Kopuk Bağlar'da Fatma Genç, Tarım-Sen Genel Başkanı Umut Kocagöz ile zeytinlikleri tehdit eden 'süper talan yasası'nı, maden projelerinin etkilerini ve yaşam alanlarını koruma mücadelesini ele alıyor.
Fatma Genç: Merhabalar, Apaçık Radyo'ya hoşgeldiniz. Her hafta Cuma günü saat 19:30'da Açık Dergi yayın akışında yer alan Kopuk Bağlar programındasınız, ben Fatma Genç. Bugün çok değerli bir konuğum var; sevgili Umut Kocagöz. Öncelikle hoşgeldin Umut.
Umut Kocagöz: Merhabalar, hoşbulduk, iyi yayınlar Fatma.
F.G.: Teşekkürler. Sözü sana vermeden önce ufak bir girizgah yapacağım. Öncelikle Apaçık Radyo için bugün üzücü bir gün. Sevgili programcı arkadaşımız Yücel Sönmez'i ani bir şekilde kaybettik. Açık Radyo ailesinin başı sağolsun.
Bugün toprağa, ağaca, yaşama sımsıkıya bağlı bir konuyu konuşacağız. Zeytini ve onun etrafında örülen mücadeleyi… Kopuk Bağlar’ın geçtiğimiz programlarında, 15 Temmuz 2024’de ‘Zeytin: Ölmez Ağacı’ bölümünde zeytini konuşmuş ve o gün zeytinliklerin maden projelerine karşı korunmasına ilişkin sevindirici bir gelişme ile birlikte Alp Yücel Kaya Hocamız ile birlikte zeytini detaylı ele almıştık. Maden yönetmeliğine karşı Danıştay’a açılan davalardan birinde iptal kararı verilmişti. Alp Yücel Kaya, 1939 Zeytincilik Kanunu odağında zeytinliklere yönelik saldırılara karşı Cumhuriyet tarihi boyunca nasıl bir direnç hattı örüldüğünü ele almış, geçmişten bugüne uzanmıştık. Alp Hocamıza da buradan sevgi ve selamlarımızı iletiyoruz.
Bugün de konuyu biraz daha bugüne yanaştıracağız ve defalarca yargıdan dönmüş bir düzenlemeyi konuşacağız vegüncel ve tepkilerin olduğu yasa teklifini detaylandıracağız. Kazdağları'ndan Akbelen’e, Orhanlı Vadisi'nden Yırca’ya kadar birçok yerde insanlar zeytinliklerini, yaşamı, havayı ve suyu savunuyorlar. Onlara da buradan sevgilerimizi ve dayanışma duygularımızı gönderiyoruz. Bu mücadeleye de kulak vereceğiz bugün.
“Topraktan geldik, toprağa döneceğiz; madene gömülmeyeceğiz” diyen köylülerin sesini Apaçık Radyo mikrofonlarına taşıyacağız. “Biz burada zeytinin, derenin, toprağın, kuşun, kurdun sesi olmaya geldik” diyenlerin mücadelesini konuşacağız. Konuğum Umut, Tarımsen Başkanı ve mücadelenin içinden birisi. Umut ile kamuoyunda ‘Süper Talan Yasası’ ya da ‘Süper İzin Yasası’ olarak bilinen ve zeytinliklerden meralara, çevreden maden alanlarına kadar birçok yaşam alanını ilgilendiren yeni yasa teklifini konuşacağız. ‘Zeytincilik, Mera, Çevre ve Maden Kanunlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’, geçtiğimiz günlerde TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu'ndan geçti. Bu hafta Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmesi bekleniyordu ancak şimdilik ertelendi. Bu demek değildir ki tehlike geçmiş değil; kısa süre içerisinde gündeme alınması öngörülüyor. Bugün, bu teklif neyi öngörüyor, zeytinliklerle ilgili düzenleme neden bu kadar tepki çekiyor, geçmişte bu teklif kaç kez gündeme geldi ve nasıl bir süreç izledi? İşte tüm bunları Umut ile detaylı şekilde konuşacağız. Ayrıca, Muğla’da 468 bin dönüm zeytinlik alanın maden sahası ilan edilmesine dair planları, zeytinliklerin taşınması gibi ‘alternatif’ önerileri ve kamuoyunun buna karşı geliştirdiği itirazları da ele alacağız.
Bu yasa teklifi teknik olarak ne diyor?
U.K.: Bu yayında bu konuyu ele aldığınız için teşekkürler tekrar Fatma. Daha önce Alp Hoca ile yaptığınız yayının gündemi olan Zeytincilik Kanunu’nun değiştirilmesi meselesi, yayının yapıldığı dönemde, madencilik faaliyetlerinin önünün tıkanması üzerine bizzat maden patronlarının başvurusuyla yasanın değiştirilmesine yönelik bir çalışmaydı ancak bugün karşı karşıya olduğumuz yasa teklifi, Zeytincilik Kanunu’nu görünürde değiştirmeden ya da ona dokunmadan madencilik faaliyetlerinin önünün açılabilmesi pek çok kanununda değişiklik yaparak ya da onları bypass ederek yapılmaya çalışılan bir teklif niteliğinde.
Mevcut durumda bir madencilik faaliyeti yapılabilmesi için şirketlerin izin alması gerekiyor; birtakım çevre etki değerlendirmeleri süreçleri ve çevresel etki değerlendirme raporlarının hazırlanması gerekiyor. Zaman zaman halkın katılım toplantıları, keşifler, itirazlar derken, şirketler açısından bu hikaye oldukça uzun bir sürece dönüşüyordu. Dolayısıyla bu uzun süreçler, bazı yerlerde de Zeytincilik, Orman, Mera Kanunlarına takılmaları sebebiyle şirketler, maden faaliyetlerini istedikleri gibi yapamıyorlardı. Elbette bunu değiştirmek istiyorlardı ve bu yasa teklifi de bu izin alma süreçlerini çok hızlandıran yani süreyi kısaltmak için birtakım prosedürleri gereksiz, anlamsız, işlevsiz kılan bir niteliğe sahip. Termik santral ve benzeri türde enerji yönetim tesislerinin olduğu havzalarda, zeytin, orman ya da mera varlıklarının kısıtlayıcı etkisini aşan ve bu bölgeleri madencilik faaliyetlerine açan bir teklif. Dolayısıyla Zeytincilik Kanunu ile ilgili olan kısmı çok daha geniş yani tüm Türkiye’nin orman, mera, su kaynağı ve zeytin gibi önemli doğal varlıklarının bulunduğu bölgeleri madencilik faaliyetine sınırsızca açan bir yasa teklifi. Yasa teklifinin temelini bu şekilde açıklayabiliriz.
Tabii ki birtakım teknik detayları da var bu yasa teklifinin; 22 kusür maddelik bir teklif yani olaya geniş bir açıdan bu şekilde bakılabilir diye düşünüyorum. Zeytinciliğin özellikle vurgulanıyor olmasının sebebi de 22 maddelik yasa teklifi içinde bir madde özellikle zeytincilik faaliyeti yapılan bölgelerdeki zeytin varlıklarının aşılabilmesini, başka bir ifadeyle Zeytincilik Kanunu’nun bypass edilmesini öngörüyor ve kanun teklifine bir ek yapılıyor. Bu ekte, birtakım koordinatlar verilmiş ve bu koordinatlar da Muğla ilinde, Milas ve Yatağan ilçelerindeki maden alanlarının koordinatlarına işaret ediyor yani şu an hali hazırda üç tane termik santral bulunan iki ilçeden bahsediyoruz. Bu ilçelerdeki hali hazırdaki madencilik faaliyetlerinin genişleyebilmesi için buralardaki zeytinleri doğrudan maden alanı ilan eden bir ek var yani kanuna böyle özel bir ek konulmuş. Dolayısıyla bu alanda bu kanun delinir ise bütün zeytincilik faaliyeti yapılan alanlarda da bunun emsal teşkil edeceğini öngörebiliriz. Spesifik olarak bir ilin iki ilçesi ve onlarca köyü hedefleyen, işaret eden bir teklif bu. O sebeple de zeytincilik meselesinin tabii ki çok hızla ön plana çıktığı bir yasa teklifi olduğunu söyleyebilirim.
F.G.: Evet, tabii çok önemli bir girizgah yaptın. Madenlere karşı önemli bir direnç ve mücadele söz konusu. Hukuki mücadelenin dahi önünün aslında çeşitli yollarla tıkandığı, bir dönemde ÇED raporları, bir yanda bu direnç noktasının en önemli mihenk taşlarından biriydi. Bunun da kaldırılacak olması bir nevi tamamıyla her türlü şeye açık bir alan yaratılması anlamına da geliyor. Şimdi yıllardır aslında bu Zeytincilik Kanunu’nda çeşitli değişiklikler yapıldı. Sen bu teklife neden ‘süper’ dendiğini de çok iyi açıkladın ve diğer düzenlemelerden farkını da ortaya koydun ve özellikle ‘Bu yasanın ekinde işaret edilen yerler var’ dedin. Bu yasa teklifinin özellikle etkilediği köyler, bölgeler, üreticiler nereler ve kimler, bu teklifin kabulü durumunda nasıl etkilenecekler?
U.K.: Zaten halihazırda madencilik faaliyetlerinden dolayı mağdur olan ve buna karşı mücadele eden bölgeler bunlar yani ilk akla gelecek olan yer tabii ki Akbelen, İkizköy ve İkizköy'ün komşu köyleri olan Karacahisar, Çamköy ve devamında yaklaşık 40 köy olduğu ifade ediliyor. Yatağan Termik Santrali'nin civarında hala zeytincilik faaliyetiyle geçinen, hala yok edilmemiş, ayakta kalmaya çalışan köyler bunlar. Bu köyler, doğrudan madencilik faaliyeti yapılmak üzere zeytinliklerinin, zeytin varlıklarının kesilmesi, körüklenmesi, güya başka bir yere ya da topraklara taşınması yani o zeytinlik alanlarının olduğu topraklara el konulması, belki acele kamulaştırma, belki satın alınma, satın alma yoluyla el konulması ve bu alanların da madenciliğe açılması gibi bir tehditle karşı karşıya olacaklar. Bu da şirketlerin o bölgelerdeki madencilik faaliyetlerini çok daha kolay bir şekilde ve hızlı bir şekilde yürütebilmelerinin önünü açacak. Bu şekilde düşünüyorum ben.
F.G.: Bu söylediklerin çok önemli; özellikle zeytinliklerin taşınması, başka bir yere götürülmesi meselesi de çok konuşuldu. Biraz orayı da açabilir misin?
U.K.: Bölgede faaliyet yürüten şirketlerin bu konuda özel bir çalışması olduğunu söylemek gerekiyor. Bölgede var olan muhtarlardan, kendi işletmelerinde üye çoğunluğuna sahip olan sarı sendikalara, bir takım tanınmış akademisyenlerden gazetecilere ve hiç konuyla alakası olmayan bir takım ünlü figürlere kadar birçok kişi tarafından bu yasa teklifi için hummalı bir çalışma var. “Zeytin taşınabilir”, “Biz zeytini taşıdık” gibi sosyal medyada çok yaygın sponsorlu bir çalışma yürütülüyor. Öte yandan ‘Zeytinler taşınsın, yoksa santral ve maden işçileri ekmeksiz, işsiz kalacak’ gibi bir algı yaratma çabaları içerisindeler. Bunu da orada sarı sendika ile yapıyorlar. Sarı sendikalar bugüne kadar işçilerin haklarıyla ilgili hangi mücadeleyi yürütmüş? Büyük bir soru işareti bu. Köylü mücadelesinin gücüne karşı ve o gücü kırmaya yönelik işçileri kullanmaya çalışıyorlar ve bizzat sarı sendika eliyle bu iş yapılmaya çalışılıyor.
Zeytinlikler taşınabilir taşınamaz tartışması kabul edilebilir bir tartışma değil bana kalırsa çünkü mevzu bahis bunun bilimsel olarak taşınıp taşınamayacağı ile ilgili değil. Asıl amaç yaratılan bu algı üzerinden şirketlerin madencilik faaliyetini yapabilmesinin önünü açmak - ben böyle düşünüyorum. Buradaki algı çalışması, yaratılmaya çalışan algı doğrudan bu yasa teklifi ile ilişkili bir algı. Şunu da vurgulamak lazım; bu algı yaratma çabası bu yasa teklifi gelmeden çok önce başlatıldı. Bir süredir şirketin bu yöndeki özel bir çalışması vardı. Son dönemde de bu iyice artmış durumda.
F.G.: Evet, bu çeşitli köşe yazılarında da ifade edildi. Şimdi ufak bir müzik arası verelim ve Kazım Koyuncu'dan “Dağlarda Kar Sesi” var dinleyelim.
F.G.:Mücadeleden konuşurken, sevgili Kazım Koyuncu'yu da anmak istedik. O da sahil yolu için de uzun bir mücadele verdi ancak 5 Haziran 2005'de de aramızdan ayrılmıştı. Ona da sevgilerimize yollamak istedik.
Umut, bütün bu süreci harika özetledin, teklifin getireceklerini aktardın bizlere. Biraz da bu sürecin mücadele ayağını konuşmak isteriz. Sen de bizzat bu mücadelenin içerisindesin. Nasıl bir karşı duruş var? Yani köylüler, üreticiler neye tepki veriyorlar tam olarak?
U.K.: Buradan ben de şarkıya referansla bir şey söylemek istiyorum öncelikle - Kazım Koyuncu'yu anmış olmak bu anlamda çok kıymetli, bu mücadele içerisinde, Akbelen direnişinde özellikle karşılaştığım bir şarkıdır bu. Şanslıyız ki hala köylerimizde mani okuyan kadınlar var, teyzeler var, yaşlılar var. Bu şarkıyı da biraz değiştirip bir direniş manisi haline getirmiş bir Aytaş ablamız var Akbelen mücadelesinden. Doğrudan şirkete hitaben, “Aklını başına devşir, bizim zeytinlerimiz satılık değil” minvalinde ‘Havada kar sesi var’ı böyle düzenlemişti, o aklıma geldi.
F.G.: Çok güzelmiş.
U.K.: Evet ve oradan da şuna bağlayayım; şimdi çok hızlı bir şekilde yine bu yasa teklifinin doğrudan kendilerini hedef aldığını gören önce İkizköylüler, sonrasında da Muğla'nın farklı köylüleri yasa teklifinin havale edildiği komisyon toplantısına 19 Haziran günü gittiler. Bir otobüs Muğla'dan hareket ederek, bu yasa teklifini istemediklerini hem komisyon toplantısında, hem de komisyon toplantısına giremeyenler de Meclis’in içinde nöbet tutarak ifade ettiler. Bir şey yaparak burada olduklarını, bu yasa teklifini istemediklerini dile getirerek kamuoyunun dikkatini çekmeye yönelik bir adım attılar. Bu, sadece salt bir Meclis prosedürü olarak komisyona girelim, itirazlarımızı dile getirelim şeklinde değildi; Ankara’da Meclis’in kapısı önüne bütün köylüleri davet eden, yasaklamalara ve baskıya rağmen kendi mücadelelerinin haklılığından gelen güç ile açıklama yapan, komisyon toplantısına alınmayınca orada hemen bir protesto gerçekleştiren ve Meclis’in içinde de nöbet tutma iradesi, cesareti gösteren bir tarzla bunu yaptılar yani bir eylemli tarzla, mücadeleci tarzla bunu yaptılar çünkü bu yasa teklifinin yasalaşması bu insanların doğrudan hayatlarını etkiliyor.
Akbelen mücadelesi ya da Muğla'nın diğer bölgelerindeki köylülerin mücadelesi çok uzun soluklu mücadeleler. Uzun yıllardır Muğla köylüleri hayatlarına, üretimlerine, köylerine sahip çıkma mücadelesi veriyorlar ve bu mücadelenin birikimi ve deneyimiyle hemen hızlıca bu reaksiyonu gösterdiler. Sabah 05:00'e kadar Meclis bahçesinde nöbet tuttular. Komisyon görüşmeleri tamamlanmamıştı, sabah 05:00'te Ankara'dan ayrıldılar ve Cuma günü köylerine gittiler. 24 Haziran Salı günü komisyondan geçen yasa teklifi genel kurula havale edildi. Genel kurulun olmasını bekledikleri güne de sadece Muğla değil, Türkiye'nin bütün kentlerinde yaşayan köylüleri bu yasa teklifine itiraz etmek için çağırdılar çünkü ormanlar gidecek, meralar gidecek, köyleri gidecek. Bütün köylüleri ve bunu bir memleket meselesi olarak gören bütün yurttaşları Dikmen Kapısı önüne Ankara'ya davet ettiler, çağırdılar. Bu defa sadece Muğla'dan değil, Türkiye'nin çeşitli yerlerinden, 10-15, belki 20 yer olarak ifade edilebilir ve yaklaşık 200'ü köylü, 250 kişi orada buluştu. Kazdağları'ndan Akbelen'e, Hatay'dan Bolu'ya, Eskişehir'den Aydın'a, Tokat’a kadar farklı yerlerden mücadele eden insanlar, köylüler Meclis’in önünde tüm engellemelere rağmen bir açıklama ortamı yarattılar ve tüm Türkiye'ye seslerini duyurmaya çalıştılar. Çok güçlü, çok anlamlı bir buluşmaydı. Türkiye'nin farklı yerlerinden köylülerin kendi işini, aşını, hayvanını, tarlasını, oğlunu, kızını, eşini bırakıp yola düşüp, hiç bilmedikleri, belki daha önce hiç görmedikleri Ankara'da yoğun bir güvenlik önlemine rağmen o iradeyi göstermesi çok önemliydi. Orada şunu söylediler: “Biz buraya ölmeye geldik. Burada ölmek var, dönmek yok. Bu toprak, bu zeytinler, bu köyler bizim canımız, tek varlığımız. Bunu elimizden almanıza izin vermeyeceğiz. Gerekirse yine geleceğiz, tekrar geleceğiz ama bu yasanın geçmesine izin vermeyeceğiz.” Son derece kararlı bir yaklaşımla orada bu buluşmayı gerçekleştirdiler. Bu da dediğim gibi, önemli bir irade beyanı ve kararlılık göstergesiydi. Şimdi o buluşmadan sonra, geçtiğimiz Salı günü oldu dediğim gibi, yasa teklifinin tekrar genel kurula gelmesini bekliyoruz. Yasa teklifinin gelmesi ertelendi, bu Salı gelmedi evet ama onun yerine İklim Kanunu’nu getirdiler. O da bambaşka bir mesele tabi.
F.G.: O da son derece sorunlu bir kanun.
U.K.: Evet, çok sorunlu bir kanun teklifi. Madencilik meselesini ertelediler ancak her an gelebilir yani haftaya ya da öbür hafta Meclise gelebilir çünkü bir yandan da Meclis’in çalışma süresini 1 Temmuz'dan 31 Temmuz'a uzattılar.
F.G.: Meclis bu kanun tekliflerini bitirene kadar çalışacak gibi görünüyor. Süremize sonuna yaklaştık, hatta birazdan kapatmak zorundayız. Ben bugün senin Umut-Sen'de yayınlanan “Yeni Torba Yasa ve Köylülerin Mücadelesi” yazını da ilgilenenler için hatırlatmak isterim çünkü orada burada süreden dolayı konuşamadığımız birleşik ve bütünlüklü bir mücadele kısmını da ilgililerine tavsiye etmek isterim. Çok teşekkür ederim katılmayı kabul ettiğin için, yasayı bilmeyenler için ve köylülerin haklı taleplerini bir kez de senden dinlemek gerçekten çok çok anlamlı oldu.
Evet, bugünkü programda bir ağacın, bir köyün, bir derenin ve toprağın hikâyesine kulak verdik. Zeytinin ve onun çevresinde büyüyen direncin aslında hepimizin yaşam alanlarına sahip çıkma mücadelesi olduğunu bir kez daha gördük. ‘Süper talan yasası’ adıyla gündeme gelen bu yasa teklifi, sadece bir hukuk meselesi değil; bu teklif, toprağın mı yoksa madenciliğin mi esas alınacağına dair bir tercih ve bu tercih, hepimizi etkiliyor. Sevgili Umut’a hem vakti, hem emeği, hem de direngen sesi için bir kez daha çok teşekkür ediyoruz. Biz Kopuk Bağlar’da bu seslere alan açmaya, yaşamdan ve mücadeleden yana olanların sesini büyütmeye devam edeceğiz. Programı tekrar dinlemek isterseniz ve kaçırdıysanız Apaçık Radyo'nun web sitesinde, mobilya uygulamada ya da podcast platformlarından ulaşabilirsiniz. Son olarak bizim de bir çağrımız olsun burada; zeytinin, derin ormanın, tarım alanlarının sesi olmak hepimizin sorumluluğu çünkü tüm canlılarla yaşanılabilir bir dünya için mücadele ediyoruz. Teknik masada sevgili Mert Erdoğan vardı ve kendisine de yardımları için teşekkür ederiz. Haftaya Cuma 19:30'da görüşmek üzere, dayanışmayla kalın, hoşçakalın.