Bu haftaki Ufuk Turu’nun ana gündemi Ukrayna kriziydi. Ahmet İnsel, kriz meselesine ek olarak Credit Suisse hesaplarının ifşasına ve tamamen bir şahıs yargısı haline gelen ceza sistemine değindi.
(22 Şubat 2022 tarihinde Açık Radyo’da, Ufuk Turu programında yayınlanmıştır.)
(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)
Ömer Madra: Günaydın Ahmet merhabalar.
Ahmet İnsel: Günaydın.
Özdeş Özbay: Günaydın.
ÖM: Evet, herhalde Ufuk Turu’nda Ukrayna'nın ve Avrupa'nın üzerinde ki bulutlardan başka bir şeye kolay kolay değinmek, öyle başlamak imkansız yani.
Aİ: Evet, dün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Donetsk ve Luhansk bölgelerinin bağımsızlığını tanıyacağını ilan etmesinin ardından, oraya “barış gücü” adı altında, tırnak içinde tabi, barış gücü adı altında Rusya askerlerini yollama kararı aldı ve böylece 2014 yılında imzalanmış olan Minsk Anlaşması sona erdi. Minsk Anlaşması'nda bu bölgelerin bağımsızlığının tanınması ve bunun dışında oraya Rusya’nın asker yollamaması da öngörülüyordu. Dolayısıyla bu Minsk görüşmeleri sona erdi.
Şimdi size küçük bir detay söylemek istiyorum, geçen hafta Pazartesi günü, Macron’un ziyareti sırasında hatırlayacaksınız, Moskova’da Vladimir Putin Macron’la bir basın toplantısı gerçekleştirmişti ve orada çok sert bir konuşma yapmıştı. 2-3 gün önce, o sert konuşmanın içinde Ukrayna devlet başkanı Zelenskiy’e yönelik olarak şöyle bir cümle kullandığını okudum ve nasıl bir tavır içinde olduğunu anlatmak için zannediyorum bu cümle yeterli. Kelime, kelime çeviriyorum şöyle demiş; “Güzelim”, Zelenskiy’e yani Ukrayna devlet başkanına hitap ediyor, “Güzelim, hoşuna gitsin ya da gitmesin dayanacaksın”. Bu cümle, Rusya'daki erkek egemen, cinsiyetçi bir ifade ve aynı zamanda bir cinsel saldırıyı, iğfali olumlayan bir şarkının içinden alınmış bir söz.
ÖM: Irza geçmeyi savunuyor yani bir anlamda, öyle bir şarkı.
Aİ: “Güzelim hoşuna gitsin, gitmesin dayanacaksın.” lafından ne anlayacağımızı zaten bir hafta önceden de Putin ifade etmişti. Şimdi biraz evvel siz de bahsettiniz, yavaş yavaş bu bağımsızlığı tanıyan ülkeler listesi gelmeye başlayacak ve bunu ilk tanıyan ülke Rusya oldu, arkasından Nikaragua geldi. Yalnız şunu belirteyim, siz biraz evvel bahsettiniz ama daha önceden, Güney Osetya, Abhazya, Transnistria gibi Rusya'nın himayesinde bağımsızlık ilan etmiş, biri en eskisi Moldovya da Transnistria, diğer ikisi Gürcistan'daki üç bölgeyi tanıyan ülke sayısı aslında o kadar fazla değil. Güney Osetya ve Abhazya’yı tanıyan ülkeler arasında bugüne kadar Rusya var tabii ki, Nikaragua var, Venezuela var, Nauru Adası var ve Suriye var. Bunun dışında başka ülke tanımamış bu ülkeleri.
ÖM: Beş ülke yani.
Aİ: Yani Rusya, Abhazya. Güney Osetya’yı Abhazya tanımış. Birleşmiş Milletler’in tanıdığı ülkelerin arasından sayarsak, Rusya, Suriye, Nikaragua, Venezuela ve Nauru Adası. Nauru Adası’nı bir kenara bırakalım, Nikaragua var, Suriye, Venezuela. Bunun dışında tanıyan başka ülke yok. Transnistria’yı ise Rusya, Güney Osetya ve dağlık Karabağ ki dağlık Karabağ’ı kimse tanımıyor, Ermenistan bile tanımıyor biliyorsunuz dağlık Karabağ’ın bağımsızlığını. Dolayısıyla o kadar da paldır küldür diğer ülkeler tanıyacak, Türkmenistan veya Kırgızistan veya Kazakistan tanıdı diye düşünmek, tanıyacak diye düşünmek o kadar kolay değil çünkü her ülke Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde bu tanımayı gerçekleştirmeyi düşünüyor. Her ülkenin de kendi ülkesinde “olur da burayı tanırsak başkaları da bizim ülkemizde başka şeyleri tanırlar” endişesi taşıdığını unutmamak lazım. Dolayısıyla, Transnistria örneğin en eski örnek, Rusya ve Güney Osetya ve dağlık Karabağ dışında kimsenin tanımadığı bir ülke. Rusya'nın bu tür kurduğu, Moldovya’nın sınırında dominyon ülke dediğimiz veya eski tabirle kolonyal ülke dediğimiz ülkeler arasında öyle çok fazla dışarıdan tanınan yok. Tabi bunlar tamamen Rusya himayesinde var olan bölgeler.
Tabii Donetsk bölgesinin bir özelliği var. Donetsk bölgesi doğrudan Rusya sınırında, yani diğerleri Rusya ile sınırı olan bölgeler değildi ne Transnistria, ne Güney Osetya ne de Abhazya. Dolayısıyla askeri birlikleri oraya yollamakla beraber doğrudan bir müdahaleyi, sınır birliğini oluşturması mümkün değildi. Donetsk bölgesinde bir ikinci hamle, Kırım'da yaptığı gibi ilhak hamlesi olabilir, fakat şimdiki durumda bunun gerçekleşme şansı biraz daha az gibi gözüküyor ama bu gidişatta Putin'in ilhak adımı atmasının önünde şu an herhangi bir engel yok. Artık kendisi asker oraya yolladıktan sonra bağımsızlığını ilan edip de Kırım'da olduğu gibi ilhak edebilir, bağımsızlık referandumundan sonra bir ilhak referandumu yapılabilir. Bütün bunlar sonuçta Ukranya'nın doğusunun, Rusya'nın himayesine ve kontrolüne geçmiş olduğunun tescili.
İnsel: "Kısa vadede geri adım atılacağını zannetmiyorum"
Buradan geri adım atılır mı? Kısa vadede geri adım atılacağını zannetmiyorum. Rusya ile batı arasındaki ilişkiler telafisi kısa zamanda mümkün olmayacak biçimde kötüleşmiş durumda ve bu nedenle Avrupa'nın da gaz bağımlılığını, Rusya ile olan gaz bağımlılığını, azaltması için çok ciddi bir çaba göstermesi gerekecek. Biliyorsunuz burada Amerika'nın da Avrupa'nın Rusya'ya olan gaz bağımlılığını azaltması konusunda ciddi bir menfaati var çünkü Amerika’da artık gaz ihracatçısı bir ülke ve Amerika'nın amaçlarından bir tanesi de Avrupa'nın kısmen Amerika’dan sıvılaştırılmış gaz ithalatını başlaması. Bu durum tüm bu gürültü patırtı içinde ikincil bir konu olarak ele alınabilir.
ÖM: Tabii başka bir yönden bakıldığında son derece büyük bir önem arz ediyor çünkü asıl iklim kriziyle ve dünyayı ciddi şekilde tehlikeye düşüren kriz ile ilgili yeni bir problem bu. Gazın, fosil yakıtların en önemlilerinden ikincisinin, bu şekilde önem kazanması da ayrı bir şey tabii.
Aİ: Zaten şu anda da önem kazanmış durumda, onun yerine ikame edeceğiz, neyi getireceğiz, nereden sağlayacağız endişesi şu anda Avrupa içinde, özellikle Almanya'da ve eski Doğu Avrupa ülkelerinde ciddi bir “Rusya'dan alacağımız gazı kesersek nereden bu gazı kısa vadede alabiliriz veya onun yerine ne koyabiliriz?” sorunu tabii ki hızla Fransa'da olduğu gibi nükleer enerjiyi gündeme getiriyor. Yani nükleer enerji bütün bunların çözümüdür, biliyorsunuz Avrupa Komisyonu’nda da nükleer enerjiye geçiş yeşil ekonominin bir parçası olarak tescil edildi.
ÖM: Avrupa Birliği’nde, evet, büyük bir günah olarak karşılandı o da. Yani güneş ve rüzgâr enerjisi gibi yenilenebilir enerjiye bütünüyle, mesela Mark Z Jacobson ve arkadaşlarının kapı gibi, tuğla gibi kitapları var, raporları var, 2050’ye kadar tümüyle geçmek mümkün ve gerekli diye raporları var ama onlar pek devreye girmiyor.
Aİ: Evet. Enerji sorunu ayrıca tartışılması gereken bir sorun ama zaten Rusya'nın da elindeki en büyük güç bu. Yani Rusya'nın en büyük gelir kaynağı da gaz ve petrol ihracatı. Yani Rusya gaz ve petrol ihracatçısı bir ülke, onu kaldırdığınızda Rusya'nın elinde hiçbir şey kalmıyor biliyorsunuz. Rusya öyle büyük bir ekonomik güç falan da değil üstelik, daha önceden de belirtmiştim İtalya'nın gayri safi milli hasılası, Rusya’nın gayri safi milli hasılasının yüzde 90’ına tekabül ediyor, 150 milyonluk bir ülkeden bahsediyoruz.
"Rusya'nın bu dördüncü benzer işi "
Rusya'nın, biraz evvel bahsettiğimiz 1938 Münih Anlaşması türü bir batıda egemen tavrı, tabii ki bu Münih anlaşmasından farklı olarak, şimdi Rusya ile savaşa girmenin bedeli Avrupa açısından ve Amerika açısından oldukça yüksek olacağı için şimdilik sadece askeri anlamda değil, iktisadi anlamda tedbirler almaya çalışıyorlar. Ukrayna aynı zamanda bir Nato ülkesi olmadığı için de tabii ki Nato’nun ünlü 5. maddesini çalıştırmaları mümkün değil. Her durumda bu Rusya'nın Abazhya ile ilgili, Osetya ile ilgili, zamanında Transnistria ile ilgili yaptığı hamlelere ses çıkaramamış ve bunlarla yönelik doğru dürüst bir karşı cephe oluşturmamış olmanın bedelini de ödüyor batı dünyası aynı zamanda.
ÖM: Çok önemli o da.
Aİ: Ukrayna deyip duruyoruz ama yani Rusya'nın bu dördüncü benzer işlemi, başka bağımsız ülkelerdeki ayrılıkçıları, askerleri destekleyerek orada bağımsız bir devlet ilan etmiş olmak, Rusya'nın giderek artan bir politikası aynı zamanda. Dolayısıyla yeni bir gelişme gibi sunuyor Amerika Birleşik Devletleri ama sonuçta Gürcistan'da durum ortada, Moldovya’da durum ortada.
ÖM: Evet.
Aİ: İkinci bir konu, umarım bir savaş çıkmaz, savaş çıkma ihtimali az gibi gözüküyor. Bu arada şunu da belirtmek lazım, Ukrayna devlet başkanı bu gelişmeler içinde birdenbire son derece önemli bir lider konumuna geldi, hiç beklenmedik bir şekilde. Şimdiki durumda, Rus askerlerinin işgal ettiği toprakları geri almak amacıyla bir karşı saldırıya geçme ihtimali az gibi gözüküyor. Yeni bir sınır hattı çizilecek, o sınır bir tür aşılmaz, soğuk savaş sınırı oluşacak Rusya ile Ukrayna arasında. Burada en rahatsızlık duyan ülkelerde, endişe duyan ülkeler de biliyorsunuz Baltık ülkeleri çünkü onlar da benzer biçimde Rusya ile çevrelenmiş durumda Kaliningrad başta olmak üzere. Baltık ülkelerinde de Rusya'nın benzer bir girişimde bulunması endişesi, şimdilik söz konusu olmamakla beraber, Rusya böyle bir talepte bulunmadı ama bu endişe tabi orada da çok ciddi bir yankı buluyor. Hatta Rusya'nın bu tavrı, Finlandiya ve İsveç'in Nato'ya “belki girebiliriz” sözünü etmelerine de yol açtı. Tabii bu aynı zamanda Nato'nun da 1990’lardan itibaren, Sovyetler Birliği'nin çökmesinden itibaren, ABD'nin Nato'yu o bölgede bir yeni askeri genişleme operasyonuna alet etmesinin de bir sonucu bunu da kabul etmek lazım. Yani çok hızlı Nato'nun Macaristan'ı, Polonya’yı, Slovakya’yı, Çek Cumhuriyeti’ni, Romanya’yı, Baltık ülkelerini üye yapması çok hızlı biçimde üye yapması, Rusya açısından bir endişe kaynağı haline geldi ama diyeceksiniz ki bunlar bağımsız ülkeler ve istedikleri ülkelerle askeri antlaşmalar yapabilirler. Rusya'nın burada kendi pozisyonunu da değerlendirilmesi gerekirdi. Yani neden Rusya, Macaristan, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Baltık Cumhuriyetleri, Romanya, Rusya ile değil de batı dünyası ile iş birliği yapmakta acele ediyorlar sormak lazım. Dolayısıyla hem bir tarafıyla Rusya'nın endişelerine hak verebiliriz ama diğer taraftan endişenin kaynağının da Rusya olduğunu unutmadan hak vermek lazım.
ÖÖ: Yani bir yandan da bu genişleme döneminde savaş karşıtı hareketin tartışması “Neden Nato’ya hala ihtiyaç var?” şeklindeydi, “Madem komünist tehlike ortadan kalktı niye hala silahlanıyor? Niye hala genişliyor Nato?” deniliyordu. Bu tartışma maalesef savaş karşıtları tarafından kazanılmadığı için Birleşmiş Milletler Genel Başkanı en son “yeni soğuk savaş” dedi Rusya için.
Aİ: Şu anda öyle, tabii ki fiilen saldırı konumunda olan ülkenin kim olduğunu unutmadan belirtmek lazım. Yani bu Münih türü bir şeyse eğer, Rusya burada Fransa’nın ve İngiltere'nin 1938’deki konumunda değil, Almanya'nın 1938 konumunda yer alıyor.
Credit Suisse hesaplarının ifşası
İkinci konu biraz evvel bahsettiğimiz bu, İsviçre'deki Credit Suisse hesaplarının ortaya dökülmesidir. İsviçre Credit Suisse bankasında çalışan bir kişinin, Alman gazetesine bu bilgileri vermesiyle ortaya çıkan ve aslında bütünüyle bilinen, tabi isim isim değil ama bu pratik çok yaygın bir pratik İsviçre açısından. İsviçre Sosyalist Milletvekili Jean Ziegler, yıllar boyunca bunu anlatmaya çalıştı, Türkçeye çevrilmiş bir kitabı da vardır “İsviçre Daha Beyaz Yıkar” başlığını taşır. Biliyorsunuz İsviçre Anayasası’nda, banka sırlarını ortaya dökmek, banka sırlarını açıklamak bir ceza suçu, yani hapis gerektiren ağır bir suç
ÖM: Evet, en ağır suçlardan biri, çok önemli bir nokta bu.
Aİ: Evet. O yüzden bugün onlarca batı gazetesi bu bilgileri, Credit Suisse bilgilerini yayınlarken, hiçbir İsviçre gazetesi yayınlayamıyor şu an.
ÖM: Bundan daha tuhaf bir durum da az bulunur, hukukun üstünlüğünün, medeniyetin en önemli ülkelerinden biri sayılan İsviçre’den bahsediyoruz.
Aİ: Demokrasinin de aynı zamanda.
ÖÖ: Bu nedenle aslında bir taraftan itiraz var İsviçre devletinden, bu konsorsiyum içerisinde neden İsviçreli gazeteciler yok diye.
ÖM: Yapamazlar ki.
Aİ: Öyle yaparlarsa ceza alacaklar, bunun daha başka bir nedeni yok. Zaten Jean Ziegler’e yönelik de davalar açılmıştı ama Jean Ziegler şahısların banka hesaplarını tek tek bildirmediği için bu maddeyi onunla ilgili çalıştırmamışlardı. O genel olarak mekanizmayı anlatıyordu, bu kirli para yıkama mekanizmasını çalışmıştı İsviçre bankaları nezdinde.
Türkiye’de adalet sisteminin durumu
Son olarak Türkiye'ye gelelim isterseniz bitirmeden. Türkiye'de de ceza yargısının tamamen bir şahıs ceza yargısı gibi çalıştığına şahit oluyoruz. Ne demektir şahıs ceza yargısı? Bir kişinin, ki o kişi Cumhurbaşkanı konumunda, bir kişinin kendisine yönelik eleştiri veya tehdit olarak algıladığı her şeyi, ceza yargısını kullanarak bastırmaya çalışması. Şu an Türkiye'de 2014’ten beri Cumhurbaşkanı’na yönelik hakaret suçundan açılmış soruşturma sayısı 160.000 ve bu soruşturmalardan davaya dönüşmüş olanların sayısı 36.000, bunların üçte biri de mahkumiyetle sonuçlandı. Bunun adalet üzerinde, yargı sistemi üzerinde başlı başına bir yük oluşturduğunu kabul etmemiz lazım.
İkincisi, Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesine dayanarak, Cumhurbaşkanı’na hakaret davaları, soruşturmaları açılıyor ve buna biliyorsunuz Bakanlık izin veriyor. Bu soruşturmaların, bu açılan davaların hemen hemen hepsi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği son karar ışığında, Türkiye'nin insan hakları ihlali yaptığını tescil ettiği davalar ve kararlar olacak. Ekim ayında verdiği bir kararla AİHM, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesinin Türkiye'de ifade özgürlüğünü ağır biçimde kısıtladığını belirtti.
ÖM: Vedat Şorli davası değil mi senin dediğin?
Aİ: Vedat Şorli davası.
ÖM: Birikim’de “İstibdat Rejiminde Şahsi Ceza Yargısı” başlığı ile yazdığın, 21 Şubat tarihli yazıda da görüyoruz.
Aİ: Evet, Birikim internet sitesinden ulaşılabilir. Cumhurbaşkanı’na hakaret yanında, ikincisi de Cumhurbaşkanı’nın doğrudan, büyük ölçüde Cumhurbaşkanlığı’nın diyelim, doğrudan yönettiği ceza davaları. Türkiye, daha önce Cengiz Aktar açık radyo da bahsetmişti, Avrupa Konseyi içinde terör suçu iddiasıyla hapiste tuttuğu insan sayısı bakımından birinci. Avrupa Konseyi içinde açık ara birinci ama dünyada da birinci, dünyada birinci demeyelim çünkü Suriye’deki durumu bilmiyoruz ama Avrupa Konseyi içinde birinci durumda. 47 Avrupa Konseyi üyesi içinde 30.000 civarında terör suçu iddiasıyla mahkum edilmiş veya tutuklu olan kişi var, bunların 29.000 fazlası Türkiye'de. Gerçi, Rusya ve diğer ülkeler bu konuda veri vermedikleri için tam bilgiye sahip değiliz ama 29.000 sayısı başlı başına çok ciddi bir sayı. Yani terörle mücadele altında, aslında tam bir bastırma, sindirme politikası yürüttüğünü Türkiye'nin söyleyebiliriz. Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında da Türkiye şimdi, Rusya ile beraber, 100.000 kişiye denk düşen mahpus sayısı açısından birinci. Rusya ile Türkiye arasında sayı farkı yok gibi. Yalnız önemli olan şunu belirteyim, son 10 yılda hemen hemen bütün ülkelerde, Rusya'da başta olmak üzere bu oran azalırken, yani hapisteki nüfusun toplam nüfusa oranı düşerken, Türkiye'de bu yüzde yüzden fazla arttı son 10 yılda. 2010 ile 2020 arasında Türkiye'de bu oranın artışı yüzde 115. Bunlar bir şahıs ceza yargısı, yani şahsın kendisinin yönettiği avukatları ve Cumhurbaşkanlığı ofisi aracılığıyla kendisinin yönettiği, inanılmaz sayıda cezayı, yargılamayı, suçlamayı, bastırma ve sindirmeyi yönettiğinin çok açık simgeleri. Zaten otokrasi de böyle bir şey demektir, otokrasi bir istibdat rejimidir, istibdat rejimi bir kişinin kendisinin doğrudan topluma yönelik bu bastırma, sindirme, susturma operasyonlarını yönetmesi demektir. Yani şu ceza yargısının hali zaten otokrasi olup olmadığımızın en önemli turnusol kâğıdı.
Gezi ve Çarşı davaları yeniden ayrıldı
ÖM: Evet, yani Emeğin Gündemi programında da Berna uçar ve Mustafa Eren'in yaptığı, pazartesi günleri 14’te, 15 günde bir programda, daha önceden bu sene Mustafa Eren'in özellikle bu konuda çok ayrıntılı incelemeleri, raporları ve kıyaslamaları da oldu. Bu konu da önemli yani.
Evet, bitirirken de şeyden bahsedelim, Gezi ve Çarşı davaları ayrıldı, ayrılık kararı verildi. Çok ilginç bir şekilde önce birleştirilmişti sonra.
Aİ: Önce ayrılmıştı, önce ayrı davalar açılmıştı. Çarşı davasında beraat kararı verilmişti. Beraat kararı Yargıtay'da bozuldu, Gezi davası ile birleşme talebi de Yargıtay'dan geldi yalnız unutmayın. Yani böyle yukarıdan gelmiş, biraz evvel bahsettiğim şahıs ceza yargısının bir parçası aynı zamanda bu.
ÖM: Oradan geldim ben de zaten.
Aİ: Ve şimdi yeniden ayırma kararı aldılar Çarşı davası ile Gezi davasını. Dolayısıyla bu durumun Gezi davasının mahkumiyet kararını hızlandırmak amacı taşıdığı da anlaşılıyor.
ÖM: Ve AB Parlamentosu'nun Türkiye raportörü Nacho Sanchez Amor da birleştirilen davanın tekrar ayrılmasını “yargı süreci ile alay” olarak nitelendirmiş.
ÖÖ: Maskaralığa dönüştü denmiş.
ÖM: Yani “bütün bu oyunlar gerçeği saklamayacak” demiş, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına mutlaka uyulmalı ve tüm desteğimi Osman Kavala, diğer sanıklar ve onların dost ve ailelerine veriyorum, özellikle de eşinin haksız olarak hapis yatırılması sebebiyle acı çeken Ayşe Buğra’ya.” demiş, “Osman Kavala özgürlük” hashtagi ile de noktalamış Avrupa Birliği'nin yasama organı olan Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye raportörü Nacho Sanchez Amor. Evet, bu şekilde bitirebiliriz. 21’ine bırakılmış değil mi?
Aİ: 21 Mart'ta ve savcının mütalaası da yeniden gelecek o arada. Dolayısıyla o davada yavaş yavaş karar aşamasına yaklaşıyoruz demektir bu.
ÖM: Evet, aynen öyle. Peki Ahmet çok teşekkür ederiz.
Aİ: İyi günler
ÖÖ: Görüşmek üzere.
(Deşifreyi düzenleyen gönüllümüz Eda Kılıç’a teşekkür ederiz.)