“Bu gidişatı değiştirebiliriz”

-
Aa
+
a
a
a

Atlas Sarrafoğlu’nun gündeminde Montreal’de gerçekleşen COP15, Sağlık ve Çevre Birliği’nin hazırladığı yeni araştırmaya dair detaylar ve yenilenebilir enerji için “büyük bir atılım” olarak nitelendirilen deniz tuzu pilleri vardı.

İklim haberlerine yakından bakış
 

İklim haberlerine yakından bakış

podcast servisi: iTunes / RSS

Bugün programımın ikinci senesi bitiyor. Son iki senedir size uluslararası ve yereldeki iklim aktivistlerinden, iklim haberlerinden bahsediyorum.

Bu hafta da size güncel haberleri iletiyorum. Öncelikle gündemdeki pozitif haberlerden bahsetmek istiyorum çünkü iklimle ilgili çok fazla pozitif haber çıkmıyor karşımıza.

Montreal’de gerçekleşen BM Biyoçeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Toplantısı’nda (COP15), biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için tarihî bir anlaşmaya imza atıldı.

Anlaşma, 2030 yılına kadar doğanın kritik eşikten dönmesini ve 1,5 derece hedefinin hayatta kalmasını sağlayacak bir rota çiziyor. Buna göre 2030 yılına kadar kara ve denizlerin yüzde 30’u korunacak ve yine aynı tarihe kadar her yıl 30 milyar dolar finansman sağlanacak.

Biyoçeşitlilik Sözleşmesi’ni onaylamayan ABD ve Vatikan hariç yaklaşık 200 ülke, Dünya’nın ekosistemlerinin yok edilmesini durdurmak için on yılda bir yapılan anlaşmayı imzalamış gibi görünüyor, ancak anlaşma imzalanırken Çin, kimi Afrika devletlerinin itirazlarını yok saydı.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti, zirveye başkanlık yapan Çin’in sunduğu nihai antlaşmayı mevcut biyoçeşitlilik fonu (GEF) dışında yeni bir fon yaratılmadığı için bloke etti. Çin, Brezilya, Endonezya, Hindistan ve Meksika gibi GEF’in büyük alıcıları ve kimi Afrika devletleri nihai anlaşmanın bir parçası olarak daha fazla koruma bütçesi istedi. Ancak birkaç dakika sonra Çin’in Çevre Bakanı ve COP15’te başkan olan Huang Runqiu, anlaşmanın kabul edildiğine dair sinyal verdi ve genel kurul alkışlamaya başladı.

Kamerun, Uganda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden müzakereciler, anlaşmanın imzalanmış olduğuna inanmadıklarını belirttiler. Demokratik Kongo Cumhuriyeti anlaşmaya resmen itiraz ettiğini belirtse de BM avukatı itiraz edilmediğini belirtti.

Fosil yakıt projelerinin finansörü HSBC

Bir sonraki haber fosil yakıt projelerine yapılan finansmanlarla ilgili. HSBC, aktivistlere göre bankayı rakiplerinin önüne geçiren bir hamleyle, petrol ve doğalgazla bağlantılı yeni altyapı projelerine finansman sağlamayacağını duyurdu.

Ana merkezi Londra’da bulunan banka, bilimsel ve uluslararası kurumlar tarafından küresel ısınmayı 1,5 dereceyle sınırlamak için yapılması gerekenler hakkında bilgilendirilmesinin ardından, hamleyi enerji politikasına yaptığı bir güncelleme olarak açıkladı.

HSBC, fosil yakıt şirketlerine finansman sağlayan en büyük bankalar arasında yer alıyor. Bloomberg verilerine göre, banka 2015 Paris Anlaşmasından bu yana fosil yakıt şirketlerine 111 milyar dolar ile Avrupa’da en çok borç veren ikinci banka konumunda. Bunun sonucu olarak bankanın ana merkezi, sıklıkla iklim konulu protestoların hedefi oluyordu.

Kâr amacı gütmeyen kuruluş Reclaim Finance’in kurucusu Lucie Pinson, “HSBC’nin yeni politikası, özellikle iklim konusunda öncü olduğunu iddia etmesine rağmen petrol ve doğalgaz şirketlerine finansman sağlayan diğer bankalara yol gösteriyor” derken, “HSBC’nin petrol ve doğalgaz şirketlerine finansmanı ne zaman keseceğini netleştirmesi gerekiyor” şeklinde ekledi.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın, sıfır karbona geçişin düzgün bir şekilde sağlanması için, mevcut petrol ve doğalgaz projelerine yapılan finansman ve yatırımın devam etmesi gerektiğini belirten raporuna değinen HSBC, enerji sektöründeki müşterilerine finansman ve danışmanlık hizmeti vermeye devam edeceğini açıkladı. Fakat bu şirketlerin, bankanın 2030 emisyon ve 2050 sıfır karbon hedefleriyle uyumlu geçiş planlarının olması gerekiyor.

Ekolojik bir enerji deposu: Deniz tuzu pili

Araştırmacılar, lityumun dört katı enerji depolama kapasitesine sahip deniz tuzu pili ürettiklerini açıklamışlar.

Deniz suyundan işlenebilen bir tür erimiş tuz olan sodyum kükürtten üretilen pil, düşük maliyetli ve mevcut seçeneklerden daha ekolojik.

Sidney Üniversitesi’nden Araştırmacı Dr. Shenlong Zhao’ya göre bu, yenilenebilir enerji için “büyük bir atılım”. Dr. Zhao, “Sodyum pilimiz lityuma göre dört kat daha fazla depolama kapasitesi sağlarken maliyetleri önemli ölçüde azaltma potansiyeline sahip” dedi.

Erimiş tuz pilleri yeni bir kavram değil. Yaklaşık 50 yıldır varlar ancak enerji döngüleri kısa. Bu yeni pil ise farklı. Bilim insanları, depolama kapasitesini belirleyen sülfürün reaktivitesini geliştirmek için elektrotları değiştirdiler. Sidney Üniversitesi araştırmacılarının tavsiye ettiği ürün, “Oda sıcaklığında süper yüksek kapasite ve ultra uzun ömürlü.” Dr. Zhao, “Dünya’ya maliyeti olmayan bölgesel düzeyde kolayca erişilebilen yüksek kaliteli depolama çözümlerine ihtiyacımız var” dedi. Dr. Zhao ayrıca, “Deniz suyundan işlenebilen sodyum gibi bol kaynaklar ile üretilen depolama çözümleri,  enerji güvenliğini garanti etme ve daha fazla ülkenin karbonsuzlaşmaya geçişini sağlayacaktır” diye ekledi. Araştırmacılar şimdi yeni hücreleri iyileştirmeyi ve ticarileştirmeyi planlıyorlar.

İngiltere’nin meteoroloji kurumu Met Office ise, gelecek yıl hava sıcaklığının 2022’de kaydedilenden daha yüksek olacağının öngörüldüğünü açıklamış. Bu habere bir bakalım…

Sıcaklık kayıtlarının başladığı 1850’den bu yana en sıcak yıl, “El Nino” olarak adlandırılan hava olayının küresel sıcaklıkları artırdığı 2016 yılıydı. Ancak son 3 yıl dünyanın Pasifik’te görülen ve ortalamadan daha soğuk deniz sıcaklıklarının küresel ısıyı düşürdüğü “La Nina” adı verilen başka bir hava modelinden etkilendiğini belirten uzmanlar, bu etkinin artık sona ereceğini söyledi. Uzmanlar, La Nina’nın etkisini kaybetmesinin Pasifik’in bazı bölgelerinde daha sıcak koşullara yol açacağını ve küresel sıcaklığın 2022’dekinden daha yüksek olmasına neden olacağını öngördü. 2023’teki sıcaklıkların sanayi öncesi ortalamanın 1,08 ile 1,32 derece üzerinde olacağı tahmin edilirken, bu öngörü gerçekleşirse gelecek yıl tarihin en yüksek sıcaklıklarından biri kaydedilecek. Ayrıca 2023, küresel sıcaklığın ortalamanın en az 1 derece üzerinde kaydedildiği art arda 10. yıl olacak. Met Office uzun vadeli tahminler başkanı Profesör Adam Scaife, “Küresel sıcaklığı artıracak bir El Nino olmadan, 2023 rekor kıran bir yıl olmayabilir, ancak küresel sera gazı emisyonlarındaki artış hızla devam ediyor. Muhtemelen gelecek yıl ‘seride’ bir başka kayda değer yıl olacak” dedi.

Ekolojik enerji üretimi için Kömürsüz Türkiye

Youth For Climate Türkiye olarak uzun süredir yürüttüğümüz Kömürsüz Türkiye kampanyası var, daha önce de sözünü etmiştim. Bu bağlamda bir rapor yayımlandı, bundan bahsetmek istiyorum.

Yeni bir rapora göre, Türkiye’deki kömürle çalışan elektrik santralleri 2030’a kadar kapatılırsa 102 bin 601 erken ölüm engellenebilir. Bunun yanı sıra 3.1 trilyon TL’lik sağlık maliyeti de ortadan kalkabilir.

Sağlık ve Çevre Birliği HEAL’in (Health and Environment Alliance) hazırladığı “Kronik Kömürü İyileştirmek: 2030 Kömürden Çıkışın Türkiye İçin Sağlık Faydaları” başlıklı araştırma, kömürlü termik santrallerin izin sürelerinin sona ereceği 2050 yılı yerine 2030’a kadar kapatılmasıyla önlenebilecek ölümler, hastalıklar ve sağlık maliyeti tasarruflarını ortaya koyuyor. Çalışmada iki farklı senaryo ortaya koyuluyor: Kömür santrallerinin üretim lisanslarının bittiği yani santrallerin kapanacağı tarih baz senaryo olarak ele alınırken, 2030 senaryosunda yedi yıl içinde Türkiye’deki kömür santrallerinin kapanması hâlinde önlenebilecek hastalıklar, erken ölüm oranların düşüşü ve sağlık maliyetlerindeki gerileme inceleniyor.

Fosil yakıtların tetiklediği iklim değişikliği, insan sağlığına doğrudan etkisi olan temiz hava, güvenli içme suyu, yeterli gıda ve güvenli barınmayı da etkiliyor. Dünyada yapılan araştırmalar iklim değişikliğinin, 2030 ile 2050 yılları arasında dünya genelinde yetersiz beslenme, sıtma, ishal ve sıcak stresinden kaynaklanan yaklaşık 250 bin ek ölüme neden olacağını öngörüyor. İnsan sağlığına doğrudan verilen zararın maliyetinin (tarım, su ve atık tahliyesi gibi sağlığı belirleyen sektörlerdeki maliyetler hariç), 2030 yılına kadar yılda 2 ile 4 milyar dolar arasında olacağı tahmin ediliyor.

Yeni çalışma ise Türkiye’deki durumu gözler önüne seriyor. 1990-2020 yılları arasında Türkiye’de kömüre dayalı elektrik üretiminin yüzde 459, elektrik sektörü kaynaklı sera gazı emisyonlarının ise yüzde 323 oranında arttığını belirtiyor ve bunun sağlık üzerinde çok ciddi olumsuz etki yarattığını ifade ediyor. Türkiye’deki kömür santrallerinin önümüzdeki yedi yıl içinde kapatılmasıyla 102 bin 601 erken ölüm, 30 bin 975 erken doğum, 67 bin 108 yetişkin bronşiti engellenebilir. Aynı zamanda 114 bin 683 hastaneye başvuru, 27 milyon 606 iş günü kaybı ve 231 milyon 333 bin hastanede geçirilen gün önlenebilir. Önümüzdeki yedi yıl içinde kömür santralleri kapatılırsa, astım hastası çocukların 3 milyon 772 bin gün astım ve bronşit semptomu göstermesinin önüne geçilebilir, diğer yandan 419 bin 835 çocuk bronşitten korunabilir. Ayrıca 2030’a kadar kömür santrallerin kapatılması hâlinde, bu sorunların getireceği 3,1 trilyon TL (194 milyar euro) sağlık maliyeti ortadan kaldırılabilir. HEAL Türkiye Sağlık ve Enerji Politikaları Kıdemli Danışmanı Funda Gacal, “Türkiye 2030 yılına kadar kömürden çıkmayı tercih ederse, 102 bin 601 erken ölüm önlenebilir. Bu rakam, her yıl Türkiye’de trafik kazalarında hayatını kaybedenlerden 20 kat fazla. Sağlık sistemi üzerindeki maliyetini de göz ardı etmemek gerekiyor. 2020 yılında Türkiye’nin sağlık harcaması 250 milyar TL (15,5 milyar euro) oldu. Önümüzdeki yedi yılda kömürden çıkılırsa bu rakamın 12,5 katı kadar sağlık harcaması önlenebilir” dedi. Kömür santrallerinin 2030’a kadar kapatılmayıp sürecin 2050 yılına sarkması durumda ise Türkiye ağır sağlık sorunları ve sağlık maliyeti ile karşı karşıya kalacak. 2030 yılına kıyasla 2050’de erken ölüm oranı yedi kat, sağlık maliyeti, hastaneye yatış ve iş gücü kaybı altı kat artacak.

HEAL karar vericilere çağrıda bulunarak mevcut kömürlü termik santrallar için en geç 2030 yılı olmak üzere, kapatılma tarihlerinin belirlenmesi ve yeni kömürlü termik santral inşa edilmemesini istedi. Diğer yandan enerji seçimi yapılırken, sağlık ve çevre etkisinin kısa ve uzun olarak ekonomik maliyet analizleriyle birlikte değerlendirilmesi gerektiği vurgulandı. Elektrik sektörü kaynaklı emisyonların da şeffaf olarak raporlanması ve bilimsel değerlendirmelere olanak sağlanması gerektiğine dikkat çeken HEAL, diğer taleplerini şöyle sıraladı:

Nüfusun sağlık durumu ile yerel düzeyde hastalık vakalarına ilişkin istatistikleri kamuya açılmalı. Ekonomi, enerji ve çevre mevzuatları ve stratejileri birbirleriyle ilişkilendirilerek enerji sektörü planlaması geliştirilmeli. Sürdürülebilir, yenilenebilir enerji ve enerji tasarrufu modelleri tercih edilmeli.

Biz gençler bu peşi sıra gelen endişe verici raporlardan dolayı artık harekete geçilmemesine ve fosil yakıtlara olan bağımlılığa anlam veremiyoruz. Bu kadar bilimsel olgu varken, geçişin bir an önce sağlanmaması bizim geleceğimizden çalıyor. Bu kararlar verilirken bizlerin de masalarda, karar aşamalarında yer almamız gerektiğini düşünüyoruz çünkü bu bizlerin geleceği ve bizim geleceğimiz hakkında yanlış kararlar alındığını görüyoruz.

Enflasyon ve enerji fiyatları

Kömürden çıkılması gerektiğini gösteren HEAL’ın bu raporundan sonra Cambridge Econometrics’in raporuna bakalım. Cambridge Econometrics’in raporuna göre, Türkiye’deki enflasyonun yaklaşık beşte birinden enerji fiyatları sorumlu. Enerji fiyatlarındaki artışı tüketiciye yansıtmamak için, Türkiye GSYH’nin yüzde 2’sini harcadı yani 300 milyar TL hazineden karşılandı.

Ekonomik modelleme uzmanı Cambridge Econometrics tarafından hazırlanan ve değişken enerji kaynaklarının hane halkları ve işletmeler üzerindeki etkilerini ortaya koyan yeni bir rapora göre, fosil yakıtlar Türkiye’nin Mayıs 2022’den bu yana yaşadığı, şu anda yüzde 80’in üzerindeki enflasyonun yaklaşık beşte birinden sorumlu. Rapor, enerji fiyatlarının genel tüketici fiyatlarından iki kat daha değişken olduğunu ortaya koydu. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle tetiklenen küresel enerji krizi ve değer kaybeden Türk lirasının enerji ithalatını daha pahalı hâle getirmesiyle birlikte, son 12 ayda elektrik fiyatları yüzde 102, gaz yüzde 145 ve ulaşım yakıtları yüzde 182 oranında arttı.

Bu kriz, yoksul hanelerin geçen yıla kıyasla enerji için yaklaşık yüzde 95 daha fazla harcama yapmasına neden oldu, bu da kabaca yılda 820 TL daha fazla harcamaya denk geliyor. Ortalama bir hane, yüksek perakende enerji fiyatları nedeniyle 2021’e kıyasla 2022’de yaklaşık bin 550 TL daha kötü durumda.

Türkiye, hane halkını bu yükselen enerji fiyatlarından korumak için hazineye 300 milyar TL maliyeti olan, GSYH’nin yüzde 2’si tutarında tedbirler aldı. Bu tedbirler 2023’te artırılacak.

Raporun yazarı Carl Heinemann, Türkiye’nin fosil yakıt ithalatına bağımlılıktan rüzgâr ve güneş enerjisine geçişini hızlandırmanın, hane halklarını, sanayiyi ve Türk ekonomisini değişken enerji fiyatlarından korumak için doğru politika tercihi olduğunu söyledi.

Yenilenebilir enerjinin halihazırda güçlü olan payının artırılması ve Türkiye’de elektrikli ulaşımın ve verimli ısınmanın yaygınlaştırılmasının hızlandırılması, enflasyonu düşürücü bir etkiye sahip olabilir ve ekonomi, hane halkları ve işletmeler üzerinde daha az yük oluşturarak ülke için enerji arz güvenliği yaratabilir. Yeni kurulan rüzgâr ve güneş enerjisi kapasitesi, MWh başına gaz enerjisinin yarısı kadar pahalı olduğundan, rüzgâr ve güneş enerjisine yönelik desteğin devam etmesi ve genişletilmesi, uzun vadede elektrik fiyatlarını düşürme potansiyelinin yanı sıra, hane halkının fosil yakıtlar için değişken küresel piyasa fiyatlarına maruz kalmasını azaltacak ve küresel fiyatların yüksek olduğu zamanlarda pahalı hükümet müdahalelerine olan ihtiyacı sınırlayacaktır.

Sizler için seçtiğim ve iklim konusunda önemli olduğuna inandığım haberler bu şekildeydi. 

2022 senesi hepimiz için çok zorlayıcı geçti. Sanki bir krizler ağına takılmış gibi hissettik hepimiz. Üstelik yayınlanan raporlara bakınca eğer gerçek eylemlerde bulunmazsak bunlar giderek büyüyen krizler fırtınasına dönüşebilecek nitelikte.

Bu gidişatı değiştirebiliriz.