24 sene sonra devran döndü: İran dünyanın bir numaralı terör yuvası olarak nitelendiriliyor

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, Gazze’de devam eden soykırım, İran-İsrail arasında tırmanan savaş, İsrail’in Batı ülkelerinden aldığı destek ve dünyayı bekleyen nükleer tehditler üzerine konuşuyor.

""
Nereye Doğru: 18 Haziran 2025
 

Nereye Doğru: 18 Haziran 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Nereye Doğru’ya Gazze hatırlatmasıyla başlayan Cengiz Aktar, “İran-İsrail savaşı münasebetiyle Gazze soykırımı unutuldu. Hâlâ ortalama günde 100 kişiyi öldürüyorlar. Emmanuel Macron, Suudi prensi ile 17’sinde, New York'ta düzenlenip üç gün sürecek olan bir toplantı fikrini ortaya attı; Filistin devletini tanıma toplantısı. Ancak bu ertelendi ve muhtemelen de iptal edilir. Hatırlayacaksınız geçen hafta anlattım, dünya kadar ön koşul getirdi ve bunlar imkansız ön koşullar: Hamas gitsin, öbürü gelsin. Arap dünyasına da hiç laf etmiyoruz bütün bu konuşmalarda. Ürdün, Suriye ve şimdi Irak Kürdistanı, Erbil’in; İran drone'larını avladığı söyleniyor. Zaten Filistinlilerin dertlerine deva değiller, hiçbir şey yapmadıkları gibi bir de gelen bilgilere göre drone düşürüyorlarmış. Emirlikler zaten İsrailci, Birleşik Arap Emirlikleri. Mısır, Fas'tan Cezayir'den gelen devasa kara konvoyunun önünü kesti biliyorsunuz,” diyerek Lahey grubunun çağırdığı acil durum konferansı konusuna geçti.

“Bu meseleyle ilgili belki de tek iyi haber, Lahey grubu eş başkanları Kolombiya ile Güney Afrika, dünyanın dört bir yanından devletleri Gazze soykırımını durdurmak üzere bundan bir ay sonra, 15-16 Temmuz'da Bogota, Kolombiya'da bir acil durum konferansına çağırıyor. Bir de Malezya'dan dev bir deniz filosu geliyor. Bir şey olacağından değil ama uluslararası kamuoyunun itirazını ve rahatsızlığını dile getiriyor bütün bunlar. Uluslararası Soykırım Akademisyenleri'ni bir araya getiren iki tane dernek vardır. Bunlardan bir tanesi, Uluslararası Soykırım Araştırmacıları Derneği ve derneğin başkanı Melanie O'Brien nihayet, bu cereyan edenin bir Soykırım olduğunu söyledi. Ancak bunu dernek adına söylemedi çünkü o derneklerde çalışanların ağırlıklı olarak Yahudi olduğunu hatırlayalım ve onlar için bir tanecik soykırım vardır dünyada, o da Yahudi soykırımıdır,” açıklamasında bulunan Cengiz Aktar’a, Ömer Madra da Lahey’le ilgili bir haberle destekledi, “Lahey adı bu sıralarda yüzlerde gülücükler de yaratabiliyor. ‘Gazze'deki korkunç kırıma ve bütün dünyada yükselen sağın yükselişine karşı bizim hükumetimizde herkes kırmızı çizgi çekmelidir’ diye 200 bin kişi kırmızılar giyerek Lahey'e yürüdü. Bu olağanüstü bir şeydi.” Bu habere yönelik olarak, “İyi bir haber bu. İnsanlar ancak imza atıyor ve sokakta yürüyor ama bu bir Vietnam süreci gibi,” diyen Aktar’a Madra da, “Evet, bu önemli bir şey. Gazze’deki yardım noktalarının tamamen ölüm tuzağına dönüştüğünden sen de sözünü ettin. Çok korkunç, dünya bizi unuttu diyorlar. Olağanüstü bir şeye de karşı çıkılıyor,” hatırlatmasını yaptı.

İran ile İsrail arasındaki savaşa geçen Cengiz Aktar, “Batı dünyası buna saldırı demiyor, İsrail'in kendini meşru koruma hakkı diyor. Bir diğer yandan gelen bilgilere göre, radyo, televizyon ve bankacılık sisteminin çökmek üzere olduğu da söyleniyor - bu hayırlı bir gelişme değil. Ben Türkiye'ye iltica bekliyorum, Tebriz çok yakın mesela. Türkiye'de bir hazırlık var mı? Herhalde yok. Bu arada gelen bilgilere göre, Azerbaycan sınır kapısını açmış İran'a ve oraya intikal varmış ama tabi bunları hep teyit etmek lazım. Avrupa Birliği konuşup duruyor; dilsiz şeytan bile değil İran konusunda ve Avrupa Birliği ülkelerinden İsrail'e silah sevkiyatı bütün hızıyla sürüyor yani sadece ABD ve Kanada değil ki onlar da tabi silah yardımında bulunuyorlar. Kolay değil tabi; Filistin, Lübnan, Suriye ve İran'la savaşıyorlar. Avrupa Birliği Komisyonu başkanı Ursula Von der Leyen, saldırının ilk günü Netanyahu'ya telefon etti, dükkan senin dedi ve hakikaten de Avrupa Birliği elinden geleni ardına koymuyor. Dün yeni Alman Şansölyesi Friedrich Merz, mealen söylüyorum, ‘İsrail'e bu terör yuvası İran'ı temizlediği için şükran borçluyuz’ dedi. G7 liderleri de aynı şekilde İsrail'in kendini koruma hakkına atıfta bulundular. Son bir bildiri yayınlandı Kanada'daki toplantıda, G7 liderleri İran'ı bölgenin istikrarsızlığı ve terör konusundaki birinci neden diye tanımlıyorlar. Batılıların Orta Doğu ve İslam konularındaki cehaleti akıl alır gibi değil. 11 Eylül saldırılarında, 2001'de, çok iyi hatırlıyorum, ABD’de bir takım aklı evveller ‘Bu İran'ın işidir’ demişlerdi. Buna mukabil yine ABD’de bu işi bilenler çıkıp, ‘İran'ın ilgisi sadece bölgeyle ilgilidir bu da terör değildir yani nüfuz kurmak üzere bir faaliyeti vardır ama terörist bir ülke olarak nitelendirmek mümkün değildir’ demişlerdi. Şimdi, 24 sene sonra devran döndü ve İran tamamen İsrail için dünyanın bir numaralı terör yuvası olarak nitelendiriliyor. Bir tek Finlandiya ve belki İspanya benzer, karşı bir beyanda bulunmuştur ama geriye kalanların hepsi, Macron dahil yanındayız beyanlarında bulundu İsrail’e,” derken, konuşmasına ABD’deki son gelişmeler üzerinden devam etti. 

“Gelelim İran'ın tanımlamasıyla büyük şeytana, ABD’ye. Orada tam ne olduğu belli değil. Mesela gördünüz mü bilmiyorum, Trump, eski Kanada başbakanı Justin Trudeau'dan onun yüzünden Putin’in G8'den atıldı diye bahsetti. Halbuki 2014'te Kırım'ı işgal ettiğinde atıldı Rusya G8'den ki o zaman Trudeau başbakan bile değildi. Trump, hiçbir şeyden haberi olmayan ve son derece etki altında kalabilecek bir adam ve etrafını sarmış olan bir kitle, bir heyet var. Bunların çoğu da Yahudi ve herhalde müdahil olma yönünde telkinde bulunacaktır,” diyen Cengiz Aktar’a Ömer Madra da konuyla ilgili olarak, “Tarihçi ve yazar Trita Parsi'nin ilginç, önemli bir yorumu vardı Responsible Statecraft'ta. İran büyük bir bedel ödeyecek ama Trump'ın seçimiyle savaşa girildiği zaman bütün bölgeyi de kaybedecek, ABD de çok ağır bir bedel ödeyecek diye analiz ediyordu,” eklemesini yaptı. Ferhat Kentel de, "Trump’ın etrafından bahsederken esas Siyonist bir zihniyetin ürünlerini saymak lazım belki orada ve Zelenski ile yapılan o meşhur gösteri, kimi şike sorular soran gazeteciler, senin takım elbisen yok mu yorumları... Bu aslında biraz senin dediğini anlatıyor galiba yani Trump sadece ona denilen, aklında kalan bir iki tane şeyi konuşuyor ama zaten çok önemli de değil, ileride ben onu demek istememiştim der, danışmanları düzeltir. O etrafındaki ekip bence bu konuda, güçlü bir kamuoyu oluşturuyor ya da bu İsrail-ABD ilişkisini tırnak içerisinde çok iyi kotarıyor,” diyerek sözü yeniden Aktar’a bıraktı, “Zaten Yahudi yetersiz, mesela İsrail'deki ABD Büyükelçisi Mike Huckabee, Hristiyan ama Siyonist'in feriştahı. Dolayısıyla Yahudi veya değil, Siyonistler tarafından etrafı sarılmış vaziyette. Bir de şu var, her demeçlerinde ABD de kenarda duruyor diyorlar birkaç gündür, bize saldırırlarsa vururuz. İyi de bu ABD’nin savaşı, vekalet savaşı bile değil.” Bu noktada Madra, “Yahudi deyince İsrailli Yahudi politik analist Ori Goldberg, son derece ilginç bir noktaya değindi. Democracy Now!'da da dün yayınlandı, ‘Gazze'ye saldırılarıyla dünyada desteği azaldığını düşünen İsrail şimdi bunu bertaraf etmek için yaptı asıl’ diye bir analiz getirdi,” eklemesini yaptı. Aktar da bunun olasılığını kabul ederek, ”Vekalet savaşı değil çünkü İsrail ordusu içindeki çifte vatandaş Amerikalılar bile yeter yani orada hatta on binlerce Amerikan vatandaşı savaşıyor şu sırada. Gidiyorlar geliyorlar, Miami'de tatil yapıp biraz dinlenip geri geliyorlar. Çocuklar yoruluyorlar tabii bebek öldürmekten ve üstüne üstlük dün artık bıçak kemiği deldi geçti. İsrail resmen ABD’nin yanında savaşa katılmasını talep etti. 2018'de Obama yönetimi tarafından yapılmış olan bir anlaşma var. Bunu çöpe atan da Trump. Şimdi çöpe atılmasından sonra her şey Netanyahu'nun istediği gibi cereyan ediyor yani faşist İsrail hükümetinin - aslında faşist İsrail demek lazım çünkü hükümetin yaptıklarına destek aşağı yukarı %70 civarında. Umman aracılığında olan görüşmeler vardı, bana Kuveyt işgali öncesinde Saddam'la görüşen Amerikan Büyükelçisi’ni hatırlattı bu. Arkadan desteklerdi, ‘Haydi girin, biz göz yumacağız’ derdi. Sonra bindiler Iraklıların tepelerine, biliyorsunuz. Şimdi bu meselede Hameney'e dokunma diyor. Ali Shamkhani’yi niye öldürttün o zaman? Baş müzakereciydi o. Ummam da konuya çok hakim biriydi ve ilk o öldürüldü mesela. Dolayısıyla burada ABD’nin söylediğine hakikaten asla ve asla inanmamak lazım,” yorumunu yaptı. 



İsrail’in mahrem nükleer meselesini açan Cengiz Aktar, “Bölgede hiç kimsenin askeri nükleer sahibi olması mümkün değil - İsrail hariç tabii ve resmen silahı var mı yok mu belli değil. Oysa herkes aşağı yukarı tahmin ediyor ki 500 tane nükleer başlığı var. Mesela Fransa'nın 300 tane var yani 500 az bir sayı da değil. Batı da koro halinde ‘İran'ın hakkı yoktur’ diyor. Peki, İsrail bu nükleer teknolojiyi nereden sağlamış? Ta 1950'lere dayanıyor bu. 50'ler 60'larda önemli ölçüde yabancı yardımla geliştiriyor bütün nükleer silah programını. Malzeme ve uzmanlık sağlayan ülkeler arasında iki ülke öne çıkıyor. Birisi Fransa, diğeri de Britanya. Tabi bunlar Fransa'da dahi hiç konuşulmuyor. İlk Fransa kendi atom bombasını yapmak üzere 54'te karar alır almaz, neredeyse eş zamanlı olarak İsrail'e destek kapılarını açıyor. O zaman Mendes Frans başbakandı ve aynı zamanda Yahudi idi. Fransa bu nükleer programın ilk aşamalarında en temel dış ortaktı. 1956 Süveyş Krizi’nden sonra nükleer reaktör ve teknolojiyi sağlamaya başlıyor, bunu müzakere eden de Shimon Peres. İsrail'in nükleer silah programının merkezi haline gelen Dimona Nükleer Tesisi var Fransa’da ve bunun inşasıyla somutlaşıyor Fransızların yardımı. Mühendisler harıl harıl çalışıyorlar. Bilim insanları, reaktör, kimyasal yeniden işleme tesisi falan yani Allah ne verdiyse. Fransa elindeki tüm bilgi, teknik, know-how’ı ve ek olarak uranyum yakıtı aktarıyor İsrail'e. Diğer ülke ise Britanya, süreç yine 50-60’lar. Gizli belgeler açıklandı 50 yıl sonra, İngiltere'nin İsrail'e özel kimyasallar ve plütonyum verdiği söyleniyor. Litium da vermiş ve en önemlisi ağır su diye bir şey var biliyorsunuz. 20 ton ağır su da Norveçli paravan bir şirket aracılığıyla İsrail'e gönderilmiş. Norveç de dolayısıyla işbirlikçi bu bağlamda. ABD'nin nükleer teknoloji konusunda böyle gözle görülür bir desteği yok ama muhtemelen, en çok üretilen ülke olduğu için nükleer başlıklardan birkaç tanesini veya onlarcasını vermiştir diye düşünülüyor. Tekrar ediyorum, bu nükleer program mahrem bir program yani hiçbir zaman ‘Bizim silahımız var’ demedi ama sağır sultan biliyor İsrail'in en az 500 tane nükleer başlığa sahip olduğunu ve bütün o bölgeyi yerle bir edebileceğini,” derken ek olarak Ömer Madra da “Kendisi de bir Yahudi olan, Kit Karrenberg'in Sarpsberg'te yazdığı son derece ilginç ‘İsrail nasıl nükleeri elde etti’ diye tam bu konuda bir gizli tarih var. Çok ayrıntılı bir yazı, senin dediklerini de söylüyor. 57'de Siyonist Birliği ile ilişkiye geçti. Onun arkasından da CIA ile nasıl iş birliği olduğunu, ABD’nin haberi yoktu sözlerinin tamamen yanlış olduğunu ortaya koyan çok ilginç bir yazı. Ama bana sorarsan en çarpıcı noktalarından bir tanesi de şu; İsrail'in bu gizli teşkilatı Lee Harvey Oswald'la yakın ilişki kurmuş yani Kennedy cinayetinin faili 1959 Kasım'ında Dimona ve diğer konularla da ilgili İsrail teşkilatı ile ilişkiye geçmiş, hatta 180 sayfalık bir dosyası varmış Oswald'ın. Kennedy 1963'te Dallas ziyaretinde öldürüldüğünün arkasına şu soru kalıyor; CIA, Lee Harvey Oswald meselesinden tamamen habersiz miydi yoksa Angleton denen bu kuruluş, Siyonistlerin kuruluşu bayağı ciddi bir operasyon peşinde miydi?” diyerek bu haftalık programı tamamladılar.