Muammer Ketencoğlu, Açık Radyo’nun ve Tuna’nın Beri Yanı’nın yeni yaşı vesilesiyle 28 yıllık programcılık yolculuğunu dinleyicileriyle paylaşıyor.
Muammer Ketencoğlu: Sevgili dostlar, herkese merhaba. İki buçuk sene sonra sizlere açık mikrofonumdan sesleniyorum. Burada, Açık Radyo’nun stüdyosundayım. Heyecanlı ve çok mutluyum. Bu günler Açık Radyo’nun 1995’te kurulduğu, o heyecanı ilk kez dinleyiciyle paylaşmaya başladığı günler. Dolayısıyla Tuna’nın Beri Yanı’nın başladığı günler. Ben de bugün hem Açık Radyo’nun hem de Tuna’nın Beri Yanı’nın 28. yılını taçlandırmaya, kutlamaya çalışıyorum. Canlı olarak sizlerle beraberim. Muammer Ketencoğlu ya da yakın arkadaşların söylediği gibi mumu, şimdi ve burada.
Açıkçası hiçbir hazırlık yapmadım. Doğaçlama olarak gideceğim. Ama önce şunu söyleyeyim sizlere: Zaman zaman yaptığım bir şey bu. Bu sene de yapmak istedim. Program sırasında, programı az veya çok takip eden dostlarımızın seslerini duyurmak istiyorum sizlere. Mümkünse daha önce bu programa bağlanmayan dostların sesini duymayı tercih edeceğim. Çünkü öyle arkadaşlarımız var ki sürekli takip ediyorlar. Program sonrasında beni arıyorlar. Bu program çok sayıda yeni dost kazandırdı bana. Dünyamı renklendirdi. Dolayısıyla şu andan itibaren dilediğiniz zaman 0(212) 343 40 40’ı arayabilirsiniz. Sizi yayına alacağız. Biraz sohbet edeceğiz.
Tabii çok özel kayıtlar da getirdim size. Pandeminin ardından geçen sene yavaş yavaş konserlerimiz başladı. Hem Balkan yolculuğu ve hem de başka şeyler dinleteceğim. Yalnız Balkan yolculuğu topluluğundan bahsetmeyeceğim. Başka kayıtlarda dinleteceğim. Epey sürprizli bir müzik listemiz olacak. İlk parçamızı aşağı yukarı bir sene önce, Çırağan Sarayı'nda bir konser sırasında kaydettik. Uzun dinleyeceğimiz parça Balkan yolculuğu çalacak.1997’den beri devam ediyorum. Grubumuz, çeşidimiz, arkadaşlarımız değişse de Balkan yolculuğum devam ediyor. Bu şarkı Kuzey Bulgaristan'dan, Romanya sınır kasabasından geliyor.
Galiba hemen bir telefonumuz varmış. Bağlayabiliriz.
Ayşegül Hanım: Merhabalar. Nasılsınız? Sesli, renkli yayınlar dilerim. Çok çok severek dinliyorum programınızı. Çok beğeniyorum. Balkan müziklerini çok seviyorum. Çok güzel anlatıyorsunuz, tanıtıyorsunuz. Çok teşekkür ediyorum size.
M.K.: Ben teşekkür ediyorum. Öncelikle katıldığınız için. Çok memnun oldum Ayşegül Hanım. Umuyorum bundan sonra tam hızla devam edeceğiz. Siz de dinlemeye devam edin. Çok teşekkürler. Hoşça kalın.
1995 yılına gidiyorum şimdi. 1995 yazında, kutlamalarda aslında benzer hikâyeler anlatıyorum ama her zaman yeni dinleyiciler olduğu için anlatmakta sakınca görmüyorum. Eski bir radyom vardı, doğrudan amfiye bağlanıyordu. Yakın zamana kadar da kullandım o radyoyu. O zamanlar Özgür Radyo dinliyoruz. Baktım ki çok keyifli müzikler çalan bir radyo var. Ara sıra anonsları da duyuyorum. Haziran 1995’te yayınlanan meşhur manifestoyu dinliyorum. Sonra günün birinde canlı yayınların başladığını fark ettim. “Eğer yüz bin kişilik bir parti veriliyorsa kesin bu yüz bine giriyorum ben!” dedim. Hemen telefona sarıldım. Cem Madra'yla görüştüm. Onu da saygıyla anıyorum. Çok sevdiğim çok değerli bir insandı. Hemen buluştuk Ömer Abi’yle, Cem'le tanıştık. Ardından hemen programa başladım, yıllarca devam etti.
Şimdi kinci konser kaydına geliyorum. 5 Mayıs akşamı İzmir'de bir mekânda Hıdırellez kutladık. Çok keyifli bir mekândı. Oradan bir şarkı çalacağım size. Kadroyu sayayım, az önce de aynı kadroyla çaldık. Bendeniz akordiyon çaldım. Sakip Songelen saksafon, Mertcan Aslan tromped, Şule Kocaman Saraç ve Selda Koçak Uzuntaş vokallerde, Alp Kaya ve Hüseyin Yavaş da vurmalılarda. Esma Recepova'nın kaydettiği ilk şarkılardan biri bu. “Esma Kiri Gili” [Esma söylüyor] isimli parçayı Selda Koçak Uzuntaş seslendiriyor, vokaller de var.
199’te başladık. Ondan sonra kimi zaman Çarşamba, zaman da Cumartesileri çalıştık. Cumartesileri 13.00’teydi programım. 12.00’de de sevgili Aydın Bey'in (Aydın Engin) programı vardı. Her programa gelişinde illa ki karşılaşıp birbirimizi öper, güzel şeyler söylerdi. Çok harika elektrik alırdım ondan. Onu da saygıyla anıyorum. Çok güzel anılar, kalıcı bir duruş bıraktı. O yanımda, bizi aydınlatmaya devam ediyor. Aydın Bey'e buradan tekrar tekrar saygılar, sevgiler yolluyorum. Ömer Abi’nin deyişiyle ona da bir “Günaydın” diyelim.
Programın temel ilkelerinden biraz bahsedeyim. Bu program bir Balkan Müziği programı ama sık sık dediğim gibi kendi sınırlarımı ihlal etmekten çok büyük bir mutluluk duyuyorum. Balkanlar dışına, Kafkasya'ya, Latin Amerika'ya kaçıyorum. Yahudi geleneğine kaçıyorum zaman zaman. Özellikle 8 Mart'a yakın programlarda da dünyanın her tarafından kadın şarkıcıları konuk ediyorum. Temel olarak bir halk müziği programı bu. İster otantik hâlleriyle, isterse göreceli olarak modern hâlleriyle… Ama bir ters noktam var: Mümkün olduğu kadar bilgisayar destekli müzik çalmıyorum. Elektronik çalgıların bulunduğu kayıtları olabildiği kadar az çalıyorum. Müziğin geneline fazla etki etmeyecek kadar olursa ancak bu programda yer veriyorum. Bana bu elektronik altyapılar halk müziğine biraz yabancı geliyor. Bu bir bakış açısı olabilir. Hepimizin bir takım dar bakışları var. Dolayısıyla ya otantik folklor, günümüz folkloru, çağdaş folklor ya da otantik folklorün çağdaş yorumlarını mümkün olduğu kadar bozulmamış hâlleriyle dinletiyorum.
Her haftaya bir bölge ya bir şarkıcı, ya da bir tarz konu ediyorum. Normal koşullarda parça aralarına girerek anlatıyordum sizlere. Ama son iki buçuk senedir evden çıkmadık. Belli bir albüm seçip genel bilgileri en başta aktarıyorum. Daha sonra arkadaşlar albümü dinletiyorlar. Ya da çeşitli albümlerden yaptığım seçkiyi dinletiyorlar. Biraz daha kolay geldi ama aynı zamanda da evde kapalı kaldık. Benim için kapalı kalmanın sıkıntısını Tuna’nın Beri Yanı çok hafifletti. Her hafta yapacak, sorumlu olduğumuz bir iş vardı. Seve seve kabullenmiş bir yükümlülük bu. Dolayısıyla pandemi zamanında aralara giremedim. Çok daha detaylı bilgiler verebilecekken veremedim ama Tuna’nın Beri Yanı devam etti. Çok keyifli müzikler dinlettim. Bazen bu programda gündemin dışına çıkamıyorum. 24 Nisan yaklaştığında mutlaka bir Ermeni müziği programı yapıyorum. Türlü türlü gündemlerle bu programın içeriği belki son dakikada değişebiliyor.
Aynı konserimize devam ediyoruz. 5 Mayıs 2022’de kaydedilen bu şarkı yine aynı kadro tarafından çalınıyor. Yunanistan Makedonya'sından ama Makedonca bir şarkı. Yunanistan'da Makedon azınlığı her geçen gün azalsa da hâlâ mevcut. Bu da oralarda derlenmiş bir halk şarkısı: “Krena Martinata”.
Mete Bey hattaymış. Şimdi onunla sohbet edeceğiz. Merhabalar.
Mete Bey: Merhabalar Muammer Bey. Nasılsınız? Teşekkür ederim. Siz de hoş geldiniz Açık Radyo’muza.
M.K.: Mete Bey de baştan beri bizimle. Hemen hemen her hafta sohbet ediyoruz. Programla ilgili kritiklerini alıyoruz. Mete Beyciğim, neler hissediyorsunuz?
Mete Bey: Çok sevindi. Şöyle zannediyorum şimdi karşı karşıya geldik artık daha ayrılmayız.
M.K.: İnşallah. Ama kolay değil. Çok günlük konulara giriyorum ama İstanbul'da taksi bulmak o kadar zor ki. Evden radyoya da taksiyle geldiğim için gelebildiğim zaman geleceğim. Artık stüdyomuz açık.
Mete Bey: Hayırlısı olsun Muammer Bey. Bakalım bu işler nereye kadar gidecek. Bir atasözü var: “Su bulanmamış, durulmaz da.”
M.K.: Memlekette neler olacağını öngörmek o kadar zor ki karamsar pencereden bakarsak bizi akşama kadar konuşturur. Fakat umutlu olacağız. Başka bir çaremiz yok.
Mete Bey: Umutlu olacağız da düşündükçe insanın içi kararıyor.
M.K.: O yüzden tamamen ilgimizi koparmayacağız çevreyle. Öyle bir şey asla olamaz. Sorumluluklarımız var. Hepimizin üstlendiği görevler var. Ama bir taraftan da kendi ruh sağlığımızı bozmamaya çalışacağız. Başka çaremiz yok.
Mete Bey: Barışın teminatı müziktir. Müziği mülkiyeti olmaz. İyi yayınlar, selamlar Artvin'den. Görüşmek üzere.
Tuna’nın Beri Yanı devam ediyor. 28 yıl boyunca mümkün olduğu kadar tekrar yapmadım.
Aynı zamanda da dünyanın neresinde olursam olayım bu programa bağlandım. Berlin'den birçok kez bağlandım. Brezilya'dan, Hindistan'dan, İsrail'den, Midilli'den bağlandım. Denizin sesini duyanlar imrendiler. Berlin'de iki tane anım var. Kısaca onları anlatayım: Bir Klezmer atölye çalışmasına katıldık. Brave Old World grubuyla, Alan Bern ve arkadaşlarıyla birlikte çalıştık. Tuna’nın Beri Yanı’nında canlı çaldılar. Berlin'de başka bir anım var. Canlı yayından on beş dakika önce, bir kanal kıyısında kahvaltı ederken çantamı çaldılar. Çok panik olduk. Üstelik çalan da bir Türk çıktı. Bir Alman, yine çalıntı olduğu sonradan anlaşılan bisikletle çantamı kapıp giden hırsızı bir ayak hareketiyle durdurdu. Bisikletini devirdi, o sayede yakaladık. Çantamdan olmadım ama arkasından o heyecanı susturmaya çalışıp canlı yayına bağlandım. Balkan yolculuğuna “Ah, kade e mojto libe” ile devam edelim. Bu konseri Ankara'da Çankaya Belediyesi'nin Yılmaz Güney sahnesinde, 13 Mayıs'ta verdik. Bu da Makedonya'nın en çok sevilen aşk şarkılarından biri.
Sevgili Ömer Madra aramış. Muhtemelen “her zaman benim sesimi duyuyorlar, burada da duymasınlar” diye düşünmüş. Yayına almadık. Ama “yürü be Muammer” demiş. Ben de yürüyorum. Çok onur duydum, mutlu oldum. Senin kılavuzluğunda yürüyoruz. En başta sen varsın. Bayrak sende ama o klasik bayraklardan değil tabii bu. Tuna’nın Beri Yanıdinleyicileri kendi seslerini program boyunca duyurabilirler.
Bu programın benim için psikolojik anlamına gelirsek, dünyada hepimiz bir yerlere bağlanma ihtiyacı duyuyoruz. Bireysel düzeyde bu sevdiğimiz özel insanlar oluyor. Entelektüel düzeyde de ya bir şeyler yazıyoruz, ya bir şeyler çiziyoruz ya da konuşuyoruz. Bağlandığımız bir şey var. Kitaplar, televizyon, radyo var. Daha bilimsel konular da olabilir. Deniz kabukları olur. Dünyanın bugün adım adım yok oluşa doğru gitmesi meselesi olur. Ben de Tuna’nın Beri Yanı’na bağlandım. Baştan beri bir “var olma” sorunu benim için bu program. O yüzden “yaşa Açık Radyo” diyoruz. “Açık Radyo susmasın” diyoruz. Nice başka Açık Radyo’lar olsun ki söyleyecek sözü olan herkes konuşabilsin diyoruz. Bugün ütopik gelebilir bu sözler ama biz söylemeye devam ediyoruz.
Tersinden bir mantık yürüterek “Ben İstanbul'da yaşamasaydım ya da Tuna’nın Beri Yanıprogramı olmasaydı ya da Açık Radyo olmasaydı, örneğin 1960’larda yaşasaydım” diyorum. O zaman da belki başka bağlantılar, başka bağlanmalar ortaya çıkacaktı ama zamanımızdan şikayetimiz yok. Doğru bir zamanda doğduk. Doğru bir zamanda yaşıyoruz. Her türlü sıkıntısına rağmen… Eğer bunlar olmasaydı, İstanbul'da yaşamasaydım, Açık Radyo ve Tuna’nın Beri Yanıolmasaydı nasıl bir Ketencoğlu olurdum, hiç öngöremiyorum açıkçası. Öngördüğümde de bir kötü, karamsar senaryolar oluyor. O yüzden iyi ki Açık Radyo var. “Yaşasın Açık Radyo!” diyorum tekrar. Benim varoluşuma da çok önemli bir destek. Söylenmeyince, düşünmeyince akla gelmiyor. Sanki hazırda varmış gibi düşünüyor insan ama öyle değil. Sık sık hatırlamak ve değer bilmek gerektiğini düşünüyorum.
Madem savaştan bahsettik… Yıllardan beri bir türlü doğru dürüst devletin üstüne gidemediği, yüzleşemediği, yüzleşemediği için de çözüm üretemediği bir konu: Kürt sorunu. 2012 yılında benim genel sanat yönetmenliğimde çalışmalarına başladığımız Bahçeşehir Üniversitesi, Medeniyetlerin Sesi Korosu'na dönüyorum. On senedir üniversite öğrencilerine ve dışarıdan gelenlere komşu coğrafyalardan halk şarkıları öğretiyoruz. Ve her sene tabii ki konserlerimiz oluyor. Bu koro şimdi “Romani” adlı bir Kürtçe şarkı seslendirecek. Haziran 2022’de yapıldı bu konser. Kayıtları sevgili Ercüment Gürçay yaptı. Pınar Özdemir solistimiz, benim dışımda kontrbasta Ufuk Akban var.
Hattımızda Can Doğan Bey varmış. Merhabalar Can Bey. Nasılsınız? Dinliyor musunuz zaman zaman Tuna’nın Beri Yanı’nı?
Can Doğan: Muammer Bey, iyi günler. İyiyim, çok teşekkür ederim. İyi yayınlar diliyorum. Çarşamba günleri Açık Radyo benim için çok hoş. 12.00-13.00 arası Tuna’nın Beri Yanı, gece de Beton Orman’ın seçkilerini dinlemek harika. Sizin bu yakın coğrafyada, çeşitli dillerdeki Balkan müziği üzerine yaptığınız çalışmalar olağanüstü. Sizin sesinizi, çalışmalarınızı ve akordiyonunuzu çok seviyorum. İyi ki varsınız. Nice yıllara, yaşlara ve hep beraber.
M.K.: Çok teşekkür ediyorum. İstanbul'da yaşıyorsanız konserlere de bekleriz.
C.D.: Bir tanesine gelmiştim. Birkaç yıl önce Bahçeşehir Üniversitesi'nden bir koro vardı. Ona gelmiştim. Sizinle tanışmamıştım. Rahatsız etmek istememiştim. Şimdi konuşmak, iletişim kurmak harika. Çok mutluyum. İyi günler.
M.K.: En kısa zamanda yüz yüze görüşmek üzere. Çok teşekkür ederim aradığınız için. İyi günler.
Tuna’nın Beri Yanıböyle gidiyor ve gitmeye de devam edecek. Sık sık konuklarım oluyor. İki sevgili Cengiz Onural konuğum olacak, İncesaz'ı konuşacağız. Cengiz benim kadim dostum. 1983’ten itibaren ahbaplığımız ve ortak projelerimiz devam ediyor. Artık stüdyoya gelme imkânımız arttığı için daha çok konuk alacağız. Ben Zoom teknolojisine çok fazla adapte olamadım. Böyle yan yana oturmayı, karşılıklı konuşmayı daha çok seviyorum. O yüzden pandemi sırasında çok konuk alamadım.
Başka bir projem var. Çok yakın zamanda, 14 Ekim'de verdiğim bir konserden kayıt dinleyeceğiz. Bu aslında bilinen bir parça. Gerek Roman müzisyenlerin gerekse başka grupların severek, etkilenerek çaldıkları bir parça: “Nihavent Oryantal.” Koroda, benim dışımda, kemanda Özgür Kovan var. Vokallerde yine Şule Kocaman Saraç ve Selda Koçak Uzuntaş var. Gerçi bu parça enstrümantal ve perküsyonda da Şakir Ozan Uygar var, çok değerli bir vurmalı çalgılar ustası.
Az önce sevgili Ahmet İnsel aramış. Ben ona izniyle Ahmet Abi demek istiyorum. Her Salı ben de istisnasız, çok aşırı geç uyumadıysam, onu dinliyorum. Dünyanın her tarafından haberleri, onun bakış açısından ve analitik yorumlarla dinliyoruz. O da Açık Radyo’ya dair söylediklerimi aynen kabul ettiğini, benimsediğini söylemiş. Buradan selamlar, sevgiler yolluyorum.
Bu defa 7 Ekim’deki Edirne konserimize gidiyorum. Yakın zamanda restore edilmiş bir sinagogda çaldık. Birbirine bağlı iki şarkımız var. Ayde Mori albümümden “Radile” şarkısının Makedoncası ve yine Bulgaristan’dan bir parça.
Tuna’nın Beri Yanı’nı böyle bitiriyoruz. Radyodaki herkesi çok özlemişim. Burada özlem giderdik. Didem, Selahattin, Andrei… Telefonla konuştuk ama yüz yüze karşılaşmak tabii ki bambaşka. Yeniden Açık Radyo'da canlı olarak sizlerle birlikte olmak harikaydı. Bütün dinleyenlerime ve Açık Radyo çalışanlarına kucak dolusu selam yolluyorum.