“Bu bizim savaşımız değil, İsrail de bizim düşmanımız”

-
Aa
+
a
a
a

Fizan Ekspresi programcısı Milat Bülent Kılıç, İran - İsrail arasındaki gerilimin ayrıntılarını haberdar ediyor.

""

Günlerdir bütün dünya, haklı olarak, İsrail-İran savaşıyla yatıp kalkıyor. Bizler için bunun bir enformasyon bombardımanına dönüştüğüne kuşku yok. Gerçekle yalanın, cehaletle bilginin birbiriyle yarıştığı bir başka özel dönemde yaşıyoruz. Süreci az çok izleyen herkesin kafasında bu savaşa ilişkin birtakım düşünceler oluşmuş durumda. Bu nedenle, ben, büyük harfli medyanın ihmal ettiği, bilerek ya da bilmeyerek görmezden geldiği ayrıntıları yakalamaya ve sizi bunlardan haberdar etmeye yönelik bir yol izlemeye çalışacağım bu süreçte. İsrail’in savaş için iki haftalık bir süre öngördüğünü gözetirsek, bu bilgileri Cumartesi günleri yayınlanan programıma kadar bekletmem saçma olacaktır. Bu nedenle, sizi, bu tür yazılarla, güncel durumların ayrıntılarından haberdar etmeye çalışacağım.

Dünya kamuoyu, İsrail’in özellikle son birkaç yıldır düzenlediği saldırılara, suikastlara bakarak onun daha çok istihbarat çalışmalarına odaklanıyor ama aslında süreç, çok daha kapsamlı bir çerçevede yürüyor. Örneğin, İsrail'in yıllardır desteklediği, kurduğu veya kurdurduğu sayısız medya organı bulunuyor. Bunların bazıları uluslararası çapta yayın yapan büyük kuruluşlar. Açıkça ilan etmeseler de İran kamuoyunun büyük bir bölümü bu kurumların İsrail yanlısı olduğuna inanıyor. Örneğin; Iran International kanalı, bazı kesimlerce "Israil International" olarak adlandırılıyor. Ayrıca, açıkça İsrail yanlısı haberler yapan yayın kuruluşları da mevcut. Bu kuruluşların bir kısmı Şehzade Pehlevi veya monarşi yanlısı olmasına rağmen, İsrail'i bir kurtarıcı ya da müttefik olarak görüyor. Bu nedenle, İsrail devletinin gönüllü propagandistliğini üstlenmekte etik veya ideolojik bir sakınca görmüyorlar. Bunların yanı sıra, doğrudan İsrail devletinin sözcüsü olarak Farsça yayın yapan kanallar da var. Bu kanallar, İsrailli savaş komutanlarına ekranlarında yer veriyor; bu askerler bazen kendi dillerinde, bazen de Farsça bildiriler okuyup açıklamalar yapıyor. Dünya çapında sayısız devletin, hükümetin ve çevrenin zaten İsrail'in politikalarına destek verdiğini, bu politikaları aklamaya ve meşrulaştırmaya çalıştığını göz önüne aldığımızda, İsrail devletinin görkemli bir propaganda aygıtınasahip olduğu rahatlıkla fark ediliyor.

İsrail’in, medyaya yönelik çalışmalarının dışında dizi ve eğlence sektörüne yönelik çalışmalar yürüttüğü ise ilgilisinin gözünden kaçmayacaktır. Örneğin Tehran adlı, şimdilik üç sezonu yayınlanan dizi, İsrailli ajanların İran topraklarında nasıl cirit attığı ve ne tür önemli sabotajlar yaptığı üzerine kurgulanmıştı.

Oysa aynı türde propaganda ve istihbarat etkinliklerinin İran İslam Cumhuriyetince söz konusu edildiğini dile getirmek ise pek mümkün değil. İranlıların propaganda konusundaki bugüne kadar ki varlığı daha çok Farsça ve Arapça yayınlar üzerinden ilerledi. Bu anlamda, uluslararası alanı ihmal etmişdurumdalar. Öte yandan, İranlı muhalif kesimlerin çok büyük bir bölümünün İsrail'e, ABD'ye ve genel olarak Batılı ülkelere bir sempati ve yakınlık duyduğu gözlemleniyor. İsrail devletinin geleneksel düşmanı olarak nitelendirilebilecek İslamcı kesimler dışında, bu ülkelere mesafeli duran kesimlerin başında komünistler ve Sünni Beluçlargeliyor. Komünistlerin yekpare bir tutumu olduğunu belirtmek güç olsa da, en azından İsrail’in Gazze’de yaptıklarını bir katliam, barbarlık ya da soykırım olarak niteledikleri; dolayısıyla İsrail’e güvenmedikleri ve onu alkışlamadıkları açık. Ancak örneğin, İran Komünist Partisi’nin (İKİP) önderi Hamid Takvai, "Sürecin bu biçimde işlemesini tercih etmezdik ama madem İsrail, İslam Rejimine saldırıyor, bu koşulları kendi lehimize çevirmeye çalışmak zorundayız," anlamına gelen sözler ediyor. Yani İKİP, İsrail’i alkışlamasa da kınamıyor ve bu durumdan yararlanmanın yollarını arıyor. Kimi Kürt hareketleri bu boşluktan yararlanmak, İranlı muhalif gruplar arasında bir ittifak ruhu oluşturmak ve süreçte aktif rol almak yönünde çağrıda bulunarak bir tür üçüncü yol" öneriyor. Kimi Kürt gruplar için ise Netanyahu bir kurtarıcı, evin sahibi ya da baba konumunda görülüyor. Trump’a ve ABD’ye de son derece yakın ve sıcak hissediyorlar. Bu gruplar, "Bakın, İsrail ne yaptığını biliyor ve halkı hedef almıyor. Onların düşmanı Molla Rejimi. Biz ise İsrail’i düşman olarak görmüyoruz çünkü düşmanın evin içindeki mollalar olduğunu biliyoruz" ifadelerini kullanıyorlar.

Tabii sokaklardaki kimi duvarlarda “Bu bizim savaşımız değil, İsrail de bizim düşmanımız” yazdığının da altını çizmemiz gerekir.

Görece örgütlü ve rejime muhalif olan Beluç halkına gelince... Bu halkın manevi ve dini önderi sayılabilecek Movlevi Abdulhamid’in, İran’ın İsrail’e yönelik söylemlerini uzun süredir onaylamadığı biliniyor. Movlevi Abdulhamid, iki yıl önce, bir anlamda, "Gücünüzün yetebileceğinin ötesindeki işleri yapabileceğiniz iddiasından ve İsrail’le didişmekten vazgeçin," anlamına gelen sözler sarf etmişti. Beluçların İsrail’in hamlesini bir tecavüz olarak gördüklerini ama buna karşın İslam Cumhuriyeti'nin politikalarına da uzak hissettikleri belirtelim. Bu gruplar, her zaman olduğu gibi, sürecin bundan sonraki bölümünde de kendi toplumlarını önceleyerek, onların haklarını kazanmak ya da bu haklar yelpazesini genişletmek için çabalayacaklardır. Güney Azerbaycan bölgesindeki Türklerin bir bölümü ise İsrail’in yaratacağı otorite boşluğundan yararlanılması gerektiğinin altını çiziyor ve bu fırsatı kaçırmanın tam bir ahmaklık olacağını vurguluyor.

Bütün bu tabloya baktığımızda taşların henüz yerine oturmadığı, muhalif kesimlerin örgütlenme ve hazırlık aşamasının bile bir adım gerisinde olduğu söylenebilir. Ancak bu durum, dış müdahaleler ve teşviklerle çok kısa zamanda organize edilebilir. Öte yandan, bu kesimlerin harekete geçmesi için İsrail’in, İslam Rejimi'nin manevra yeteneğini bir süre daha köreltmesi gerekecek. Bu “mesafenin” birkaç gün ile sınırlı olduğunu ifade eden kimi çevreler olduğunu da belirtmiş olayım. Yani en geç bir hafta içinde İran’da kimi muhalif grupların Rejime karşı ayaklanma başlattığını görürsek, şaşırmayalım.

İslam Cumhuriyeti’nin, yıllardır İsrail ile çatışma ve gerilim içinde olmasına karşın bunun gereğini yapmadığına ilişkin yaygın bir kanı var. Molla Rejiminin ülke içinde önlem almak yerine, bütün enerjisini kendi halkını ezmeye yönelik olarak harcadığına ilişkin eleştiriler geniş kesimlerde karşılık buluyor. Bunun bir ucunda, istihbarat faaliyetlerinde İsrail’in çok çok gerisinde kalmak var. Öteki ucunda da örneğin, İsrail’in tersine, İran genelinde, savaş halinde halkın kullanabileceği tek bir sığınağın bile inşa edilmemiş olması var. Öyle ki, İranlı yetkililerden biri, “Yaptığımız sığınaklar deprem durumu içindi, bombalamalar için değil,” diyor ve metro seferlerini iptal edip buraları sığınak olarak kullanmayı öneriyor.

Rejimin metroları ve çok katlı yer altı otoparklarını sığınak gibi kullanma önerileri karşısındaki halkın haklı öfkesini Rejime karşı bir propaganda malzemesine dönüştürmek isteyenler arasında, 1981 yılından beri silahlı bir muhalefet hareketi yürüten İslamcı Halkın Mücahitleri Örgütü de var.

Muhalif İran medyasında, Rejimin üst tabakalarındakilerin ailelerinin İran’ı terk ettiklerine ilişkin gizlice çekilmiş kimi görüntüler yayınlanıyor. Mehsa Ayaklanmaları sürecinde bu kesimden birçok insanın Venezuela gibi kimi Latin Amerika ülkelerinde mülkler satın aldıkları ve buralara ciddi kaynaklar aktardıkları konuşuluyordu. Şimdi ise bu insanların bir bölümünün Rusya’ya gittiği konuşuluyor.

Daha önce İsrail’in, cenaze törenlerini de hedef alması nedeniyle, son günlerde öldürülen Rejimin komuta kademesinden kişilerin cenaze törenleri iptal edilmiş durumda.
İslam Cumhuriyeti’nin önemli yetkililerine yönelik saldırılar başarılı olduğunda ise İran’da belli kesimlerde bir bayram havasının doğmasına neden oluyor; pastalar kesiliyor, danslar ediliyor, kutlamalar düzenleniyor.


İran’da bir gelenek olduğu üzere, bütün toplumsal kalkışma zamanlarında olduğu gibi bu kez de geceleri pencerelerden, binaların çatılarından Rejim ve Hamaney karşıtı sloganlar yükseliyor. Muhalif gruplar bu slogancı kesimleri sokak ayaklanmalarının potansiyel özneleri olarak görüyor.

İran’da önemli stratejik noktaların birçoğunun en az bir kez bombalandığını söyleyebiliriz. İran’ın bu konuda önemli çaresizlik yaşadığına kuşku yok. Öte yandan, uzaktan bakanları yanıltmak üzere, kimi yerlerin bombalandığı izlenimini yaratmak için buralarda otomobil lastikleri yakıldığına dair görüntülere de rastladım.

Savaşın üçüncü gününde Tahran’daki önemli içme suyu tesislerinden biri, İsrail’in attığı bombalar nedeniyle ciddi bir zarar gördü ve bu nedenle, bölgede bir tür sel oluştu. Bu, en azından Tahran’ın belli bir bölümünde önümüzdeki günlerde ciddi bir su sıkıntısının yaşanacağı anlamına gelebilir. Aynı biçimde, insanların bir bölümü, bombalanma olasılığı daha çok olan kent merkezlerinden kaçmaya çalıştığı için sabahın erken saatlerinden başlayarak benzinliklerde de uzun kuyruklar oluşuyor.