No.422 – İki Savaşı da kaybediyoruz galiba

-
Aa
+
a
a
a

Hafta sonunda iki önemli olayı birden idrak ettik: Bir yandan, yeryüzünün en kanlı faciasını, yani İkinci Dünya Savaşı’nı sona erdirmeye yönelik ilk adım olan Normandiya Çıkarması’nın (D-Day) 60. yıldönümü büyük batılı liderlerin de katıldığı görkemli törenlerle anılmaya başlandı. Öte yandan, yeryüzünü gelecekte bekleyen en büyük tehdidi bir kez daha düşünmek amacıyla, bildiğimiz hiçbir önemli liderin katılmadığı ve hiç de görkemli sayılmayacak toplantılarla Dünya Çevre Günü’nü “kutladık”...

 

Biz tam bu idrak içindeyken, Birleşmiş Milletler’in en kapsamlı çevre anlaşması sayılan UNFCC sekreterliğinden bir haber geldi önce: Petrol, doğal gaz ve kömür yakılmasından dolayı ortaya çıkan salımlar “ürkütücü hızda” artıyormuş. Kuzey kutbu buzullarının eriyip çözülmesi; kasırga, sel gibi aşırı iklim olaylarının giderek hızlanan bir ritmde artması ve – en önemlisi, Amerikan iklimbilimcilerinin Hawaii’deki Mauna Loa yanardağı’nda yaptığı son ölçümlerde gözlendiği üzere – atmosferdeki karbon diyoksit yoğunluğu oranlarında bir yıl içinde bile önemli bir artış (milyonda 3 parçacık!) olması, küresel ısınma tehlikesini bir kez daha gözler önüne sermiş. “Kayıtlara geçen bu artış olağanüstü,” demiş iklimbilici çevre aktivisti Jennifer Morgan. “Ve ürkünç!” (OneWorld.net, 5 Haziran 2004)

 

Nazi’lerin dünyaya yaptıkları da ürkünçtü: 50 milyon ölü, haddi hesabı olmayan yıkım, yangın, göç ve acı... Britanya’nın ve dünyanın en saygın bilim adamlarından biri olan James Lovelock’un, gene geçen hafta sonuna doğru Devon’da önemli bilim insanlarına, önemli devlet memurlarına ve – önemsiz ama gidişat konusunda kaygılı – sıradan vatandaşlara verdiği bir konferansta söyledikleri ise her iki olayı birleştiriyor ve dolayısıyla iki kat ürkünç bir mesaj veriyordu:

 

“60 yıl önce insanların savaşa karşı tavrı ile şimdi küresel iklim değişikliği karşısındaki tavrı arasında belirgin bir benzerlik görüyorum... 1930’ların sonunda ben bir öğrenci iken savaşın kapımızda olduğunu biliyorduk, ama bu konuda ne yapılması gerektiği konusunda hiçbirimizin net bir fikri yoktu. Çoğumuz, pek yakında gayet tatsız birşey olabileceğini biliyoruz, ama tıpkı 1938’de Münich’te olduğu gibi, şimdi de Kyoto anlaşmasıyla bir ‘yatıştırma’dan başka birşey düşünemiyoruz.” (BBC, 4 Haziran 2004)

 

Günümüzün en geçerli metaforu, belki de her zaman olduğu gibi, gene savaş. Uzun yıllar önce ozon tabakasındaki tehlikeli incelmenin ilk tespitini yapmaya imkan veren aletin mucidi olan Profesör Lovelock, yeryüzünün tek bir canlı organizma olarak işlev gördüğünü ve hayatın kendini ayakta tutması için gerekli koşulları yarattığını öne süren ünlü Gaia (Tabiat Ana) hipotezinin de sahibi. İnsanoğlunun (ya da insankızının) olağanüstü tahripkâr faaliyetleri karşısında gazaba gelen Tabiat Ana’nın, bu müthiş öfkesini küresel ısınma olarak gösterdiğini söylüyor ve bunun insanlık için sonuçlarının dünya savaşlarından çok daha beter olacağını belirtiyor:

 

“Biz bizzat Yeryüzü ile savaşa giriştik [...] Dolayısıyla, şimdi de Gaia’nın boy hedefi halindeyiz!”

 

Avrupa’yı kendi yarattığı Nazi canavarının pençesinden kurtarmak üzere imdada yetişen ABD’nin şimdiki başkanı, ‘D-Day’in 60. yıldönümünün şaşaalı törenlerinde Avrupa’da boy gösterdi ve doğrusunu isterseniz hiç de kurtarıcı gibi karşılanmadı. Medeniyeti, kendi yarattığı terorizm canavarından kurtarmak için ona karşı savaş açan ABD yönetimi, yeryüzünün dört bir yanında yükselen terör ve şiddet dalgası karşısında pek de bu savaşı kazanacak gibi görünmüyor.

 

NRDC adlı ABD çevre kurululuşunun sözcülerinden Robert F. Kennedy, Jr’un da etraflıca belgelediği gibi, petrol, kömür, madencilik, kimya, otomotiv, arazi, tarım endüstrisi, vb şirketlerinin temsilcilerini olağanüstü yükseklikte bir oranda içinde barındıran ABD yönetiminin (petrolcü Başkan Bush ve onun petrolcü yardımcısı Cheney dışında, 48 yöneticinin 31’inin doğrudan enerji sektörü ile bağları var; kabinenin ve Beyaz Saray’ın, enerji sektörünün rüya takımı olduğu rahatlıkla söylenebilir!) öncülüğünde Tabiat Ana’ya karşı açılan savaş, teröre karşı savaştan çok daha büyük boyutlarda. (R. F. Kennedy, Jr., “Crimes Against Nature”, Rolling Stone, 11 Aralık 2003)

 

Peki siz, insanlığın büyük kısmının ve bildiğimiz anlamda çağdaş endüstri medeniyetinin bu savaşta galip gelebileceğini düşünüyor musunuz sahiden?

 

Şahsen ben – Marduk gezegeni ile küresel ısınma arasında ilişki kurma gibi ‘tehlikeli’ saptırma girişimlerini ve bilumum benzer ‘idraksizlik’leri sonsuza kadar bir yana bırakarak – Tabiat Ana’ya karşı karşı girişilen savaşta kazanacağımız zaferin kutlandığı ‘D-Day’ gününü içimizden kaç kişinin idrak edeceğini pek merak ediyorum doğrusu.

 

Devamı haftaya...