Pandemi döneminde hemşirelik: Hemşire Fadime Kavak ile söyleşi

-
Aa
+
a
a
a

Önce Sağlık programının 11 Eylül 2020 nüshasında Ayşegül Tözeren, konuğu Sağlık Emekçileri Sendikası Şişli Şube Başkanı Sevgili Fadime Kavak’la pandemi döneminde hemşirelerin durumunu ele aldı.

Önce Sağlık: 11 Eylül 2020
 

Önce Sağlık: 11 Eylül 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

Ayşegül Tözeren: Hoş geldiniz! Önce Sağlık devam ediyor, başlıyor. Pandemi dönemi boyunca ara vermeden süren, sanıyorum, medyadaki tek pandemi odaklı sağlık programı biziz. Bugün ben Ayşegül Tözeren yalnız bulunacağım programda. Sevgili Selim Badur’un Rusya’daki hekimlerle birlikte bir toplantısı olduğu için o katılamıyor. Bugünkü konuğumuz yine çok değerli bir konuk. Konuğumuzla aslında bizim de yer vermek isteyip, bir süredir yer veremediğimiz ama yer veremediğimiz için de eksikliğini hissettiğimiz bir konuyu bugün konuşacağız. Bizimle programı konuk olarak sürdürecek kişi çok deneyimli bir hemşire, aynı zamanda Sağlık Emekçileri Sendikası Şişli Şube Başkanı Sevgili Fadime Kavak bizimle birlikte. Fadime Kavak hekimler tarafından da çok çok sevilen bir hemşire. Çok sayıda selam aldım. Selamların hepsini de iletmiş olayım program başından. Hoş geldin Fadime!

Fadime Kavak: Merhaba, hoş bulduk! Öncellikle teşekkür ederim. Hemşirelerin bu süreçte sesi çok az çıkarıldı. Yani halk ne yazık ki duymadı, kamuoyu duyamadı. O nedenle hemşirelik mesleğine yer vermeniz yayınınızda çok önemli bizim için, hemşireler için. Teşekkür ederim. Selam söyleyenlere ben de çok selamımı söylüyorum, teşekkür ediyorum.

A.T.: Duyuyorlardır eminim. Özellikle aile sağlığı merkezlerinde şu an da biz dinleniyoruz genelde böyle tam öğle arasına da rastladığımız için. Evet bu konuda haklısın Fadime. Ben de hissettim ve özellikle bir öz eleştiri ile açmak istedim programı. Belki bizim bugüne kadar en az 2, 3 programı hemşirelerle yapmamız gerekirdi. Artık hemşireler de uzmanlık alanlarına da ayrılmış durumdalar. Mesela, sen yıllardır bir ameliyathane hemşiresisin. Yoğun bakım hemşirelerinin acaba sıkıntıları neydi? Veya servisteki hemşirelerin veya ameliyathanede nasıl koşullarda işte. Hepsini konu etmeliydik, haklısınız. Ben hemen hızlı bir soru sorayım.

Kaç yıldır hemşirelik yapıyorsun Fadime?

F.K.: Zor bir soru oldu. Yaşım ortaya çıkacak. Çeyrek asrı geçti diyelim.

A.T.: Değil mi? Tamam soruyu hızlıca geçiyorum. “Çok deneyimli bir hemşire olarak pandemi bana üç şey öğretti desen” bunlar ne olur?

F.K.: Pandemi dönemi bize dayanışmayı öğretti. Biz sağlık çalışanları zaten çok dayanışan çalışanlarız. Yaşadığımız bir arada yaşam alanımız ve iş alanımız bir arada olduğu için aslında dayanışma çok önemliydi bizim için. Onun daha fazla önemli olduğunu bu süreçte görmüş olduk. Ben bu süreçte çünkü yaşadığımız koşullarda beni anlayan, acaba ne durumdayım diye soran, sorgulayan o kadar çok arkadaşım, dostum oldu ki onların bu iyi dilekleri ve hala insanlığın yok olmadığını bilmek, insani duyguların var olduğunu bilmek, dayanışma duygularını bilmek gerçekten çok önemli. Sabrı öğretti çünkü bizim hiç bilmediğimiz bir süreçti Covid-19 süreci başladığında. Herkes ilk kez karşılaşıyordu böyle bir süreçle ve bilemediğimiz sorunlarla karşılaştık. Bu süreçte sabırla hareket etmenin ne kadar doğru olduğunu da öğrenmiş olduk biz ve sevginin gücünü öğretti. Çünkü...

A.T.: Sevmeden yapılmaz değil mi bu iş?

F.K.: Sevmek ve sevilmek çok güzel bir şey. Yani hepsi bunlar insani duygular üstünden gelmiş oldu yani benim o 3 önemli şeyim ama bunlar gerçekten çok önemli. Özellikle örgütlü bir insan olarak. Yani bir sendika üyesiyim aynı zamanda, oranın yöneticiliğini de yapıyorum. Oradaki arkadaşlarımızın sevgisi, desteği, bir arada olmanın getirdiği mutluluğu tarif edemem açıkçası.

A.T.: Evet. Belki örgütlü olmak da bir sendikada bulunmak da bu durumu en azından atlatmanın değil ama idare etmenin, içinden geçmenin belki kolaylaştırıcı unsurlarından olmuştur diye düşünüyorum.

F.K.: Kesinlikle!

A.T.: Peki biraz biz aslında sanki hemşireliği de çok iyi tanımıyoruz gibi geliyor. Hani ismi çok da jenerik olarak bilinen bir meslek. Hemşirelik eğitimi nasıl olur, bir kişi nasıl hemşire olur? Biz bunları da çok iyi bilmiyoruz. Biraz hemşirelik eğitimi nasıl olur, bize anlatma şansın var mı?

F.K.: Tabii ki! Hemşirelik eğitimi ülkemizde ne yazık ki çok standart değil. O açında ciddi sıkıntılar da yaşıyoruz. 2014 yılına kadar lise mezunu arkadaşlarımız bile hemşirelik yapabilir durumdaydı. Lise, ön lisans, lisans seviyelerinde hemşirelik eğitiminde, bu okullardan herhangi birini bitiren, diplomasını alıyordu ve çalışmaya başlayabiliyordu. Aslında yani bu ilerlemelerle birlikte bu eğitimin bir standarda ulaşması lazım. Bunun için de kabul edilebilir eğitim seviyesi, lisans seviyesi olmalı ki zaten sahada çalışan birçok arkadaşımız artık lisans tamamlama yaparak ve lisans üstü eğitimlerini, doktoralarını yaparak da birçok konuda çok bilimsel noktalara gelmiş durumdalar. Böyle bir sıkıntı var. Türkiye’ye özgü bir sıkıntı. Şu an mesela hala hemşirelik liseleri açık. Oralardan da açıkçası o okulları tercih eden gençler çok farkına varamıyorlar ama hemşire yardımcısı adı altında mezunlar çıkıyor ama hastanelerden bu arkadaşlarımızın yaptıkları iş daha çok hasta bakıcılık, tamamlayıcı personellik gibi bir durumda. Bu açıdan çok ciddi duygusal kırıklıklar da yaşıyorlar. Yani hemşirelik çok uzun yıllardır ülkemizde aslında eğitim veren bir de meslek. Yani çok yıllar öncesinde sadece birtakım kurslarla hemşirelik yapılabilirken, artık bilimsel olarak iyi noktalarda yani Türkiye’deki hemşirelik alanı ve çok ciddi çalışmalar da var. Yani hemşire hocalarımız var. Gerçekten çok iyi çalışmalar yapıyorlar. Hemşirelik mesleği adına çok güzel katkılar sunuyorlar. Hemşirelik mesleği bakımla özdeşleşen bir yerde daha çok. Yani evet hastanın hem bakımı hem tedavisi esnasında sağlık ekibinin en önemli meslek gruplarından bir tanesi ama nedense yani mesela bakanlığının dilinde de toplumda da her yerde hekimler ve diğer sağlık çalışanları olarak tanımlanan bir noktada. Bu da hemşireler açısından biraz üzüntüye neden oluyor. Gerçekten duygu kırıklığı oluyor çünkü ciddi emekler veren, mesleğini seven, mesleğinin daha iyi de olması için çok ciddi, yani gece gündüz eğitim alan çok sayıda hemşireler var. Bu açıdan hakkettiğimiz konuma ne yazık ki gelebilmiş değiliz.

A.T.: Dünyada nasıl bu sence Fadime, Türkiye’deki gibi mi, yoksa daha farklı bir konumda mı hemşireler? Mesela ben bir, şimdi sen söyleyince Amerika’dan fotoğraf sahnesi, fotoğraf hatırlıyorum. Etrafla işte bir konsey görüşüyor. Sanıyorum onların da bir bilim kurulu var gibi. Hekimler var, akademisyenler var. Yani sahadaki hekimler var, akademisyenler var bir de Trump’a çok dik davranan bir baş hemşireyi o fotoğrafta hatırlıyorum. Hatta bir haber de olmuştu bunun aracılığıyla. Belki oralarda da hemşirelerin olması gerekir diye düşünüyorum bir uygulayıcı olarak, değil mi?

F.K.: Kesinlikle olmalı. Türkiye’de ne yazık ki bağımsız bir meslek olarak kabul edilmiyor hemşirelik. Yani en büyük sıkıntı buradan başlıyor. Yurtdışında daha, yani sonuçta sağlık bir ekip işi bunu hepimiz kabul ediyoruz. Yani hekimi, hemşiresi, o karar, hastanın tedavisi ve iyileşme süreçlerinde ortak iş yapıyorlar. Bu konuda şey yok ama hemşirelik alanına dair işlerde bile neredeyse Türkiye açısından hemşirelerin bağımsızlıkları yok. Her şeyde, yani kanunlar gereği, hekime danışan, birçok şeyi ona, bakımı bile hekimle birlikte, hekime danışarak gibi birtakım sıkıntılar var. Yani hemşirelik bağımsız bir meslektir. Yani kendi kararlarını kendisi de verebilir. Sonuçta kanunla belirlenmiş haklarımız var. Oradaki yetki alanlarımız belirlenmiş durumda. Yetki alanımızda içerisindeki işleri bizler kendimiz bağımsız olarak karar verebilir, bilimin ışığında, öğrendiklerimizin ışığında buna karar verebiliriz. Tabii ki tartışabiliriz heyetle. Yurtdışında biraz daha özel hemşirelik mesleği. Eğitimleri de standart. Sonuçta üniversite seviyesinde bir eğitim söz konusu. Daha iyi koşullarda. Türkiye’de mesela hiçbir bilim kurulunda bir hemşire yok. Sağlık bakanlığının hazırladığı bilim kurulunda da yok, hastanelerde oluşturulan küçük bilim kurullarında, sağlık hizmetleri yani eski baş hemşireler pozisyonunda bir tane baş hemşire var. Mesela şimdi buradan bir eleştiri de yapayım, bunu kendilerine de ilettik aslında Büyükşehir Belediyesine. İstanbul Büyükşehir Belediyesi de bir İl Bilim Kurulu oluşturdu, orada bile bir hemşire yok. Mesela bakınca demokrat bir çevreden bile bu yönde bir katılım olmayınca, bizim mesleğimizi gerçekten yaralıyor diyeyim. Hep böyle dert anlatır gibi olduk da.

A.T.: Yok, yok doğru. Elbette ki hekim karar verici noktada olacak ama tabii bakım konusunda belli alanlarda da hemşirenin hem kendi özerk alanı olabilir hem de burada daha da çok kapsamlı bir deneyim alanı var hemşirenin. Eminim katacağı çok şey olabilir. Çünkü belli kararları kâğıt üstünde verirsiniz ama sahada o kadar yürümez ki o karar ve o kadar yürümeyeceğini de aslında karar vericiden çok, sahada birebir hastayla, insanla muhatap olan kişi verir, bilir aslında. Orada çok zenginleştirici olacağını düşünelim. Bu arada da buradan da bizi özellikle basın çok dinliyor. Bir küçük çağrı yapalım o zaman hem il pandemi kurullarına hem de Büyükşehir Belediyelerinin kurullarına. “Lütfen değerli hemşirelere de yer verin” diyelim. Onların da katacağı, zenginleştireceği çok alan olacaktır.

Eğitimden bahsettik. Sence hemşirelik eğitiminin zorlukları neler? Birde artık mecburen online eğitimi, çevrim içi eğitimi konuşmak zorunda kalıyoruz. Çevrim içi eğitim sence mümkün müdür hemşirelikte? Çok uygulama alanı olduğu için belki en mümkün olmayacak dal da hemşirelik gibi görünüyor ama en azından yardım alabileceği yerler var mı, ne olur, nasıl yürür hemşirelik? Bir de ben şunu da düşünüyorum; kronik hastalığı olan bireyler de olabilir. Eğitimde fırsat eşitliği için de nasıl olacak, bundan önce hemşirelik mesleğinin zorlukları neydi, sence bundan sonra ne olacak ve nasıl aşılabilir bunlar?

F.K.: Online eğitim bence sağlık alanı için çok zor. Hatta hiç mümkün değil. O açıdan pek taraftarı değilim. Teorik eğitim verilebilir belki ama orada bile aslında çok hasta üzerinden, ben okurken 2. sınıfta hastanelerde staja çıkardık, birçok şeyi hasta üzerinden görmüş olurduk. Şimdi eğitimin de o şekilde devam etmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Tabii pandemi koşullarında bunu nasıl gerçekleştirebiliriz açıkçası ben de çok bilmiyorum çünkü bu konuda da çok ne yazık ki hazırlık yapılmadı. Yani okullar hazır değil, eğitim sistemi...

A.T.: Çok ihtiyaç var aslında, yapmak gerekiyor.

F.K.: Evet çok fazla. Bir de tabii şey de var mesela çok sayıda mezunumuz var atanamayan. O açıdan yani birçok sağlık çalışanı hastalıkla karşı karşıya kaldı. Yani pozitif olan çalışan arkadaşımız var. Bakanın açıkladığı en son rakamlar 30 bin civarıydı, 29 bin küsur bir rakam açıklamıştı. Bu koşullarda aslında hızlıca atama yapılması gerekiyor çünkü koca bir delik sağlık sistemi Türkiye’de ve o deliği kapatmak çok da mümkün değil. Çok fazla atama yapılırsa ancak bu delik kapanabilir. O açıdan mezunlarımızı, sahada bekleyen, özellikle iş bekleyen mezunların bir an önce işe başlaması gerekiyor. Hemşirelik eğitiminde de şu an nereden başlasam diye düşünüyorum. Eğitim sistemi Türkiye’de çok kötü olduğu için, son yıllarda mezun olan meslektaşlarımızın da eğitim seviyesi biraz kötü. Okullar dışında çok sayıda okul açılmasının, özellikle özel okulların çok sayıda olmasının ve eğitim verecek akademisyen bulmakta sıkıntı yaşıyorlar sanırım. Onun getirdiği bir tablo olabilir. Yeni mezunlar bizim zamanımıza göre çok daha kötü koşullarda mezun oluyorlar, bilgiler çok daha kötü. O açıdan eğitim sisteminin yeniden elden geçirilmesi gerekiyor hemşirelik adına çünkü bizler mezun olduğumuzda mesela bu süreçte de yaşandı. Yeni mezunlar direkt alana verildi. Hizmet içi eğitimler çok hızlı olmayabiliyor özellikle böyle olağanüstü koşullarda. O açıdan iyi mezunların olması gerekiyor meslek adına ama o seviyede değiliz ne yazık ki. Yeni mezunların biraz eğitim durumları kötü. Evet mezun oluyorlar ama bilgi ve donanımları eksik bu konuda.

A.T.: İşte çelişkiler... Dünyaya göre, OECD ülkelerine göre Türkiye’nin hemşire sayısı daha düşük. Yükselmesi gerekiyor ama yükselirken eğitimde niteliği korumak gerekiyor. Eğitimde nitelik korunmadığı için karar verici noktalara hemşireler getirilmek istense de getirilemez durumda oluyor. Maalesef çelişkiler herhalde bunlar yavaş yavaş açılacaktır diye düşünüyorum. Dünyaya kıyasladığımız zaman ben doğru söyledim değil mi? OECD ülkelerine göre bizim sayımız az, hemşirelerin sayısı az.

F.K.: Evet

A.T.: Bir de son dönemde bunu daha uzun konuşacağız ama biraz girmek istiyorum buna. Sağlıkta şiddet konusu var. En son benim okuduğum, Balıkesir’de bir şiddet vakası yaşandı. Bu prevenar 13, yani zatürre aşılarına rağbet son dönemde çok fazla olunca, bir hasta yakını hemşireleri dövmeye kalkmış, sonra başka bir hasta yakını müdahale etmiş, bıçaklanmış. Yani korkunç bir tablo benim anladığım kadarıyla. Prevanar 13 veya pnömokok, KPA aşısı popüler oldu. Popüler olması da doğru. İnsanlar tabii ki zatürre aşısını yaptırmalılar, yaptırsınlar da ama burada yanlış bir algı oluştu gibi geliyor bana. Covid-19’a karşı bu aşı koruyacakmış algısı oluştu. Bu algının da çok sorunlu olacağını düşünüyorum çünkü bu aşıyı yaptırdıktan sonra maske takmama, mesafeye önem vermeme, el yıkamama durumu olursa gerçekten kaş yapayım derken göz çıkartırız. Elbette ki aşılanmalı insanlar, zatürre aşısı olmalı, her birini olmalılar zatürre aşısının ama bunun covid 19'dan da korumayacağını, covid 19 aşısının henüz piyasada faz 3 çalışmasını bitirmiş şekilde olmadığını bilmeliler. Benim aklıma şu geldi. Diyelim ki covid 19 aşımız oldu, hatta çok güzel bir şey oldu, Türkiye’den faz 3 çalışmaları bitti ve de halka sunuldu. Biz bu kadar çok aşıyı yapacak hemşireye sahip miyiz acaba diye de düşünüyorum, ne dersin?

F.K.: Şöyle çok adanmış bir meslek olduğumuz için yaparız. Yapmasına yaparız da aslında var. Ülkede mezun hemşire sayısı yüksek. Aşı için de aşının uygulamasını gösterdikten sonra birçok meslektaşımız çok rahat aşıyı uygulayabilir. Bu açıdan sıkıntı olmaz. Bakanlığın biraz daha hemşire ataması yapması gerekiyor. O önemli, iş bakanlıkta bitiyor. Bu süreçte eğer olmayacaksa sağlık çalışanlarının atamaları, ne zaman olacak diye soruyorum. Çünkü gerçekten çok ihtiyaç var. Hastalık bu hızla artarken, hepimiz açısında çember çok daralmışken, hastanede sağlık çalışanlarından yarısından fazlası bazen covid pozitif oluyor. Klinikleri kapatmak zorunda kalıyorlar. Ülkenin değişik yerlerinden bu haberler geliyor. Bu sürecin başından itibaren birçok arkadaşımız, meslektaşlarım da buna dahil, sağlık çalışanlarının birçoğu emekli oldular, istifa ettiler. Yani bu süreçte içeride bulunmak istemediler. O açıdan yeni atamalarla sahanın güçlendirilmesi gerekiyor. Bunun tekrar altını çizmek istiyorum.

Konuşmamızın başında şiddetten bahsettiniz. Şiddet de sağlıkta dönüşümle birlikte bize hediye olarak sunuldu ama kötü bir hediye tabii ki. Sorunlar sanki sağlık çalışanlarından kaynaklanıyormuş gibi bir algı yaratıldığı için çok fazla şiddete maruz kalıyoruz ve hemşireler de bu şiddeti en çok yaşayan meslek grubu arasında geliyor. Balıkesir’de olan olayda da 3 tane hemşire arkadaşımız orada darp ediliyor, araya giren bir hasta bıçaklanıyor mesela. Çok acı bir durum. Neden böyle kesici edici aletlerle ya da silahlarla hastaneye gider insanlar? Ya da toplum neden bu kadar çok silahlanmış durumda? Bu kadar öfke neden toplumda? Bunların da araştırılması gerekiyor. Öte yandan aksaklıklar sağlık çalışanları tarafından kaynaklanmıyor. Bunun altının çok iyi çizilmesi gerekiyor. Biz hastanelerde de aynı durumu yaşıyoruz çünkü. Bir hasta ya da hasta yakını bir yere ulaşamayınca, sanki oradaki sorun orada çalışan bir çalışandan kaynaklanıyormuş gibi öfkesini ve şiddetini çalışana gösteriyor ama asıl problem sistemde. Özellikle sağlıkta dönüşümden sonra getirilen bu hastanelerdeki performans sistemiyle birlikte getirilen sağlıkta dönüşümün bütün noktalarında yansıyoruz ve hemşireler açısından bakınca bir şiddet de mesela bizim iş yerinde çalıştığımız yerlerdeki amirlerimizden geliyor. Özellikle hastane daireleri hemşirelere karşı çok daha insafsızca davranıyor. Mesela bu Covid sürecinin başında maske talep eden doktora söyledikleriyle, yani ona hemen sunarken, hemşirenin karşısında küfür bile eden başhekimler duyduk biz. Yani ben sendika başkanı olduğum için bize geliyor bunlar mesela. Bunlar asla kabul edilemez şeyler yani sağlık çalışanının o hizmeti yürütürken tabii ki kendini koruması gerekiyor ki daha uzun süre hizmet verebilsin ve bunlar için de en önemli şeylerden birisi de kişisel koruyucu ekipmanlarken, bunu istediği için yani hakkı olan bir şeyi istediği için küfür işitmek, yukarıdan baskı görmek asla kabul edilemez durumlar. Ama ne yazık ki hemşireler bu sorunu çok fazla yaşıyorlar hastanelerde.

A.T.: Evet. Tabii ki hekim kadar onların da %100 hakkı var diye düşünüyorum ben de.

F.K.: Tabii ki herkesin.

A.T.: Şimdi bir müzik arası verelim istersen Fadime. Ondan sonra sohbetimize devam ediyor olacağız. Sana aslında bir ekiple şarkıları seçtik. Birlikte çalıştığım arkadaşım Halil İbrahim Demir’in seçtiği bir şarkı var. Tülay German, Burçak Tarlasıyla başlayalım.

F.K.: Çok severim!

____________________________________________________________

A.T.: Evet, devam ediyoruz. Önce Sağlık devam ediyor. Fadime Kavak konuğumuz. Bizi karşılaştırmalı edebiyattan çok önemli bir akademisyen de izliyor. Süha Oğuzertem. Özellikle “Fadime’nin soyadını niye tekrar etmiyorsun?” dedi. Söyleyeyim. Sayın Fadime Kavak sağlıkta şiddet konusunu konuşmayı sürdürüyorduk. Bu arada senin cevabın da çok güzel oldu. Aşı bulunsun, biz yaparız dedin. Böyle bir şövalye ruhu var Türkiye’deki sağlık çalışanlarının. Hiç başka ülkelere de benzemiyorlar. Bu açıdan da çok güzel bence. 2020’de Covid 19 hayatımıza girdi, özellikle şubat, mart aylarında. Sence bununla ilgili bir eğitim verilmeli miydi? Tabii çok yeni bir şey olduğu için, kervan yolda düzüldü ama, veya bundan sonra meslek içi eğitimler nasıl olmalı Covid 19’la ilgili ya da pandemilerle ilgili yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şey olacaktır.

F.K.: Dünyada aralık ayında başladı biliyorsunuz Covid 19 süreci. O süreçte mesela bakanlığın bir çalışması var mıydı? Ama bizlere yansıyan bir şey olmadı. Bizler, yani ben çok yoğun bir hastanede çalışıyorum, İstanbul Okmeydanı Hastanesi’nde. Şimdi Cemil Taşcıoğlu Şehir Hastanesi oldu yeni adı. Biz mart başında pandemi süreciyle ilgili, bakanlık açıklamayı yaptıktan sonra bu eğitimlere tâbi tutulduk. Yani şanslıyız. Ülkedeki birçok hastanede bu eğitimler verilemedi, verilmedi, koşullar olmadı gibi birtakım durumlar var. Ama mesela biz bile bu süreci geç yakalamış olduk çünkü tüm dünyada bu süreç başlamışken ve hızla yayılıyorken, bizim ülkece bu süreci atlatabileceğimiz düşünülemezdi. O yüzden de aslında daha önceden planlanmış birtakım eğitim süreçleri olmalıydı ama ne yazık ki bunlar planlanamadı. Bundan sonraki süreçlerde yani sonuçta sağlık çalışanlarına verilecek eğitim bu halk için, sağlık çalışanlarının kendisini koruması için olduğundan daha sonraki süreçlerde, umarım böyle pandemi koşullarını yaşamayız. Çünkü gerçekten çok zorlu, çok yıpratıcı; herkes için hem ülkede yaşayan halk için hem biz sağlık hizmeti sunan sağlık çalışanları açısından çok zorlu süreçlerdi. Ama daha önden tedbirler alarak, yani öngörülerini biraz arttırarak bakanlığın, bu eğitimleri vermesi gerekiyor. Çünkü bilmek gerçekten çok önemli bir şey. Bizler bilince yaklaşımlarımız değişiyor, konuya daha farklı yaklaşabiliyoruz. Mesela bu süreç başladığında, çok korkuyordu sağlık çalışanları. “Acaba bana bir şey olur mu, hastaya yaklaşmalı mıyım, yaklaşmamalı mıyım, evime götürür müyüm, götürmez miyim?”. Yani birçok kaygı vardı. “Maskeyi ne zaman takmam gerekiyor? Ya da n95 mi takmalıyım yoksa normal cerrahi maske bana yeter mi?” gibi birçok soru vardı. Bu soruların aydınlatılması yani sağlık çalışanlarının kafasında hiçbir sorunun kalmaması, daha iyi bir hizmet verebilmeleri için çok gerekli. O açıdan da bunların daha hızlı organize edilmesi ve yapılması gerekiyordu. Geç de olsa birçok yerde eğitim yapıldı. Hala eğitim almamış olan sağlık emekçisi varsa bu süreçte, “bizlere ulaşın derlerse” bizler de bu konuda yardımcı olmaya çalışırız diyerek bunu noktalayayım.

A.T.: En azından böyle bir eğitim düzeninin oluşması da çok olumlu diye düşünüyorum çünkü endişe düzeyi de çok yüksek sağlık çalışanlarının, bu da başka bir konu olarak karşımızda. Biraz hani bu açıldı, bundan konuşalım diye düşündüm. Sağlık çalışanlarının tükenmişlik düzeyiyle ilgili çalışmalar yapılıyor şu anda. Bence çok güzel anket yapıyorlar. Orada da o anketlerde de çıkıyor tükenmişlik düzeyi. Tükenmişlik düzeyi açısından baktığında, tabii bunda sağlıkta şiddet büyük bir öneme sahip. Hemşireler ne durumda, çok mu yoruldular pandemi sürecinde? Ve tabii, çoğu kişinin de maske konusunda duyarlı olmaması da bence bu yorgunluğu arttırıyor diye düşünüyorum. En azından umutsuzluğu arttırıyor. Hemşirelerin tükenmişlik düzeyine baktığın zaman neler söylersin?

F.K.: Tabii. Çok yoğun süreçti ve mart başından itibaren hastanede, arkadaşlarımız normalin üstünde bir efor sarf ederek bu süreci geçirdiler. Tükenmişlik durumumuz artmış vaziyette tabi ki. Biliyorsunuz, çok üzücü olaylar da oldu. İki hemşire arkadaşımız intihar etti. Mesela, özellikle Diyarbakır’da intihar eden bir Bedia hemşire arkadaşımız vardı 26 yaşında. Eşi Covid olmuştu,3 yaşında çocuğuna bakacak kimsesi yoktu ve nöbette kendini hastanede çalıştığı yerden atarak intihar etti. Hayattan vazgeçti. Mesela bu tabloya gelebilmek çok sıkıntılı bir durum, yani insanın hayatından vazgeçmesi noktasına gelebilmesi gerçekten çok sıkıntılı. Bizler çok yoğun çalışıyoruz ve idari izin bütün kamuda yapılırken, ne yazık ki, eşit bir şekilde Sağlık Bakanlığı’nda hala uygulanmıyor. Kronik hastalığı olanlar, 60 yaş üstü olanlar, gebe sağlık çalışanları hatta belki basından takip etmişsinizdir, geçen hafta okudum, gerçekten tüyler ürpertici bir haberdi. Covid belirtileri olan bir hemşire arkadaş, idarecisine söylüyor; ateşi yüksek, ağrıları var, her türlü sıkıntısı var ve zaten sonra pozitif çıkmış. Çift maske tak ve sonuç çıkana kadar çalış baskısı altında çalıştırılıyor. Yani bu durum kabul edilemez aslında. Bunların getirdiği yorgunluklar, bıkkınlıklar meslekten ve bu arkadaşımız mesela mektubunu okudum ben gazetede. 6 aylık hemşireymiş. Yani 6 aylık hemşirenin meslekten soğumasını gerektirecek kadar bir seviyeye getirmişler. Ben bu süreçte çok yoğun çalışmadım o yüzden kendi adıma çok fazla somut örnek veremiyorum ama sahadan duyduğum çok fazla şey var. Ben ameliyathanede olduğum için Covid süreci başladıktan sonra, mart ayı itibariyle ameliyatlar, eskiye göre çok çok azaltıldı. Sadece acil ameliyatlar alınıyor. Yavaş yavaş haziran sonrası biraz hasta sayımız arttı ama yine de eskiyi, Covid öncesini düşününce çok daha rahat koşullarda çalışıyorum. Bize gelen hastaların biz Covid mi olduğunu şüpheli mi olduğunu ya da negatif mi olduğunu bilerek giriyoruz. Çünkü testleri yapılarak hastalar alınıyor. Acilden gelen hastayı zaten pozitif kabul ederek, ona göre önlemlerimizi alarak giriyoruz. Bizler şanslı gruptayız ama birçok arkadaşımız bu noktada değil. Hastanın ilk kez geldiği yerlerde, acilde ya da enfeksiyon polikliniklerinde karşılaştıklarında, bunlar bilinmiyor. Hastalar, hemşire arkadaşlarımızın yüzüne tükürebiliyor, öksürebiliyor veya çok sıkıntılı haberler de alıyoruz sahadan ve bu arkadaşlarımıza bir test yaptırması bile neredeyse imkânsız gibi. Kavgayla, polikliniklerde test yaptırabiliyor sağlık çalışanları ki aslında ülkedeki futbolculardan siyasetçilere kadar, bir milletvekili çıkıp ayda 8 kere PCR testini yaptırabildiğini, yaptırdığını açık açık söylerken, sağlık çalışanlarına bu yapılmıyor. Şüpheli olanlar bile zorla test yaptırabiliyor. Birçok arkadaşımız yalan söyleyerek test yaptırıyor. Birçok belirtisi varmış gibi polikliniğe giderek çünkü yaptırmak imkânsız. Biz şunu biliyoruz ki sağlık hizmeti verenlerin taraması çok önemli çünkü burada eğer bir pozitif arkadaşımız varsa onun bir an önce ortaya çıkması, tedavi edilmesi diğer sağlık çalışanlarını korumak açısından da çok önemli. Bunların yapılması gerekiyor ama ne yazık ki buralarda bile çok ciddi sıkıntılar yaşıyoruz.

A.T.: Evet, maalesef. Dilerim ki bu sağlık çalışanlarının da taraması bir an evvel gerçekleşir diye düşünüyorum. Buradan hemşirelerin serzenişinden anladığım bir mesaj da şu: “hekimlerin kahramanlığı çok konuşuluyor ama hemşirelerin de takdir ve tatmine de ihtiyacı var” diye düşünüyorum. Buradan aldığım. Bu mesela elektif ameliyat dediğimiz ertelenebilir, aciliyeti olmayan ameliyatlar ertelendiler bir süre. Sizin organizasyon planlarınızda yoğun bakım hemşirelerinin iş yükü daha mı arttı, bir değişiklik oldu mu? Mesela elektif vakalar ertelendiği için ameliyathane hemşireleri de pek 3 aylık hemşire olmaz, genelde deneyimlilerden seçilir. Daha eğitim boyutu öne çıkarıldı mı o hemşirelerin? Organizasyonel planda bir değişiklik oldu mu Covid 19 sonrası?

F.K.: Ben kendi hastanemden örnek vermek istersem, biz mesela ameliyat olacak hasta sayımız azaldığı için, ameliyathane hemşirelerinin bir kısmı Covid servislerinde görevlendirildiler. O açıdan bizler de o ameliyathanede çalışanlar da oradaki ameliyatları yapmak durumunda kaldık. Tabii en yoğun yaşayanlar, yoğun bakım hemşireleri oldular bu süreci. Türkiye’de hemşireler olarak branşlaşma ne yazık ki ciddi bir seviyede değil. Ben ameliyathane hemşiresiyim, yıllardır ameliyathanelerde çalışıyorum ama mesela bugün Okmeydanı’ndan başka bir hastaneye gittiğimde, ameliyathanede çalışma ihtimalim şans, olabilir de olmayabilir de. Mesela bu aslında çok kötü bir şey çünkü hemşire arkadaşlarımızın branşlaşması gerekiyor. Bir alanda isteyerek bir uzmanlık almaya çalışıyorlarsa ve iyilerse o alanda devam etmeleri gerekiyor ama Türkiye’de ne yazık ki yamalı bohça gibi olduğu için sağlık sistemi. Hemşireleri de her alanda kullandıkları için bugün bir eksik olduğunda, nerede çok hemşire varsa o klinikten çekip başka kliniğin eksikliğini tamamlıyorlar. Bu süreçte en yoğun ve sıkıntılı çalışan hemşirelik alanlarından bir tanesi yoğun bakım hemşireliği oldu. Çok büyük stres altında çalıştılar. Çok kötü günler yaşadılar. Özellikle sürecin en başında çok sayıda eks verildi. Onları biliyorsunuzdur. Yoğun bakım hemşireleriyle yaptığım sohbetler esnasında, bana şunu söyleyen arkadaşım olmuştu. Gece ilk günlerde çok soğuktu, hatırlarsanız. “Üstüme yorganı çekerken sanki ceset torbasını üzerime örtüyormuş gibi hisse kapıldığım oluyordu” diyordu. O kadar etkilenmiş ki o yaşanan süreçten çünkü yoğun bakımlardaki hemşireler hasta ölümlerine alışıktır ama bu kadar çok değildir. Yani böyle bir şey değildir ve hepimiz açısından büyük bir şok tablosuydu. Psikiyatr destek alan çok fazla arkadaşımız var. Çok zorlu bir süreç oldu. Özellikle yoğun bakım, acil ve Covid servislerinde çalışanlar. Mesela Türkiye’de refakatçi sistemi vardır. Covid’le birlikte refakat da alınmadı hastaların yanına ve hastaların her türlü ihtiyaçlarını hemşire arkadaşlarım gidermek zorunda kaldı. Yemeklerini yiyemeyene yemek yedirmek, bakımını vermek, tuvalet ihtiyacını gidermek gibi ama tabii mesela böyle olunca belirli bir hasta sayısına, bir hemşire arkadaşımız her türlü ihtiyacını karşılayacaksa eğer hastanın, 4 hastaya bakabilir yoğun bakımı dışındaki serviste ama burada mesela 16 hasta, 20 hasta gibi rakamların olduğu hastaneler var. Bunlar açısından düzenleme yapılması gerekiyordu. Normalde çünkü refakatlı sistem vardı. Eğer yemeğini yiyemiyorsa hasta yakını yediriyordu, tuvalet ihtiyacını yakını gideriyordu ama bu Covidle birlikte refakat alınamadığı için başka hemşireler açısından başka sıkıntılar çıktı. Bunların giderilmesi gerekiyor tabi ki.

A.T.: Şu an da refakat alınabiliyor mu?

F.K.: Yok, hayır! Zaten doğrusu da bu...

A.T.: E tabi ki bence refakat alınması bir sorun bulaşıcı bir hastalıkta ve bu şekilde de devam ediyor. Hemşireleri en çok zorlayan şey kaygı düzeyiydi, bunu da biliyorum. Hem kamunun hem derneklerin bilim dalı dernekleri belli telefon numaraları yayınladılar. Psikolojik destek verildi sağlık çalışanlarına diye biliyorum. Demek bunun da ne kadar yoğun bir ihtiyaca cevap verdiğini de anlamış oluyoruz. Yoğun bakım hemşireleri de bu dönemde en büyük zorlukla karşılaşan kişiler oldu.

Şimdi bir kısa müzik arası vereceğiz yine. Onun ardından hemşirelerin üç tane büyük sorununu konuşsak, ne konuşuruz diye soracağım. Anladığım kadarıyla birden fazla sorunu var. Belki şunu da atladık, söylememiz gerekir mi diye düşündüm. Çocuğu olan hemşirelerin ve tüm sağlık çalışanlarının bir kreş sorunu var. Bilmiyorum sana iletiliyor mu bu konularda sorun. Bundan müzikten önce biraz bahsetmek istersin.

F.K.: Ben bu programı yapmaya konuştuğumuzda eski notlarıma baktım. Nedir, gözümden bir şey kaçmasın diye. Neredeyse her toplantıda en öne çıkan maddelerden bir tanesi şu olmuş. 7 gün 24 saat açık iş yerlerinde çalışıyoruz özellikle hastanelerde ve hastaneler açısından 7 gün 24 saat açık kreşlerin olması gerekiyor. Eskiden mesela birçok meslektaşımız eşleri işten gelene kadar çocuklarını yanlarında, servislerde tutarlardı. Mesela bu koşullarda çocukların işe gelmesi de pek mümkün olmadığı için. Mesela Çorum’daki Fatma hemşire olayını hepimiz hatırlıyoruz. Tüylerimiz diken diken oluyor hatırladıkça. İki çocuğunu kreş olmadığı için bir komşu evine bırakmıştı ve o komşu evinde çıkan yangında, o evdeki 3 kişi ile birlikte Fatma hemşirenin de iki çocuğu vefat etti. Bu mesela çok acı bir tablo. Bunun karşısında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca acısını dile getirdi ama bu acıyı hepimiz dile getiriyoruz. Çok üzüldük gerçekten. Fatma hemşireye baş sağlığı diledik ama yürütücü makamdaki bakanın baş sağlığı dilemekten, buna üzüldüğünü ifade etmekten daha farklı şeyleri olmalı. En acil sorunlardan bir tanesi iş yerlerinde kreştir. Kreşlerin açılmış olması gerekiyordu çünkü sağlık çalışanlarının birçoğunun eşi de sağlık çalışanı. Aynı gün nöbet denk gelebiliyor ve çocukları için ya bir yakınlarından ya bir ücretle bir bakıcı bulmak ve pandemi koşullarında mesela sağlık çalışanlarının evlerine, çocuklarına bakmak için ücret karşılığı bile bakıcı gelmek istemedi. “Sizler çünkü virüs kaynıyorsunuz” dediler. Bu koşullarda arkadaşlarımız. Kime bırakacaklarını bilemediler çocuklarını. Kendi meslektaşlarından rica ettiler “Bugün çocuğum sende kalsa olur mu?” gibi. Çok acı bir tablo.

A.T.: Bu da çok uygun değil aslında.

F.K.: Evet. İşe giderken bir yandan akılları evdeki çocuklarında ne olacak diye. Ama iş yerlerimizde bizim 7 gün 24 saat açık kreşlerimiz olsa böyle bir sıkıntı yaşamayız. Biliriz ki çocuğumuz güvende, emin ellerde. Biz de rahatça işimizi yaparız.

A.T.: Evet. Çok önemli bir konuyu dile getirdik. Şimdi de bir müzik arası verelim. Çalışanlar çok özverili. Keşke böyle bir imkân tanınsa, daha motive şekilde çalışırlar diye konuştuk. Şarkımızın adı Leyla.

__________________________________________________________-

A.T.: Evet. Önce sağlık devam ediyor! Sağlık Emekçileri Sendikası Şişli Şube Başkanı Fadime Kavak ile devam ediyoruz konuşmaya. Sağlık çalışanlarının kreş ihtiyacından söz ettik. Şimdi son 10 dakikamızı da giriyoruz. Hemşirelerin sorunlarına neşter atılması gerekiyor diye konuştuk.

Üç sorun belirlense diyelim ki, siz sağlık bakanına bir ziyarete gitseniz, sağlık bakanı dese ki üç sorunu bana iletin dese, siz neleri iletirdiniz?

F.K.: Başlayacağım ama önce İstanbul için bir uyarı yaparak başlayayım. İstanbul’da geçen yıl başlatılan bir forma rengi değiştirme inadı var mesela bu konu İstanbul için önemli maddelerden bir tanesi.

A.T.: Bu basitte bir şeye benziyor, değil mi?

F.K.: Yani anlaşılmaz bir şekilde bir baskı var bu konuyla ilgili. Biz İl Sağlık Müdürlüğü ile sendika olarak görüşme yaptık ve dile getirdik bu sorunu. Tüm dünyada sağlık çalışanları biliyorsunuz ki beyaz formayla özdeşleşmiş durumdalar ama İstanbul’da turkuaz rengi bir forma. Sadece hemşireler için. Anket yaptıklarını söylüyorlar ama ben bir devlet hastanesinde, büyük bir eğitim araştırma hastanesi hemşiresi olarak konuşuyorum, ben bu ankete katılmadım. Birlikte çalıştığım sendikamızın üyesi olan birçok arkadaşıma da soruyorum. Hiçbir arkadaşımız böyle bir anketi görmediğine, duymadığına ve katılmadığını da söylüyor. İl Sağlık Müdürü Sayın Kemal Memişoğlu kimle bu anketi yapmıştır? Bize hala bunu açıklayamadı. Kaç kişi katılmıştır ve bu rengi seçmiştir? Asla istenilen bir renk değildir. Şimdi aralık sonuna kadar ertelediler. Biz bu ertelemeleri de kabul etmiyoruz. Bu rengi asla giymeyeceğiz diye zaten Sağlık Müdürlüğü’nde yaptığımız görüşmelerde söyledik. Bir kere de buradan söylemek istiyoruz. Bu turkuaz rengini biz alanda çalışan hemşireler olarak kabul etmiyoruz ve sadece İstanbul için böyle bir uygulama söz konusu. Neyin zorlamasıdır bu, hangi sorunumuzu giderecektir bu formanın rengini değiştirmek? Anlamış değiliz. Derhal bu uygulamadan vazgeçilmesini bir kere daha istiyoruz.

Hemşirelerin o üç önemli sorununa gelecek olursak. Bunlardan bir tanesi 3600 ek gösterge meselesi vardır. Yıllardır, iktidarda bize her seçim öncesinde “3600 bu seçimden sonra verilecek, 3600 verilecek” ama hiçbir şekilde yıllardır beklediğimiz 3600’ü ne yazık ki bu pandemi sürecinde bile bir kere ağızlarına almadılar.

A.T.: 3600 nedir?

F.K.: Ek gösterge.

A.T.: Benim gibi hiç bilmeyene nasıl anlatırsın bunu?

F.K.: Çalıştığımız alandaki ücretlerimizi arttıracak bir düzenleme diyeyim. Bunun bir an önce getirilmesini istiyoruz. Bu düzenlemenin yapılmasını istiyoruz. Hemşireler dışındaki diğer meslek gruplarına da bu taleplerde bulunanlar var. Biz öncelikli olarak tabi ki hemşirelerin bu sorunlarının giderilmesini istiyoruz.

İkinci mesele döner sermaye meselesi var. Biliyorsunuz ki çok adaletsiz bir şekilde dağıtılıyor. Zaten pandemi sürecinin başında bunu söylediler mart ayından itibaren. 3 ayla süreyle verdiler ama o 3 ay sürede bile aslında tavandan yapacağız dedikleri ek ödemeyi birçok hastanede mesela 20 TL alan hemşire arkadaşımız bile oldu. 20 TL nerenin tavan ödemesidir? Açıkçası anlamış değiliz. Birlikte çalıştığımız hekimlerle 16 katına kadar varan farklar var. Özellikle Covid 19 alanında çalışan hemşire arkadaşlarımız çok düşük aldılar. Bununla ilgili bir düzenleme yapılmasını, biz aslında döner sermaye ve benzeri adı altında ödenen ödemelerin maaşa yansımasını ve tek kalemde maaş almak istiyoruz. Bu maaşın da ülkemiz koşullarında, şu anki ekonomik koşullarda insanca yaşamaya yetebilecek. Açıklanan yoksulluk, açlık sınırları var. Ne yazık ki Türkiye’de çalışan hemşireler olarak yoksulluk sınırının altında maaş alıyoruz. Açlık sınırına yakın bir noktada maaşlarımız. Bu düzenlemenin bir an önce yapılmasını istiyoruz. En önemli koşullardan bir tanesi. Şimdi de yeni bir ek ödeme tebliği yayınladılar ve öyle bir şey ki, nöbet ertesi kullandığımız izinleri, raporları, yıllık izinleri düşerek bir ödeme yapacaklar. Bunlar da kabul edilebilir değil yani nöbetten çıkınca dinlendiğimiz zaman gerçekten hakkımız olan bir zamandır. Ertesi gün işe geldiğimizde daha iyi hizmet verebilmek için bizim o gün dinlenebilmeye ihtiyacımız var. O yüzden de buralarda ücret kesintisi yapılması asla kabul edilemez. Her şekilde elinizdeki 2 kuruşu bile nasıl kırparım hesabı yapıyorlar. Bizler de daha iyi yaşayabileceğimiz, insanca yaşayabileceğimiz bir ücret talebini tekrar nitelemek istiyoruz.

Üçüncü meselelerden bir tanesi de iş güvencesi. Ben bu alanda çalışan şanslı kişilerden bir tanesiyim. 657/4a’lı bir memurum. Çünkü benim işe başladığım yıllarda sözleşmeli istihdam şekli yoktu ama daha sonraki yıllarda özellikle 2002 sonrasında, hemşire arkadaşlarımız 4b’li olarak işe başladılar. Şimdi artık 3+1 sözleşmeliler var. Özellikle süresiz 4b’li arkadaşlarımızın çok ciddi sıkıntısı var. Yani iş güvencesi kaygısı olmadan çalışmak ve yaşamak istiyorlar. Bu 4b’li istihdam yani süresiz sözleşmeli arkadaşlarımızın bu istihdam şeklinin birtakım dezavantajları var. Tayin hakları olmuyor hiçbir şekilde. Bunun bir an önce giderilmesi gerekiyor. Nöbet ücretleri, biz diğer sağlık çalışanlarına göre daha düşük. Vergi kesintisi yapılıyor. Bunun gibi birtakım sorunlarla bu arkadaşlarımız iş güvenliği... bir de her yıl sonunda sözleşme imzalıyorlar, sözleşmeleri yenileniyor. Ama mesela bir sonraki yıl için “bu sözleşme yenilenecek mi yenilenmeyecek mi?” bunu bilemiyor arkadaşlarımız ve hep bir iş güvencelerinin tehdidi var. Bunların olmadığı bir çalışma sistemi... Yani üç maddeyi sayarsak, bu üçünü söylemiş olayım.

A.T.: Hemşirelerin de sorunları hem maddi hem de manevi buradan anladığımıza göre. Çok teşekkürler Fadime öncelikle. Hemşirelerin sesini duyurdun. Programda atladığımız, eksik bıraktığımız önemli bir hususa giriş yapmış olduk. Son dönemde her programımızı kaybettiğimiz bir sağlık çalışanına adıyoruz. Son günlerde, dün de bir genç sağlıkçıyı diyelim, yitirdik. Bir tıp fakültesi öğrencisini yitirdik diyelim. Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Dr. Merve Mercan’ı yitirdik. Tabii hepimiz çok üzüldük. Ailesine, sağlık camiasına ve özellikle Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki sevgili hocalarına ve sevgili arkadaşlarına şimdiden baş sağlığı dilemek isteriz. Çok üzücü. Dilerim Covid 19 pandemisi bir an evvel aşının bulunmasıyla çözülür. Biz de bu üzücü haberleri vermek zorunda kalmayız. Programlarımızı da umutla sürdürebiliriz diye düşünüyorum. Elbette, unutmayacağız kaybettiklerimizi. Her biri çok çok değerli bizim için. Dr. Merve Mercan’a adamış olalım bu programımızı da.

Programımız bitiyor. Sana son şarkıyı da bir iklim aktivisti seçti. Can Tonbil seçti Fadime’ye. Katıldığın için çok teşekkür ederiz. Night Nurse isimli bir şarkı seçti sana. İçinde de hemşire geçen bir şarkı seçti. Hepimiz dinleyeceğiz. Huzurlu, güzel ve işlerin yolunda gittiği bir hafta sonu diliyoruz. Fadime bilmiyorum belki sen de bir hafta sonu dileğinde bulunursun.

F.K.: Ben de öncelikle bize bu fırsatı verdiğiniz için Açık Radyo ekibine, Sayın Ayşegül Tözeren, sevgili arkadaşım diyeyim size teşekkür ediyorum. Gerçekten çok önemliydi. Umarım atladığım bir şey olmamıştır.

A.T.: Atladığın bir şey varsa devamında başka programlarda konuşuruz zaten diye düşünüyorum.

F.K.: Bu fırsatı alabiliyorsam gerçekten çok güzel çünkü çok sorun var. Tabi 1 saatte bunların ne kadarını aktarabiliriz? O açıdan sıkıntılı. 2020 yılı Dünya Sağlık Örgütü tarafından hemşire yılı ilan edilmişti aslında.

A.T.: Evet. Ondan da bahsedelim. “Hemşirelik şimdi” diyorlardı, değil mi?

F.K.: Evet ama bu pandemi koşullarıyla birlikte 12 Mayıs Hemşireler Haftası’nda bizler de her hemşireler haftasında ne yazık ki bir kutlama içerisinde değil, daha çok sorunlarımızı konuşan bir durumda oluyoruz. Umarım bir gün bu sorunlarımızın çözüldüğü, daha iyi koşullarda çalıştığımız ve yaşadığımız bir ülke ve dünya umuduyla... Yani iyi ki varsınız! Sesimizi birlikte çıkarabildiğimiz için ben kendimi şanslı da hissediyorum buradan. Bize bu zamanı tanıdığın için de gerçekten teşekkür ediyorum. Buradan herkese sesleniyorum. “Hemşireler de vardır, sağlık bir ekip işidir ve o ekibin en önemli meslek mensuplarından bir tanesi de hemşirelerdir” diyorum. Çok teşekkür ediyorum. Şarkı için de teşekkür ediyorum. Seçen arkadaşlara da selam ve sevgilerimi iletiyorum. Herkese iyi hafta sonları!

A.T.: Teşekkürler! Ben sosyal medyada gördüm hemşire ebeveynleri de anneleri ve babaları da dinliyorlar şimdi. Hemşirelerin sevgili özverili ebeveynlerine de bir selam gönderelim ve hemen şarkımıza geçelim. Güzel hafta sonları!