Büyük felaketin ardından, günün ve belki de bin yılın ender iyi haberlerinden biri şöyle geldi: Tsunaminin yerle bir ettiği o uzak, yapayalnız Andaman, Nicobar ve Sentinel adaları üzerinde yıkımdan sonra canlı kalan insan olup olmadığını keşfe çıkan sahil koruma helikopterine bir ok atıldı!
Biz medeni dünya insanlarının Sentinel ya da "Gözcü" adını verdiği adaların üzerinde alçak uçuş ve rasat yapıyordu helikopter. Bu adalarda onbinlerce yıldır avcı-toplayıcı yaşam tarzını hiç değiştirmeyen sürdüren "ilkel" kabilelerin bir gözcüsü, kumsalda tek başına göründü birdenbire. Göğsündeki tılsımlı muskası ve "edep yerini" örten yapraklar dışında çırılçıplaktı. Başını kaldırıp gökyüzünde süzülen helikoptere baktı. Sonra, yayına bir ok takıp helikoptere attı. Ada yerlilerinin binlerce yıldan beri modern dünyaya gönderdiği mesajların tıpatıp aynıydı bu da: "İyiyiz. Bizi rahat bırakın!"
Aslında, mesajın bir fazlası da vardı: Jarawa kabilesine mensup ilkeller, "meraklı" modernlerin bir sorusu daha olduğunu da anlamışlardı. İçinde hükümet yetkililerinin ve batılı gazetecilerin bulunduğu bir başka helikopter dolusu insanla buluşmayı kabul ettiler. Ormandan çıkan Aşu adlı delikanlı ve altı arkadaşı, 250 kişilik kabilelerinin tüm üyelerinin hayatta olduğunu bildirmek için ilk kez doğal yaşam ortamları olan ormandan dışarı çıkmışlardı. Yedi delikanlının da ellerinde yay ve 5'er ok, başlarında yapraklardan yapılma renkli eşarplar vardı. |
|
"Depremden sağ salim kurtulduk," dedi Aşu, bir tercüman aracılığıyla. "Balughat'taki ormandayız."
Aşu, ahvallerini merak edenlere meramını böyle dosdoğru ve kısaca anlattı. Yayını, oklarını ve törenlerde yüzünü boyamak için kullandığı küllerin içinde durduğu kutuyu gösterdi boynunda asılı olan. Sonra, eliyle işaret ederek "khamma" yani su istedi ve verilen suyu içti. 6 bine yakın insanın kaybolduğu, 900 kişinin öldüğü adalarda sadece kendi ilkel kabile halkının nasıl olup da bütün üyeleriyle birlikte hayatta kaldığını açıklama zahmetine katlanmadı pek. AP muhabirlerinin fotoğraf çekmelerine ise hiç izin vermedi.
"Fotoğraf çekerseniz, hastalanırız biz," dedi, nazikçe.
Soruların biraz daha uzaması üzerine de, gene nazikçe kestirip attı:
"Benim dünyam orman. Senin dünyan dışarısı. Biz dış dünyadan insanları sevmeyiz."
Bunları dedi Aşu ve sonra altı yoldaşıyla ormana döndü. Okunu atmış, suyunu içmiş, sözünü söylemişti.
Modern tarihin gördüğü en büyük felâketlerden biri olan deprem ve tsunami sonrasında modernle ilkelin kısa ve geçici buluşması böyle oldu işte.
* * *
Antropologlar, bu adalarda yaşayan ilkellerin bazılarının 70 bin yıllık mazisi olduğunu söylüyorlar. Sayıları 400 ile 1000 arasında olduğu tahmin edilen bu kabilelere Jarawalar, Ongeler, Andamanlılar, Sentinelliler ve Şompenler adı veriliyor. Çakmak taşlarıyla ateş yakan, ok ve yayla balığa ve ava çıkan, saz ve yapraklardan kulübelerde oturan bu insanların, Afrika'dan geldikleri ve onbinlerce yıldır bu hayat tarzında en ufak bir değişiklik yapmaya ihtiyaç duymadıkları belirtiliyor.
Tsunamiden nasıl kurtuldukları sorusunu Aşu'nun ve arkadaşlarının cevaplamasına da hiç ihtiyaç yoktu: Onlar 70 bin yıl boyunca bütün belalardan nasıl kurtuldularsa öyle kurtulmuşlardı elbette: Rüzgârı okuyarak, havayı koklayarak, denizin derinliğini onbinlerce yıllık kürekleriyle ölçerek, onbinlerce yıldır yaptıkları gibi, tehlikenin geldiğini sezdikleri yerin aksi yöne kaçarak...
Helikopterden inen modernlerin nedense sormadığı ikinci soruyu da kendimiz sorup kendimiz cevaplayalım bari: Bu ilkeller her zaman "ayrı dünyaların insanları"ydı; burası doğru elbette, ama dış dünyadan insanları her zaman sevmedikleri doğru olmayabilir: Andaman ve Nicobar Adaları Ekolojisi Derneği Başkanı'na göre Aşu'nun büyük dedeleri gayet "barışçı" insanlarmış. Ama, adalarına ve topraklarına önce İngilizler, ardından da Hintliler tecavüz edince onlar da birden barışseverliklerini yitirip düşmanlaşıvermişler nedense. Bugün sayıları 250 kadar olan Jarawaların dedelerinin okları, İngilizlerin mermilerine karşı yetersiz kalınca, sadece 1859 yılında binlerce Jawaralı İngilizlerin elinde can vermiş. Daha sonraki yıllarda, dış dünyanın bu kabilelerle "ilgilenmesi" sonucu, adalılar arasında alkolizm ve hastalık başgöstermiş. Bir de, bu derin ilgi adalı yerli kadınların fena halde cinsel istismarı ile sonuçlanmış...
Aşu'nun okunu iyi okumayı öğrenebilsek iyi olurdu. Ama, yakın okuma gözlüklerimizin merceklerinin odağında bir sorun var galiba...
Devamı haftaya...