Sevgili Açık Radyo, sevgili Ömer Madra, sevgili tüm Açık Radyo ekibi, sevgili tüm programcılar; destekçiler, dinleyiciler, tüm emek verenler, 95.0'a rastgelenler,
Sevgili Açık Radyo, bilirsin ki ve daha önce de mektuplarımda belirttiğim gibi, pullarımı özel günlere ayırıyorum. Şu an, bugünler içerisinde, her an çok özel oldu, çok özel anlar içerisindeyiz. Bu yaşadığımız özel anları günleri sahneleştirerek başlayacağım.
Bertolt Brecht’in 'Radyo Şiiri' aklıma düşüyor her an. Sizler de paylaşmıştınız. Gözümün önünde bir küçük kutu var, duruyor öyle ve 95.0'da akmakta, var olmakta...
Ona bakıyorum, masamın üstünde şu an ve yıllardır benimle denizlerden şehirlere, benimle, bizlerle nerelerden nerelere gelen, o küçük kutu ile bakışıyoruz.
Ağlamak istiyorum yani üzülmek diyelim, susarım diye ağlamıyorum, üzülmüyorum.
Sonra birden masanın üstünden bir ses geliyor ve demez mi: 'Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine Açık Radyo”.
Gözlerimin içinde biriken o damlacıklar, yıldızlara dönüşüp parıldamaya başlıyor.
Sen küçük kutu, burası 95.0, seni ne kadar seviyoruz, diyorum. Tüm yıldızlar katılıyor ve başlarını sallamaya başlıyorlar.
Sevgili Açık Radyo, 15. Radyo Şenliği teması 'müştereklere' ithafen sana yine bir mektup yazarak bir anektod paylaşmıştım: "Nedir gökyüzü? Kendini herkesle paylaşan ve herkesin onu paylaşabileceği tek şey. İşte Açık Radyo!“
Sen, sevgili Açık Radyo,
Gökyüzümüz,
Hiç yaş almayan, aldırmayan,
Naif bir bağımsızlığın içinde var olan, var etmekte olan,
Çocuksuluğu naifliği ile, çocukluğun ruhunu, yaşamı boyunca, yıllardır kendi içinde sürdüren; bilmemin merakını, anlamının zevkini koruyup, bize kayıtsız şartsız bunu hediye eden sen,
Kendini yeşile maviye boyayan, iklim krizi içinde, turuncuya kendini, bizleri boyayan ve bir ressam gibi, turuncu kurumadan; onu kâinatın tüm sesleri, renkleri, titreşimleri ile karıştırıp, umudun resmini her zaman yıllardır çizebilen sen,
Oda olan, evimiz, alanımız olan sen,
En sevdiğim kitap olan sen…
Seni gören, dinleyen, okuyan, tadan; kokunu alan, sana dokunan, uzaklardan, yakınından, senin yanında olan, senin bizim yanımızda olduğu sen,
Bizlerin, iyi bilirsin ki işimiz, yeri geldiğinde mücadele etmektir. Bu bir çaresizlik değil, umutsuzluk, mutsuzluk değil ve olmayacak da.
Hakkın da rengini, kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine katmak bizim işimiz, zaten yalnızlık değil derdimiz.
Var olacaksın küçük kutu ve hiç kimse ağlamayacak, susmayacak, her bir biriken damla yıldızlara dönüşüp, parıldamaya başlayacak.
Çok seviyoruz, iyi ki var oluyorsun, böyle de, yani; böyle bir form, şekil, alanda da… ama var olmaktasın işte!
Çok seviyoruz ve iyi ki; iyi ki var etmeye devam edeceksin, edeceğiz.
Yeşeren Güven