Bulut demokrasisinden bulut otokrasisine

Diğerkâm
-
Aa
+
a
a
a

Konuğumuz Sarphan Uzunoğlu ile bulut demokrasisinden bulut otokrasisine geçişi konuşuyoruz.

""
Bulut demokrasisinden bulut otokrasisine
 

Bulut demokrasisinden bulut otokrasisine

podcast servisi: iTunes / RSS

Rauf Kösemen: Apaçık Radyo'dan ve Diğerkam’dan herkese merhaba. Ben Rauf Kösemen, ortağım Damla Özlüer'le birlikteyiz. Bir de konuğumuz var: Dr. Sarpan Uzunoğlu bugün bizimle birlikte; İzmir Ekonomi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Newslab’in kurucusu.

Ne konuşacağız? Galiba önümüzdeki günlerde çok konuşulacak bir şey konuşacağız. Fazla konuşulacak bir şey. Sosyal medya platformları, öncelikle Meta, üçüncü taraf doğrulama kuruluşlarıyla işbirliği programlarını askıya alma kararı da aldı -sonlandırma da diyebiliriz bu karara aslında. Bu ne demek? Doğrulama platformlarından yanlış haberler, hatalı haberler, düzeltilmesi gereken bilgiler gibi konularda bilgi alıyorlardı, denetleniyorlardı, bu doğrulamaları da yayınlıyorlardı ve bazı içerikleri de yanlış içerik diye ya da eksik bilgi diye, ya da taraflı diye, kaldırıyorlardı. Şimdi bu denetimi ortadan kaldırdılar.

Hoş geldiniz Sarpan Uzunoğlu, hoş geldin Damla. Söz sende Damlacığım.

Damla Özlüer: Ben de direkt o Sarpan'a atacağım sözü. Sarphan, Twitter zaten gümbür gümbür geliyordu bu tarafa. Sevgili Elon Musk'ın yaptığı değişimlerden sonra, Trump'ın da seçilmesiyle birlikte, Meta'nın da bu tarafa yanladığını gördük. Bu habercilik için, haber alma hakkı için -post truth diyorduk yaşadığımız döneme- hangi döneme girdiğimizle ilgili ve önümüzdeki risklerle ilgili neler söylüyor? Bu büyük topu senin kucağına bırakıyorum.

S. U: Harika. Öncelikle teşekkürler, beni çağırdığınız ve beni dinlediğiniz için. Şöyle söyleyeyim, Elon Musk'tan sonra, Twitter X olmuştu. Şimdi bütün sosyal medya da X oluyor mu sorusunu -ama X'in tabii ki ölme manasıyla- soralım.

Çünkü gerçek anlamıyla kurumsal sosyal medya; açık kaynağa ya da gayrimerkezi teknolojilere dayanmayan sosyal medya şirketleri, Meta'nın sahip olduğu, Aphabet'in sahip olduğu vs. bütün sosyal ağlar için şu an yeni bir standarttan bahsediyoruz. Bu yeni standart da 'var olmayan' standart demek. Ne demek istiyorum Meta'nın üçüncü parti doğrulamayı kaldırmasından bahsederken? Üçüncü Parti doğrulama ne demek? Önce bunun yanıtını vermek gerekir bence. Üçüncü parti doğrulama Türkiye'de de bildiğimiz; Doğruluk Payı, Teyit gibi medya ajansları.

Bu kurumlar, Meta isimli kurumla yaptıkları iş birliği kapsamında bazı veri akışlarını denetleyebiliyor ve Meta'ya ait sosyal platformlarında yanlış, yanıltıcı, yalan, küçük düşürücü vs. gerçeklikte ilgisi olmayan bilgilerini görünmez kılabiliyor, yayından kaldırabiliyor ya da raporlayabiliyordu. Bu üçüncü parti doğrulama hizmeti bu kurumların Meta'ya verdiği hizmetti ve evrensel olarak FCN yani International Fact Checking Network yani Uluslararası Doğruluk Kontrol Ağı isimli non-profit yani kar amacı gütmeyen uluslararası bir konfederasyon üzerinden bu yapılıyordu uzun yıllardır.

Eğer o ABD merkezli kurum size bizim prensiplerimize uyan bir signatür yani imzayıcısınız belgesi verirse ve Meta'nın bulunduğunuz ülkede bir doğruluk kontrol şirketi veya derneği ya da herhangi bir kuruma ihtiyacı varsa aralarında böyle bir anlaşma yapıyorlardı; parasıyla doğruluk kontrolü yapıyorlardı. Facebook'un ya da bir başka sosyal erişim şirketinin ülkeye özel böyle bir program açacak parası yok. Çünkü Türkiye'deki dezenformasyonu yok etmek için bu büyük şirketlerin kendi platformlarını denetleyen yeni ekipler kurması hem ekstra iş yükü gerektirir hem farklı bir know-how, farklı bir bilgi gerektirir.

Şimdi bunun ortadan kaldırılması, burada hizmet verici olarak çalışan şirketlerle ya da kurumlarla iş birliğinin ortadan kaldırılması iki anlama geliyor: Birincisi şu anlama geliyor, X'in yani Elon Musk'ın daha önce Twitter olarak bilinen sosyal platformunun Community Notes yani topluluk notları mantığının yeni standart haline geleceği anlamına geliyor. Bu da ne demek? Ben bir şey yazıyorum. Belirli bir kitle bilgeliği içerisinde -sözüm ona- bununla ilgili eğer dezenformasyon, mezenformasyon ya da malenformasyon yani kötü amaçlı, eksik ya da yanlış bilgi verdiysem topluluk beni düzeltiyor. Hemen yazdığım şeyin altına bir not geliyor.

Bu Twitter'da zaten bu aralar çok sık karşınıza çıkıyordur diye tahmin ediyorum. Bunu sık sık görüyorsunuzdur siyasetçilerin yazdıklarının altında. Ama normal şartlarda üçüncü parti bu işi yaparken, o zaten önce görünürlüğü elinden alıyordu Facebook örneğinde konuşursak. Sonra o kurumun atacağı diğer postların da görünürlüğü algoritmik bir dezavantajla ellerinden alınıyordu.

Hatta Türkiye'deki üçüncü parti doğruluk kontrol uygulamalarıyla bazı bağımsız ya da dijital doğumlu haber siteleri arasında da uzun zamandır süregelen bir tansiyonun sebebiydi bu. Hatta en çok tık alan dijital doğumlu haber sitelerden biriyle en çok bilinen doğrulama platformu arasında da büyük bir kavga vardı böyle köşe yazıları üzerinden birbirlerine karşı dönen. Şimdi ne oldu? Hani yorgan gitti kavga bitti mi? Hayır. Türkiye'de ne dezenformasyon problemi ne de işte dezenformasyon probleminin bence bir parçası da olan kalitesiz bilgi probleminin de yaratıcılarından olan işte clickbait dediğimiz tık avcılığı vesaire gibi şeyleri engelleyebilecek kurumsal mekanizmalar yerlerini yurttaş reformuna bırakmış oldu. Bakalım bundan sonra ne olacak sorusunun yanındaysa bence belirsiz.

D. Ö: Ben burada biraz da spekülatif bir bomba atıp Rauf'la sana sormak istiyorum. Zaten kitlelerin bilgeliğiyle ilgili Rauf uzun uzun konuşacaktır. Hiç o topa girmeyeceğim ama şöyle bir eğilimin ve baş başa kaldığımız durumun da bir parçası gibi hissettiriyor bu söylediğin. Bunu böyle tanımladığın zaman yani yurttaşa bırakıldığı hali hemen hemen kamunun ve kamusal yarar üzerine çalışması gereken tüm kurumların işlerini yurttaşlara veya şirketlere taşere ettikleri bir dönem içerisindeyiz. Bu sağlıkta da böyle, soframıza gıdanın zehirli gelmemesi için de biz yurttaşlar olarak tek tek tırım tırım uğraşmak zorundayız ve hangi etiketin ne anlama geldiğini öğrenmek zorundayız. Elektrik enerji sarfiyatını azaltabilmek için yine tek tek tüketiciler tırım tırım uğraşmak zorunda. Korkunç bir iş yükünün havale edildiği, sorumluluğunun kalmadığı, böylelikle de toplumsal yaşamın dokusunun da parçalandığı kamusal alanlarla beraber bir dönemdeyiz ve bunun en önemli alanlarından biri oldu gibi hissediyorum. Zira hem haber alma hakkımızı hem de doğru haber alma hakkımızı da tamamen üstümüze yüklenmiş durumdayız. Bu nereye doğru gidecek diye böyle bir büyük spekülatif soru sorayım mı?

R. K: Ben şöyle bir şey söyleyeyim, sonra konumuza bırakayım sözü. Bu aslında işi ortada bırakmak anlamına gelir. Çünkü bu tür durumlarda bir kitle denetiminin, o kitlenin içindeki konuya dair enbiliten unsurlara bırakılması anlamına gelir. Yani bunu mesela düz dünyayı savunmayan bir şeyin altına düz dünyayı savunan militanların gelip yerleşeceği, öncelikle onların yazacağı varsayımı biz görebiliriz hemen bu hayatın işleyişinde. Sonuç itibariyle burada toplumun önemli bir kısmı burada atalet içinde davranacaktır, buna katılmayacaktır, ilgilenmeyecektir. Sadece bir bilgi olarak görecektir bunu ve doğru olduğuna inanmayı tercih edecektir. Ama bunu yalanlamaya ya da doğrulamaya azimle gelenler toplumun militan kesimleri olacaktır. Yani bu kamplaşmayı artırır, taraflaşmayı artırır. Hakikatin iyice üstüne örtülmesine neden olur. Her durumda bu böyle olmuş dünya insanları arasında. O yüzden aslında bir iş yükünü aktarmak da değil buradaki, bir işin yapılmamasını sağlamak. Yani biz yangın denetimini de üstlenirsek gerçekten yangına karşı denetim mi yapacağız yani gittiğimiz otelde? Böyle bir olasılık var mı? Yok. Yangın denetimi yapılmıyorsa, ya yurttaşlar yapsın deniyorsa, demek ki yangın denetimi yapılmasın deniyordu. Dolayısıyla burada işleyiş kısmı nasıl olacak, o kısmı size bırakalım. Ben de çünkü merak ediyorum. Benimki sadece bir öngörü.

S. U: Yani burada aslında yurttaşa bütün sorumluluğun bırakılması meselesi çok ağır bir problemi işaret ediyor. Ben de katılıyorum. Öte yandan da zaten algoritmik şeffaflık konusunda sosyal ağlar yıllardır büyük eleştirilere maruzlar. Yani üçüncü parti organizasyonlarının da işte neyi görünmez kıldığı, neyi fact check edip sildiği vs. gibi meseleler zaten sektörer olarak da uzun yıllardır tartışma konusu. Zaten Amerika Birleşik Devletleri'nde de Trump'ın iktidara gelmesiyle birlikte sanki bir hediyeymiş gibi. Padişah tahta çıktığında diğer ülkelerin liderleri ona hediyeler yollar ya. Ben Zuckerberg'in Trump'a böyle bir hediye verdiğini düşünüyorum. Açıkçası bu olan bitendi. Yine mesela hemen seçimden önce Washington Post Amerika'da yaklaşık 30 yıldır sürdürdü. Endorsement yani başkan önerme geleneğini bıraktığını açıkladı ve bu seçimlerde herkes demokratları önermelerini beklerken kimse önermedi. Bu da mesela Jeff Bezos'un Trump'a yaptığı kıyaktı. Şimdi bunun böyle bir hediye olduğu gerçeğinden yola çıkarsak, bu topluma bu işin havale edilmesi meselesinin aslında Trump nezdinde dünyadaki dezenformasyon, mezenformasyon ve mal informasyonuna yararlanan bütün siyasal akımlara illaki iktidar olmalarına gerek yok, muhalefette de olabilir. İşte Almanya örneğine bakarsanız oradaki işte EFD vesaire gibi kurumların, siyasal aktörlerin de yarar sağlayabileceği bir durum. Türkiye'deki aşırı sağcı göçmen karşıtı siyasal aktörlerin de mesela rahatlıkla çıkar sağlayabileceği bir durum bu. Ama tabii ki böyle durumlardan en çok kârı iktidarlar eder. Neden? Çünkü netice itibariyle bu üçüncü parti organizasyonlarının imza attığı bu IFCM bildirisi Çok ciddi yani hakikate dayanan içeriklerin sadece doğru diye işaretlenebildiği bir yer. 3. parti anlaşması sayesinde ciddi anlamda yanlış bilginin göründürülüğüne karşı mücadele edilebiliyordu.

En azından bu çıkan Meta'nın kendi platformunun içinde. Ama bir yandan da son 3 yılının son 4 yılını değil yani son yılların Twitter'ına bakacak olursak hem algoritmik olarak hem de içeriksel olarak zaten X topluluk notları olsun olmasın korkunç bir yanlış bilgi hanedanına dönüşmüş durumda. İnsanlar da bu topluluk notlarını özellikle son 1 yıl içerisinde ciddi anlamda kullanıyorlar ve X eskiden olduğuna göre çok daha fazla topluluk notu göstermeye başladı. Türkiye'de de bu alışkanlık haline geldi. Bu vatandaşa verilen bir sorumluluk olarak çok problemli, %100 katılıyorum. Ama öte yandan da şöyle düşünüyorum, vatandaşın da geçmişte bu niye teyitlenmiyor diye sorduğu çok fazla soruyu kendisi üzerine çalışabileceği bir alan haline getiriyor. Yani çok gri değil ama az da olsa grinin tonlarını barındıran bir karar bence. Yani established politics dediğimiz fazlasıyla yerleşmiş küresel politikaların bazı durumlarda işte Filistin meselesi gibi meselelerde platformlarının ne tür kararlar aldığı, nasıl karartma politikaları uyguladığını biliyoruz. Bazen mesela Filistin'in karşısında ya da Filistin aktivistlerine karşı yapılan propagandaya karşı da üçüncü parti uygulamaların yarattığı bir koruma kalkanı olabiliyordu. Ama benzer bir şekilde onların da koruma kalkanı uygulayamadığı noktalarda şu an mesela Twitter'da çok fazla pro-Filistin yani Filistin yanlısı içeriğinde komünite tarafından doğrulandığını görebiliyoruz. Böyle bir şey var.

Son olarak şöyle söyleyeyim. %100 katıldığım nokta şu. Netice itibariyle iki tür örgütlenme var sosyal medyada. Bir bence rizomatik, köksap dediğimiz insanların kendi aralarında politik sahiplerle birlikte örgütlendiği nokta. Soldan sağa neredeyse herkes bunu yapıyor. Bir de AstroTurfing yani bu işte İngilizce halı saha anlamına geliyor, yapay-çim bağlamında. Bu yapay çim dediğimiz örgütlenmelerde işte markaların veya işte kurumsal güçlerin, siyasi partiler vs. bir kuruma, bir grup insana para verip bir gündem yarattırabildiği bir şey. Şimdi yani şöyle bir durum olabilir. Varsayalım ki Edamlı bir politikacı, ben de bir politikacıyım. Ben Edamlı'nın önünü kesmek istiyorum ve diyorum ki yanımdaki bütün kolektif, benim için çalışan ve kamuoyu yaratan gruba bu kişinin yazdığı şeyle ilgili bir topluluk notu oluşturmak üzere 100 tane 200 tane topluluk notu bıraktım. Yeni bir savaş alanı açmış oldu aslında bu karar. Yani kitlerinin bilgeliği dediğimiz şey linç toplumunun eline biz bir tane daha şey vermiş olduk bıçak vermiş olduk. Kimin ilk bıçaklanacağı çok da şey değil aslında, sürpriz değil yani. En dezavantajlı kimse, kadın kimse, LGBTQİ kimse, göçmen kimse o bıçaklanacak tabii ki.

D. Ö: Peki Sarpan, iki hattan bahsediyorsun. Duyduğum birincisi zaten Zuckerberg'in de diğerlerinin de tırnak içinde Techno Boys diyelim, Chicago Boys'un yeni versiyonu. Hatta geçen programda da Chicago Boys'un steroiddeki hali gibi bunlar demiştik. Bu Tekno ergenlerimizin diyeceğim. Çünkü kullandıkları bütün dil ve şeyde, üslupta çok ergen bir erkeklik halini anlatıyor, bir onların çıkan padişaha hediyeler vermesi gibi tanımladı. Zira bu tanımın da çok sürpriz olduğunu düşünmüyorum. Çünkü News Lab'teki yazında da bu meseleyi teknofeodalizm ve teknoderebeylikleri üzerinden ele alan bir paragraf da koymuştun. Yani biz aslında epey de geride bıraktığımızı zannettiğimiz ve bırakmadığımızla yüzleştiğimiz bir yapılanmayı tekrardan sanal dünyanın gücüyle beraber kuruyoruz. Şu anda onun eşiğindeyiz. Bu eşikte daha demokratik güçler ya da daha ortak fayda için çalışmaya çalışan sosyal faydacılar nasıl hareket alanı bulabilecekler? Birinci sorum bu olacak. İkincisine sonra geliriz. Bu zaten tek başına yeteri kadar büyük bir soru belki de.

S. U: Aslında ben tabii size teknofeodalizm kavramını, Yanis Varifakis'ten yani işte Yunanistan'ın eski finans bakanından ödünç aldım. O teknofeodalizmle ilgili bir kitap yazdı. Bu kapitalizmin sonu mu acaba diye sordu. Türkçe'ye henüz çevrilmedi bildiğim kadarıyla ama kitabı okurken en azından şöyle bir hisse kapılmıştım: Gerçekten kapitalizmin sonu tam olarak gelmiyor benim bakış açıma göre ama bu işte platform sahipleri ya da büyük lojistik dijital sahibi olan insan da dahil olmak üzere bu teknolojik dünyanın liderleri tam anlamıyla o dere beyi tanımına uygun hareket ediyorlar. Çünkü günün sonunda neredeyse sıfır artıda üretip dijital pazar yerleri oluşturup üretketici yani sizin bizim gibi işte internete içerik koyan ama aynı zamanda internette içerik tüketen ama bunun karşılığında çoğunlukla para almayan insanların emeği üzerine kurulu. Ya da işte Kayseri'deki halıcının İstanbul'daki alıcıyla buluşmasını sağlayacak bir dijital pazar yeri kurmakla mükellef birkaç tane servisleri var ve bir tür bulut kapitalizmi içerisinde hareket ediyorlar ve bulut kapitalizminin ben bir bulut faşizmine evrilebileceğini düşünüyorum. Burada ne demek istediğimi şöyle anlatayım. Bunlar dünyadaki en büyük kar üreten kurumlar. Meta'nın da işte diğer kurumların da aralarında olduğu kurumlara baktığınızda zaten Musk dünyanın en müreffeh adamı olarak görülüyor. Bunların aslında büyümesinin sebebi de işte kobiler vesaire ya da küçük startuplar yerine merkez bankalarının büyüme potansiyellerine düzenli olarak yatırım yapması var ufak işe göre bu kurumların ve kapitalizm kendi eliyle beslediği bu teknoderebey canavarlıklarına şu an teslim olmuş durumda. Çünkü bu teknoderebey canavarlar iki şey yapıyorlar. Birincisi bütün ekonomik koşulları değiştiriyorlar. Yani algoritmik olarak örneğin o büyük dijital pazar yeri Jeff Bezos'un sahip olduğu bir ürünün satılıp satılmaması konusunda bir tür tanrı işlevi görüyor ve bununla ilişkili çok fazla makale var öne çıkma çıkmama için koşulları konusunda markalar bağlamında. Benzer bir şekilde örneğin Elon Musk'ın sahip olduğu platform bugün bir siyasetçinin var olup olmama konusundaki en önemli engellerinden biri. Tam da buradan baktığımızda ortaya şöyle bir hikaye çıkıyor.

ö

Teknofeodalizm yani teknoderebeyliği kavramını Varoufakis haklı bir şekilde kullanıyor mu? Evet. Çünkü eğer siz marketi yönetiyorsunuz, siyaseti yönetiyorsanız ve kapitalizmin bile söz verdiği liberal demokrasi ilkelerini rahatlıkla ayaklar altına alabiliyorsanız, İşte İskandinav dünyasının medyaya kazandığı Corporate Social Responsibility model yani kurumsal sosyal sorumluluk modeli diye işte akademisyenlerin tanımladığı modeli rahatlıkla çiğneyip bir vahşi pazar ekonomisi ve vahşi pazar enformasyon alanı oluşturabiliyorsanız siz tam anlamıyla bir derebeyisiniz. Hatta şöyle bir derebeyinden bahsediyorum yani derebeylik deyince insanın aklına gelen O böyle işte bundan yüzlerce yıl öncesinden kalmış, dişini hayatı boyunca hiç fırçalamamış, kirli ağızlı, korkunç, herkese kötülük eden insan fotoğrafı vardır ya filmlerden aklımızda kalan. Gerçekten hep bunun gibiler. Aralarındaki tek farksa...ABD başkanlığına başlanan gün veya yemin günü diyebileceğimiz gün gibi günlerde birinci sırada olmaları ve padişahım çok yaşa diyerek merkez bankalarından ya da evrensel olarak gelecek fonlardan en fazla faydalananlar konumunda olmalarıdır. Bugün yani herhangi bir medya patronunun gelip bizim ülkemizin cumhurbaşkanı ile de kolay kolay el sıkışamayacağı bir gerçek ama bu kişiler öyle bir güç alanına sahipler ki istedikleri ülkeye gidip sanki kendilerine ait bir ülkeleri varmış gibi muamele görebiliyorlar. Biraz derebelik kavramı da buradan geliyor. Yani fiili olarak bir ülkesi olmasa bile dijital bir varlığı olan ve bu dijital varlığın birçok ülkenin toplam gelirinden daha fazla gelir olduğu düşünüldüğünde bu insanların gizli krallıkları olduğunu ben düşünüyorum. Teknoderebeylik çok güzel bir tanım oluşturabiliyor ama bir anlamda da enformasyon imparatorları var karşımızda. Birbirlerine karşı ne zaman savaşacakları tabii ki daha büyük bir merak konusu. Çünkü Musk'ın kendini Zuckerberg ya da Bezos ya da TikTok'un CEO'su ile vs. aynı torbada görmediğini hepimiz tahmin ediyoruzdur. öngörülemez hareketlerindendi. Şu an...

R. K: Kendini zaten o torbanın dışına çıkardı ABD pozisyonuyla.

S. U: Tabii, devlet de rol aldı yani.

R. K: Evet. Bu arada, tıpkı feodalizmdeki lordlar gibi kendi toprakları üzerlerindeki kuralları belirliyorlar. Aslında mikro anayasalar yazıyorlar. Teknoloji platformlarının algoritmaları, kullanım şartları, bunlara bakarsanız Bunlarla ilgili de pazarlık gücüne sahipler. Bizim tarihimizde de var. Devletler dönüp bunu yaparsanız şöyle olur, bunu yaparsanız böyle olur dediğinde direnebilecek kuvvetleri de var çoğu zaman. Burada herhalde belirleyici olan, onu da soru olarak sormuş olayım, bir taraftan da bunların karşısında, bu kuvvetlerin karşısında Başka bir ekonomik kuvvet, siyasal ekonomik kuvvet var, Çin. Ama o bir devlet tarafından yönetilen şirketlere sahip bir yapı. Ve ilgiyle izliyorum ben de neler olacak diye. Bunlar aralarında ne zaman savaşacaklar sorusunun bir de bu tarafı var. Bir de savaşacakları bir devlet de var yani sonuçta.

S. U: Aslında sen sorunun içinde yanıtı verdin. Hani derebeyler aynı zamanda derebeyler askerde yollarlar ya şey imparatorluğa veya işte padişahlığa vakti geldiğinde kimle savaşacak bu ordular sorusunun yanıtı tam da Çin yani her anlamıyla ki zaten TikTok'un ABD merkezli olması ya da ABD'li bir sahibi olmasını gerektirecek kadar ABD'nin TikTok'u şu an taciz etmesi, Trump'ın affıyla açık kalan bir yer haline gelmesi vs. bunun bir göstergesi. Ama Çin zaten herhalde dünyaya baktığımızda en problemli ülkeler listesinde, ilk 5'i zorlayan ülkelerden biri. Ama sanırım kafamızda şöyle bir şey var, Çin o kadar kötü ki deyip, aynı zamanda Amerika'nın da ne kadar korkunç olabileceğini herhalde bu tarz meselelerde öngörmemizi engellemek istiyor şu an. Bir tür liberal pembe gözlük sakıyoruz ekonomik bağlamda. Bence iki tarafında bir şey gibi bir Black Mirror bölümü gibi hayatlarımızı mahvetmesini izlemememiz gereken ve desentralize ağlara, yani işte merkezi olmayan sosyal ağlara yönelmemiz farklı ilişkin metotlarını tercih etmemiz gereken bir döneme giriyoruz.

R. K: Evet, bu son söz olsun. Bu iletişim metotlarını descentralize, merkezsiz, hepimizin daha özgür kendimizi ifade edebileceği, toplumların ifade edebileceği bir ağ için, bulut için diyelim, öyle bitirelim. Programın sonuna geldik. Diğer camdaydık hep birlikte. Doktor Sarpan Uzunoğlu bizimle birlikteydi. Ben Rauf Kösemen ve Damla Özlüer ile birlikteydiniz. Her salı 16.30'da olduğu gibi bu Salı da buradaydık. Gelecek haftada görüşmek üzere. Çok teşekkürler Sarpan.

S. U: Ben teşekkür ederim.

D. Ö: Hoşçakalın.