Nereye Doğru'da Cengiz Aktar'ın gündeminde; Front Line Defenders'ın Küresel Analiz Raporu, Macron yönetiminde son durum ve Türkiye'nin komşu ülkelerle ilişkileri vardı.
(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)
Cephenin Ön Hattındakiler; İnsan Hakları Savunucuları
Cengiz Aktar haftaya Front Line Defenders'ın Küresel Analiz 2022 raporu ile başladı. Aktar, dünyada ki insan hakları savunucularının başlarına gelenlerle ilgili olan raporda; 26 ülkede barışçıl işler yaparken öldürülen 401 insan hakları savunucusunun bu raporda anlatıldığını belirtti. Öldürülen 401 insan hakları savunucusunun %48’inin; çevre, toprak ve yerli hakları üzerine çalıştıkları bilgisini ekleyen Aktar’ ın sözlerine ilaveten Ömer Madra; durumun ehemmiyetini ve her şeyin, herkesçe farkında olunduğunu vurgulayarak, Front Line Defenders'ı “cephenin ön hattındakiler” şeklinde çevirdi.
Macron yönetimi ve çatışmalar. Yanlış bir uygulama metodu olarak dev havuzlar ve buna karşı çevreciler
Aktar, benzer bir içeriğin, insan hakları konusunda iddialı olan Fransa’ da yaşanmış olmasına dikkat çekerek, Sainte-Soline' de yaşanan “su tutma” meselesi ile alakalı büyük uzlaşısızlığa değindi, “inşa edilen dev havuzlarda biriken suların sadece besiciler-çiftçiler tarafından kullanılmaması gerektiğini, suyun herkese ait olduğunu ifade eden çevre savunucuları diğer bir husus olarak “su tutma” nın yanlış bir metod olduğunu da belirtmekte ve savunmaktalar” dedi. Aktar, “bilim uzmanları tarafından da bu metodun uygunsuzluğu belirtilmiştir, ancak yine de Macron hükümeti bu dev havuzların yapımını sürdürmüştür” diyerek, gelinen noktada Fransa’ nın her tarafından 30.000 kişinin toplandığını, göstericilerin polis ve jandarma tarafından saldırıya uğradıklarını belirtti. Aktar, devam eden büyük bir imza kampanyasının yanı sıra, bu saldırılar sonrasında çok sayıda yaralının ve iki genç protestocunun komada olduğunu, hükümetin hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmeye çalıştığını belirtti. Aktar, polis ve jandarmanın, bu protestolara müdahale ederken, bir savaşa gider gibi silahlanıp, giyinip, kuşanıldığını diğer yandan gerçekleşen bir belge tahribatının söz konusu olduğunu sözlerine ekledi. Ulusal ve uluslararası kamuoyunda ciddi tepkilerin oluştuğunu belirten Aktar, Fransa’ da ki adalet sisteminin çok sıkı durduğunu söyleyerek, birçok insanın emeklilik yasası olaylarında göz altına alındığını, sonrasında hemen bırakıldığını, sadece korkutma amacını taşıyarak gerçekleştirilen bu müdahalelerin adalet duvarına tosladığını ifade etti. Hem hükümetin içerisindeki muhalefet tarafından hem de basın tarafından gelen tepkileri aktaran Aktar’ a ilaveten Madra; “demokrasiyi zorlayan, demokrasinin üzerine çıkan” bir durum şeklinde tanımladı.
Aktar, senatonun halk hareketlerine karşı tutumunu ifade ederken, “Senato” kavramına Yunanca’ da “Gerousia” denildiğini ve ihtiyarlar meclisi, yaşlılar konseyi anlamını taşıdığını da bir yanıyla akılda tutmak gerektiğini mizahi biçimiyle belirtti. Macron’ un yönetimde daha 3 yılının olduğunu da belirten Aktar, kalan zamanın bu şekliyle nasıl sürdürüleceğini kestirmenin zor olduğunu ifade etti.
Türkiye ve komşu ülkelerle ilişkiler
Türkiye’nin komşu ülkelerle giriştiği ilişkilerde geri adım attığının gözlemlendiğini ifade eden Aktar, metazori yoluyla mültecileri geri göndermeye dair söylemler dışında muhalefetin bu konuya hiç temas etmemiş olmasına dikkat çekti.
Irak meselesinde Dicle’nin suyu oldukça önemlidir diyen Aktar, kadim bir medeniyet olarak bataklık Araplarının neredeyse iflasın eşiğinde olduklarını, kuruma aşamasında olduklarını belirtti. Bu konunun Türkiye’nin su tutması ile ilgili olduğunu sözlerine ekleyen Aktar, sınır aşan sularla ilgili anlaşmanın imzalanmadığı için, sorunlara karşı kayıtsız kalındığı için bu noktaya gelindiğini belirtti ve aynı durumun Suriye içinde düşünülmesi gerektiğini ekledi. Aktar, Irak ile dostluğa dair söylemlerin bu pencereden bakılarak anlaşılması ya da yeniden anlamlandırılması gerektiğine vurgu yaptı. İkinci bir husus olarak, TSK’nın, Irak topraklarında 87 karakolu olduğunun altını çizen Aktar, orada ciddi bir mevcudiyet olduğunu belirtti. Üçüncü bir mesele olarak ise; Kerkük-Yumurtalık hattı sorununun çözüldüğünü, izinsiz kullanım ile ilgili olarak Türkiye’nin tazminat ödemeyi kabul ettiğini belirtti. Bu konuda, Erbil ve Bağdat’ ın uzlaştığını, Türkiye’nin de yerini alacağını sözlerine ekledi.
Suriye ile uzun zamandır devam eden mültecilik ilişkilerine değinen Aktar, uluslararası yasalara aykırı olarak bahse konu edinilen bir geri göndermeye dikkat çekti. Aktar, Ankara’nın, Suriye ile arasını bulması için Moskova’ ya baskı yaptığını belirtti. 4 Nisan’da başlayan ve İran, Suriye, Türkiye ve Rusya’nın katıldığı bir toplantıyı hatırlatan Aktar, toplantının hiçbir koşulu değiştirmeyecek bir nitelikte olduğunu belirtti. Şam temsilcisinin ise, Türkiye ile masaya oturmak için ön şartın, Türkiye’nin Suriye topraklarından çıkması olduğunu belirttiğini ifade etti. Farklı şartları ve özel koşulları da içeren bu görüşmelere ek olarak, Ömer Madra; özellikle afet zamanında mültecilere yönelik şiddetin ve hukuksuz davranışların raporlarla aktarımından ve dikkat edilmesi gereken önemli bir başlık olduğundan bahsetti.
Yunanistan Savunma Bakanı, deprem bölgesini gezmek üzere mevkidaşı Hulusi Akar’ın daveti üzerine Türkiye’ ye geldi, diyerek Yunanistan’ a geçiş yapan Aktar, iki ülke arasındaki tüm kadim sorunların varlığını koruyacak şekilde bir bahar rüzgarı estirdiklerini, mevzunun yazı kurtarmak amacıyla seçim süreçlerini atlatmak olduğunu ifade etti ve muhalefetin bu konularda görüş bildirmesinin beklendiğini de ekleyerek programı sonlandırdı.