korkunç bir baskı kuruldu. O sırada Resimli Ay mecmuasındaki yazısı nedeniyle Cevat Şakir Kabaağaçlı ve yazı işleri müdürü Zekeriya Sertel, İstiklal Mahkemesi’nde yargılandılar ve idamla yargılandılar. Son anda bu hüküm bir sürgün cezasına çevrildi ama bu cezanın hâlâ basın ve yayın üzerinde, medya üzerinde süren baskının devam ettiğini gösteren bir işaret olarak tekrar hatırlanmasında yarar var diye düşündüm. Bugün basının, medyanın özgürlüğünün ne kadar önemli olduğunu bize hatırlatmak için Apaçık Radyo iyi ki var. Lütfen Apaçık Radyo’yu destekleyelim.
Ö.M.: Nur Deriş, sana da çok teşekkürler. Hem Ali Bilge, hem de senin tarihsel ilk hareketleri de hatırlatarak bugün bize taşımanız da ayrıca ayrı bir değer taşıyordu.
E.S.: Çok teşekkür ederiz.
Ö.M.: Çok teşekkür ederiz.
A.B.: Katkınız için ben de teşekkür ederim Nur Hanım. Şu anda elimde 1925 Takrir-i Sükûn döneminde ‘tatbik edilecek sansür talimatnamesi’ var. İnanın bugünkünden farklı değil; iktidarın ve RTÜK’ün yaptığından farklı değil.
Ö.M.: Onu da bize yollarsanız memnuniyetle internet sitemizde yayınlamayı ihmal etmeyiz. Böyle yakından takipte kalacağız, zaten işimiz bu. Peki, çok teşekkür ederiz.
A.B.: Kolay gelsin.
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.
N.D.: Kolay gelsin.
E.S.: Teşekkür ederiz.
Ö.M.: Çok teşekkürler.