Barışın Eşiğinde: Meclis, İmralı ve Suriye Hattında Yeni Trafik

-
Aa
+
a
a
a

Barışa Bir Şans'ta Burcu Karakaş, Meclis’teki Barış Komisyonu’nun yoğun gündemi ele alırken; kadın ve gençlik örgütlerinin dinleneceği oturumlara, Suriye’deki gelişmelere, İmralı’ya olası ziyaret tartışmalarına ve Özgürlük için Hukukçular Derneği’nin sunduğu kapsamlı rapor üzerinden sürecin seyrine göz atıyor.

""
Barış Sürecinde Yeni Dönem: Komisyonun Gündeminde Kadınlar, Gençler ve İmralı İhtimali
 

Barış Sürecinde Yeni Dönem: Komisyonun Gündeminde Kadınlar, Gençler ve İmralı İhtimali

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın Burcu, merhabalar.

Burcu Karakaş: Günaydınlar, merhaba.

Özdeş Özbay: Günaydın.

B.K.: Günaydın.

Ö.M.: Evet, bu yoğun süreç devam ediyor ve epey yoğun bir başlıklar dizisi var. Nasıl özetleyeceksin? Allah kolaylık versin.

B.K.: Evet, gerçekten başlayayım mı?

Ö.M.: Lütfen. Bugün özellikle de kadın ve gençlik örgütlerinin dinlenmesi durumu var değil mi?

B.K.: Bugün Meclis’te iki tane oturum olacak. İlk oturumda, Bilal Erdoğan'ın Yüksek İstişare Kurulu üyesi olduğu Türkiye Gençlik Vakfı’ndan (TÜGVA) temsilciler dinlenecek. Aynı zamanda Selçuk Bayraktar'ın mütevelli heyeti başkanı olduğu Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı, Genç Barış İnşaatcıları Derneği, Anadolu Gençlik Derneği ve Milli Türk Talebe Birliği'nden temsilciler dinlenecek. İkinci oturumda ise Sümeyye Erdoğan'ın mütevelli heyeti başkanlığını yaptığı Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) var. 29 Ekim Kadınları Derneği, Barış'a İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi, Türkiye İş Kadınları Derneği ve Hazar Eğitim, Kültür ve Dayanışma Derneği temsilcileri de yine dinlenecekler arasında.

Tabii şunu eklemek lazım; Türkiye'deki kadınların barışa dair birikimi gerçekten çok önemli ve bu birikime sahip feministler de olacak az önce saydığım ekibin içinde. O yüzden bugün tabii ki iki tane önemli oturum olacak.

Buna birazdan geçeceğiz ama geçen haftanın en önemli konu başlığı Suriye'ydi. Suriye'ye geçmeden önce de Numan Kurtulmuş'un Diyarbakır ziyareti olacağına dair ifadeler vardı. Öncelikle aslında bu komisyon üyelerince şöyle anlaşıldı; Diyarbakır'a bir ziyaret gerçekleştirecek ama sonrasında bunun bu komisyon çalışması kapsamında olmayacağı ortaya çıktı.

Komisyon Başkanı Numan Kurtulmuş, 17 Ekim'de yani bu Cuma günü Dicle Üniversitesi Akademik Yıl Açılış Töreni ve Diyarbakır Kültür Yolu Festivali’ne katılacak ve akabinde Sivil Toplum Kuruluşları'nın temsilcileriyle de bir araya gelecek. Yapılan açıklamada işte Kurtulmuş'un Diyarbakır temaslarına komisyon üyelerinin de davet edildiği söylendi.

Bu ziyaretten sonraki hafta MİT Başkanı İbrahim Kalın, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ikinci kez komisyonda dinlenecek, dinlenmeleri bekleniyor. Kalın ve bakanların süreçte gelinen aşama ve Suriye'deki güncel durumla ilgili bilgilendirme yapacağı söyleniyor ancak bu oturum basına açık olmayacak.

Ö.M.: Ben de onu soracaktım çünkü ilki de kapalı olmuştu.

B.K.: Evet, ilki de açık olmamıştı.

Ö.M.: Öğrenemeyeceğiz yani.

Ö.Ö.: Yani aslında sonrasında yine açıklanıyor.

B.K.: Evet, sonrasında açıklanıyor aslında. O zaman yanlış hatırlamıyorsam, kapalı yapıldı ama açık da aslında olabilirdi denmişti. Bununla ilgili ben Ertuğrul Kürkçü'nün yazdığı yazıya atıfta bulunmak isterim. Kürkçü, oturumun açık ya da kapalı olmasının sürece dair ne ifade ettiğine ilişkin bir kaç ay öncesinde bir yazı kaleme almıştı ama şimdi onun ayrıntılarına girmeyeyim ve buradan çok hızlı bir şekilde - zamanımız da olmadığı için - hemen Suriye'deki gelişmelere bir bakalım istiyorum.

Ö.M.: Lütfen.

B.K.: Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın ev sahipliğinde 12 Ekim'de Türkiye'de bir görüşme gerçekleşti. Burada yine Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, İbrahim Kalın, Suriye tarafından ise Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybânî, Savunma Bakanı ve İstihbarat Başkanı katıldı. Fidan, bu görüşmenin ardından X hesabından yaptığı paylaşımda Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik ortak adımların ele alındığını ifade etti.

Tabi şimdi Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi'nin de temasları oldu ve SDG güçlerinin Şam ordusuna entegrasyonu ile ilgili Suriye hükümetiyle anlaştıklarını ifade etti. SDG'nin Suriye Ordusu'na entegrasyonu kapsamında Haseke, Rakka ve Deyrizor bölgelerinde üç adet tümen kurulası planlanıyor.

Mazlum Abdi, Savunma Bakanı Murhaf Abu Qasra ve İstihbarat Başkanı Hüseyin Selâmi ile 7 Ekim'de Şam'da bir araya gelmişti. Abdi, bu temaslarından sonra 10 Mart'ta imzalanan mutabakatın hayata geçirilmesi için atılan en önemli adımlardan biri olduğunu ifade etti. 10 Mart'ta imzalanan mutabakat ile - bunu hatırlatalım - 8 maddelik bir anlaşmaya varılmıştı.

10 Mart'ta imzalanan bu anlaşma, SDG kontrolündeki bölge ve altyapıların Suriye Askeri Birliği’ne (ŞAB) bağlanmasını ve SDG'nin Suriye ordusuna entegre edilmesini öngörüyordu.

Ö.M.: SDG'nin ne olduğunu da söyleyelim.

B.K.: Tabi. Suriye Demokratik Güçleri. Söyledim ama çok hızlı geçiyor.

Ö.M.: Bazı dinleyiciler merak eder bizi.

B.K.: Evet, tabi. Bunları niye anlatıyoruz? Çünkü Türkiye'deki süren bu süreç, çözüm süreci, barış süreci, Suriye ile de paralel bir şekilde gittiği için oradaki o gelişmeleri de bu şekilde ele almak gerekiyor. Mazlum Abdi'nin bu temaslarını...

Ö.M.: Pardon, sözünü kestim; Mazlum Abdi, SDG'nin genel komutanı değil mi?

B.K.: Evet.

Ö.M.: Onu da belirtelim. Mesleki olarak böyle tık tık tık gidince doğru söylüyorsunuz, onu ifade etmek lazım.

B.K.: Bütün bu temasların ardından Mazlum Abdi'nin Ronahî tv'ye verdiği bir röportaj oldu, ‘Merkezi olmayan bir Suriye istiyoruz, Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunuyoruz ancak yönetim merkezi olmamalı’ dedi ve şöyle de bir ekleme yaptı, ‘Türkiye olmadan Suriye'de bir çözüm çok mümkün değil’.

Ö.M.: En önemli açıkmalardan biri de herhalde buydu diyebiliriz.

B.K.: Devlet Bahçeli'nin de tabii ki SDG'ye yönelik çağrıları olmuştu. SDG'nin henüz silah bırakmadığını, 27 Şubat İmralı çağrısına riayet etmediğini ifade etti Bahçeli ve Şam yönetimiyle imzalanan 10 Mart tarihli mutabakata uyulmasını tekrar bir kez daha dile getirdi.

Ö.M.: Bahçeli bu konuda çeşitli açıklamalar yapıyor.

B.K.: Zaten sonrasında az önce bahsettiğim temaslar gerçekleşti. Suriye'deki gelişmeler ile komisyonun çalışmaları, dediğimiz gibi paralel bir şekilde birbirini etkiliyor, besliyor. Devlet Bahçeli, grup toplantısında komisyonda görev yapan milletvekillerinden bir grubun İmralı'ya giderek yüz yüze görüşme yapmasını da ifade etmişti.

Komisyon üyeleri eğer İmralı'ya gidecekse bunun aslında Suriye'deki gelişmeleri, süreci de hızlandıracağı söyleniyor ve şimdi o kısma da geçebiliriz. Ben böyle tıkır tıkır anlattım ama size de tabi arada bir ses vereyim,

Ö.M.: Yani SDG derken, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Bölgesi'nin silahlı gücünden bahsediyoruz.

B.K.: Evet, Türkiye'nin zaten duruşu bu.

Ö.M.: Devlet Bahçeli hep aslında Suriye'deki toprak bütünlüğünün korunmasını, SDG’nin Şam ordusuna entegre olmasını ve silah bırakmasını dile getiriyor. Bu konuya da devamlı atıfta bulunduğu için ikisini paralel bir şekilde takip ediyoruz.

Özdeş, sen bir şey mi söyleyecektin, ben araya mı girdim acaba?

Ö.Ö.: Yok, hayır. İmralı'ya gitme konusunu geçen yayında da tabi ele almıştık ama geçtiğimiz haftaki bu gelişmeler kapsamında en azından açıklamalarla bu trafiğin hızlandığını görebiliriz.

B.K.: Az önce söylediğim gibi, Devlet Bahçeli İmralı'ya gidilmesi yönünde geçtiğimiz hafta grup toplantısında tekrardan bunu ifade etti. CHP'nin aslında en başından beri İmralı'ya gidiş konusunda mesafeli olduğunu biliyoruz yani bir yandan AKP de CHP de tabanlarına bakarak temkinli davranıyor diyebiliriz. Tabii CHP komisyonun İmralı'ya gidişi konusunda, Öcalan'la görüşme konusunda daha bölünmüş bir tablo çiziyor bu konuda ama AKP tabii daha gidilebilir noktasında.

Geçen hafta şöyle bir şey oldu; Pervin Buldan, önümüzdeki haftalarda beş kişiden oluşan komisyon heyetinin İmralı'ya gideceğini yani bunun beklendiğini açıkladı verdiği bir röportajda. Bunun üzerine CHP Grup Başkan Vekili Murat Emir, konuya ilişkin bir anlaşmanın söz konusu olmadığını ifade etti ve ‘Komisyonun gündeminde İmralı'ya gitmek yoktur’ dedi fakat kulislerde komisyon heyetinin bu ay yani Ekim ayı içinde İmralı'ya gitmesinin yüksek bir olasılık olduğunu görüyoruz ve burada da iki öneri öne çıkıyor.

Birinci seçenek, komisyon üyeleri arasından gönüllü dört-beş kişilik bir milletvekili grubunun İmralı'ya gitmesi; ikinci seçenek ise komisyondaki koordinatör grup veya parti temsilcilerinden bir heyetin oluşturularak gitmesi. Bütün bunlar konuşulurken bir anda ağırlığıyla bildiğimiz Bülent Arınç sosyal medya hesabından bir açıklama yaptı ki onu görmüşsünüzdür.

Ö.M.: Evet. Ondan önce Pervin Buldan'ın da milletvekili olduğunu da belirtelim değil mi? Halkların Demokratik Partisi'nin de genel başkanıydı.

B.K.: Evet, en başından beri İmralı heyetinin içinde. O yüzden tabi Pervin Hanım'ın da yaptığı açıklamalar önemli ama geçen hafta iletişim kazası gibi bir şey oldu aslında çünkü sonrasında Pervin Buldan, bununla ilgili kesinleşen bir şey olmadığını, bununla ilgili bir beklenti olduğunu söyledi.

CHP'de de aslında komisyonda bununla ilgili bir anlaşma olmadığının altını çizmek için Murat Emir'in bu yönde bir açıklama yaptığını gördük. Bülent Arınç da bütün bu aslında İmralı'ya gidiş konusundaki açıklamaların ortasında kendi sosyal medya hesabından bir açıklama yaptı ve o da sürecin sağlıklı ilerlemesi isteniyor ise Öcalan'ın İmralı'da doğrudan dinlenmesi gerektiğini ifade etti. Arınç, ‘Eğer kimse bu konuda gönüllü olmazsa gerekirse ben İmralı'ya giderim, ben görüşürüm Öcalan’la ve görüşmenin tüm detaylarını da ister Meclis komisyonuyla, ister kamuoyuyla şeffaf biçimde de paylaşırım ’ dedi.

Suriye'deki gelişmeler de dikkate alınarak aslında belki bu bölümü bağlayabiliriz yani bu ay içinde İmralı'ya bir ziyaretin gerçekleşmesi yüksek bir ihtimal olarak ortaya çıkıyor ancak hala İmralı'ya kimlerin gideceği, bu heyetin tam kimlerden oluşacağı konusunda bir netlik söz konusu değil.

Bu tabi Suriye ve İmralı kısmı ve aslında şimdi komisyonda geçtiğimiz hafta neler olduğundan ve kimlerin dinlendiğinden biraz bahsetmek istiyorum.

Ö.M.: Lütfen. Ben de onu soracaktım.

B.K.: Az önc,e en başında başladığımızda söylediğim gibi, bugün iki oturum olacak; kadınlar ve gençler dinlenecek. Geçtiğimiz hafta ise tabii çok uzun anlatılabilir ama benim orada önemli gördüğüm bir kısım var ve öncelikle onu söylemek istiyorum.

Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma, Dayanışma, Kültür ve Birlik Derneği (MEBYA-DER) adlı bir dernek var ve bu dernek aslında hayatını kaybeden örgüt üyelerinin, ailelerinin başvurduğu bir dernek. Onlar da bu komisyonda dinlendiler ve kayıp yakınları olarak cenazelerine ulaşamadıklarını anlattılar. Cenazeleri bulsalar bile teslim almalarının aylar, hatta yıllar sürdüğünü kaydettiler. Ulaşabildikleri cenazelerinde bedenlerin teşri edildiğini, kargo ile gönderildiğini ve kimi zaman günlerce sokaklarda bekletildiğini anlattılar. Orada şöyle bir cümle kuruldu, ‘Bizler artık yasımızı tutmak istiyoruz. Bir yüzleşme, bir mezar taşı barışı daha onurlu kalacaktır’.

Şöyle de bir öneri oldu aslında MEBYA-DER’in açıklaması sırasında; 90'lı yıllarda toplu mezarlara defnedildilen, hayatını kaybeten örgüt üyeleri için aileler ortak bir DNA bankası kurulması önerisinde bulundular ve tabii bir hakikat komisyonu önerisi de oldu. Hakikat komisyonunda kurulması, aslında komisyonda söz alan insan hakları temsilcilerinin altını çizdiği bir şey ve o yüzden bir yandan tabii bu da ayrı bir tartışma. Bir yandan da ortak bir DNA bankası kurulmasının önemli olduğunu düşünüyorum.

Bu arada aynı gün komisyonda eski askerler de dinlendi. Örneğin, Türkiye Emekli Subaylar Derneği Genel Başkanı Erdoğan Karakuş söz aldı komisyonda. Ceren Bayır'ın T24'teki haberinden aktarıyorum.

Ö.M.: Onu da tabii söyleyeyim.

B.K.: Erdoğan Karakuş, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinin hiçbir döneminde inkar ve imha siyaseti izlemediğini, soykırım ve asimilasyon yapmadığını ifade etti ve Lozan Antlaşması'nın Türkiye'nin tapu senedi olduğunu söyledi.

Ö.M.: Lozan Antlaşması ile ilgili uzun tartışmalar olmuştu, onlara da biraz istinaden bunu söylüyor diye anlıyoruz tabi ki.

B.K.: Emekli Uzman Jandarmalar Derneği Başkanı Şeref Çayırtepe, sürecin sonuçlarına ilişkin derin kaygılar taşıdıklarını belirtti ve ana dilde eğitim, eşit yurttaşlık gibi taleplerin Türkiye'nin bölünmez bütünlüğüne bir tehdit olduğunu ifade etti. Ayrıca Çayırtepe, terörle mücadele kanununda değişiklik yapılmasına da karşı olduklarını söyledi.

Ö.Ö.: Yani asker kurumlarının temsilcileri, 100 yıllık devletin resmi tavrını aynen orada bir kez daha söylemişler diye anlıyorum ben burada.

B.K.: Evet.

Ö.Ö.: Bir de aynı gün dinleniyorlar.

B.K.: Arada komisyonda ufak tefek gerginlikler olsa da ama bir yandan tabii Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir parlamento çatısı altında bu şekilde karşılaşmaların ilk defa olduğunu da gördüğümüz için tabi bu çok önemli. O yüzden böyle iki çarpıcı talebi arka arkaya bilerek anlatmak istedim.

Aslında askerlerin dile getirdiği kaygıların bir kısmını neticede tabi ki Türkiye toplumu tarafından da paylaşıldığını biliyoruz. O yüzden hem devletin resmi tezi olmakla birlikte, şehit ailelerin ve gazilerin kaygıları olarak da ifade ettiler ama neticede bu kaygıların paylaşıldığını da biliyoruz ve bu kaygıların giderilmesinin önemli olduğunu da biliyoruz. Neticede söylediğim gibi, bir parlamento çatısı altında bu tarz karşılaşmaların olması bile tabi ki çok kıymetli nihayetinde.

Terörle mücadele kanununda mesela değişiklik yapılmasına karşı olduklarını söyledi dedik ve burada Özgürlük için Hukukçular Derneği’nin komisyona sunduğu bir rapor var.

Ö.M.: Özgürlük için Hukukçular Derneği.

B.K.: Onlar da komisyonda dinlendiler ve 55 sayfalık bir rapor sundular. Rapor tabi çok ayrıntılı ve önemli bir rapor bu arada - ne kadar zamanımız kaldığından emin değilim.

Ö.Ö.: Daha beş dakikamız var.

Ö.M.: Beş dakikamız var, evet. Acizane, Özgürlük için Hukukçular Derneği raporunun önemli olduğunu ben de düşünüyorum, dolayısıyla birazcık onu özetlersek çok iyi olabilir. Gerçekten çok ayrıntılı bir rapor ve çok iyi çalışılmış bir rapor, onu da söyleyelim.

B.K.: Özgürlük için Hukukçular Derneği Eş Başkanları Ekin Yeter ve Serhat Çakmak, bir sunum yaptılar ve çözüme ilişkin görüş ve önerilerini sundular.

Bu raporda aslında az önce bahsettiğim askerleri yani eski askerlerin ya da asker derneklerinin söylediklerinin aksine Terörle Mücadele Kanunu'nun yani TMK'nın kaldırılmasının çok önemli olduğunu, kayyum politikalarının son bulması gerektiğini, yargı bağımsızlığının öneminin altını çizdiler ve umut hakkının güvenceye alınması gibi birçok başlık var.

Şimdi bu TMK kısmı tabii önemli. ÖHD Eş Genel Başkanı Serhat Çapmak, sundukları bu 55 sayfalık raporda, Meclis çatısı altında Kürt sorununun konuşulmasının süreci meşrulaştırdığını ifade etti ve komisyonda ilettikleri taleplerden birinin de TMK'nın kaldırılması ya da belirli revizelerin yapılması olduğunu söyledi - komisyonda dinlenenler, aslında hukukçuların daha öncesinde de dile getirdiği bir öneri, onu da söyleyelim.

Serhat Çakmak, TMK'nın istisnai bir kanun olduğunu, istisnai cezalar öngördüğünü ifade etti ve adil ve dürüst bir yargılama için bu istisnai rejimden çıkılması gerektiğinin altın çizdi. Bunun, her yönüyle adil olmayan bir yargılamaya sebep olduğunu söyledi ve terör mücadele kanununun 4. ve 5. Maddeleri’nin komple kaldırılmasının, 17. Maddesi’nin ise revize edilmesi gerektiğini belirtti.

Bu dediğim gibi, daha önceki hukukçuların da dile getirdiği gibi revizeler yapılması gerektiğini ifade ediyorlar ya da tamamen bundan vazgeçilmesi gerektiğini söylüyorlar ama dediğim gibi buna tabii karşı olan kesimler de var.

Serhat Çakmak ayrıca ‘Umut Hakkı’nın uygulanması noktasında da çok sayıda çalışma olduğunu ve bunun güvenceye alınması için raporda buna da yer verdiklerini söyledi.

Ö.M.: Pardon, bir de sonra ‘Umut Hakkı’ derken neyin tam kastedildiğini de bir açıklarsan, bazı dinleyicilerimiz bilmiyor olabilir.

B.K.: Umut Hakkı, ömür boyu cezaevinde infaz edilecek bir hapis cezasına mahkum edilen hükümlülerin serbest bırakılıp bırakılmayacağının belli bir süre sonra idari veya yargısal bir makam tarafından değerlendirmesini öngören bir hak yani hükümlünün ömür boyu cezaevinde kalmayacağını bilmesini ve belli koşullar gerçekleştiğinde serbest kalabileceği umuduyla cezasını infaz etmesi demek yani aslında kısaca özetlersek.

Dediğim gibi Serhat Çakmak, ÖHD’nin gene Umut Hakkı’nın uygulanması noktasında çalışmaları olduğunu söyledi ve ğırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kaldırılıp, yerine süreli bir hapis cezasının getirilmesi ve koşullu salıverilme imkanının sağlayacak bir mekanizma kurulması gerektiğini sözlerine ekledi, koşullu salıverilme ile ilgili daha hukuki bir mekanizmanın oluşturulması gerektiğinin de altını çizdi. ÖHD raporu dediğim gibi çok kapsamlı.

Ö.M.: Galiba bizim de birazdan toparlamamız gerekecek. Mesela kadına yönelik şiddete de yer vermişler.

B.K.: Bugün kadınlar dinlenecek komisyonda. Dünyanın her yerindeki çatışmalı süreçlerde kadın ve çocukların daha dezavantajlı bir konumda olduğunu, savaşın onları çok daha ağır bir şekilde vurduğunu biliyoruz. Türkiye'de de bu hiç farklı değil ve kadına şiddeti de barış sürecinden farklı düşünmemek gerek.

Orada kurdukları bağlantı, raporda buna yer vermelerinin bile çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kadına yönelik şiddet ve yargıdaki, hukuktaki yansımaları da ÖHD’nin komisyona sundukları rapor içinde var. Bunu da tabi gelecek hafta konuşacağız haliyle.

Kadınlar ne gibi önerilerde bulunacaklar, neler konuşulacak; bunları da bugün takip edeceğiz ve haftaya yine tabi sizlerle paylaşacağız. Biraz hızlı bir özet oldu.

Ö.M.: En son bahsettiğin Umut Hakkı ile ilgili son birkaç gündür medyada çeşitli tartışmalar var. AKP'nin kapıyı kapattığı iddialarından söz ediliyor ki özellikle iktidara yakın Türkiye Gazetesi'nde biraz ayrıntılar verilmiş, isim verilmeden AKP'li kaynaklara dayandırılıyor.

Önümüzdeki dönemde komisyonun ve Meclis’in öncelikle PKK ya da PKK’nın silah bıraktığına dair yeşil ışığı herhalde bu istihbarattan gelecek ve bu geldikten sonra Meclis’te düzenleme yapılacağı, özellikle de örgüt üyelerinin nasıl bir toplumsal hayata katılacağı - bir kısmının, suça bulaşmamış olanların diye geçiyor toplumsal hayata karışması - diğerlerine ise başka tedbirler alınması konusunda bir yasal düzenlemeye geçilecek ama Umut Hakkı gibi talepler tartışmaya açılmayacak yani toplumu rahatsız etmeyecek ve şehit ve gazileri rencide etmeyecek düzenlemeler yapılacak diye verilmiş Türkiye Gazetesi'nde.

Evet, belki bitirmeden bir de tam bu konunun içinde olup olmadığını söyleyemem ama HDP eski milletvekili Aysel Tuğluk’un tutuklanmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal ettiğine hükmetme kararı var.

Ö.Ö.: Türkiye'yi mahkum etti.

Ö.M.: Yani kararında da en çarpıcı tespitin 18. Madde kapsamında Halk ve İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Tuğluk'un tutuklanmasının siyasi muhalefeti bastırmak ve demokratik çoğulculuğu sınırlamak amacı taşıdığında da hükmetmesi var. Tazminat kararı da vermiş mahkeme; 16 bin euro manevi tazminat ve bin 500 euro da yargılama giderlerinin ödenmesini karara bağlamış.

Herhalde bu haftalık böyle. Bu konunun içine ben de birazcık iterek sokayım dedim.

B.K.: İyi yaptınız. AHİM kararları ve Türkiye bambaşka bir başlık altında gerçekten. Selahattin Demirtaş'ın AHİM kararının kesinleşmesi beklenirken, Türkiye'nin aslında buna yaptığı itirazı bugün hiç konuşmadık ama bu da aslında sürece dair biraz kafaları karıştıran da bir hareket oldu ama şöyle toparlayabiliriz herhalde;
en başında da söylemiştik, bu sene sonuna kadar komisyonun çalışmalarını toparlayıp sonrasında yasal düzenlemeler için öneri sunacağını biliyoruz.

Ö.M.: Çalışmaların artık zaten hızlandığını da görüyoruz ki önümüzde tabii ki en önemli şey, dönüm noktalarından biri de İmralı'ya bir heyet gidip gitmeyeceği. O da artık herhalde bu ay içinde netleşecek gibi anlıyoruz. Hep beraber ne olacağını takip edeceğiz.

B.K.: Ben de size elimden geldiğince aktarmaya çalışacağım.

Ö.M.: Çok teşekkür ederiz.

Ö.Ö.: Burcu görüşmek üzere.

B.K.: Görüşmek üzere, iyi günler.