2025'in sonbahar albümleri (I)

Programa Jeck ve Carla'nın 25 Ekim’de piyasaya çıkan “Oxygéne” adlı albümlerinin açılış parçası Vie de rêve ile başladık. 2005 doğumlu Carla Lazzari, ilk olarak küçük yaştaki yetenekleri keşfetmeyi amaçlayan The Voice Kids adlı yarışma programı sayesinde adını duyurmuş, 2019’da da Polonya’da düzenlenen Eurovision Junior yarışmasına katılarak burada beşinciliği elde etmişti. İlk albümünü 2020’de yayınlayan Carla, bu yıl da “Mal d’amour” adlı yeni bir albümle ziyaret etti müzik marketleri. 1992 doğumlu Jean-Luc Monteagudo ya da sahne adıyla Jeck ise 2023’te The Voice yarışmasına katılmasının ardından yarışmadan ilk turda elenmesi konu alan Défaite (Yenilgi) adlı single’ı yayınlamış ve bu sayede özellikle TikTok’ta büyük ilgi görmüştü. 2024’ün Haziran ayında ilk stüdyo albümünü yayınlayan Jeck aynı yıl Carla ile birlikte seslendirdiği M’envoler adlı parçayla da büyük ses getirmişti.

Johnny Hallyday ve Sylvie Vartan’ın oğulları David Hallyday, geçen yıl, 2017’de hayata veda eden babasının en sevilen şarkılarını yorumladığı “Requiem pour un fou” aldı bir albüm yayınlamıştı. 7 Kasım’da, söz konusu albümün canlı performans kayıtlarıyla genişletilmiş bir versiyonunu piyasaya sürdü 1966 doğumlu sanatçı. Karmaşık bir ilişkisi olduğu babasıyla David’i bir araya getiren yegâne unsur müzikti. Bu proje aracılığıyla da, kendisi için değerli olan veya özel bir hikâyeye sahip şarkıları dinleyenlerine aktarmak ve onlarla paylaşmak istediğini belirtmiş sanatçı. Albüm sonrası verdiği konserlerde hem babasına hem de kendi repertuarına ait parçaları seslendirmiş. Bunların arasında; Lionel Florence’la birlikte yazıp bestelediği 1999 tarihli Tu ne m’as pas laissé le temps ya da yine 1999'da piyasaya çıkan ve onu babasıyla bir araya getiren sanal düet Sans pour sang da yer alıyor.

Yetmişli yıllardan bu yana, Fransız şansonunu caz, blues ve soul’la harmanladığı eserleriyle kendine özgü bir tarz yaratan Michel Jonasz’ın yeni canlı performans albümü "Basic Soul" 10 Ekim'de yayınlandı. Aslında Fransız televizyonunda yer alan ilginç bir konsepte sahip bir program Basique. Programın amacı, sanatçıların repertuarlarını "basique" yani temel bir yaklaşımla, sade ve samimi bir şekilde yeniden keşfetmek; seyirciyi stüdyo ortamında canlı müzik deneyimine yaklaştırmak olarak özetlenebilir. Her bölüm, bir sanatçının bir saat civarındaki özel konserini içeriyor ve söz konusu konserlerde seyirci bulunmaması, programın ev izleyicisine odaklanan bir atmosfer yaratmasını sağlıyor. Programa geçtiğimiz haftalarda konuk olan Michel Jonasz da, burada seslendirdiği parçaları bir albüm haline getirmiş. Albümde sanatçının Lucille, La boîte de jazz ve Joueurs de blues gibi klasiklerinin yanı sıra; Minuit sonne, Triste et bleu ve De l’amour qui s’évapore gibi daha az bilinen parçaları da yer alıyor. Jonasz’ın 1992 tarihli “Où est la source” adlı albümünde yer alan Triste et bleu, ele aldığıyalnızlık, aşk acısı ve melankoli temalarıyla bulunduğu albümün ruhunu en iyi yansıtan parçalardan biriydi aynı zamanda.

Alice on the Roof adlıyla tanınan 1995 doğumlu Belçikalı Alice Dutoit, yedi yıllık bir aranın ardından üçüncü stüdyo albümü "Alice"i 14 Kasım’da piyasaya sürdü. Adını ilk kez The Voice Bélgique yarışması sayesinde duyuran sanatçı, ilk single’ı Easy come easy go’yu 2015’te yayınlamış, ertesi yıl da ilk stüdyo albümü "Higher"ı piyasaya sürmüştü. 2018’in Kasım ayında Vianney ile birlikte çalıştığı ikinci albümü "Malade"la müzik marketleri ziyaret eden genç kadın, bunun sonrasında Fransa ve Belçika’yı kapsaya bir turneye çıktı. İlham kaynakları arasında ebeveynlerini ve Kate Bush'u sayıyor Alice. Şarkılarında da; aşk, kırılganlık ve direnç gibi kişisel temaları modern tınılar eşliğinde ele alıyor. Daha çok İngilizce şarkıların yer aldığı ilk çalışmalarının aksine yeni albümü “Alice”i Fransızca eserlere ayırmış sanatçı. Albümdeki, son derece kişisel olarak niteleyebileceğimiz parçalarda da; kalp kırıklığı, aile ilişkileri, duygusal dürüstlük ve kişisel refah gibi temaları ele almış.

DJ’lik de yapan gitarist bir baba ve piyano çalıp şarkı söyleyen bir annenin kızı olarak 1995’te Nice’te dünyaya gelen Pauline Thisse, ya da sahne adıyla Lihn’in henüz küçük yaşlarda müziğe ilgi duymaya başlaması son derece normaldi. Yedi yaşında piyano dersleri alan ve Nice Operasında bir çocuk korosuna katılan, ilerleyen yıllarda da Cannes’da tiyatro eğitimi alan genç kadın, 2012’de erkek kardeşiyle birlikte The Voice yarışmasına katıldı. Bir süre sonra üniversitede dil bilimi bölümüne kaydolan Lihn, bu dönemde aynı zamanda çeşitli mekânlarda sahne alacak, en nihayetinde müzik kariyerinde daha da ilerlemeyebilmek için Paris’e yerleşecekti. TikTok üzerinden de yayınladığı şarkılar sayesinde geniş kitlelerin dikkatini çeken sanatçı, bu sayede 2021’de Gims’in Black Star Music stüdyosuyla sözleşme imzaladı. 2022’de yayınladığı Immortelle adlı single’la hem müzikseverlerden hem de eleştirmenlerden olumlu tepkiler alan Linh, asıl büyük çıkışını ise 2024’te piyasaya çıkan Je pense à vous sayesinde yaptı. Ayrılık, coğrafi ve duygusal uzaklık, özlem ve nostalji gibi temaları işleyen bu duygusal parçada, Linh aynı zamanda Paris'te hayallerinin peşinden gitme ihtiyacını dile getiriyor, buna karşın ailesi ve kökleriyle olan kalıcı bağını da kabul ediyordu. Bu parçanın da yer aldığı ilk stüdyo albümü “Boîte à musique”i ise 10 Ekim’de piyasaya sürdü sanatçı. Tele7 jours dergisinin geçen haftaki sayısında: “Linh; Barbara Pravi, Richard Cocciante, Stromae ya Indila’nın evrenlerini çağrıştıran, ruhsal dalgalanmalar ile aşk şarkılarını hem usul usul hem de büyük bir güçle harmanlayan, kusursuz saflıkta bir albüme imza atmış” ifadeleri kullanılmış bu çalışmayla ilgili.

2024’te sekseninci yaş günün kutlayan Alain Souchon, oğulları Pierre ve Ours’la birlikte, kayıtlarını St. Germain’deki stüdyoya çevirdiği eski evinde gerçekleştirdiği “Studio Saint-Germain” adlı albümü 14 Kasım’da piyasaya sürdü. 2023-2025 yılları arasında oğullarıyla birlikte 100’den fazla konserden oluşan bir turneye çıkan Souchon’un bu konserlerde yer alan şarkıları, ailenin aşina olduğu bir ortamda ölümsüzleştirmek istemesi sonucu ortaya çıkmış bu proje. Sanatçı, kayıtlar sırasında genelde doğaçlama yöntemine başvurduklarını belirtmiş ve: "Her şarkının beş altı versiyonunu kaydettik, bunlardan en iyisini seçtik, şarkıya canlılık katacak küçük kusurlar ekledik." ifadelerini kullanmış kayıt süreciyle ilgili. Böylelikle de; gitar, piyano ve çok katmanlı vokallerden oluşan minimalist düzenlemeler ortaya çıkmış ve Souchon’un L’amour à la machine, Foule sentimentale ya da J’ai dix ans gibi klasikleri yepyeni bir havaya bürünmüş. Tüm bu klasikleşmiş parçaların yanında, Ours’un bu yıl piyasaya çıkan albümünde de yer alan À quoi tu penses adlı parçayı da yorumlamış Souchon’lar bu çalışmalarında.

2016 yılında The Voice adlı yarışma sayesinde adını geniş kitlelere duyuran Alsace doğumlu Claudio Capéo, boğuk sesi ve şarkılarına eşlik eden akordeonuyla tanınıyor. Sanatçının, 21 Kasım'da piyasaya çıkan "Nouveau souffle" adlı albümü de onun sanatsal ve insani açıdan yeniden doğuşunu simgeleyen, son derece kişisel bir çalışma olarak niteleniyor. 2018’de tükenmişlik sendromu nedeniyle zor günler geçiren ve kariyerine ara vererek Alsace’da ailesiyle vakit geçiren Capéo, o günlerden: “Bitkindim, tamamen tükenmiştim” diye bahsediyor ve hayata yirmi üç yıldır evli olduğu eşi ve iki çocuğu sayesinde geri dönmeyi başardığını ifade ediyor. On beş şarkıdan oluşan bu yeni albümünde de uzun süreli aşk ve bunun getirdiği zorluklar, insanların toplum dışına itilmesine karşı direnç göstermek ve gerçekten önemli olan şeylere değer vermekten bahseden parçalar yer alıyor.