Antroposen Sohbetler'de Utku Perktaş, Türkiye’de PuMP metodolojisinin lisanslı temsilcisi Ayça Tümer Arıkan ile kurumların ve bireylerin sürdürülebilirliği nasıl 'ölçtüğü'nü ve ölçümün nasıl bir bilinç dönüşümüne evrilebileceğini konuşuyor.
Satırbaşları:
- Gerçek sürdürülebilirlik, ölçebilmekle değil, anlamla başlar.
- Ölçüm, sadece rakamların değil, insanın kendini yeniden tanıma biçimidir.
- Bir şeyi saymak kolaydır; zor olan, neden saydığını bilmektir.
- PuMP, kurumlara performans değil, bilinç kazandıran bir ölçüm dili sunuyor.
- Sürdürülebilirliğin kalbinde teknoloji değil, ortak akıl ve işbirliği vardır.
Sürdürülebilirlik bugün sadece çevresel bir kavram değil; kurumların, bireylerin ve toplumların geleceğe nasıl hazırlandığını gösteren bir ölçü haline geldi ancak bu ölçümün kendisi çoğu zaman belirsiz: Ne ölçülüyor, nasıl ölçülüyor, kimin için ölçülüyor?
Bu hafta Antroposen Sohbetler’de, ölçümün teknik bir araç olmaktan çıkıp bilinçli bir dönüşüm sürecine nasıl evrilebileceğini konuşuyoruz. Konuğum Ayça Tümer Arıkan, kurumsal performans yönetimi alanında uzman, PuMP metodolojisinin Türkiye’deki temsilcisi. Onunla birlikte sadece rakamlarla değil; anlamla ölçmenin mümkün olup olmadığını, ölçümün insanı ve kurumları nasıl dönüştürebileceğini tartışıyoruz.
Sohbetimiz, ölçüm, bilinç ve sürdürülebilirlik üçgeninde ilerliyor. İyi dinlemeler ve iyi okumalar.
Utku Perktaş: Seni PuMP’a getiren yolculuk nasıl başladı?
Ayça Tümer Arıkan: Ben kurumsal performans yönetimi ve ölçüm alanında uzmanım ve beni PuMP'a getiren bu yolculuk kendi yaşadığım zorluklara çözüm aramakla başladı. Yaklaşık 14 yıl boyunca savunma sanayiinde yazılım geliştiren özel bir şirkette önce proje takip uzmanı ve sonra da kurumsal performans yöneticisi olarak çalıştım, hep ölçüm ve sayılarla uğraştım. Aslen istatistikçiyim ve üzerine ODTÜ'den MBA master'ım var. Çalıştığım dönemde ölçüm süreçlerinde pek çok başarıya imza attık ama çok da zorlandık; stratejiyi anlamlı bir şekilde ölçüp takip edebilmek, insanların sahiplenmesini sağlamak… Bunlar hiç kolay değil, hele ki gerçek ve kalıcı süreç iyileştirmeleri yapmak çoğu zaman çok daha zor.
Genelde ölçüm, sevilen bir süreç de değil ve hep bu alanda bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordum, cevabını bilmediğim pek çok soru vardı. İşten ayrıldığım dönemde, çok özel bir alanda uzmanlığım olduğu için aynı alanda kendim bir şeyler yapmak istediğime karar vermiştim. Henüz ne yapacağımı bilmiyordum ama ilk önce zorlandığımız konulardaki sorularım için cevaplar aramaya başladım ve o sıralarda aradığım kaynaklardan birinde tesadüfen Stacey Barr'ın bir makalesi ile karşılaştım.
Stacey Barr, PuMP metodolojisinin yaratıcısı. Anında çekti içine beni bu makale ve kendimi daha fazlasını araştırıp okurken buldum. Fark ettim ki aslında herkes benzer zorluklar yaşıyormuş ve sadece Türkiye'de de değil, dünyada da yani bize özgü değilmiş yaşadıklarımız. Bunu öğrenmek o zaman beni hem şaşırtmıştı, hem de rahatlatmıştı açıkçası. İşte o zaman kendime dedim ki, 'Ben bu bilgiyi yayacağım'. Kimse bu zorlukları yaşamak zorunda değil ve böylece hala devam ettiğim danışmanlık yoluna girdim. 2018 yılından bu yana PuMP metodolojisinin bilgisini yaymak üzere danışmanlık hizmeti veriyorum, 2020 yılında da Stacey Barr'ın global ekibine katılarak Türkiye'deki lisanslı danışmanı ve temsilcisi oldum.
U.P.: PuMP metodolojisini bir dinleyicilerimize nasıl özetlersin?
A.T.A.: PuMP'ın açılımı: Performance Measurement Process-up to you. En üst seviye tarifi ile sekiz adımdan oluşan bütünsel bir ölçüm ve kurumsal performans yönetimi süreci. Stratejik seviyedeki hedefleri önce sonuç odaklı hale getirip netleştiriyor, sonra bu hedefleri ekiplere veya süreçlere sebep-sonuç ilişkileri ile kırıyor. Böylece herkesin kurum stratejisine etkisi görünür hale geliyor. Sonra bu hedeflerin gerçekleştiklerini kanıtlayabilecek güçlü ölçümler - veya göstergeler, KPI'lar - tasarlıyor. Veri toplama kuralları ile hayata geçirip doğru teknikler ile raporlayıp takip ediyor. En sonunda da sistemdeki problemleri, kısıtları ve kaldıraç noktalarını bulup kalıcı performans iyileşmeleri sağlanmasını destekliyor. Bütün bunların nasıl olacağını adım adım tarifleyen, uygulamaya hazır şablonları ve teknikleri olan bir süreç. En önemlisi, insan odaklı bir süreç, tamamen katılım, sahiplenme ve kurumun ortak amaçları için işbirliği ile çalışma ve sürekli iyileştirme kültürünü destekliyor.
U.P.: Klasik performans ölçüm sistemlerinden farkı nedir?
A.T.A.: Kurumsal performans yönetiminde uygulanan en yaygın sistemler Kurumsal Karne (BSC), artık çoğu şirkette OKR sistemleri uygulanıyor, sonra ölçüm ve iyileştirme süreçlerinde olması gerekenleri tarifleyen kalite standartları ve süreç olgunluk modelleri var. Bir de bunlardan başka EFQM, Baldridge gibi mükemmellik modelleri var. Bütün bunlarda ölçüm çok önemli bir yer kaplıyor. Problem şu: Hepsi ne yapılması gerektiğini söylüyor ama hiçbiri 'nasıl yapacağız' sorusunun cevabını vermiyor. Hepsinde eksik olan şey, gerçek bir ölçüm süreci ve metodolojisi. İşte PuMP metodolojisini diğerlerinden ayıran en önemli farklardan birisi bu yani 'nasıl' boşluklarını dolduracak pratik, adım adım tariflenmiş bir süreç içeriyor olması. Diğer yöntemlerde bu 'nasıl' boşlukları olduğu için, zaman içinde bu boşlukları kurumlar kendileri doldurmak durumunda kalmış ve bunlar yaygın iş yapış biçimlerine dönüşmüş. Maalesef bunların çoğu da kurum kültürüne zarar veren, PuMP'ın tabiri ile, kötü alışkanlıklar.
Nedir bunlar derseniz; en önemlileri hedef cümlelerini çok muğlak yazmak yani en yüksek operasyonel yetkinliğe sahip şirket olmak, sürdürülebilir bir şirket olmak, aynı odada 10 kişiye sorsanız 10 farklı cevap alabilirsiniz. Sonra iyileştirme girişimleri yani aktiviteler hedefler arasına yazılıyor. Sonuçta hedefler, aktiviteler ve ölçümler birbirine karışıyor ve ortaya da karmakarışık, önceliklendirmeden uzak stratejik planlar çıkıyor. Nelerin ölçüldüğüne bakınca, genelde KPI listelerinden seçilerek ne ölçüleceği belirlendiği için, önemli şeylerin ölçülemediğini, belirlenen hedeflerden kopuk ve zayıf ölçümler olduğunu görüyoruz. Ölçümler çoğu kurumda çalışanların performansını değerlendirmek için kullanılıyor; insanların ölçümlerden korktuğu, sahiplenmediği, kök sebeplerin hiçbir zaman tespit edilemeyip, semptomlara yönelik aksiyonlar alındığı, gerçek iyileştirmelerin tesadüflere bağlı olduğu uygulamalar görüyoruz ve çoğunlukla sistemdeki değişkenliği yok sayan hatalı yöntemler ile performans takibi yapılıyor.
PuMP, ölçüme farklı bir bakış açısı getirerek, bütün bu olumsuz durumların önüne geçmek ve gerçekten işe yarayan ve çalışan bir sistem yaratmak için tasarlanmış. Ölçümü süreçlerin ve sistemin iyileştirilmesine odaklayan, kanıt-bazlı anlamlı ölçümleri doğru teknikler ile uygulayarak iyileşme yolunda rehber olarak kullanan bir metodoloji ve aynı zamanda 'collaborative creation' yani işbirliği ile yaratım felsefesini benimsemiş durumda. Sürecin insan odaklı olması, sadece teknik olarak değil, sosyal ve insani yaklaşımı ile de bu süreci diğer sistemlerden ayırıyor.
U.P.: PuMP’ın ‘Collaborative Creation’ yaklaşımı özellikle sürdürülebilirlik gibi uzun vadeli ve paydaş odaklı konularda nasıl fark yaratıyor? Senin için ne ifade ediyor?
A.T.A.: ‘Collaborative Creation’ ile kasıt, ölçümün tepeden dayatılmaması demek. Ölçüm sürecine farklı paydaşların katılması, ortak aklın ve sahiplenmenin oluşması anlamına geliyor. Özellikle sürdürülebilirlik gibi uzun vadeli konularda, tek bir kişinin veya sadece yönetim ekibinin vizyonu yetmiyor, bütün çalışanların katkısı gerekiyor. PuMP’ın bu yaklaşımı sayesinde, ölçüm bir ‘yargılama’ değil, birlikte öğrenme ve birlikte çözüm üretme mekanizmasına dönüşüyor. Benim için bu, ölçümün gerçek gücünün ortaya çıkması demek yani korku kültüründen uzaklaşarak, meraklı ve deneysel bir yaklaşımla problemleri ekip olarak çözebilmek.
Collaborative Creation, sadece ölçüm sürecine insanları dahil etmek değil; aslında daha iyi bir dünya için ortak bir öğrenme zemini kurmak demek. PuMP’ın dünya görüşü şu: Herkesin benzersiz katkısını bir araya getirerek, organizasyonların insanlara ve gezegene hizmet eden sonuçlara odaklanmalarını destekleyen bir proje olması ve PuMP'ın yapmaya çalıştığı, bu vizyonu destekleyen bir çerçeve bir metot sunabilmek. Bu çok güçlü bir vizyon bence çünkü ölçümün amacı cezalandırmak ya da raporlama yapmak olmamalı; insanların ve kurumların gerçekten önemli olan sonuçlara ulaşmalarına rehberlik etmek olmalı yani PuMP, ölçümle sadece şirketlerin kârını değil, insanların yaşam kalitesini ve gezegenin geleceğini de merkeze koyan bir yaklaşım sunuyor. Collaborative Creation da bunun kalbinde yer alıyor. Birlikte anlamlı ve güçlü ölçümleri tasarlıyoruz çünkü ancak birlikte hareket ederek sürdürülebilir bir gelecek inşa edebiliriz ve bence bu çok değerli.
U.P.: Sıkça duyduğumuz bir eleştiri var: Şirketlerin sürdürülebilirlik raporları aslında reklam broşürü gibi, yani bir tür greenwashing. Sence ESG hedefleri neden çoğu zaman buna dönüşüyor? PuMP bu noktada nasıl farklı bir yaklaşım sunuyor?
A.T.A: Sürdürülebilirlik çok geniş bir spektrumda; çevre, sosyal ve yönetim başlıkları altında paketlemeden atık yönetimine, iş güvenliğinden çalışan çeşitliliğine, etik davranıştan regülasyon uyumuna farklı alanları kapsayan bir kavram. Bunların çoğu da soyut diyebileceğimiz, tariflemesi ve ölçmesi zor kavramlar. Şirketlerin genelde sürdürülebilirlik odaklarını belirlemek, bunları net ve ölçülebilir şekilde ifade etmekte zorlandığını görüyoruz. Daha önce bahsettiğim kötü alışkanlıkların devrede olduğu bir kurumda ise bu iş daha da zorlaşıyor. Greenwashing'in en önemli sebebinin bu zorlanma olduğunu düşünüyorum.
PuMP, kattığı bakış açısı, yaklaşım ve içerdiği teknikler ile birkaç perspektiften kurumlara yardımcı olup fark yaratabilir. Öncelikle anlaşılması gereken şey, sürdürülebilirliğin altı boyutu, her kurum için aynı şekilde geçerli değil; her kurumun var oluş amacı ve ürettiği ürün veya sağladığı hizmet ile sürdürülebilirlik kavramına sunduğu katkı farklı. Örneğin, bir danışmanlık şirketinin çevre üzerinde çok önemli bir etkisi olmayabilir ama etik davranış, veri güvenliği, çalışan eşitliği gibi sosyal alandaki başlıklarda etkisi büyük olabilir veya üretim yapan bir şirketin en önemli odağı çevreye zarar verecek atık yönetimi ve sosyal alanda iş güvenliği konuları olabilir. Dolayısıyla her kurumun her başlık altındaki her maddeye hedefler ve ölçümler belirlemesine gerek olmayacaktır. Her kurum, kendisinin katkısı olan bu maddeler içinde en öncelikli olanı veya olanları belirleyip, bunu stratejisinin doğal bir parçası yapabilmeli yani sürdürülebilirlik kavramı stratejiden farklı, ayrı yönetilen bir şey değil; doğrudan stratejinin bir parçası olmalı. İşte PuMP, bu önceliklerin belirlenip net ve elle tutulur hedefler olarak kurum stratejisinin bir parçası olmasına ve bu hedeflerin takip edilmesi için kanıt-bazlı ve güçlü ölçümler tasarlamasına yardımcı olur. Ayrıca doğru teknikler ile hayata geçirilip takip edilebileceği için günün sonunda yapılan iyileştirmeleri gerçekten kanıtlamak mümkün olacaktır.
U.P.: Önümüzdeki on yılda şirketler ve sürdürülebilirlik alanında hangi dönüşümleri görüyorsun? Hangi zihniyet değişimini yapmazlarsa yine aynı sorunlarla boğuşmaya devam ederler?
A.T.A.: Belki de biraz saflıkla, sürdürülebilirliğin öneminin gerçekten kavrandığını ve iyi niyetle çaba harcanmak istendiğini ön koşul olarak kabul edersek, en büyük dönüşümün geniş sürdürülebilirlik kavramının içinden öncelikleri belirleyip stratejiye doğal olarak entegre edebilmekte ve ölçüm süreçlerindeki zihniyet değişiminde olacağını düşünüyorum: 'Raporlama yapmak veya yargılamak veya ödüllendirmek için ölçmek’ yerine ‘öğrenmek, kurumu, sistemi ve dünyayı iyileştirmek için ölçmek’ bakış açısını kazanmak gerekiyor. Eğer şirketler zorlandıkları adımları aşamayıp sürdürülebilirlik raporlamasını sadece dışarıya iyi veya 'yeşil' görünmek için yapmaya devam ederler ise aynı kısır döngü sürecektir ama ölçümü gerçekten karar alma ve öğrenme aracı olarak benimsediklerinde, sürdürülebilirlik stratejileri sadece niyet olmaktan çıkıp, gerçek bir etkiye dönüşecektir.
U.P.: Dinleyicilerimiz bireysel ya da kurumsal ölçekte bundan nasıl ilham alabilir? Yarın kendi hayatlarında ya da işlerinde küçük de olsa nasıl bir adım atabilirler?
A.T.A: PuMP benim için aslında bir bakış açısı değişimi. Yıllar içinde uygularken fark ettim ki, sadece danışmanlık yaptığım kurumların değil, benim de düşünme ve davranış biçimim değişti çünkü işin özünde kurumsal ya da kişisel fark etmez, önemli olan elde etmek istediğimiz sonuç veya yaratmak istediğimiz etkiyi netleştirebilmek ve ayrıca şunu da deneyimledim; hangi sonuca ulaşmak istediğimizi ne kadar net tarif edebilirsek, içimizde oluşan enerji de o kadar yüksek oluyor. Sonuç ve etki odaklı düşünmek, aktiviteleri hedef olarak yazmaktan çok daha motive edici. Mesela ‘her gün yarım saat İngilizce çalışacağım’ demek bir aktivite ama ‘6 ay sonra İngilizce kitap okuyabilir hale geleceğim’ diye bir amaç ortaya koyduğunuzda motivasyon bambaşka oluyor yani neden her gün 30 dakika İngilizce çalışmak istediğinizi tarifliyorsunuz. Kurumsal ölçekte de aynı şey geçerli: 'Her yıl on tane ağaç dikeceğiz’ bir aktivite, ama ‘10 yıl içinde karbon nötr olmak istiyoruz’ gerçek bir sonuç hedefidir. PuMP bize bu ayrımı netleştirmeyi öğretiyor. Dinleyicilerimiz de yarın kendi hayatlarında küçük bir adımla başlayabilirler: Bir hedef seçip ‘Ben gerçekten hangi etkiyi yaratmak istiyorum?’ diye sorsunlar. Bu sorunun cevabını netleştirmek bile, sürdürülebilirlik yolculuğunun en güçlü ilk adımı olabilir.
* Ayça Tümer Arıkan’ın PuMP metodolojisiyle ilgili çalışmaları ve iletişim bilgileri için LinkedIn profiline göz atabilirsiniz.