Ufuk Turu'nda Ahmet İnsel, 20. Radyo Şenliği hakkında konuştu.
Eraslan Sağlam: Günaydın!
Ömer Madra: Günaydın herkese!
Özdeş Özbay: Günaydın tekrar.
E.S.: Dinleyici Destek Projesi Özel Yayını’na tekrar başladık. Artık dördüncü gün ve ilk dakikalar. Stüdyoda her şey hazır, radyoda her şey hazır, telefonlarımız hazır, sizlerden destekleri bekliyoruz. Önce çok kısa hemen teknik olarak özetleyelim; Açık Radyo’nun bir saatlik bir programına 600 liraya ve katlarına destek olabiliyorsunuz. Mümkünse, şayet gücünüz elveriyorsa, bir saatin üstünde destek yapmanızı tercih ediyoruz. Bu desteğinizi telefonla yapabilirsiniz ya da acikradyo.com.tr’den, özellikle podcast üstünden dinleyenler destek olun düğmesini tıklayarak bunu yapabilirler. Bu yıl eskiden olduğu gibi bir bir kısım dinleyicimiz gelip buraya elden veriyorlar desteklerini. Hatta bazılarını kollarından sürükleyeyip stüdyonun içine koyuyoruz, yayına hemen dahil ediveriyoruz. Çok iyi geliyor bize. Yapmış olduğunuz desteği kredi kartıyla taksitlendirerek yapabilirsiniz. Biz de seçmiş olduğunuz programın, tercih ettiğiniz programın başında ve sonunda teşekkürlerimizle o programın sizlerin destekleriyle gerçekleştiğini söylüyoruz. Bu anlamda çok kısa sayılara dönüp baktığımızda, dünü 174 destekle tamamladık. Son derece iyi ve mühim. Çünkü bir önceki yılın sayısıyla hep bir kıyaslamaya gidiyoruz ki derdimiz bir önceki yıldan fazla olabilmek. Bir önceki yılın üçüncü gününün, Pazartesi gününün toplam sayısı 153’tü. 20’yi aşkın artı destekle tamamlamış olduk. Oranlara da baktığımızda, aslında bu yıl hep üçte bire yakının yeni destekçilerden oluştuğunu görüyoruz. Bu da son derece insanın umudunu yükseltici bir şey olarak karşımıza çıkıyor. Bir gözlemim daha var bu anlamda. Geçen sene pandemi sebebiyle bulunduğumuz alanlardan yapıyorduk bu yayını, stüdyodan yapamıyorduk. Orada belli ki bir refleks gelişmiş. acikradyo.com.tr’den destek olun düğmesini tıklayarak yapanların sayısı artık daha fazla. Ne olursa olsun eliniz telefondan eksik olmasın. Çok çok mutlu oluruz. Çünkü burada çalan telefon yani yayından size yansıttığımız telefon, sizin o anki desteğinizi aynen size aktaran telefon oluyor ve burayı hemen bir şenlik havasına dönüştürüyor.
Ö.M.: Evet, yükseltici bir etkisi oluyor insana doğrusunu istersen. Hattımızda Ahmet İnsel var değil mi? Bağlandı. Yani normal programcılarımız da bu sefer Açık Gazete programlarını her zamanki gibi değil, doğrudan doğruya dinleyici destek faaliyetiyle ilgili olarak, destek diyelim kampanyası demiyorum. Kampanya değil çünkü, aslında bir proje. Bir proje aslında. Bu konulara hiç de yabancı olmayan Ahmet İnsel’e şimdi bağlanalım. Merhaba Ahmet.
Ahmet İnsel: Günaydın!
E.S.: Günaydın Ahmet!
Ö.Ö.: Günaydın!
A.İ.: Günaydın herkese, günaydın dinleyicilerimize.
Ö.M.: Nasıl görünüyor durum oralardan?
A.İ.: Buralardan çok görünmüyor diyelim.
Ö.M.: Evet, 20 yılı devirmişiz bu yarı şenlikte.
A.İ.: Bu destek programı başlangıcının fikri kimden geldi? Onu hatırlıyor musun? Düşünmeye çalıştım. Gürhan diye hatırlıyorum. Gürhan'ın etkisi oldu diye hatırlıyorum ama kimden geldi? Nasıl oldu bu dinleyici destek programı? Çünkü radyodan çok daha sonra başladı.
Ö.M.: Evet. Üstüme alınmak gibi olmasın fazla övünmek gibi, böbürlenmek gibi ama galiba benim fikrimdi.
A.İ.: Onu ben söyleyemediğim için sana söyletmek için soruyorum zaten.
Ö.M.: Mahcubiyetten yüzüm kızardı ama burada Atilla Aksoy'u da bir kez daha analım. Çok değerli bir hatırası var bizimle. En aktif üyelerimizden biriydi, kurucu üyelerimizdendi. Onun çok büyük, kendisinin reklamcılık sektöründeki çabalarıyla da çok büyük desteği oldu. Bir de tabii Leyla Aktay'ı, mareşalimizi de unutmamamız lazım. Buradan ona da bir selam çakayım.
A.İ.: Evet. Dinleyici destek programının esas amacı dediğin gibi bir kampanya değil. Yani çünkü kampanya olsa bunu bütün yıl boyunca benzer şekilde yürütmek gerekirdi. Dinleyici destek programı, benim o zamanki tartışmalardan hatırladığım ve uygulamadan da izlediğim, radyonun bir pasif dinleyici - aktif yayıncı ilişkisini aşarak, karşılıklı bir cemaat, -cemaat illa dini olarak algılanmıyor- bir grup, bir topluluk, karşılıklı ilişkilerin olduğu bir topluluk oluşturmanın projesiydi yanılmıyorsam Ömer.
Ö.M.: Tam böyle. Yani müşterekler diye de nitelemeye çalıştığımız, üzerinde pek çok program da yaptığımız aslında, müştereklerle büyümeme ekonomisi üzerine, bildiğimiz ekonominin sonu diye programlar. Evet, bu çok önemli bir kavram. Bir topluluk olarak karşılıklı ilişkileri geliştirmenin en önemli yollarından bir tanesi.
A.İ.: Çünkü dinleyicilerimizin katılma imkanının olduğu programlar, doğrudan katılma imkanı olduğu programlar olduğu gibi, dinleyicilerin önerileriyle ilerleyen, onların eleştirileri, önerileri, görüşleriyle ilerleyen bir radyo oldu her zaman. Diyeceksin, bu bir çok başka ticari radyolar için de geçerli olabilir. Burada gerçekten organik demeyeyim, çünkü çok organik olması gerekmiyor. Ama aktif ve sürekli bir ilişki var ve o ilişki dinleyicilerin de aynı zamanda kendilerini bir ailenin parçası gibi, ben dinleyici olarak kendimi böyle hissederim Açık Radyo her açtığımda. O ailenin bir parçası olarak görmek ve ilginç bir şekilde radyoda program yapımcılarının çoğu da zaten ailenin dinleyici olarak da parçasıdırlar günde, haftada bir saat, yarım saat, iki saat program yapan kişiler. Ama onun dışında da o radyonun başka programlarının dinleyicisi, onların haklarını yansıtan bir aile olarak çalışır ve ben kendim, hakikaten hepiniz gibi bu ailenin eski bir üyesi olarak görüyorum.
Şöyle bir ilginç şey var. Maalesef epey bir zaman olmaya başladı Türkiye'de yüz yüze ilişki kurma imkanımı kaybedeli. Ama bir dizi yerde dinleyicilerin sizi her sabah, veyahut benim için Salı saat 09:00 – 09:30 arası dinleyerek, yıllardır görüşmemiş olmakla beraber sanki her gün yanındaymış ve her hafta yanındaymış gibi dinlediklerini söylediklerine şahit oldum.
Ö.M.: Evet, kesinlikle öyle tabii. Dün de aslında son derece önemli bir şey oldu. Bir başka vesileyle Hataylı bir ailenin, depremde fertlerini kaybetmiş olan Kimyonşen ailesinin yanılmıyorsam, fertleri için, onlar adına da destek verdiğini duyduğumuz zaman hem biraz tüylerimiz ürperdi hem de nasıl bir duygu içine düştüğümüzü hatırlamıyorum. Daha doğrusu ifade etmekte güçlük çekiyorum. Kimyonşen ailesinin sağ kalan fertlerinin desteği vardı onlar adına, depremde hayatlarını kaybetmişler adına, ‘onlar da dinleyicinizdi’ zaten diyerek. Bu senin de biraz önce sözünü ettiğin, bu aile bütünleşmesi duygusu çok müthiş bir şeydi. İnci Kimyonşen idi yanlış hatırlamıyorsam birinin adı. Asaf, Bedia ve Ülkü Kimyonşen. Bu isimler evet, sonsuza kadar unutmayacağım. Harikulade bir şeydi. Dün gerçekleşti bu.
A.İ.: Bu topluluk ilişkisi, bu birbirine dayanan, güvenen, birbirinin illa söylediklerini olduğu gibi kabul etmeyen, eleştiren ama bir güven üzerinden oluşan, yani burada şunu hakikaten vurgulamak lazım; Açık Radyo’da yapılan analizlerin, önerilen programların, müzik programlarının, kültür programlarının, toplumsal yaşamın çeşitli alanlarına ışık tutan, ekonomiden sosyolojiye, edebiyata, kültür alanına, spor alanına ışık tutan programların hepsine, söylenenlerin hepsini kabul etmek, hepsini benimsemek diye bir şey söz konusu değil. Tam tersine, burada gerçekten hata da var, yanlışlar da olabilir, benimsemediğimiz bazı yaklaşımlar da olabilir. Bu farklılıkların içinde en önemlisi, bütün bunları karşılıklı bir bilgi-emek alışverişi içinde verirken bir güven duygusuna dayanmak. Yani yanlış bir şey veya doğru
benimsemediğimiz bir şeyi duyduğumuz zaman da öfkelenmiyoruz Açık Radyo’daki programcılarla ilgili.
Ö.M.: Çok önemli, harika bir saptama bu gerçekten Ahmet.
A.İ.: Öfkelenmiyoruz çünkü herkes yanlış yapabilir ve herkes farklı değerlendirmelerde bulunabilir. Ama onun arkasındaki motivasyonu, onun arkasındaki insani değerin ortaklığı üzerine oluşmuş farklılıklar var burada. Bu hakikaten son derece önemli ve aslında gerçek anlamda bir insani beraberlik, bir müştereklik, müşterekliğin ortak paydasını oluşturan şey o güven duygusu. Güven duygusu, bir aidiyet, mutlak aidiyet, her şeyiyle mutlak aidiyet gerektiren bir şey değildir. Güven duygusu, o kişi bizim benimsemediğimiz bir şeyi söylese bile onu art niyetle söylememiştir, yanlış olabilir veya onun görüşü benimkiyle, o konuda, bir alanda farklı olabilir. Ama bu ortaklık zeminimizi ortadan kaldırmak için bir neden olmaz. Çünkü orada gerçekten bir insani topluluğun ortak güven duygusu üzerinden oluşmuş bir alan var ve bu Açık Radyo için son derece önemli. Bunu bazı siyasi gruplarda da bulabiliriz elbette, sadece Açık Radyo’ya özgü değil. Ama Açık Radyo’da bunun çok belirgin olduğunu düşünüyorum.
Ö.M.: Evet vallahi çok iyi ifade ettin. Hemen şey aklıma geldi; Jay Walljasper’ın Müştereklerimiz & Paylaştığımız Her Şey başlığıyla yayınladığı, Metis'ten yayınladığı kitapta, bizde de programcı arkadaşımız Bengi Akbulut da Türkiye ekinde ‘Müşterekler mücadelenin odağında’ diye bir bölüm yapmıştı. Oradan ben de küçük bir yazıyı paylaşmak istemiştim. Tam da senin dediğin gibi bir durum. Yani şöyle söyleyeyim: Başlangıçtan bugüne kadar şu kadar programcı şu kadar farklı program yapmış filan ama ‘Açık Radyo projesinin kalbini oluşturan dinleyici destek modeli yani dinleyicinin programlara kişisel sponsorluğu, ortak değerleri koruma uğraşının en somut göstergesi’ diye yazmışız. ‘Bunca yıldır güçlenerek sürüyor ve bizce müşterek hayatın devamlılığı anlamına geliyor. Yani bu model bağımsızlığı besliyor. Siyasi söylemi demokratlaştırıyor ve dinleyiciyi işin içine katıyor. Yayıncıyı da dinleyiciye hesap verir hale getirdiğini söyleyebiliriz’ diye bir saptama yapmışım. Yani neticede efsanevi radyocu Amy Goodman’ın dediği gibi, ‘Sessizleştirilmişlerin sesi oluyor bir bakıma radyo.’ Senin söylediklerin doğrultusunda bir uzantı olarak hatırladım bunu da.
A.İ.: Evet. Yani şu anda dinleyicilerimize şunu hatırlatalım. Biz neler konuşacağımızı önceden hazırlayıp da bu programı bugün yapmadık. Şu anda doğaçlamadan konuşuyoruz. Ömer benim bu güven meselesini gündeme getireceğimi bilmiyordu.
Ö.M.: Bilmiyordum, hayır.
Ö.Ö.: Ben de biraz sonra belki size az evvel bana gelen bir dinleyici mektubunu biraz okurum. O da tam olarak güven meselesine dair iyi bir örnek olur. Şimdi az evvel gönderdi.
Ö.M.: Bu da hesapta yoktu. Tamamen diyaloğun bir parçası.
A.İ.: Tamamen doğaçlamadan. Çünkü şunu belirtiyorum, Salı günleri, diğer haftanın günlerinde yapılan programlarda Ömer'le bir gün önceden yarın neleri konuşacağımızı biraz hazırlıyoruz elbette, çünkü hazırlık gerektiriyor. Ama bugün öyle bir hazırlığımız yok, dinleyicilerimize söyleyelim. Burada tamamen spontane, kendiliğinden oluşan ve işte ilginç olan bu. Kendiliğinden oluşmasıyla ortaya çıkan ortaklık, ortak görüş, ortak bakış, aynı yere projektörü tutma refleksi diyelim, işte zaten bu o bahsettiğimiz topluluğun ortak zemini. O dinleyici mektubunu okur musun?
Ö.Ö.: Tabii. Ama isterseniz önce bir telefon numaralarını tekrarlayalım mı?
E.S.: Elbette. Dinleyici Destek Projesi Özel Yayını’nda Ahmet İnsel'le devam ediyoruz programımıza. Doğaçlama bir tınıyla sizlerin kulaklarınıza ulaşmış oluyor. Dinleyici Destek Projesi Özel Yayını’nda şu anda gözümüz, kulağımız. Bunları dinlerken aynı zamanda desteğinizi iletmeniz de, şu anda telefon açmak zor geliyor olabilir. Bizi dinlerken ve Ahmet İnsel’i dinlerken başka kolay bir yöntemi var. acikradyo.com.tr'den destek olun düğmesini tıklayarak bunu yapabilirsiniz. Açık Radyo’nun bir saatlik bir programına 600 lira ve katlarıyla destek olabilirsiniz. Taksitlendirilebilir de. Pek çok yolu, yöntemi var. Biz de seçtiğiniz programın başında ve sonunda teşekkürlerimizle, bu programın sizlerin desteğiyle gerçekleştiğini söylemiş oluyoruz. Ama şimdi isterseniz bizi biraz dağıtmanız da fayda var. Onu da telefon sesiyle, destek telefonlarının sesiyle yapabilirsiniz: 0212 343 41 41.
Ö.Ö.: Şimdi bu mektuba dönecek olursak, Portland Oregon'dan yani Amerika Birleşik Devletleri'nden gelen bir mektup. “Sayın Açık Radyo ekibi,” diyor dinleyicimiz. İsmi de İlke S. Martin.
“Bu mektubu 20 yıldır sizinle birlikte yolculuk eden bir dinleyiciniz olarak size hitaben yazıyorum. İlk olarak Açık Radyo’nun yayınlarından, özgür, tarafsız gazetecilik anlayışınıza olan bağlılığınızdan ve entelektüel gelişimime olan katkılarınızdan dolayı size derin bir teşekkür etmek istiyorum. Açık Radyo’nun kuruluşundan bu yana beni derinlemesine düşünmeye teşvik ettiniz. Sizinle birlikte doğa ve dünya hakkında daha fazla bilgi edinmek ve farklı perspektifleri keşfetmek için bir yolculuğa çıktım. Sizlerin cesur gazetecilik anlayışınız sayesinde, sadece olayların yüzeyine değil, derinlerine inmeyi öğrendim. Sizlerin sunduğu analizler, röportajlar ve belgeseller sayesinde kainatı daha iyi anlamak için gereken bütün sesleri, renkleri tanıdım. Sizlerin tarafsızlık ve doğruluk ilkelerinden ödün vermeden haberleri sunma çabalarınız, benim gibi bir dinleyici olarak size olan güvenimi her zaman güçlendirdi. Sizlerin aracılığıyla haberlerin manipülasyon olmadan doğru ve tarafsız bir şekilde takip etme fırsatı buldum. Açık Radyo, sadece haberlerle sınırlı kalmayıp farklı kültürel, sanatsal ve akademik konulara da odaklanan bir platform oldu. Sizin aracılığınızla edebiyat, felsefe, müzik ve daha birçok alanda keşifler yapma şansı buldum. Sizlerin sağladığı zengin içerik sayesinde entelektüel gelişimime katkıda bulunmanızın yanı sıra yeni düşünceler ve bakış açılarıyla beslenme fırsatı da elde ettim. En önemlisi de araştırmanın ve karşılaştırmalı incelemenin nasıl bir hazine olduğunu öğrendim. Şimdi çok uzaklardayım. Hala her güne Açık Radyo ile başlıyorum. Altı yaşındaki oğlum jenerik müziklerini duyup, ‘Açık Radyo’ diyor. Siz hep var olun.”
Ö.M.: Olağanüstü güzellikte bir mektup. Ahmet İnsen'in de biraz önce söyledikleri gibi değil mi?
A.İ.: Evet, daha iyi ifade etmiş yazılı olduğu için. Çok daha iyi ifade etmiş. Evet, bu gerçekten önemli çünkü şöyle bir sorun var. Önümüzdeki dönemde de bu bilgi dünyasında, bilgi enformasyon yani iletişim diyoruz, bilişim dünyasında, bilgi dünyasında, bilgilenme dünyasında güvene dayalı ama güvenim sadece bir aidiyet güveni değil, gerçekten umut, gerçek olaylarla ve onların farklı değerlendirmelerinin yan yana getirilip ortaya sunulduğu kanıtlanmış bilgilere olan ihtiyacımız giderek daha fazla artacak. Çünkü yeni kanallar nedeniyle inanılmaz bir bilgi kirliliğine maruz kalıyoruz. Biliyor musunuz, dünyanın önde gelen gazeteleri giderek önemli yeni işlevi gerçekleştirmekle yükümlü hale geldiler. O da haberlerin doğruluğunun yani dolaşan haber demeyelim, dolaşan bilgilerin doğruluğunu test etmek, teyit etmek, ‘check news’ dediğimiz faaliyet yani haberin doğruluğunu teyit etme faaliyeti, gazetecilerin esas faaliyeti olmasa bile neredeyse tamamlayıcı başak faaliyetleri haline geliyor giderek. Çünkü herkesin ulaşabildiği ama herkesin de iyi niyetle, bilgisizlik nedeniyle, telaf nedeniyle, korkuları nedeniyle ve bir kısmının da kasıtlı biçimde ortaya attığı ve yaydığı inanılmaz yanlış bilgiler bütün o algı sistemimizi altüst ediyor. Burada gerçekten güvendiğimiz, bu işi derinlemesine yapan ve ortaya çıkan bilginin doğruluğunu, nasıl dernekler başladı biliyorsunuz, Doğruluk Payı gibi, burada çok önemli işler gören, son derece önemli sivil toplum girişimleri gazetelerde de aynı şeyi doğrulama, olayı test etme faaliyetleri giderek artıyor. Açık Radyo da benzer bir şekilde insanların doğrulanmış, abartılı olmayan, veyahut yalan olmayan, veyahut çarpıtılmış olmayan bilgileri, güvenle alabildikleri bir yer. Güvenin bir boyutu da bu zaten. Bu son derece önemli önümüzdeki dönemde ve giderek daha fazla artacak.
Ö.M.: Evet, giderek artıyor. Ahmet, çok önemli tespitlerde bulundun.
A.İ.: Şimdi kapatırken sonuna geldik. Size, dinleyicilerimize önerdiğim bir şarkı demeyeyim, bir marş, ama tam da marş değil o daha güzel zaten, bir kadınlar marşı önereceğim. Çünkü Türkiye'de kadınların mücadelesinin, dünyada kadınların mücadelesinin birkaç yüzyıldan beri verilen ve en önemli insani yaşam anlamında, insanlık tarihi anlamında en önemli kalıcı, zor, uzun soluklu ama geri dönüşü olmayan bir evrensel mücadele olduğunu belirtmek lazım. Bir devrimi tanımlıyorsak, neolitik devrim gibi bir şey, asırlara yayılmış geri dönüşü olmayan bir devrimse eğer neolitik devrim, kadınların bu eşitlik mücadelesi de benzer bir devrimi ifade ediyor. Bu kadınların eşitlik mücadelesinin bir küçük sesi, simgesi de 1971’de Fransız Kadın Özgürlük Hareketi’nin benimsediği bir marş. Ama marş gibi böyle erkeksi, maço, rap rap ayaklarını yere vurarak yürüyen, bağıran çağıran, militarist değil. Öyle değil, o türden bir marş değil bu. Marş diyoruz ama şarkı demek daha doğru olabilir. 1933’te bir kadının, Alman kadının yazdığı marşın aslı Almanca'ymış. Daha doğrusu müziği Almanca imiş, metni de Almanca bir metin. Sonra Kadın Hareketi bunu değiştirmiş, metnini değiştirmiş. Yahudilerin, antifaşistlerin, komünistlerin zorla çalıştırdığı bataklık kurutma işinde yaşadıklarını anlatan bir marşmış bu. Kadınların, tutsakların çektiği zorlukları anlatan bir marş. Bunu Evrensel Gazetesi'nde Müslime Karabatak, 2016’da uzun uzun anlatmıştı geçmişini. 1971’de Kadın Özgürlük Hareketi, Fransa'da bu marşı kendine uyarlamış ve marşın kısaca ilk sözlerini söyleyeyim, arkasından da dinleyelim. Fransızca dinleyeceğiz, orijinalini dinleyeceğiz şimdi. Şöyle başlıyor; “Biz geçmişi olmayan kadınlarız. Tarihi olmayan kadınlarız. Bilinmeyen zamanlardan kadınlarız. Biz kara kıtayız.”. Nakaratı da şöyle; “Ayağa kalkalım kadın köleler. Bariyerleri, engelleri kıralım. Kalk ayağa, kalk kalk!” Ve şöyle devam ediyor; “Köleleştirilmiş, aşağılanmış kadınlarız. Satın alınan, tecavüz edilen, bütün evlerdeki kadınlarız. Dış dünyadan kadınlarız.” Sizi de şimdi bu marşla veya bu ağıtla baş başa bırakıyorum.
Ö.M.: Ahmet çok teşekkür ederiz. Harika! Telefon numaramızı da bir kez daha söyleyelim.
E.S.: Dinleyelim. Dinleyicilerimiz de dinlerken lütfen telefona sarılsınlar ya da acikradyo.com.tr’de destek olun düğmesine tıklasınlar. Evet şimdi bekliyoruz, 0212 343 41 41.