ABD destekli Filistin savaşı Esther Projesi'nden sınırdaki şiddete kadar otoriterliği ülke içinde nasıl yaygınlaştırıyor?

-
Aa
+
a
a
a
Açık radyo
 

ABD destekli Filistin savaşı Esther Projesi'nden sınırdaki şiddete kadar otoriterliği ülke içinde nasıl yaygınlaştırıyor?

Zaman zaman geri dönmek, yanlış anladıklarımızı veya anlamakta zorlandıklarımızı tekrar yakında görmek için yardımcı oluyor. 

Bu yayında önemli bir konuya odaklanmak istiyoruz: Esther Projesi. 

Hatırlarsanız, Noura Erakat, Filistinli aktivist, Rutgers Üniversitesi'nde hukuk profesörü ve aylar önce, Aralık 2024 tarihinde, Boston Review’de bir yazı kaleme almış ve “Bumerang Geri Dönüyor: ABD destekli Filistin savaşı, Esther Projesi'nden sınırdaki şiddete kadar otoriterliği ülke içinde nasıl yaygınlaştırıyor?” sorusunu sormuştu. Bugün bu yazıya tekrar dönmek istiyoruz. 

Bunun nedeni ise Noura Erakat’ın "bumerang etkisi" diye tanımladığı şey, 'Esther Projesi'nden sınırdaki şiddete kadar otoriterliği ülke içinde nasıl yaygınlaştırıyor?' sorusunda vuku buluyor. 

Bu bumerang etkisinin hatırlatmak adına, Martinikli şair, oyun yazarı ve politikacıydı, Aimé Césaire’in sözlerine aktarmak istiyorum. Aime Cesaire, emperyalizm ve bumerang ilişkiyle ilgili şöyle diyor, “Bir erkek ev bekçisine sadistçe şiddet uygulayıp eşine karşı nazik olamaz. Bir kadın kocasına karşı zalim olup çocuğuna karşı nazik olamaz.”

Bu sadist erk iktidar, hem ulus içinde hem de ulus dışında şiddeti sürdürmeye devam ediyor. Ancak, önce ülke içinde şiddet üreterek başlıyor ve bunun pek farkında değil. Ulus içinde bir barış veya bir huzur arzuluyor. Fakat tam tersi olan şey oluyor; bumerang etkisi oluyor ve şiddete dönüşüyor.  

Şu an ABD’de gündeme gelen Project Esther, Filistin dayanışma hareketlerini bastırmayı hedefleyen politikalarıyla büyük tartışma yarattı. Heritage Foundation tarafından hazırlanan bu belge, Filistin yanlısı grupları “Hamas destek ağı” olarak yaftalayarak, akademik ve sivil alanlarda ifade özgürlüğünü daraltma tehlikesi taşıyor. Eleştirmenlere göre, bu girişim sadece ABD içindeki özgürlükleri değil, küresel düzeyde hak savunuculuğunu da tehdit ediyor. Bu tablo, devletlerin güvenlik ve siyaset adına attığı adımların çoğu zaman insan hayatı, onuru ve özgürlüğü pahasına atıldığını bir kez daha hatırlatıyor.