Merhaba kâinat!..
Arjantin’de seçimler: İMF’nin bütün isteklerini yerine getirmiş olmasına rağmen tarihinin en büyük krizini yaşamakta olan ve yoksulluğu düşen nüfus oranının yüzde 58’i bulduğu bir ülkede. Bu ülkede, Platon’un o kadim özdeyişi ile “zorunluluk icatların anası” olunca, her hafta yeni bir icat yaşanıyor: Halkın neredeyse sınırsız alternatif arayışlarının ürünleri: 4 yıldızlı bir otelin kendi temizlik işçileri tarafından yönetilmeye başlanması, ardından tezgâhtarlarının yönetimine geçen bir süpermarket, derken pilotlarla hosteslerin bir kooperatif işletmeciliği ile uçuşlarına devam eden bir yerel havayolu, dikişçi kadın işçileri tarafından bir hayli büyük başarı ile yönetilen elbise fabrikası... (Bkz.: Naomi Klein, “Argentina’s Luddist Rulers, Globe & Mail/Canada, 24 Nisan 2003.)
Ve bu ülkede, iki haftada dört başkan devrildikten sonra nihayet yapılabilen seçimlerde ikinci tura kalan adayların ikisi de eski partiden, ülkeyi batıran eski sistemin eski ürünleri! Hele önde giden aday, tam anlamıyla kokuşmuş eski sistemin en tipik ürünü ve temsilcisi, “Türk” lâkaplı Menem olunca, insan şöyle bir durup düşünüyor doğrusu: Böylesine yaratıcı alternatiflerin alabildiğine cesaretle fışkırdığı bir bataklık ortamda, bataklığın ta kendisinden fışkırmış bir “siyasetçi”nin alternatif olarak ortaya çıkması, böylesine sığ, hayal gücünden böylesine uzak, binbir türlü bayat dolandırıcılık numaralarına böylesine batmış bir adamın bir bataklık kurutucusu ihtimali olarak belirmesi nasıl bir paradoksun ürünü olabilir?
* * *
Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizinin temelinde yattığı söylenen banka hortumlama olaylarını reforme etmek üzere harekete geçirdiği BDDK’nın eski başkanının ağzından bu reformun yapılamadığını, cebellezi edilen paraların hukuki boşluklar yüzünden tahsil edilemediğini itiraf ediyor. Karar ve icra aşamasında yapılan avukat değişikliği başvurularının davaların aylarca ve neredeyse sonsuza kadar uzamasına yol açtığını belirtiyor eski başkan. Bu durumda, ekonomi reformu yapılabilmesi için önce hukuk reformu yapılması gerektiği ortaya çıkıyor yani. O zaman da insanın aklına bir soru geliyor tabii: Neden böylesi bir “hukuk engeli”nin düzeltilmesi yolunda bir talep gelmemiş bundan en çok şikâyetçi olan başkandan? Ve eski başkan, başkan değilken değil de neden şimdi dile getiriyor bu şikâyetini?
Ama, bir soru daha: Bazı medya organları bu hukuki boşluklardan yararlanan hortumcuların kendilerine rakip medya yoluyla ortalığa saldırarak kendilerini korumaya aldıklarını söylüyor. Peki ama halkın paralarını korumak isteyen aynı medya organlarının yönetici ve yazarları Türkiye Cumhuriyet tarihinin medyaya en ağır ve keyfi özgürlük kısıtlayıcı bazı hükümlerini getiren bir yasayı, Radyo & Televizyon Yasasını, dünyanın en şeffaf yasası olarak sunmuşlardı bir yıl önce. O zaman bunu söyleyenlerin bugünkü suçlamalarına nasıl inanacağız peki?
Son soru: Siyasetçileri siyasetçi, idarecileri idareci, maliyecileri maliyeci, gazeteleri gazete yapmanın yolu yordamı nedir?
Devamı yarın...