İklim krizinin derinliğine dair ciddi yeni uyarılara rağmen, plütokratlar kârlarını korumak için mücadele ediyor ve Başbakanımız da onların safında.
George Monbiot'nun 01.08.2023 tarihinde The Guardian'da yayımlanan, iklim krizi konulu yazısını paylaşıyoruz.
İçinde yaşadığımız ânı anlamak için her iki tarafta da varoluşsal bir mücadele olduğunu kabul etmeliyiz. Çevre bilimcileri ve aktivistler yaşanabilir gezegenin hayatta kalması için savaşırken, fosil yakıt, et ve içten yanmalı motor endüstrileri ekonomik olarak varolma mücadelesi veriyor. Onlar ya düzenlemelere tabi tutularak ortadan kaldırılacaklar ya da dünyanın büyük bir kısmında yaşayan insan toplumu yıkılacak. Hepimiz birden kazanamayız: ya bu endüstriler hayatta kalacak ya da biz hayatta kalacağız. Ama hepimiz birden kaybedebiliriz çünkü eninde sonunda onlar da biz insanlarla birlikte batacaklar.
Ancak, hesap tablolarında ve yıllık şirket raporlarında "eninde sonunda" ifadesi hiçbir önem taşımıyor. "Eninde sonunda" ifadesinin hisse fiyatları ve temettüler üzerinde hiçbir etkisi yok. "Sonunda" kavramı dört veya beş yıllık bir siyasi döngüde pek az ilgi görüyor. Dolayısıyla, iklimin çöküşünün kanıtı, en çok aldanmış/aldatılmış olan insanlar dışında herkes için artık inkâr edilemez hale geldiğinden, kirletici zümre bundan böyle daha önce hiç olmadığı kadar sıkı mücadele vermek zorunda olduğunun farkında. Bir zamanlar hükümetlerin ancak ve ancak bir felaket başgösterdiğinde harekete geçeceğine dair yaygın bir inanış vardı (ki bazılarımız bu inancın yanlışlığına dair uyarılarda bulunmuştu). Ancak, hükümetler gözle görülür ve inkâr edilemez bir şekilde, tam da bu sebeple, yani bizzat felaket başgösterdiği için geri adım atıyorlar.
Kısa bir süre önce büyük çevre kirleticilerinden ve iklim inkârcılarından 3,5 milyon sterlin destek alan bir partiyi temsil eden Rishi Sunak, kendisine birkaç ay daha siyasi ömür süresi satın alma uğruna insan türünün esenliğini tehdit altına sokuyor. Son iki hafta içinde, iklim kaosunu önlemek için tam olarak hiçbir şey yapmamaktan, hem kendisine önceki hükümetlerden miras kalan iklim programlarını hem de diğer kamu kurumlarının çabalarını aktif olarak sabote etmeye geçti.
Bir politikacının petrol ve gaz şirketlerinin işini yaptığını nasıl anlarsınız? Karbon yakalama ve depolama (CCS) projelerinin reklamını yapmaya başladığında. CCS, birbirini izleyen Birleşik Krallık hükümetleri tarafından iklim çöküşüne karşı sihirli çözüm olarak 20 yıldır vaat edilen ve asla yerine getirilmeyen birşey oldu. Bu konuda Dünya çapında hayata geçirilmeye çalışılan pek az sayıdaki projenin çoğu da feci başarısızlıklarla sonuçlandı.
CCS'nin tek amacı, bir gün birisinin ürettiği CO2'yi yakalayıp gömebileceği gerekçesiyle kendisine daha fazla petrol ve gaz çıkarma ruhsatı verilmesini haklı çıkarmaktan ibarettir. Sunak'ın her iki politikayı da – daha fazla ruhsat ve CCS – aynı açıklamada duyurması tesadüf değil. CCS teknolojisi çalışmıyor demek yanlış olur. Hiçbir zaman gerçekleşmiş olmasa bile CCS tam olarak amaçlandığı gibi çalışır: fosil yakıt endüstrisine daha fazla zaman kazandırma konusunda son derece başarılı bir yöntemdir.
Ancak, Sunak'ın yaptığı en kötü şey, pek az kişinin fark ettiği bir şey. Birleşik Krallık'ın iklim programının temelini oluşturan unsur, her zaman olduğu gibi zayıf ve çelişkili nitelikteki karbon piyasasıydı. AB içinde ve dışında birbirini izleyen hükümetlerin vaatleri, karbon kirliliğine bir fiyat koyarak, endüstrilerin daha çevreci teknolojilere geçmekten başka seçeneği kalmamasını sağlamaktı. Muhafazakârların bir başka sözü de, Brexit'ten sonra çevre standartlarında herhangi bir düşüş olmayacağı yönündeydi. Ancak Sunak hükümeti sessiz sedasız Birleşik Krallık pazarını kirletme ruhsatlarıyla dolduruyor ve bu da karbon fiyatında bir çöküşü tetikliyor. AB emisyon ticareti planındaki karbon fiyatı, ton başına 88 € (75 £) iken, Birleşik Krallık'ta bu 47 £'a düştü.
ABD'de Donald Trump'ın ekibi ise daha da ileri gitmeyi planlıyor. Fosil yakıtla finanse edilen çerçöp düşünce kuruluşları (junktanks) tarafından bizzat Trump için tasarlanan bir program, yaşayan dünyayı koruyan hemen hemen her etkili yasayı, düzenlemeyi ve kurumu yerle bir etmeyi amaçlıyor. Trump tekrar ABD Başkanlığı’na gelirse, bir daha oradan gitmeye hiç niyeti yokmuş gibi görünüyor.
Bütün bunlarsa, arka planda en korkunç olayların ve uyarıların zemininde gerçekleşiyor. Geçen hafta, Sunak'ın ekibi yeni petrol ve gaz ruhsatlarının duyurusunu hazırlarken, Nature Communications dergisinde yayınlanan yeni bir araştırma, Atlantik meridyen devrilme sirkülasyonunun (Amoc) bu yüzyılın ortalarına doğru çökebileceğini öne sürdü. Amoc, okyanusun uzak kuzeyindeki (daha sıcak, daha az tuzlu sudan daha yoğun olan) soğuk, tuzlu suyun aşağı doğru akışı tarafından yönlendirilen, Atlantik çevresindeki geniş bir su hareketidir. Tropiklerden kuzeye, özellikle kuzey Avrupa'ya ısı transferinde büyük rol oynar. Onsuz, bu bölgedeki ortalama sıcaklık 3C ile 8C arasında bir derecede daha soğukolurdu. Bugünkü ortalama sıcaklık ile 20.000 yıl önceki Son Buzul Maksimumu (buz tabakalarının en geniş olduğu son buzul çağındaki maksimum nokta) arasındaki fark yaklaşık 6°C'dir.
Amoc, tarih öncesinde birçok kez "var" ile “yok" arasında gidip geldi. Kuzey Atlantik bölgesindeki deniz suyu ısınırken ve karadaki buz ve kardan akarak eriyen su ile seyreldikçe, sistem kritik bir eşiğe ulaşır ve bunun ötesinde sirkülasyon durur. Bilim insanları, küresel ısınma sayesinde sistemin1000 yıldır olduğundan daha zayıf olduğu konusunda uyarıda bulunuyorlar; ancak, bu yüzyılda bir devrilme noktası pek olası görülmemişti. Yeni değerlendirme ise, bunun fazla iyimser bir değerlendirme olabileceğini gösteriyor.
Amoc aynı zamanda küresel hava durumunun çok önemli bir düzenleyicisi. Etkilerini Avrupa'nın çok ötesine yansıtma konusunda dikkatli olmalıyız. Ancak, OECD için yapılan bir analiz, 2,5 derecelik küresel ısıtmayla birlikte, çöküşün olası sonuçlarının, yaz musonunda büyük bir aksama, küresel gıda üretiminde ciddi bir düşüş de dahil olmak üzere Afrika ve Hindistan'ın bazı bölgelerinde derin bir kuraklığı ve yağmur kaybı nedeniyle Amazon yağmur ormanlarında artarda dalgalar halinde şiddetlenen kuraklığı içerebileceğini öne sürüyor. Bu etkiler oldukça spekülatif olmaya devam ediyor.
Sunak, Trump ve diğerleri ne yaptıklarını biliyorlar. Isı kubbeleri ve yangınlardan, deniz yüzeyindeki sıcaklık anomalilerinden ve Antarktika'dan gelen şoke edici haberlerden habersiz olamazlar. Ekonomi ve güvenlik danışmanları, insana uygun iklim yaşama alanının (niş’inin) kapanmasıylaortaya çıkacak olası uygarlık riskleri hakkında onlara bilgi vermiş olmalı. Oysa onlar, buna karşılık, bu yıkıma sebep olan güçlere verdikleri desteği ikiye katlıyorlar.
İnsanlar bu bariz sapkınlık karşısında şaşkına dönmüş görünüyorlar. Ancak bu, modern siyaseti anlamak için şart olduğunu düşündüğüm kirlilik paradoksunun açık bir tezahürü. En çok zarar veren şirketler, siyasete para yatırmak için en büyük saiklere (siyasi partilere bağış yaparak, lobicilere ve çerçöp düşünce kuruluşlarına (junktanks) fon sağlayarak, trol çiftlikleri kurarak, mikro hedeflere ateş eden atıcılar kiralayarak ve diğer tüm açık veya örtülü teknikleri kullanarak) sahip olanlardır. Dolayısıyla, para odaklı sistemimizde, en çok zarar veren şirketler siyasete hakim oluyor.
Sunak, Trump ve onlar gibi pek çok başkası, ellerindeki gücü korumak veya yeniden kazanmak için her şeyi yapmaya kalkışacak çaresiz politikacılar olsalar da sadece bundan ibaret değiller. Sadece sermayenin temsilcilerinden ibaret de değiller. Onlar, sermayenin en kirli, en yıkıcı çeşitlerinin, insanlığa savaş açmış olan çeşitlerinin temsilcileri. İki varoluşsal kriz arasındaki çatışmada hangi tarafta olduklarını biliyorlar.
Çeviren: Nil Sarrafoğlu
Çeviri editörü: Ömer Madra