Ufuk Turu'nda Ahmet İnsel'in gündeminde Fransa'daki Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Hindistan'daki dini bayramda Hindu'ların Müslüman karşıtı şiddet eylemleri ve eski bir Sovyet öğrenci lideri olan Kagarlitsky'nin Ukrayna Savaşı üzerine demeçleri vardı.
Ahmet İnsel, bu haftaki Ufuk Turu’nda Fransa’nın Cumhurbaşkanı seçimlerinin ikinci turunun pazar günü yapılacağını söyleyerek başladı. Mevcut durum ve adaylar hakkında bilgi verdi. Adaylardan ilkinin babasının 1970’lerde kurduğu Ulusal Cephe Partisi’nin adını birkaç sene önce Ulusal Birlik Partisi olarak değiştiren aşırı sağcı lider Marine Le Pen olduğunu belirtti. Babasına göre biraz daha ılımlı ve merkeze kaymış bir görünüm veren Marine Le Pen'in partisinin beş yıl önceki seçimlerde ikinci turda kazanma şansının hiç olmadığını ancak haftaya gerçekleşecek ikinci turda %45 civarında oy alacağının tahmin edildiğini aktardı. İnsel, iki aday arasında kamuoyu yoklamalarına göre, %3 veya %2 fark olduğunu, artı-eksi hata payı da dikkate alındığında Emmanuel Macron ve Marin Le Pen arasındaki farkın %0,5 veya %1 seviyesine indiğini belirtti. İnsel şu şekilde devam etti: “Marine Le Pen, Viktor Orbán ile çok karşılaştırılıyor ve gerçekten de onunla karşılaştırmak gerekir. Viktor Orbán da programı itibariyle doğrudan demokrasi adı altında, seçimle gelmiş bir lider olarak; ‘halkın onayı ile doğrudan yasamayı yönlendirebilirim, parlamentoda çoğunluğa sahip olmasam da doğrudan halk oylamaları ile yönetirim’ diye yaklaşıyor. Benzer bir şekilde, Marine Le Pen de, kendisinin ölüm cezasının getirilmesine karşı olduğunu ama halk isterse ve çoğunluk idam uygulaması lehine oy kullanırsa buna karşı çıkmayacağını söylüyor. Ayrıca yine ‘çoğunluğun istediği her zaman geçerlidir’ mantığına dayanarak NATO’nun askeri kanadından çekilmekten de bahsediyor.”
Ahmet İnsel, şu noktanın çok önemli olduğuna dikkat çekti: “Anayasaya aykırı olan kararların uygulamaları doğrudan başkan tarafından yapılabilir mi? Marine Le Pen’in halk oylaması Anayasa Mahkemesinin denetimi dışında kalır. Anayasa Mahkemesi çoğunluğun üzerinde değildir,dediğini bize hatırlatıyor. Benzer tabloyu Rusya'da görüyoruz, Türkiye de kısmen öyle, Macaristan ve başka ülkelerde de bunun örnekleri var.”
İnsel, Macron seçilecek olsa da aradaki farkın çok düşük olması durumunda bu sonucun Fransa açısından son derece önemli olacağını vurguladı. Fransa gibi önemli bir ülkede aşırı sağın başkanlık seçiminde %45 oy alacak olmasının gelecek açısından büyük bir endişe kaynağı olduğu belirtti. İnsel ayrıca, seçimlere katılımın da normalden az olmasının beklendiğini söyledi.
İnsel, Fransa’daki üç kutuplu tabloyu şöyle anlattı: “Fransa'da dipten gelen bir dalga var. Burada kültürel anlamda, sınıfsal anlamda ciddi bir toplumsal yarılmadan bahsedebiliriz. İşçi sınıfında hatırı sayılır bir kesim sandığa gitmemek veya Marine Le Pen'e oy vermek eğiliminde görünüyor. Marine Le Pen’in oylarına ondan daha aşırı sağ oyları da (Zemmour’un anketlerde %7 görünen oyunu) dahil etmek gerekir ki, ikisini yan yana getirdiğimizde Fransa’da birinci turda aşırı sağın oyları neredeyse %35’e yaklaşıyor. Komünist Parti, Yeşiller Partisi gibi sol partilerin hepsini topladığımızda birinci turda %30-34 civarında bir oy oranı ortaya çıkıyor. Macron'un oylarına (%28), merkez sağın oyları katıldığı zaman, o da yaklaşık %34 civarına geliyor. Dolayısıyla üç eşit ağırlıkta kutup var Fransa’da.”
Ahmet İnsel bu senaryoda normalde iki partinin koalisyon yapmasının söz konusu olacağını ama Fransa’daki mevcut dinamiklerle bunun öngörülmediğini paylaştı.
Hafta sonu on binlerce kişinin katıldığı aşırı sağa karşı büyük bir yürüyüş yapıldığı haberi üzerine de İnsel, bu yürüyüşün Fransa’da 2017’de Marine Le Pen'in ikinci tura kalması sonrasında yapılan yürüyüşlerle karşılaştırıldığında son derece zayıf geçtiğini belirtti.
Fransa'da Cumhuriyetçi baraj dedikleri durumun, yani aşırı sağ adaya karşı ikinci turda birleşme refleksinin 2002 seçimlerinde bütünüyle kendisini göstermiş iken, artık yarı yarıya ortadan kalkmış olduğunu açıkladı. 2002’de benzer bir durumda, merkez sağcı Chirac için oyların birleşerek %80-82 seviyesini bulduğunu ancak haftaya gerçekleşecek seçimde Macron için en iyi ihtimalle %55 civarı oy beklendiğini söyledi. İnsel, başkanlık seçimlerinden sonra, haziran ayında yapılacak olan milletvekili seçimlerinin de önemini vurguladı ve iki turlu bu seçimlerde de solun birleşebileceğine dair çok ümitli olmadığını belirtti.
Hanuman Jayanti Bayramı’nda Hindu milliyetçilerinin şiddet eylemleri
Ahmet İnsel, Ufuk Turu’na Hindistan’daki gelişmelerle devam etti. Hindistan’da cumartesi günü önemli Hindu bayramlarından biri olan Hanuman Jayanti Bayramı’nda, sarı safran rengi elbiseler giymiş Hindu milliyetçilerinin Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgelerde ellerinde kılıçlarla gösteriler düzenlediğini belirtti. Delhi’nin kuzeyindeki bu kılıçlı yürüyüşlerin yanı sıra farklı bölgelerde (Uttarakhand, Andhra Pradesh ve Karnataka’da) da dini gösterilerde Müslümanlara yönelik ciddi bir pogrom girişiminin yaşandığını söyledi. Ayrıca Madhya Pradesh’te bir caminin ve civardaki on evin yakıldığını öğrendiğini de paylaştı. Daha önce de benzer gösterilerin yapıldığını belirten İnsel, 2021’in aralık ayında Hindu rahiplerin başka bir dini bayramda Müslümanlara yönelik açıkça soykırım çağrısı yapmış olduklarını hatırlattı. Bütün bu sorunların arkasında Narendra Modi’nin Müslümanları fiilen ikinci sınıf yurttaş olarak tanımlamasının yarattığı bir kışkırtmanın da olduğunu söyledi. İktidar partisinin, popüleritesini büyük ölçüde “Hindistan Hindularındır” ideolojisi üzerinden sağladığını belirtti. İnsel sözlerine şöyle devam etti: “Biliyorsunuz, Hindu düşüncesinde temizleme, arındırma son derece önemlidir. Kendini arındırmanın ötesine gidip toplumu arındırmaya geçtiğimiz zamanda, işte o zamanda totalitarizm başlar. Toplumun sürekli şiddet üzerine inşa edilmesinin sonuçları oluyor. Bunu iktidar partisi yaptığı zaman daha korkunç bir sonuç ortaya çıkıyor.”
1980'lerin Sovyet gençlik lideri Kagarlitsky'nin Rusya karşıtı demeci
İnsel, son olarak Ukrayna savaşına değindi. Ukranya Devlet Başkanı Zelenski’nin Donetsk’e yönelik büyük saldırının başladığını duyurduğunu söyledi. Lviv gibi şehirlere saldırılması ve sivillerin de hedef alınması ile Moskova savaş gemisinin batırılmasının öcünün alındığına dair iddiaların bulunduğunu belirtti. İnsel ayrıca 1980’lerin sonunda Sovyetler Birliği çökerken önde gelen sosyalist genç sözcülerden Boris Kagarlitsky ile yapılan söyleşi hakkında okuduklarını ve görüşlerini paylaştı. Makaleye göre, Kagarlitsky, Kırım’ın ilhakını ve Donetsk'in bağımsızlığını 2014’te desteklediğini kabul ediyor. Fakat şimdi Rusya'nın bütünüyle haksız olduğunu ve Putin'in iktidarda kalmak için yürüttüğü bir savaş olduğunu söylüyor. Yine söyleşide, Boris Kagarlistsky “Rusya yenilmedikçe bu savaş bitmeyecektir. Bunu bir Rus olarak söylemekten üzüntü duyuyorum.” diyor. Ahmet İnsel, Kagarlistky’nin bu cümleleri hakkında “Kendi ülkesinin yenilmesini temenni etmek kolay değildir.” yorumunda bulundu. İnsel makalede, Putin'in savaşı hayat memat meselesi haline getirdiği ve Rusya halkının etrafında oluşan totaliter tarzda bir korkutma, bastırma, sindirme söz konusu olurken diğer taraftan da bazı büyükşehirlerde direnişin devam ettiğinden bahsedildiğini söyledi. Ahmet İnsel, bu noktada, Kagarlitsy’nin kendisinin de “totaliter” tabirini kullanmaya başladığına dikkat çekti.
Kagarlitsky, Ukrayna’daki sosyalist, feminist, ilerici, bağımsızlıkçı arkadaşlarının şunu dile getirdiklerini belirtiyor: “Sağcısı ile solcusu beraber, elbette kendilerine, ülkelerine yapılan bir saldırıya karşı direniyorlar.” Ahmet İnsel bu konuda “Savaş karşıtlığı bir tarafa, bir taraf öbür tarafa saldırdığında ya direneceksin ya teslim olacaksın.” diyerek durum hakkındaki görüşünü paylaştı ve son olarak herkesin ağır bir bedel ödeyeceği vahim bir durum olduğunu söylerek Ufuk Turu’nu sonlandırdı.
(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Havva Doğan’a teşekkür ederiz.)