"Gazze'de herkes aç"

Editörden
-
Aa
+
a
a
a

Khan Younis'teki Nasser Hastanesi'nde gönüllü olarak üç hafta geçiren acil servis doktoru Dr. Thaer Ahmad ile yaptığımız röportajın ikinci bölümünde, UNRWA'nın İsrail saldırıları nedeniyle yerlerinden edilen Filistinlilere nasıl önemli yardımlar sağladığını gördüğünü anlatıyor.

Khan Younis'teki Nasser Hastanesi'nde gönüllü olarak üç hafta geçiren acil servis doktoru Dr. Thaer Ahmad ile yaptığımız röportajın ikinci bölümünde, UNRWA'nın İsrail saldırıları nedeniyle yerlerinden edilen Filistinlilere yardımının önemini anlatıyor. Yardımlara günlük besinlerini sağlamak için bağımlı olan aileler ve çocuklarla dolu sığınaklar olduğunu söylüyor. Hastaneler artık temel ilaç ve bakımı sağlayamadığı ve mücadele etmekten bunaldığı için ölen insanlar olduğundan, yaşam hatlarını kesmenin "vicdansızlık" olduğunu söylüyor. Ayrıca Dr. Hammam Alloh gibi savaşta maaş almadan çalışırken ölen sağlık personellerinden söz ediyor. Bir İsrail topçu mermisinin karısının evine isabet etmesi sonucu kendisi, babası, kayınbiraderi ve kayınpederi ölen Dr.. Hammam Alloh gibi sağlık personellerini anlatıyor.

Dr. Thaer Ahmad: Bu benim için biraz da kişisel bir mesele çünkü Filistin diasporasının bir parçasıyım. Chicago'da Küçük Filistin denilen bir bölgede büyüdüm. Haliyle bu savaş başladığında evde oturup Gazze'den görüntüler izlemek bizim için kolay değildi. Ben ve diğer Filistinli Amerikalıların elinden geleni yapmak için fırsat kolladığı bir gerçek. Bu nedenle birlikte çalıştığım kurum olan MedGlobal'in Gazze halkına doğrudan tıbbi bakım sağlayabileceğimiz bir bağlantı kurmasını fırsat olarak gördüm. Oradaki pek çok meslektaşım için de birilerinin orada yaşananlara şahit olup bu deneyimi paylaşmak üzere dönmesinin önemli olacağını düşünüyorum.

Amy Goodman: Peki UNRWA konusunda yaşanan krize ilişkin görüşleriniz nedir? İsrail'in ajansın on iki çalışanını 7 Ekim'de Hamas saldırılarına katılmakla suçlamasının ardından ABD ve diğer on iki ülke UNRWA finansmasını askıya aldı. 13 binden fazla çalışanıyla Gazze'deki en büyük iş verenlerden biri olan ve Gazze'nin 2.3 milyon sakinine temel yardım sağlayan UNRWA, İsrail'in iddialarına dokuz çalışanını işten çıkararak yanıt verdi. Bu çalışanlardan ikisinin şu anda ölü olduğu düşünülüyor. UNRWA'nın yaptıklarından ve fonların kesilmesinin Gazze'deki hayat için ne anlama geldiğinden bahsedebilir misiniz?

T.A.: Bu Gazze'deki Filistinliler için ölüm fermanı demek. UNRWA'nın yaptıklarına muhtaç olan 2 milyon kişi var. UNRWA, Gazze'deki Filistinliler için barınak, okul, suya ve sağlık hizmetlerine erişim, gıda dağıtımı gibi her konuda can simidi oluyor. UNRWA bu savaş sırasında da çok önemli rol oynadı. MedGlobal gibi kuruluşlara ve yardım etmek isteyen diğer STK'lara da yol göstericiydi. Gazze'ye vardığımızda onlardan duyduğumuz değerlendirmelerin doğru olduğunu ve Gazze halkına nasıl yardım edeceğimiz konusunda rehberlik ettiğini gördük.

Savaştan önce UNRWA, kendisine bağımlı olan nüfusun yarısına yardım ulaştırdı. İnsanların gıda güvensizliği yaşamamaları, içtikleri suyun nispeten temiz olması, çocukların okula gidebilmesi ve barınakların kurulması için çalıştılar.

Savaş sırasında, evleri yıkılan, şehirlerini ya da mahallelerini boşaltmaları söylenen insanların gidebileceği tek yer UNRWA barınakları oldu. Şu anda Gazze'ye gittiğinizde gördüğünüz tek şey buranın insanlarla, ailelerle ve çocuklarla dolu olduğu.

Ve asıl inanılmaz olan böyle bir tepkinin bu kadar çabuk gelmiş olması. Evet iddialar ciddi ama bu nedenle tüm Filistin halkının cezalandırması sadistçe. 2 milyon insanı cezalandırıyorsunuz ve bunu üzerlerine düşen bombalarla finansal ilişkiler içinde yapıyorsunuz. İnsanların kaçtığı veya yerinden edildiğini biliyorsunuz ve her şeye rağmen sahip olduklarını bildiğiniz yaşam hatlarından birini kesiyorsunuz. Bunu vicdansızca buluyorum ve bir yaşam hattının varlığını bu kadar hafife almayı hayal bile edemiyorum. UNRWA'nın ne yaptığına dair o kadar yüzeysel bir anlayışları var ki! "Sadece fonları keseceğiz" gibi basitçe söylenebiliyor ve bunun Gazze'deki tüm nüfus üzerine etkileri görünmüyor.

A.G.: Güney Afrika'nın Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail'e karşı soykırım suçlamasıyla açtığı ilk dava sırasında Gazze'deydiniz. İsrial sadece meşru müdafa yaptığını söylemişti. Güney Afrika'da çığır açan bu davanın sahadaki karşılığı ne oldu? Filistinliler buna ne tepki verdi? Siz de UAD'nin israil'in "soykırım yapmaktan kaçınması gerektiğini" söyleyen ön bulgularını açıklamasından bir gün önce döndünüz.

T.A.: Evet. Fark ettiğimiz ilk şeylerden biri pek çok insanın dünyanın kendilerini dinlediğini ve dünyada Gazze'de olup bitenleri gerçekten dikkat alan bazı insanlar olduğunu hissetmesinin ne kadar önemli olduğuydu. Bakın, bu savaştan etkilenmeyen kimse yok. Her bir aile etkilendi. Yakınları öldü. Evleri yıkıldı. Okullar tatil edildi. Gazze'de herkes acı çekiyor. Herkes aç. Herkes temiz su arıyor.

Güney Afrika'nın UAD'a sunduğu argümanları duyduklarında verdikleri tepkileri hatırlıyorum; birileri bizi dinliyor ve olanları dile getiriyor. Birileri şikayetlerimizi anlıyor ve yüksek sesle söylüyor.

Bu küçük bir rahatlama oldu bu korkunç savaşın içinde. Oradaki doktorlardan birinin, insanların acı çektiğimizi bilmesinin öneminden bahsettiğini hatırlıyorum, dünyanın çoğu Gazze'yi görmezden geliyor sandığını. Kendileri adına savunuculuk yapacak birileir olduğuna dair küçük bir umutları oldu.

A.G.: İsrail kara birliklerini gördünüz mü peki? Yerde asker gördünüz mü?

T.A.: Hayır, hiç İsrail kara birliği görmedim. Hastanede kaldığım odanın penceresinin hemen dışından Tankların geçtiğini görüyordum sadece. Htta bir mezarlıktan ceset çıkaran tankları doğrudan gördüm.

Bombardımanı hissedebiliyordunuz. Uçaktan atılan her bombada ya da tank atışlarında, hatta bazı silah seslerinde pencereler sallanırdı. Odamızda şilteleri pencerelerin üzerine koymuştuk çünkü pencere kırıldığında içeri şarapnel parçaları girmesinden korkmuştuk. Orada bulunduğumuz üç hafta boyunca çok sayıda şarapnel yaralaması gördük. En büyük endişelerimizden biri buydu.

Kara birliklerini görmesem de muazzam bir şiddet olayının yaşandığını hissediyordum. Binadaki herkes hissediyordu. Personel de orada barınanlar da panik içindeydi, özellikle bomba patlamadan ya da silah sesi duyulmadan iki dakika geçmediğini hissettiğiniz anlarda.

Acil servis bölümünün camlarından biri bombalanmış ve kırılmıştı. Birkaç farklı merminin teşlendiğini ve hastanenin duvarına isabet ettiğini de gördük. Bir gece acil servisin hemen dışında cep telefonumu çalıştırmaya çalışıyordum ve bu sırada silah sesi duydum. Silah hastanenin bir duvarına çarptı ve o noktadan bir tür toz çıktı. Hastanenin yakınındaki bir ev bombalanmıştı, birçok Filistinlinin yapacağı gibi ambulans hizmetlerinin çok sınırlı olduğunu düşünerek doğrudan bombalamanın yaşandığı alana gitti hastanedekiler, beş dakika sonra aynı eve bir bomba daha isabet etti. Oradaki insanları kurtarmaya çalışanlar da yaralandı. Tam bir kargaşa vardı. Hastane içinde ve çevresinde barınan insanlar için inanılmaz derece dehşet vericiydi.

A.G.: Hastalar için ne tür ilaçlarınız var? Ne tür bir beslenme sağlanabiliyor? Burada sağlıklı insanların beslenmesinden bahsetmiyoruz.

T.A.: Hiçbir şey yok Amy. Hiçbir şeyimiz yok. Yoğun bombandırmanın olduğu bir bölgede faaliyet gösteren tek hastane olarak önceliğimiz yaralılar. Şarapnel yarası olan, ölümün eşiğinde insanlar buraya geliyor ve biz de minimum kaynakla durumlarını stabil hale getirmek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bu tür yaralanmalar sonucunda gerçekleşebilecek enfeksiyonları önlemek için bir antibiyotik kataloğunuz yok. Ağır yaralanmalarda verebileceğiniz bir ağrı kesici yok. Herhangi bir malzemeniz yok. Bu hastaları stabil etmek için tamamen oradaki doktorlara ve onların yaratıcılıklarına güvenmek zorundasınız.

Resüsitasyon alanından çıkıp acil servisin geri kalanına baktığınızda ise, acı ve ıstırap içinde, kalp krizi geçiren, kontrolsüz diyabeti olan, felçli, üst solunum yolu enfeksiyonu olan, ishalden muzdarip, ihtiyaç duyduğu besine erişemeyen, yaşadığı ciddi dehidrasyon sırasında gereken sıvıya ulaşamayan, tümüyle hasta insanlar göreceksiniz. Bulaşıcı olmayan, önlenebilir bu hastalıklara yenil düşen, savaş yüzünden olmayan yaralanmalarla ölen kaç insan görürsünüz, anlatamam. Ölen tüm bu insanlar, her şey savaş öncesi gibi olsaydı, bu yaralanmalardan kolayca kurtulabilirdi.

Bu bana COVID sırasında da konuştuğumuz aşırı ölüm kavramını hatırlattı. Sağlık sisteminiz tıkandığınızda ve sistemin içinde normalden çok daha fazla insan olduğunda, normal şartlarda ölmeyecek birçok insan da ölür. Size Gazze Şeridi'nde bu sayının astronomik ve trajik bir şekilde yüksek olduğuna yemin edebilirim. Basit şeyler, bir antibiyotikle tedavi edilebilecek şeyler yüzünden insanlar ölüyor. İnsanları, muhtemelen geri geleceklerini ve sonrasında öleceklerini bilerek evine göndermek zorunda kalıyorsunuz. Çocuklar astım atakları, zatürre gibi farklı sorunlarla acı çekiyor. ABD'de de grip sezonundan yeni çıktık. Üst solunum yolu enfeksiyonu sonrasında bronşiolit gelişen sekiz aylık bir çocuğu hatırlıyorum, tek yapılması gereken mukusun izlenmesi, çekilmesiydi. Birkaç gün sonra o çocuk öldü.

Tüm bu hava saldırıları ve tank bombamdırmanı arasında ihmal edilen insanlar bunlar. Sağlık sistemi tamamen çökmüş durumda ve doktorların elinde çalışacak hiçbir şey yok. Bu tür acılar tamamen sessiz çekiliyor. Yaşananlar nedeniyle bunu sayılarla ölçmek imkansız. Savaş sona erdiğinde -ya da umalım ki ateşkes ilan edilip yardım gelebildiğinde- Gazze'de meydana gelen insani krizin şu an anlayamadığımız seviyelerde olduğunu göreceksiniz.

A.G.: Gazze'deki hamile kadınlar ve bebek sahipleri ne durumda?

T.A.: Size hamile bir sağlık çalışanı ile ilgili kişisel bir hikaye anlatabilirim. Sezeryane ihtiyacu olacağını biliyordu, bu nedenle gidip sezaryen doğum yaptı. Yalnızca dört saat sonra kendisinden eşyalarını toplaması ve yeni doğan bebeği alıp eve gitmesi istendi çünkü bu gerekiyordu. O alanı doğum yapan başka hamile hastaların kullanması gerekiyordu.

Doğum öncesi bakım yok, doğum sonrası bakım yok. Ciddi komplikasyonlar olduğunda bunlarla başa çıkma becerimiz yok. Ölü doğumlarda, düşüklerde, hamilelik sonrası komplikasyonlarda ve hamilelik sonrası kanamalarda muazzam artış var.

Sağlıklı bir bebek dünyaya geldiğinde dahi, hikaye bitmiş olmuyor. Çocuklarını besleyebilmek için, ihtiyaç duydukları besin maddelerini sağlamak için pek yolları yok. Şu anda Gazze Şeridi'nde bulunan 50 binden fazla hamile kadına yardımlar kısıtlanıyor. Doğum yaptırılamıyor. Özellikle yeni doğan bebek ek gıdaya, mamaya ihtiyaç duyuyorsa durum korkunç. Kuvözlerdeki bebekler elektrik kesintileir ve ilaç eksikliği nedeniyle risk altında.

A.G.: UNICEF'e göre Gazze'de her 10 dakikada bir bebek doğuyor. Telekomünikasyon kesintileri gibi elektrik kesintilerinin de bir sağlık sorunu olduğundan, ambulans çağırmak için ya da enkaz altında kalan insanlar için cep telefonu hizmetinin öneminden bahsedebilir misiniz?

T.A.: Evet, kesinlikle. Gazze'de hayatın her alanının saldırı altında olduğunu ve kesintiye uğradığını söylerken tam bunu kast ediyorum. Telekomünikasyon mükemmel bir örnek. İsrail ordusu Gazze Şeridi'ndeki sivillere bu güvenli bölgeleri belirleyeceklerini söylemişti ama telefona, internete erişim yoksa, bir kişi nerenin güvenli olduğunu nasıl bilebilir? Sadece bir tanktan duyulan dahili telefondan mı? Ya da el ilanları mı atılacak?

Birisi yaralanınca veya bir tür bakıma ihtiyaç duyunca peki? Gazze Şeridi'nde kalan çok az sayıdaki uzmanla iletişim kuramıyoruz. Gazze Şeridi'nde belki bir ya da iki tane kalmış damar cerrahlarının tek bir yerde mi kalması gerekiyor? Basitçe iletişim kurabilseydik daha çok hastaya ulaşabilirlerdi.

Travmalar söz konusu olduğunda altın saat diye bir şey vardır. Esasen, bir bomba patlaması ya da hava saldırısı gibi bir travma sonrasındaki ilk dakikaların her birinden yararlanmak gerekir. Fakat ambulanslara ulaşmak imkansız. Ulaşsanız dahi zaten ambulanslar güvenli alanlar değil.

İnsanların anlaması gereken bir husus da Gazze'de ilk etapta yaralanan çok fazla insan olduğu. Bu kişilerin ilk tedavilerinin yapılması yetmiyor. Devam tedavilerine ihtiyaçları var. Duyduğunuz tüm ampüteler, tüm yaralılar gerçekten yakın takibe ve bakıma ihtiyaç duyuyor. Bazılarının Gazze Şeridi'nin dışına çıkması gerekiyor. Fakat bunlar olmuyor. Bu insanların neredeyse hepsini, enfeksiyondan kaynaklı yavaş ve acılı bir ölüm bekliyor. Ve eğer hayatta kalabilirlerse, yaşam kalitesini arttırmak için yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Tedaviye ulaşamadıkları için hayatları boyunca ciddi engellerle yaşayacaklar. Tüm bunlar Filistin halkının çektiği acılara katkıda bulunuyor.

A.G.: Kasım ayında Dr. Hammam Alloh, İsrail topçu mermisinin karısının evine isabet etmesi sonucu hayatını kaybetmesini hatırlarsınız. Gazze'deki en büyük hastane olan Al-Shifa'da böbrek uzmanıydı. 36 yaşındaydı. Dr. Hammam Alloh'la 31 Ekim'de konuşmuştuk. "Ben gidersem hastalarımı kim tedavi edecek?" demişti.

T.A.: O röportajı hatırlıyorum. Ölümü trajikti. Kendisinin tüm Gazze'deki az sayıdaki böbrek uzmanından biri olduğunu belirtmek isterim. Nasser Hastanesi'ndeki ilk iki günümde, diyalize giren 16 yaşında bir çocuk diyalize ulaşamadığı için ölmüştü. Dr. Alloh hayatta olsa, bu hasta kurtulurdu. Gazze'de şu an böbrek sorunlarına, böbrek yetmezliği nedeniyle tedavi gören insanların diyaliz sürelerini kısaltarak çözüm bulunuyor. Sınırlı kaynak var çünkü. Bu nedenle hastaların durumu giderek kötüleşiyor ve böyle trajediler yaşanıyor.

Gazze'de Nasser Hastanesi'nde dört aydır maaş almayan insanlarla çalışıyorum. Kendileri ve ailelerine gıda ve temiz su bulabilmek için uğraşıyorlar. Aileleri çadırlarda ya da hastanelerde yaşıyor. Ve biz bu insanlardan her gün yeniden gelen yaralı hastalarla ilgilenmelerini bekliyoruz. Bu Amerika'da hastaları geldikçe muayene ettiğiniz tipik bir vardiya değil. Yoğun bakım gerektiren, mutlak odaklanma gerektiren ve herkesin elini taşın altına koymasını gerektiren travmalar; dalga dalga geliyor. Doktorlar mümkün olduğunca çok sayıda hastayla ilgilenebilmek için zorlanıyor, hem de çok az kaynakla. Birçoğu farklı hastanelerde çalışırken kapanmasının veya basılmasının ardından Al-Nasser'a gelmiş doktorlar. Uzun süredir hapiste olanlar var. Gazze'nin geri kalanıyla aynı trajediye maruz kalıyorlar ama halklarına hizmet etmeye de devam ediyorlar. Kahramanca ve büyük bir zarafetle yapıyorlar bunu. Çok yetenekli ve becerikliler. İnanılmaz bir bilgi ve deneyime sahipler.

Onlardan istediğimiz şeyin büyüklüğü beni endişelendiriyor. İnsani yardım camiası Gazze Şeridi'ndeki sağlık çalışanlarını yüz üstü bıraktığımızın farkında zaten. Gördükleri travmalara bir ara bile veremiyorlar. Sanki bu para kazandıkları bir işmiş, konaklamaları karşılanıyormuş ya da güvenlikleri garanti altına alınıyormuş gibi onlardan bir şeyler talep ediyoruz. Gazze'de hiçbir sağlık çalışanının güvende olduğunu söyleyemeyiz. Hiçbir çocuğun da. Dolayısıyla nasıl bir insanın böyle bir dirence sahip olabildiğini düşünüyorum. Bu insanlarla tanıştım, dünyaya kahramanlık örneği oluyorlar. İlham alıncak işler başarıyorlar. Onlardan imkansızı yapmalarını istiyoruz.

Gazze'deki sağlık çalışanlarıyla ilgili son olarak değinmek istediğim konu da bu sabah röportaja gelirken aldığım telefon. Bir acil servis çalışanı aradı, kendisi Refah'ta yaşıyor ama her gün Han Yunus'a gidip geliyordu, perişan haldeydi. Dr. Majdi hastaneye ulaşamadığını ve hastalara bakamadığını iletti. İşini nasıl yapabileceğini, Gazze halkına nasıl hizmet edebileceğini çözmek için bağlantı kurabileceği bir STK olup olmadığını sordu. Dr. Alloh gibi, onlar da hastalarla kimin ilgileneceğini nasıl hizmet edeceklerini bulmaya çalışıyorlar.

A.G.: Dr. Ahmad, Gazze'ye nasıl girdiğinizi ve çıktığınızı merak ediyorum. Hastanelere yardım için gönüllüler geliyor mu?

T.A.: MedGlobal'in Gazze'ye girmek için tek yapabileceği Dünya Sağlık Örgütü'nün acil tıbbi ekiplerine katılmasıydı. Ocak ayında Gazze'ye girebilen toplam yirmi kadar STK çalışanı, tıp uzmanı ve yardım görevlisi arasında MedGlobal'den beş kişilik bir gruptuk. Muhtemelen Gazze'ye giren ikinci ya da üçüncü büyük ekiptik. Aralık sonu ve Ocak başı, STK çalışanlarının Gazze'ye girebildikleri ilk zamanlardı.

Hiçbir şeyimiz yeterli değildi. Gazze'de ihtiyaçlar inanılmaz seviyede. Bunu bizzat teyit edebilirim. En başından beri bize iletilen, ihtiyaç duyulan destek ve tıbbi yardımı kısıtlayan birçok faktör olduğuydu. Örneğin Gazze'de birçok insan gökyüzünden mermi atabilen insansız hava araçlarıyla yaralandı, İHA kurbanı oldu. Çenesi tamamen parçalanmış genç adamlar gördüm. Ameliyatla bunu düzeltmek için plakalara ya da vidalara ihtiyacınız olur fakat oradaki cerrahlar bize buna izin verilmediğini, birinin çenesini tedavi edebilmek için gerekli malzemelere sahip olmadıklarını söyledi. Yemek yeme ve su içme gibi hayati faaliyetlerinizi sürdüremediğiniz bir durumda kalıyorsunuz yani. Dolayısıyla plaka girişini kısıtlayarak, çok ciddi sonuçları olan sorunlara yol açabiliyorsunuz, bu insanların hayatlarına mâl olabiliyor.

Neredeyse dördüncü ayında olduğumuz savaşta, aşıları saklayabileceğiniz portatif buzdolabı gibi şeyler olsa; çocuklara kızamık, kabakulak, su çiçeği aşısı yapabilirdik. Ya da insülin ilaçları gibi soğuk zincirde saklanması gereken ilaçları saklayabilirdik. Bunların girişi de kısıtlanıyor. Demeye çalıştığım, Gazze'ye girmek yeterli değil. İhtiyaç duyulan malzemeleri getirmenin bir yolunun da bulunması gerekiyor. Bunun önünde birçok engel var.

A.G.: Dışarı çıkmak mümkün mü? Geçiş bölgelerinde nasıl bir manzara var?: Örneğin Refah'tan geçtiniz mi? insanların binlerce dolar ödemek zorunda kaldıklarını, çıkabileceklerini zannederken bunun bir aldatmaca olduğuyla yüzleştiklerini duyuyoruz.

T.A.: Evet bu kesinlikle doğru. Mısır tarafından Gazze'ye, Refah sınır kapısından girdik. Mısır'dan Gazze'ye girişin yoğun olmayışı ilk dikkatinizi çeken oluyor. Hemen sonrasında, yardım için gelmiş ve sınıra park etmiş halde bekleyen yüzlerce yardım kamyonunu fark ediyorsunuz. İnsanlar bu kamyonların günlerdir orada olduğunu söylüyor. Un, şişelenmiş su, çadırlar gibi hayati malzemelerin olduğu kamyonlar, öyle bekliyor.

Refah'tan Mısır'a geçmeye çalışan Filistinlilerin olduğu tarafa döndüğünüzde ise, güvenli bir yere geçmeye veya tıbbi yardım almaya çalışan insanlarla tıka bası bir alan olduğunu görüyorsunuz. Birkaç kişiyle, aile üyelerini dışarı çıkarmaya çalışan birkaç doktor ve hemşire arkadaşımla konuştum bu konuda. Dışarı çıkaracakları her birey için 10 bin ABD doları gerekli olduğunu söylediler. Ayrıca dediğiniz gibi bunların bazıları dolandırıcılık, işe yarayacağı kesin değil. Gazze hali hazırda yoksul bir bölge ve insanlar dört aydır çalışamıyorlar. 10 bin doları olan kim var ki ihtiyaç duydukları tıbbi yardıma ulaşabilsinler? Aileleriyle birlikte sığınabilecekleri bir kamp bulabilebilsinler?

Bence trajik olan bu, insanların başka hiçbir seçeneği yok. Onlardan taşınmalarını istiyorlar, gitmelerini istiyorlar ama böyle bir seçenek yok. Bu sınır esasen, insanların geçmesi için kapalı. Çıkış yolundayken, Refah'tan Mısır'a doğru giderken birkaç ambulansın hazır olduğunu görmüştüm. Gazze'de 50 binden fazla yaralı varken, bunların binlerce özel bakım gerektiren travmaları olan hastalarken, tek seçenekleri Gazze dışında bir yere gitmek. Oradan ayrıldığımız gün, yardım alabilmek için Gazze'den Mısır'a geçen yalnızca on bir kişi vardı.

A.G.: Bir kişinin sınırdan çıkıp çıkmayacağına kim karar veriyor?

T.A.: Her gün İsrailliler tarafından her gün Mısırlılara verilen bir liste varmış gibi görünüyor. Bu tür sevkler için asıl yapılması gereken sınır kapısına ulaşmak ama bu hiç kolay değil. Gazze Şeridi'nde yakıt yok. Sınıra ulaşmak için ucuz ulaşım araçları yok. Her sabah listede olup olmadıklarını öğrenmek için sınıra gitmeleri gerekiyor.

A.G.: Dr. Ahmad, enfeksiyon meselesini ve temiz suya erişim olmamasından kaynaklı sorunları da konuşalım istiyorum. Sık sık röportaj yapan birilerinin kıtlık konusundan bahsettiğini görüyorum. Ne kadar zayıf olduklarından, dişlerinin dışarı çıktığından, dudaklarının nasıl çekildiğinden söz ediyorlar. Açlığın doğrudan insan hayatına bir tehdit olmasının yanı sıra, bağışıklık açısından da etkileri var değil mi?

T.A.: Evet bunlar gerçekten önemli noktalar. Öncelikle su boyutunu konuşalım. Şu anda 1,7 milyondan fazla insanın yaşadığı Refah'ta pek çok insanın tek temiz su kaynağı içinde su varili olan ve içinden hortum çıkan bir kamyonun etrafta dolaşması. Bu suyun gerçekten test edildiğinde insan tüketimine uygun çıkacağını sanmıyorum.

Bunun sonucunda hastalıkların olmasının birden çok sebebi var. Birincisi ishal gibi kirli sudan kaynaklı hastalıklar. İkincisi, sanitasyon için yeterli su olmadığında yayılan hastalıklar. Şimdiden hepatit A salgını görüyoruz. Pek çok ishalli hastalık görüyoruz. Ve tabii solunum yolu enfeksiyonları kamplarda yayılıyor çünkü insanlar ellerini yıkayamıyor. Ellerini yıkayabilecekleri yerlere yürüseler bile yarım saat beklemeleri gerekiyor. O kadar bekleseniz de bazen musluğu açıyorsunuz ve su bitmiş oluyor. Bunlar hastalıkları yayıyor.

Dünya Sağlık Örgütü'nün tahminlerine göre bulaşıcı hastalıklar nedeniyle ölecek insan sayısı savaşta ölen insan sayısından fazla olacak. Sizin de bildiğiniz gibi, savaşta öldürülen insanların sayısı 30 bini aşmış durumda. Bu hastalıklar nedeniyle daha fazla insanın ölmesi ise önlenebilir bir şey.

Gıda güvensizliği ve açlık gerçek. İnsanların aç olduğu görünüyor. Gazze'nin savaştan önceki fotoğraflarını incelerseniz, sahil şeridinin ne kadar güzel olduğunu ve insanların şu andan 15-20 kilo fazla olduğunu görebilirsiniz. Birçoğu fasulye konserveleriyle hayatta kalmaya çalışıyor. Dünya Gıda Programı Kasım ayında ailelerin açlıkla nasıl başa çıktığına dair bir değerlendirmeye yaptı. Açlıkla başa çıkma mekanizmalarını incelediğimizde bazen 24 saat boyunca öğün atlayan yetişkinler ve gün içinde giderek daha az porsiyon yiyebilen çocuklar buldular. Bunlar sadece açlık ve gıda güvensizliği ile ilgili değil. Bu bir halk sağlığı felaketi. Bu insanların güçlü bağışıklık sistemleri olması, büyümeleri, enerji ve yorgun seviyelerinin iyi olması imkansız. Hayatlarının her alanı etkileniyor.

Dünya Gıda Programı'nın özellikle Gazze'nin kuzeyindeki insanlar için yaptığı değerlendirmeyle ilgili bir hususa değinmek istiyorum. Hanedeki yetişkinlere "Geçen ay boyunca ne sıklıkla bir gün boyunca hiç yemek yemediniz?" diye sorulduğunda, "bir ay boyunca ondan fazla günü 24 saat boyunca yemeden geçirdik" cevabını alıyorlar. Gazze'de herkes açlık yaşıyor. Hiç kimse bu durumdan muaf değil. Ayrıca Gazze'deki herkes temiz ve güvenilir su arıyor. Hastaneler bile doğru miktarda su temin edemiyor.

 

Bu söyleşi ilk olarak Democracy Now!'da "Chicago ER Doctor Just Back from Gaza Says Patients, Medical Staff Face Catastrophic Conditions" ismiyle yayınlanmıştır.