Dünya Mirası Adalar'da Derya Tolgay ve Nevin Sungur, iklim ve enerji uzmanı Önder Algedik ile İstanbul’un iklim politikalarında Adalar’ın kritik önemini ve Büyükada’da sivil inisiyatifler tarafından yapılan Ulaşım Çalıştayı'nı konuşuyorlar.
Derya Tolgay: Herkese merhaba, Apaçık Radyo'da Dünya Mirası Adalar programındayız. Ben Derya Tolgay.
Nevin Sungur: Ben Nevin Sungur.
D.T.: Bugün yine her zamanki gibi çok kıymetli bir konuğumuz var; iklim ve enerji uzmanı Önder Algedik. Kendisi bizlere İstanbul'un iklim politikalarında Adalar’ın kritik önemini anlatacak. Biz Önder ile birçok kez görüştük. Kendisi Ankara'dan katılıyor ama bir Ada dostudur. Ankara’dan gelip bir çok eylemde bize destek oldu ve ayrıca kendi uzmanlık alanıyla ilgili birçok sunumu da oldu. Geçtiğimiz Cumartesi günü Adalı sivil inisiyatifler tarafından düzenlenen kültürel miras, şehir plancılığı, yayalaştırma, ulaşım, turizm konusunda uzman konukların katılımıyla bir Adalar Ulaşım Çalıştayı yapıldı ve Önder Algedik, Özgür Atlas, Haluk Gerçek, Ferhan Gezici ve İmge Akçakaya, son derece kıymetli bilgileriyle bizleri aydınlattılar; kültürel mirası koruyarak, aynı zamanda doğayla dost ve yavaş yaşam prensiplerine uygun birçok ulaşım modeli örneği anlattılar ve bütün bu örneklerin Adalar’da hayata geçirilebileceğine dair son derece somut öneriler ortaya koydular. Nevin'ciğim istersen bir hoş geldin diyelim Önder'e.
N.S.: Hoş geldiniz.
Önder Algedik: Hoş bulduk, iyi yayınlar.
D.T.: Önder hoş geldin. Ankara'dan ahkam keseceksin Adalar hakkında ama hakkındır. Adalar’ı hem çok seviyorsun, hem de devamlı ziyaret ediyorsun.
N.S.: Derya, Önder Bey için Ankara'lı diyorsun ama ben buralı zannediyordum. Kendisini o kadar çok Ada’da gördüm ki belki de bu nedenle, ne güzel. Önder Bey, her konuğumuz için yaptığımız gibi sizi de kısaca dinleyicilerimize tanıtalım istiyorum.
İklim ve enerji uzmanı, yazar, proje yöneticisi Önder Algedik, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü bitirdi. Çeşitli sektörlerde proje yöneticisi yöneticiliği yaptı ve son yıllarda iklim değişikliği ve enerji alanında uzman olarak çalışmaktadır. Şirketler ve belediyelere iklim politikaları konusunda danışmanlık yapmakta olup, bir yurttaş olarak da Türkiye'nin enerji ve iklim politikalarının Meclis’in yasama faaliyetlerini ve belediyelerin politikalarını izleyip kamuoyuyla paylaşmaktadır. Bu alanda çok sayıda itirazların örgütlenmesi, kanun tekliflerinin duyurulması ve hatta iptali gibi minik başarıları da vardır ki bence minik değil, büyük başarılar diyelim bunlara. Dinleyicilerimiz sizin raporlarınıza ve arşivlerinize www.onderalgedik.com adresinizden ulaşabilir. Tekrar hoş geldiniz.
Şimdi hemen isterseniz konuya girelim çünkü başlığımız oldukça ilginç ama şuradan başlamak istiyorum; siz azmanbüs eylemleri olduğunda da çok destek verdiniz, zaman zaman bizleri ziyaret ettiniz. O zaman azmanbüsler üzerinden söylediğiniz, ‘Yürümek, sağlığa faydalı olduğu gibi iklim değişikliği ve ekolojik yaşama geçiş konusunda da çok önemli bir yere sahip’ diye bir cümleniz vardı. Buradan yola çıkarsak, Adalar'ın yani İstanbul'un iklim politikaları için çok kritik bir öneme sahip olduğunu söylüyorsunuz. Azmanbüs bunun bir parçası mıydı sizin kafanızda? Nasıl bir proje ya da nasıl bir kavram tarif ediyorsunuz?
Ö.A.: Çok teşekkür ederim. Bu benim Apaçık Radyo’da ilk yayınım, o yüzden çok heyecanlıyım. Sizinle olması da ayrıca güzel ve o yüzden bir kat daha heyecanlıyım.
Sorunuza gelecek olursak, azmanbüs meselesini anlamak için meseleyi birkaç yönden ele almak lazım. Bir kere, Türkiye'nin iklim politikası yok deniyor ama var. Türkiye’nin iklim politikası, iklimi değiştirmek üzerine kurulu ve her geçen gün de biraz daha fazla değiştiriyoruz - bu bir gerçeklik. İkincisi, ben şimdi belediyelerle çalışıyorum. Daha önce Nilüfer Belediyesi’nin iklim politika danışmanlığını yaptım, Mersin Büyükşehir Belediyesi ile çalıştım. Belediyelerle ilgili bir portföyüm de var ve oralarda da gördüğüm şu; belediyelerimiz, 10 yıl öncesine göre daha çok iklimi değiştiriyorlar, 10 yıl sonra da daha çok iklimi değiştiren belediyeler olacak - bu İstanbul için de, Ankara için de ve hepsi için de böyle. Bu denklemi değiştiremiyoruz, kimse aşamıyor. Tek bir parti var gibi düşünün: İklimi değiştiren bir iktidar, iklimi değiştiren bir siyaset ve iklimi değiştiren bir belediyecilik var. Burada azmanbüsleri nereye koyacaksınız? Resim çok büyük, küçültelim.
Azmanbüs, %80'den fazla enerjisi ithal olan bir ülkenin, tükettiği o fosil yakıtlarla elektrik elde eden bir kompozisyonun parçası yani azmanbüs iklim dostu değil, iklim düşmanı bir proje. Çok rahat bir biçimde iklim dostu yapılabilirdi ama böyle bir noktada değiliz çünkü genel olarak belediyelerimiz, ‘iklim konusunda bir şey yapıyoruz’ diyorlar. Bu konuda yaptıklarının ağırlıkları o kadar hafif ki iklim dostu projelerinin esamesi okunmuyor. Kısacası bu noktada bir açmaz var. Hükümetin politikası iklim değiştirme üzerine kurulu ve belediyelerin politikaları da her geçen gün daha çok iklim değiştirme pozisyonda. Türkiye'de iklim değiştirme, iklim krizi demenin hala farkındalık gibi algılandığı bir durumla karşı karşıyayız. Kalp krizi geçiren bir insana farkındalık yapamazsınız, cerrahi ya da fiziksel çok doğrudan müdahale etmeniz lazım - biz bu noktadayız.
Bu müdahaleyi nasıl yapacağız? Elimizde azmanbüs var, Adalar var. Bu resmi iyi anladığımız zaman çok rahat bir şekilde yapabiliriz. Ben 2016 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin iklim politikalarındaki rolü üzerine çalıştım, bu benim için çok önemliydi. Daha sonra Nilüfer Belediyesi ve Mersin Büyükşehir Belediyesi’nde ve Türkiye Enerji Politikaları üzerine de çalıştım. Aslında benim yaptığım, işin proje yönetimini ve tekniğini bilmekten dolayı bir politika üretmek. Adalar’la ilgilenme sebebim ise - Adalar’ı sevmekten ayrı olarak - bir iklim politikasının olmaması. Adaların azmanbüs ile ilgili mücadelesine çok saygı duyarım ama öncelikle bunu tartışmalıyız, o zaman iş azmanbüs tartışmasının ötesine geçecek çünkü benim açımdan Adalar, İstanbul'da iklim dostu olacak ilk ilçe - Kadıköy'den, Beşiktaş'tan, Şişli'den ve daha pek çok yerden daha avantajlı. Adalar’da başardığımız şeyi bütün İstanbul'a yayma şansımız var ve aynı şekilde burada başaramadığımız şeyleri de öğrenip İstanbul'a doğrusunu yapma şansımız var.
D.T.: BunuTürkiye için de diyebilir miyiz? Sanki bana öyle gibi geliyor.
Ö.A.: Tabii ki. Bakın, bunun en güzel örneği Seul Belediye Seçimleri. 20 - 25 yıl evvel Seul'un ortasından otoban geçiyor ve başkan adaylarından bir tanesi diyor ki, ‘Ben bu otobanı yıkacağım ve altındaki dereyi nehir açığa çıkartarak ekosistemin bir parçası yapacağım’. Seçiliyor ve yapıyor, ertesi seçimlerde de Cumhurbaşkanı oluyor. Türkiye'nin iklim politikası kapı gibi, İstanbul politikası kapı gibi. Aşamazsınız ama Adalar bir anahtar olabilir çünkü Adalar’ın çok önemli avantajları var. Dinleyicilerin büyük bir kısmı bilmiyor ama Adalar’ın kanalizasyonu denize boşaltılıyor.
N.S.: Ne kadar korkunç.
Ö.A.: Her Ada’da bir tane ilkel bir derin deniz deşarj sistemi var. Biz ise müsilaj konuşuyoruz. Aslına bakarsanız ölçeğine göre, müsilajın merkezi Adalar’dır. Onun yanında atık meselesine bakıyoruz. Adalar çöp dağları, her taraf çöp, özellikle yazın bir felaket. Biz niye çöp üretiyoruz, hangi yüzyılda yaşıyoruz ? Bunların hepsi bir ham madde, bunu nasıl dönüştüreceğiz? Adalar’ın nüfusu yazın değişiyor, kışın değişiyor ama aşağı yukarı 30-35 bin nüfusu var. Çok eğitimli bir nüfus ve entelektüel. İyi bir belediyecilikle hızlı işleme alabiliriz.
Ulaşım meselesine bakalım. İstanbul'da toplu taşımanın, bisiklet ulaşımının ilerlememesi ve yapılanların da durumu kurtarmanın ötesine geçmemesi sonucunda, 2019 - 2023 arası İstanbul'da trafiğe çıkan otomobilleri uç uça dizdiğiniz zaman, İstanbul'dan Moskova'ya kadar ulaşıyor. Tabii ki İstanbul’da otomobil sayısı taşıyor ve Adalar da bundan nasibini alıyor - azmanbüs de bunun sonucu aslında, bu denklemi anlamayınca yanlış yerden tartışıyoruz. Belediye de tartışmayı doğru yerde yapamıyor, tartışmayı doğru yerde yapmak lazım. Ne yapmak lazım? 2019 - 2023 arası pandemiden dolayı yoksulluğa rağmen insanlar otomobil almak zorunda kaldılar. Dünyada otomobil sayısı azaldı, toplu taşıma ve trafiğe kapatma arttı ama Türkiye'de böyle olmadı; fiyatlar ve yoksullaşma çok arttı ama ona rağmen insanlar araba almak zorunda kaldılar. Bin kişiye düşen yeni araba sayısında İstanbul kaçıncı sırada biliyor musunuz? Üçüncü sırada. Bunun olmaması gerekiyor. İstanbul'da ulaşımın yarısını arabalar değil, otobüsler değil, metrobüsler değil, 'yürübüsler' yani yayalar yapıyor; %50. Otomobil payı ise %15. %15 paya sahip olan otomobiller için ayırdığımız para, İstanbul Büyükşehir Bütçesi’nde 20 milyar TL. Bu, Hindistan'ın Mars'a gönderdiği uydu için harcadığı paranın yedi-sekiz katı. Biz aslında bu asfalt parasını İETT'ye versek ve daha fazla yer açımı yapsak, İstanbul’da yılda 90-95 bin metrekare yer açımı yapılıyor - bu çok az bir şey. Bunu her yıl 90’dan 590’a çıkarırsak, asfalt parasını da İETT'ye verip metroyu da daha verimli çalıştırırsak, İstanbul'da trafiğe çıkan otomobil sayısını sıfırlarız. Böylece, birer şeridi kapatıp, oraya çocuk parkı, bisiklet yolu, rekreasyon alanı yapabiliriz.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi için bu çok zor bir şey çünkü İstanbul çok büyük. 15 milyon nüfusu, 300 - 500 milyar TL bütçesi var, ölçek küçültmesi çok zaman alacak ama Adalar başlangıç için çok iyi bir yer. Adalar, yarı merkezi bir yer ama düzenleme yapılmamış, kural konulmamış, planlanmamış. 2020’de koruma amaçlı bir imar planı var ama kalmış orada. O yüzden de diyorum ki Adalar, İstanbul'un iklim dostu belediyeciliğe geçiş kapısı olabilir. Bizler, daha fazla kömür yakmayı, daha fazla petrol yakmayı iklim değişikliğine yol açtığını sanan bir anlayışa sahibiz, bunu yıkmamız lazım - sivil toplum kuruluşları da böyle tartışıyor. Bu noktada bunu kırmak gerekiyor ve ben, 2030 yılında iklim dostu bir İstanbul istiyorsam eğer, kazanmam gereken ilk ilçe Adalar olmalı diyorum. Bu yüzden de ben Adalar meselesini tartışmak için yanınıza geldim.
D.T.: Şöyle diyebilir miyiz? Adaların nüfusu çok az, oy potansiyeli olarak baktığımızda 16 bin nüfusu var ki oy kullananlar daha da az. O zaman konu burada ne kadar oy alacağınız değil, İstanbul'un diğer ilçelerine harika bir örnek teşkil etmesi için bir model oluşturmak değil mi? Esas istenen bu.
N.S.: Çok özür dilerim, bir soru sormak istiyorum. Bunun gerçekleşmemesi için bir vizyonsuzluktan mı, bir beceriksizlikten mi yoksa yetersizlikten mi bahsediyoruz? Neden bunu hayata geçiremiyoruz?
Ö.A.: Ben asla yetersizlik ya da beceriksizlik olduğunu düşünmüyorum - bunun bir siyasi tercih olduğunu düşünüyorum
D.T.: Yani böyle bir şeye niyet edilmemiş.
Ö.A.: Şu an Türkiye'de hapsolmuş bir AKP belediyeciliği var. Bu nedir? Asfalt dökmek, imar vermek, çöp toplamak, değil mi? Ama siyasi kavgalar oradan çıkmıyor, kreşten çıkıyor, kent lokantalarından çıkıyor, sosyal politikalardan çıkıyor. Eğer masada sizin sosyal bir iklim planınız var ise buradan da kavga çıkar. Ama herkes iklim değişikliği diyor ise burada kavga çıkmaz. Biz de diyoruz ki siyasetin tıkanmış olduğu bu noktada biz iklim konusunda bir çözüm üretelim. Ben bu çözümü sadece CHP'lilerin değil, DEM Partililerin, İYİ Partililerin ya da oy vermeyenlerin değil, AKP'lilerin de isteyeceğini düşünüyorum çünkü insanlar her yıl yüzlerce milyar ulaşıma para veriyorlar. Bunun azalması ve eğitime, sağlığa, kreşlere, yoksullara aktarılması dahi iyi olmaz mı? Asıl sorun, iklim değişikliği meselesini yanlış anlıyoruz, sosyal politikaları yanlış anlıyoruz ve iklim meselesini sosyal politikalardan bağımsız görüyoruz. Bir siyasetçi için 10 ton karbonu 20 tona çıkartmak ya da sıfırlamak arasında bir farkı yok ki, ne anlamı var? Benim için bile bir anlamı yok.
Geçen hafta belediyede bir eğitim verdim, sunuş yaptım. Türkiye'de 2015'te mahalli idarelerin enerji faturasının toplamı 2 milyar dolar. Türkiye belediyelerin enerji faturası, bir enerji şirketi kadar ciroya sahip. Bu rakam, 2023’e kadar ne olmuş biliyor musunuz? 3 milyar dolar. Biz iklimi daha fazla değiştirmişiz. O yüzden belediyelerin daha fazla iklim değiştirdiği konusunda iddialıyım çünkü bu faturalar arasında elektrik var, fosil yakıt yoğun, akaryakıt var, doğal gaz var - o da fosil yakıt. Bizim böyle bir faturayı azaltmamız gerekiyor, sıfırlamamız gerekiyor ama biz 2'den 3'e çıkarmışız. Ondan sonra da iklim dostu belediyecilik diyoruz. 2015 daha iklim dostuydu ama şu an hepimiz iklim düşmanıyız.
Şimdi asıl hikayeye gelelim: Çözüm nereden gelecek? Adalıların azmanbüse karşı olması bir şey, önemli ama kesmez. Şunu söylemeleri lazım - benim bir iddiam var; İstanbul 2030 yılında iklim dostu olacak, Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 6. değerlendirme raporu emisyonlarda çok hızlı bir azalma olduğunu söylüyor. Yüksek riskli senaryolarda 2050'ye kadar zamanımız var ama gerçek riskli senaryolarda üç-beş yılımız var, Bizim otomobil sayısını 3-5 yıl içine yarıya düşürmemiz lazım. Nasıl olacak bu, azmanbüslerle mi olacak? Hayır, iklim dostu ulaşımla olacak, yayaların payını 50'den 60'a çıkartacaksınız. İnsanlar İstanbul'da üç karış kaldırımlarda yürümek zorunda kalıyorlar ve o üç karışları 3 metre yaptığınız zaman yayanın payı %50'den %60'a çıkıyor. Örnek veriyorum; asfalta verdiğiniz parayı İETT’ye ayırıp iyi planlama yaptığınız zaman toplu ulaşımın payı 15-20'den 35-40'a çıkıyor.
D.T.: Buna deniz ulaşımını da katıyoruz değil mi?
Ö.A.: İstanbul deniz ulaşımının payını - yanlışım olmasın - 1.4'ten 1.6'ya çıkartmaya çalışılıyor planlarda ama bu hiçbir şeyi çözmez ki… İstanbul Büyükşehir Belediyesi, planlarında otomobilin oranını düşürüyor ama toplamda otomobil ulaşım sayısı artıyor - bu olmamalı, 2030 yılında otomobil görmemeliyiz - taksiler, ambulanslar, itfaiye araçları, otobüsler olmalı. Bizim artık öyle bir kent hayal etmemiz lazım ama hala inatla daha fazlasını istiyoruz. Ezcümle Adalar İstanbul için bir fırsat ama Adalılar bunun farkında değil, çözümün parçası olmalılar ve bu konuda ısrarcı olmalılar çünkü iklim dostu bir İstanbul için Adalar çok kritik.
D.T.: Adalar neden fırsat? Bu fırsatlar nelerdir, bunları da koyabilir miyiz?
Ö.A.: Adalar atık sorunu çözebiliyor çünkü Beşiktaş, Şişli gibi atık konusunda belediyenin sınırının belli olmadığı bir yer değil. Dört ada, yedi sekiz muhtarlık ile bir şey anlattığınız zaman hızlı örgütleme şansınız var. Atık konusunu çözebilirsiniz, atık su sorununu çözebilirsiniz çünkü desantralize gibi her birini ayrı ayrı çözmeniz gerekiyor. Büyük ölçekle devasa hizmetler yapmak zorunda değilsiniz. Ulaşım meselesinde küçük çözümler üretebilirsiniz ve bunu İstanbul’a büyütebilirsiniz. Böyle bir şansınız var Adalar’da, pilot bölge olarak Adalar çok aday bir yer.
D.T.: Karbon emisyonları açısından %60'a yakını orman.
Ö.A.: Orman ama yarısından çoğu ticarethaneye dönmüş durumda. Yaklaşık yılda 15-20 milyon metreküp gaz yakıyorsunuz, çok az akaryakıt tüketiyorsunuz. Mesela enerji verimliliği politikası yapılabilir, çok iyi gelir Adalar’a. Enerji tüketimi azaltılabilir. Atık, atık su, tarım, ulaşım, binalar ve ticarethaneler konusunda ayrı ayrı politikalar üretip, uygulayabilirsiniz Bunun için de kısa vadeli, orta vadeli, uzun vadeli planlarınızı yapabilirsiniz.
D.T.: Hepsinde de çok avantajlıyız esasında.
Ö.A.: Kesinlikle. Bütün bu sorular açısından ölçeği, kıyısı, köşesi belli bir yer.
N.S.: Mesela siz Adalar için bir şey planlamak istediğinizde nereden başlarsınız, ilk adım ne olurdu? Sevdiğimiz tabirle, çevre dostu bir yönetim örgütlemek için temel olarak hangi sorundan başlardınız?
Ö.A.: Çok kritik bir sorun. Ben burada bir projeden değil, bilgiden başlarım. Doğru yöne gidiyorsam hızımı artırırım; yanlış yöne gidiyorsam durur, arkaya dönerim. Genelde belediyeye uzun dönemde tavsiye ettiğim şey; kentin, yerleşkenin envanterini çıkartmak. Hakikaten ulaşım bahsettiğim kadar kötü mü ya da katı atıklar bu kadar kötü mü ya da ne kötü? Bunları görmek isterim. Dolayısıyla hem kurumsal olarak belediyenin, hem ilçenin envanterini çıkartıp, bu kalemlerde emisyon kaynaklarının durumuna ve bunun etkileyen politikalara bakarım. Zaten bir şey kötüye gidiyor ise politikaları tespit ettiğin zaman çözeceğin politikalar hızlı bir şekilde belli olur ve burada öncelik maddesi çıkar çünkü şu çok önemli; en zor lokmadan başlamak yerine, en küçükten başlayıp hız kazanmak, toplumu daha faal hale getirmek çok önemli. Burada önemli olan proje değil, bilgi.
Çok basit bir şey söyleyeyim; mesela bu tür işlerde iyi politika bilirseniz, ilk %10-15'lik emisyon azaltımı için Belediye Meclisi kararları yeterli çünkü basit bir düzenleme sizin emisyonlarınızın tasarrufunu sağlıyor. İkinci, üçüncü partide paraya ihtiyacınız oluyor ve orada siz %15-20 emisyon azalttığınız zaman zaten nefes alacağınız bir ortam oluyor.
D.T.: Tabii bir de Adalar’ın toprağından da bahsetmek önemli. Bugüne kadar hiç kirlenmemiş, kimyasal görmemiş, egzoz görmemiş. tarıma oldukça uygun alanları var. Bunlar da avantaj değil mi iklim krizi için? Doğal alanlar ekip biçilebilir; yenilebilir otlar var her yerde.
Ö.A.: Siz 8-10 kalemizi kendi gübreniz, kendi enerji kaynaklarınız ve kendi arıttığınız suyla ürettiğiniz zaman dışarıdan alınan gıda yükü azalıyor - bu iki yönden avantajlı; bir, iklim feleketi açısından uyum kapasitenizi arttırıyor, bir felaket olduğunda kendi gıdanızı sağlayabiliyorsunuz. İkinci olarak da bundan kaynaklı emisyonunuzu azaltmış oluyorsunuz - bu da çok değerli bir şey.
Adalar’ın havası ne kadar temiz, ondan çok emin değilim çünkü çok hızlı kirleniyor. İstanbul'un egzoz miktarı, yakılan atıkların miktarı kentsel dönüşüm kaynaklı tozlar nedeniyle kirlilik çok ciddi bir biçimde artmış durumda. Tamam, hakim bir rüzgar süpürüp geçiyor, bu bir avantaj ama bizim yine de elimizi çabuk tutup, iklim konusunda bir çözüm üretmemiz gerekiyor. Dolayısıyla Adalar’ın bu bahsettiğim avantajlarla bunu başarabilmesi demek, çeper illerin yani Sarıyer, Tuzla, Büyükçekmece gibi çevresinin tarım alanı olan yerlerin de hızlı bir şekilde politika uygulaması demek yani merkezi ilçelerde, örneğin Eminönü'nde bunu yapamazsınız - oralarda bağ, bahçe bulma şansınız yok ama bu örnek diğerlerine ilham ve yol gösterici olabilir.
D.T.: Peki, bir diğer örnek olarak imarı konuşabilir miyiz? Adalar günümüze kadar nispeten korunarak gelmiş. Eğer gerçek bir koruma imar planını iklim krizine uyum politikalarıyla entegre edilebilirse, diğer bölgeler için aynı şekilde deprem ve afet odaklı da harika bir örnek teşkil edebilir aslında.
Ö.A.: O konu biraz karmaşık çünkü İstanbul’da yüz binlerce boş evin olması gibi bir durum söz konusu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir çalışmasına göre, İstanbul’un en büyük ilçesi Esenyurt değil. İstanbul’da 350-700 bin boş konut var; bu, Esenyurt’taki evlerden çok daha fazla. Bizim ihtiyacımız olan şey, mevcut binaları korumayı bilmek. Biz şu an deprem sorunu olanları değil, rant avantajı olanları yıkmaya çalışıyoruz. O anlamıyla ben iklim açısından asıl çözümün kentsel dönüşüm değil, restorasyon olduğunu düşünüyorum. Restorasyon, bir anlamıyla daha iyi bakmak, değerini vermek demek. Bu Adalar’da ise farklı bir şey çünkü tarihi dokusu olan evler var, İstanbul'da ise daha farklı bir şey bu ama sonuç olarak aynı yola çıkıyoruz. İklim meselesinde en önemli şey, önce korumak yani kullan-at meselesi değil artık.
D.T.: Ve restore etmek.
Ö.A.: Aynen.
N.S.: Karar alıp oradan ilerlemek gerekiyor.
Ö.A.: Burada mesele şu; biz oy veriyoruz ama sonra beş yıl boyunca kış uykusuna yatıyoruz, politik bir uykuya yatıyoruz. Biz bu taleplerimizi savunuyor muyuz? Oy verdiğimiz parti ya iktidardadır ya da Belediye Meclisi’nde üyesi vardır ya da sokaktadır. Bunların hangisinin gündeminde İstanbul'un bu sorunları var? Hiçbirinin gündeminde yok. Popüler olunca hepsi popülerleşiyor, popülist bir demokrasi var. Bizim sorunumuz çok başka. Yaşamsal bir şeyden bahsediyoruz. 2019-2023 arasında İstanbul’da biten inşaat alanı ne kadar biliyor musunuz? 104 milyon metrekare yani 18 tane Büyükada. Boş alanlara bu büyüklükte beton dökün,10 yıl önce yağmur yağdığında su baskını olmazdı ama şimdi olur - bu kaçınılmaz bir şey.
D.T.: Adalar’daki asfalttan bahsetmedik değil mi?
Ö.A.: 2018 yılında, sadece o yıl dökülen asfaltın Adalar’dan Sarıyer'e kadar yol olduğunu söylediğimde herkes şaşırmış, ‘O kadar asfalt nerede?’ demişti. Eğer iklim meselesi söz konusu ise bilimsel raporlar, asfalt ve betonun yasaklanması gerektiğini söylüyor. Biz bu saatten sonra asfalt dökemeyiz. Dünyada artık yavaş yavaş asfalt sökmeler, beton sökmeler başladı ama mesele şu: Adalılar buna ikna mı yoksa ikna olmayı mı bekliyorlar? İkna olmayı beklerler ise çok beklerler. İkna etmek istiyorlar ise o zaman beklemeye ihtiyaç yok, bir an önce yola çıkmak zorundayız ve ne yazık ki kervan yolda düzülür. Bizim, ‘İklim dostu bir dönüşüm sağlamak için ne yapıyorsun’ diyerek belediye ile bir an önce pazarlık masasına oturmamız gerekiyor.
N.S.: Önder Bey katıldığınız için çok teşekkürler. Ankara’ya selamlar. Adalar hepimizin