Kayıt Arşivi
Podcast kanalları ve üyeliği hakkında daha detaylı bilgi almak için tıklayın.
14 Mart Tıp Bayramı’nda programcılar yazar Cem Akaş’ı konuk ediyorlar. Popüler kültürün tanımıyla başlayan söyleşi, 70’li yılların kültürüne, enformasyon depolamanın anlamına, oradan da yazar ve hekim gözüyle içgörü kavramının tanımına geliyor. Cem Akaş, yazar Engin Geçtan’ın zamana karşı içgörüsü olmasının önemini vurguluyor ve bir tür gelecek kaygısı ile geçmişin ağırlığının insanların üzerindeki etkisinden söz ediyor. Akaş, on yıllar sonrasını yordayan bir öngörüyle, “Giderek nefes alamaz hale geldiğimiz metropolün karantinaya alınıp yalnızca düşünsel üretime katkıda bulunan insanların, bu daraltılmış çemberin dışına taşarak orada doğayla yeniden bir olmaya çalışmalarının tek seçenek olduğu”nu söylüyor. Deniz kıyısında bir kasabaya yerleşmek ile bunun farkı, kaosun kıyısında yaşam, kökünden koparak başka topraklara yerleşen kişilerin tutumları tartışılıyor.

Evrenin Sıçradığını Hissetmek Mümkün mü?
Anayasa kitapçığının cumhurbaşkanı tarafından başbakanın önüne fırlatılmasıyla başladığı iddia edilen ekonomik krizin Türkiye’de kendisini bütünüyle göstermeye başladığı mart ayının ilk haftasındaki bu program, “Hiçbir şeyin fiyatının olmaması, herşeyin fiyatının Amerikan dolarıyla belirlenmesi ama doların bir fiyatının olmaması” tespitiyle başlıyor. Ekonomik ve siyasi krizin temel güven duygumuzu nasıl zedelediği, bunun ruhsal önemi ve sonuçları konuşuluyor. Sahip olma tutkusunun geleceği nasıl ipotek altına aldığı, psikolojik açıklamalar yanında nörobilimden alınan uyaran-gürültü oranı kavramının toplumsal olaylardaki tutumlarımızı nasıl açıkladığı, Engin Geçtan’ın yazdığı bir kitap bölümündeki “Puslu Mantık ve Karmaşalıklar” kavramları ile bunların açıklanabilirliği üzerinden devam ederek kestirilemezliğin önemi ve değeri tartışılıyor.

Ekonomik Kriz ve Temel Güven Duygusunun Yitimi
28 Şubat 2001’de programcılar ilk kez tümüyle mesleki birer anekdotla, kendi mesleki öyküleri içinde karşılaştıkları ilk hastalarını o gün ve şimdi nasıl değerlendirdiklerini anlatarak Dünya Hali’ne başlıyorlar. Bir konuda derinlemesine giderken bütünden kopmanın ve derinliğine gidilenin bütünün içindeki yerini anlayamamanın günümüzde tıp eğitimini nereye getirdiğini ve kendi mesleki deneyimlerinde usta-çırak ilişkisinin rolünü konuşuyorlar. Engin Geçtan’ın 50’lerin sonunda New York’taki eğitiminden anekdotlarla süren söyleşi, çalışma alanının varoluşçu psikiyatri olarak adlandırılan uygulamalarına doğru nasıl evrildiği ile noktalanıyor.

Usta-Çırak İlişkisi
21 Şubat 2001 tarihli programda Engin Geçtan ve Timuçin Oral’ın konuğu bir kez daha Açık Radyo’da Daldan Dala programını yapan Osman Tümay. Önceki programda da olduğu gibi, söyleşi Osman Tümay’ın hoş sohbetiyle daldan dala akıyor. Bu kez, Küba anılarından başlayarak, anılar ve anekdotlar ile Oğuz Atay’a, oradan Brian Eno ve Marcel Duchamp’a geliyor söz. Seçimlerimiz, tercihlerimiz, sezgilerimiz ve kader sıçraması ânında bunlarla ne yaptığımız konuşuluyor.

Kader Sıçraması, Allah’ın İşi!
14 Şubat 2001 Sevgililer Günü’nde programcılar Sevgililer Günü’nün ülkemizde daha önce neden olmadığını, günümüzün tüketilen ilişkilerinin neye evrildiğini ve bunun bedellerini konuşuyorlar. Söyleşi, “Felek nedir?” sorusu üzerinden gölge kavramına, bireylerin kendi gölgeleriyle tanışıklıkları olup olmadığına ve Engin Geçtan’ın veciz sözüyle, “kendileri sandıkları kendileriyle, kendileri olmadığına inandıkları gölgelerinin bütünlüğünü yaşayamamaları”na geliyor. Geçtan, gölgemize ne kadar az bakarsak onun o kadar yoğunlaşıp güçleneceği ve tehdit olacağını hatırlatıyor bize.

Yaşanan Acı Paylaşılır Üretilen Acı Sıkar
7 Şubat 2001 günü Dünya Hali’nde ilişkiler üzerine konuşuluyor. Kişilerin zedelenme korkuları nedeniyle ilişkilerde kendilerini kendilerine saklamaları ve günü yaşayamayan ya da ilişkisizlikler içinde kalan insanın ölüm korkusunu sık yaşaması ele alınıyor. Başkasıyla olan ilişkide kendimizin farkına varmak, zihnimizi tanımak olgusu tartışılırken, Engin Geçtan, “varolamamanın pırıltısı” kavramını açıyor ve söz giderek milenyum başındaki Türkiye’nin görünümüne, şarkiyatçılığa ve Osmanlılık meselesine geliyor.

Tedavi Eden İlişkidir
2001 yılı Ocak ayının son günü psikiyatri uzmanı Cem Hızlan’ın konuk olduğu Dünya Hali’nde asıl işler, uğraşlar, meslekler yanında yapılan diğer “işler”; bunlar sırasında zamanın nasıl algılandığı, hobi olarak yazmak, sanat faaliyetleri ve “bahçede tekne inşaa etmek” üzerine sohbet ediliyor. Bu yapılanların keyfi, ayrılan zaman, dışarıdan bunun nasıl göründüğü ile ilerleyen konuşma eşzamanlılık ve zamanın ölçülebilirliğinin yanı sıra “kelebek etkisi” diye bilinen klişenin terapideki yeri ile bir başka klişe olan “varolmanın dayanılmaz hafifliği”nin ölçülebilirliğinin kaldırarak hafiflemek olup olmadığı tartışmaları ile sürüyor.

“İnsan Bir Şeyi Çok İsterse O Şey Olur, Ama Ismarlamamak Kaydıyla”
Tarih 24 Ocak 2001, bu kez yazar Buket Uzuner Dünya Hali’nde konuşuyor ama, “Ben konuşmasını yazmak kadar iyi beceremediğim için yazıyorum,” da diyor. Denizaltı kaptanı ya da astronot olmak isterken yazar olan ama aynı zamanda kendini gezgin olarak tanımlayan Uzuner’in gezi maceralarıyla başlayan söyleşi, yaşamın özünü oluşturan ayrılıp birleşmeler, tekrar ayrılıp tekrar birleşmelerde ayrılığa katlanamama olgusu ile beraberlikteki ölüm korkusuna, derken Hindistan’a ve oradan da Doğu Akdenizliliğe geliyor. Timuçin Oral’ın Buket Uzuner’den alıntıladığı, “Hiçbir şey tesadüf değildir, hiçbir şey tesadüfen olmamıştır ve olmayacaktır. Evrende varoluşumuz ve varlığımızın özellikleriyle kendi kaderimizi hazırlarız,” alıntısını Engin Geçtan Rig Veda’dan1 örneklediği “senkronisite” kavramı ile tartışıyor.

“Yaşam Bir Rastlantılar Dizisidir”
Programcılar 17 Ocak 2001’deki bölümde Tolga Dizmen’in, “Radyoda program yapmak sizler için ne demek?” sorusunu yanıtlarken oradan duyguların ifadesine, toplum içindeki tavrımızı arketipler üzerinden tartışıyorlar. Delilik, dahilik, pervasızlık ve otorite karşısında özerk olamamanın getirdikleri konuşulup nihayet “kötü bir alışkanlık olarak düşünce” ile sonlanıyor.

“Pozitif Elektrik Aldım” da Ne Demek? Fizik Laboratuvarında mıyız?
10 Ocak 2001 tarihli programa Dünya Hali dinleyicilerinden Onur Dokudan konuk oluyor. “Psikiyatri insanı iyileştirir mi, yoksa ortama daha iyi uyum sağlamasını mı sağlar?” sorusunun yanıtlarıyla ilerleyen söyleşi insanı anlamanın bir sınırı olup olmadığıyla sürüyor. Psikoterapinin kişinin yaratıcılığa etkisi, anlam atfetme ve post-mortem çabamız, Jung ve Hesse’nin arkadaşlığına dair Serano’nun yazdıkları sözü bir Çin atasözüne getiriyor: “Eğer bir insan odasında tek başına otururken doğru şeyler düşünüyorsa, binlerce kilometre öteden işitilebilir.”

İnsanı İyileştirmenin Sınırı Var mı?