Opus 94.9’da Berna Uzunoğlu Orak, klasik müzik tarihinin ünlü çağdaş dönem bestecilerinden Francis Poulenc’in eserlerinden bir derlemeye yer veriyoruz.
20. yüzyılın en özgün ve en eklektik bestecileri arasında yer alan Francis Poulenc (1899-1963), müziği ve kişiliği ile insanlığın sıklıkla çatışan doğasını en iyi yansıtan sanatçılardan biriydi. Hayatının son dönemlerinde bir kız babası olan ve aynı zamanda hem dünyevi, hem de rafine, sınır tanımayan bir eşcinsel olan Poulenc, mistik maneviyat dürtülerini eserlerine yansıtmaktan korkmayan modern bir besteciydi.
Francis Poulenc, 7 Ocak 1899'da Paris'te zengin bir burjuva ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Émile Poulenc, daha sonra ilaç devi Rhône-Poulenc haline gelen bir aile şirketinin yöneticisiydi. Annesi Jenny, Parisli sanatçı ve zanaatkarlardan oluşan köklü bir aileden geliyordu.
Babası son derece dindar bir Katolikti ve müzikle ilgisi öncelikle Beethoven'a odaklanmıştı; annesi ise Mozart, Schubert ve Chopin'i idolleştiren yetenekli bir piyanistti. Şüphesiz, ebeveynlerin ilham kaynağı olan bu besteciler Poulenc'in müzikal kişiliğini de şekillendirdi.
Francis, beş yaşında piyano derslerine başladı ve kısa sürede Debussy, Schubert ve Stravinsky'nin müziğine hayran kaldı. Poulenc, geleneksel bir klasik eğitim aldı ancak ebeveynlerinin ölümü ve I. Dünya Savaşı'nın başlaması konservatuvara gitme planlarını alt üst etti. Ravel, Debussy ve Satie’nin eserlerinin prömiyerlerini gerçekleştiren olağanüstü İspanyol piyanist Ricardo Viñes, Poulenc'in kişisel ve müzikal gelişiminde önemli bir rol oynadı. Aslında Viñes onun ruhani akıl hocası oldu.
1920'de eleştirmen Henri Collet, Poulenc'i diğer beş genç Fransız besteciyle birlikte gruplandırarak onlara 'Les Six' yani 'Altılar' adını verdi. Diğerleri Arthur Honegger, Darius Milhaud, Georges Auric, Germaine Tailleferre ve Louis Durey idi. 19. yüzyıl Romantik müziğinin duygusallığına ve Claude Debussy'nin İzlenimciliğine aynı şekilde tepki gösterseler de aslında estetik ideallerden çok dostlukla birleşiyorlardı.
Francis Poulenc'in hayatının duygusal karmaşıklığı yaratıcılığı ile yakından bağlantılıydı. 1930'lar Poulenc'in ilk dini eserlerinin kompozisyonuna tanık oldu. Dini inancın bu yeniden uyanışı ve müziğindeki yeni derinlik, 1936'da bir besteci arkadaşının trafik kazasında ölümüyle başladı. Litanies à la Vierge Noire de Rocomadour (1936), Mass in Sol Major (1937) ve Stabat Mater (1951) dahil olmak üzere birçok dini eser yazdı.
Poulenc, kısa süreliğine II. Dünya Savaşı'nda görev yapmak üzere çağrıldı ancak savaşın büyük bölümünü Paris'teki evinde geçirdi ve Fransız Direnişi'nin önde gelen şairlerinin şiirlerini seslendirdi. Şair Paul Éluard'ın şiirlerine dayanan bir kantat olan Figure Humaine 1945'te icra edildi ve direnişin ruhunu dile getirdi. İlk operası Les Mamelles de Tirésias'ın prömiyeri 1947'de yapıldı ve bu opera 'savaşın harap ettiği Fransa'nın derin ve üzücü temasını içeren coşkulu bir opera' olarak tanımlandı. Savaştan kısa bir süre sonra Poulenc'in bir kadınla kısa süreli bir ilişkisi oldu ve 1946'da kızları Marie-Ange doğdu.
1950'lerde Poulenc, Stravinsky'yi reddeden ve İkinci Viyana Okulu'nu temsil eden genç kuşak bestecilerden (Alban Berg, Arnold Schoenberg, Anton Webern, Alexander von Zemlinsky) uzaklaştı. 30 Ocak 1963'te tarihinde ise Paris'te kalp krizinden dolayı hayatını kaybetti.