Sığınmacı Hakları Platformu sözcüsü Taha Elgazi Türkiye’de depremden etkilenen göçmenlerin durumunu ve depremin Suriye’nin kuzeyindeki etkisini anlattı.
Depremin Suriyeli sığınmacıların yoğunluklu olarak yaşadığı illeri vurduğunu belirten Elgazi, şu ana kadar en az 6 bin 700 Suriyelinin hayatını kaybettiğini, deprem bölgelerinden başka illere giden Suriyelilere sadece 60 gün bu şehirlerde kalma izni verilmiş olmasının ya Avrupa’ya ya da Suriye’ye doğru yeni bir göç dalgası başlatacağını anlattı. Elgazi, Suriye’nin kuzeyine hiçbir yardımın ulaştırılmamış olması sonucu bir milyondan fazla insanın evsiz kalarak ülke içerisinde göç ettiğini vurguladı.
Ömer Madra: Sığınmacı Hakları Platformu sözcüsü Taha Elgazi ile depremden etkilenen mültecilerin durumunu ve Suriye'deki durumu konuşmaya çalışacağız. Hoş geldiniz Taha Bey.
Taha Elgazi: Hoş bulduk.
Özdeş Özbay: Hoş geldiniz, günaydın.
Ö.M.: Evet, sözü tamamen size bırakalım. Neler olup bitiyor? Çok katmanlı bir dramın hatta trajedinin içindeyiz ve evlerini iki defa kaybetmiş olan mülteci insanların hayatından bahsediyoruz.
T. E.: Mülteci toplumu Suriye'den Türkiye'ye sığınalı bir 10 yıl kadar oldu. Zaten 10 yıl içerisinde hayatta kalmak için çalışıyorlardı. Suriye'de iç savaşta ailelerinden kaybettikleri kişilerin hâlâ daha hatıraları, acıları vardı. Bombaların düşmesi, evlerin yıkılması, insanların, çocukların bağırması, sesleri hala daha her ailenin hafızasında vardı. Ne yazık ki deprem olurken bu acı tekrardan açıldı. Yine aynı şekilde evleri yıkıldı, binaların altında kaldılar ve evlerini bırakmak durumunda kaldılar. Suriyeli sığınmacıların yoğun olduğu mahalleler, ilçeler sadece Türkiye değil her yerde fakir yerler. Göçmenler, mülteciler fakir mahallelerde, eski binalarda ikamet ederler. O nedenle deprem olduğu zaman ne yazık ki en çok zarar gören mahallelerde, eski binalarda mülteci toplumu da vardı. Elimize geçen sayılara ve verilere istinaden 10 ilde hayatını kaybeden Suriyeli sığınmacıların sayısı 6 bin 700 civarında. Bunların kimisi Türkiye’de toprağa verildi kimisi ailelerine teslim edilmek üzere Suriye’ye gönderildi. Hatay sınır kapısından bugüne kadar bin 400 civarında cenaze çıkışı yapıldı. Kilis sınır kapısından, Öncüpınar kapısından 914 civarında cenaze giriş yaptı Suriye’ye.
Suriye’nin kuzeyinde ve İdlib'de ve hatta Halep, Lazkiye bölgesinde durum çok daha kötü. Çünkü Suriye’nin kuzeyinde bir devlet yok, herhangi bir hükümet yok. Ne yazık ki buradaki insanlar, akrabalarımız, yoldaşlarımız insan ararken kaşıkla, tencereyle enkazı kazmaya çalışıyorlar. Birleşmiş Milletler çok geç kaldı. Yani uluslararası yardım ekipleri gelmedi. Gelenler de maalesef sadece durumu değerlendirmek için geldi. Antakya’ya ya da Maraş'a hem bizim kendi devletimizin yardım ekipleri hem de uluslararası yardım ekipleri geldi. Ama Suriye’nin kuzeyine hiçbiri gelmedi.
Ö.Ö.: Bir tek beyaz baretliler orada sanırım. Onlar da daha çok el yordamıyla müdahalede bulunuyorlar. Yani inşaat araçları yok. Vinçleri vesaireleri yok.
T.E.: Aynen. Beyaz baretler aslında o kadar geniş bir kadro değil. Beyaz baretlilerin İdlib'deki sayısı 150-160 kişi. Aynı zamanda da elle çalışıyorlar. Yani bir vinç yok, kepçe yok. Suriye’nin İdlib bölgesinde ölenlerin sayısı 5 bin 800 civarında. Esed bölgesinde de şu ana kadar 600 civarında can kaybı var. Afrin bölgesinde insanlar hala daha yıkılmış binaların altında, enkazların altından çıkartılamadılar henüz. Bazı yerlere ulaşılamadı. İnsanlar zaten önceden çadırlarda yaşıyordu şimdi tekrar çadıra geçtiler ve yardım konusu da şu an sıkıntılı. Kış mevsimi de olduğu için şartlar daha da kötü. Evini barkını, iş yerini kaybeden kişilerin sayısı şu an Suriye coğrafyasının tümünde 1 milyon 300 bin kişiye ulaştı. Yani sanki Suriyeliler için her 5 yılda, 10 yılda bir hayatta bir ışık, bir umut gördükleri zaman maalesef tekrar sıfırdan bir acı sayfası açılıyor.
Ö.Ö.: Ne tarafa doğru peki göç ediyorlar?
T.E.: İnsanlar Suriye’nin içinde göç ediyorlar. Çoğu Cerablus, El Bab gibi diğer yerlere gidiyor. Suriyeli sığınmacıların şu an Türkiye'ye giriş yapmaları kesin bir şekilde imkânsız. Çünkü depremden önce Suriyeli sığınmacı toplumunun yoğun bir şekilde yaşadığı iller; Maraş, Antep, Hatay, Antakya, oradaki Suriyeliler zaten depremden sonra buraları terk ediyor. Yani orada evleri kalmadı. Oralarda aileleri yok artık. Yani buradaki sığınmacılar da iç mülteci oldu. Göçmen üstüne göçmen oldu. İstanbul'da akrabası olan aileler Antakya'dan gelip iki üç aile bir evde kalıyor.
Ö.Ö.: Bir de Geri Gönderme Merkezleri’nde tutulan binlerce mülteci vardı. Biz bu merkezlerden pek haber alamıyoruz. Siz hiç haber alabildiniz mi? Oradaki durum nedir? Yani hasarlı olma ihtimali var merkezlerin. İnsanlar da tedirgindir muhtemelen. Dışarıyla ilişkileri nasıl oradaki insanların? Bir de Türkiye'de zaten deprem öncesinde de mültecilerin şehirler arası dolaşması biraz zordu. Yani kayıtlı olduğunuz iller var. Orada bulunuyorsunuz. Eğer sizin kayıtlı olduğunuz şehir Maraş'sa İstanbul'da yakalanırsanız, sizi geri gönderme merkezine alıp öteki tarafa geri gönderiyorlar. Hatta sınır dışı dahi edilebiliyorsunuz. Şimdi 81 valiliğe bir yazı gitti. Bu seyahat kısıtlamasının 90 gün boyunca kaldırılabileceği belirtildi. Gerçi gene bir bürokratik işlemi var ama kaldırılıyor. Fakat İstanbul bunun dışında deniyordu. Bu durum nasıl şu anda?
“Ailelerin büyük bir kısmı Suriye'ye dönmek için karar alacak”
T.E.: Tabii ki deprem öncesi Geri Gönderme Merkezleri’nin merkezlerinden birisi Gaziantep’ti. İkincisi, Hatay'daki Apaydın Geçici Barınma Merkezi’ydi ve orası boşaltıldı. Şu an sadece 20 kişi kaldı orada. Yani depremden 2 gün sonra 400 civarı kişi serbest bırakıldı. Zaten bunlar suçlu değildi. Sadece idari gözetim altındaydılar çünkü yol izni yoktu, eksik evrakı vardı vesaire. Bunlar serbest bırakıldı. Bazı geçici barınma merkezleri ve geri gönderme merkezleri de şu an Türk vatandaşları için geçici barınma merkezleri oldu. Deprem öncesi 2022’de çıkarılan bir İçişleri Bakanlığı kararıyla seyreltme uygulamasına geçildi. Sonra mahalle kapatılması çıktı.
1 bin 169 mahalle göçmenlere kapatıldı. Yani mülteciler ve yabancılar bu mahallede artık ikamet edemeyeceklerdi. Bir de Suriyeli sığınmacılar için iller arası seyahat yaparken yol izni gerekiyordu. Depremden sonra Göç Başkanlığı, deprem bölgesinde yaşayan Suriyeli sığınmacıların diğer illere 90 süreyle gidebileceğine dair bir karar yayınladı. Sadece İstanbul'a gidemezler deniyordu. Biz de bu konuyla alakalı olarak insan hakları örgütleriyle birlikte itiraz ettik. O yüzden iki gün önce Göç Başkanlığı bir ek karar çıkarttı. Dedi ki en çok zarar gören beş ilde Suriyeli sığınmacılar varsa İstanbul'a gidebilirler. Ama İstanbul'da bir akrabaları olması şartı getirildi. Ve İstanbul'u geçtikten sonra en yakın yabancılar şubesine müracaat edip ya da Göç Müdürlüğü’ne müracaat edip ibraz etmesi gerekiyor ve süre 90 günden 60 güne düştü. Yani İstanbul üzerinden dün Adana, Bursa, Mersin’i bağlayan müşterek karar yayınlandı ve sığınmacıların 60 gün kalabilirler dendi. İşte bu illerde 60 gün sonra tekrar illerine dönmek zorundalar! Geri, enkazın bulunduğu yere dönmek zorundalar. Gayri insani bir karar görüyoruz burada. Orada zaten evleri kalmadı. Orada bir yıldan önce bence hayat ayağa kalkamaz.
Yani sığınmacılar için gittikleri illerde 60 gün bittikten sonra büyük ihtimal Göç Müdürlüğü bu illerde kalmalarına tekrar izin vermez. Şöyle düşünüyoruz, büyük ihtimal bu aileler ya Avrupa'ya geçmeye çalışacak ve yeni bir göç dalgası başlayacak ya da ya da bu ailelerin büyük bir kısmı Suriye'ye dönmek için karar alacaklar.
Deprem bölgesinden diğer illere giden ailelerin okullarda çocukları vardı. Bunların eğitim konusu nasıl olacak? Bu ailelerde yaralılar var. Yaşlılar var. Kanser hastası var. Böbrek hastası var. Bunların da hastanede tedavisi var. Buradaki Suriyeli sığınmacıların zaten bütün eğitim, sağlık, sosyal hizmetlere dair masraflarını Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği karşılıyor. Biz artık bu konuyu Göç Başkanlığı’yla konuşarak yeni bir sistem kurmak için görüşüyoruz. Çünkü mültecilerin 60 gün, 90 gün süreyle sınırlaması insani bir şey değil.
Ö.M.: Bir de sağlık uzmanları deprem bölgesinde salgın riski olduğu söylüyor. Buraya nasıl dönecek insanlar?
T.E.: Ben şöyle düşünüyorum. Yarın Göç Başkanlığı deprem bölgelerine Suriyeli sığınmacıları zorla gönderirse birisi çıkar der ki “bak işte Suriyeli bize salgın hastalığı getirdi!” E zaten sen onları oraya gönderdin.
Ö.Ö.: Türkiye’ye ilk mülteci dalgası olduğunda tam olarak bunu söylemişlerdi. “Salgın hastalıkları getirdiler.” demişlerdi!
T.E.: Bir siyasetçi diyor ki “Hatay'daki Türk vatandaşlarımız Hatay'ı bıraktı. Ama Hatay'ı bırakmaları yanlış. Çünkü Hatay Suriyelilere kaldı.” Sanki Suriyelilerin evi yıkılmadı! Burada farklı bir şey, mülteci düşmanlığı var. Deprem ortamında insanlığın olması gerekiyor. Ben Antakya'da en azından 4-5 gün kaldım. Yemin ederim halkın arasında, ne ayrımcılık var ne ırkçılık var, ne de nefret var. Millet birbirine yardım ediyor. Komşu komşuya yardım ediyor. Yani halka kalsa bence sadece sığınmacı meselesi ve azınlık meseleleri de dahil Türkiye'nin kendi halkı arasında öyle bir nefret, kin, ayrımcılık yok. Sosyal medyayı bakıyorsunuz sanki Suriyeli sığınmacıyı ya da yabancıyı kafasını pencereden çıkarsa kesecek.
Ö.M.: Şunu söylemeden geçmeyelim.: Medyanın (ister sosyal olsun, isterse televizyonlar, radyolar, gazeteler, dergiler) bu konuda birinci derecede sorumluluğa sahip. Yani dezenformasyonda, bütün bu nefreti, yabancı düşmanlığını ve demokrasi düşmanlığını yaymakta birinci derecede rol oynuyorlar. Bunu hemen hemen her gün tekrarlamaktan bıkmadık ve bıkmayacağız da. Hayati bir rol oynuyor medya. Kendisine medya mensubu diyen herkesin buna muazzam dikkat etmesi gerekiyor. bunları konuşmaya devam edeceğiz. Taha Elgazi. Çok teşekkür ederiz.
T.E.: Başımız sağ olsun. Hürmetlerimle!
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.