İtalya’da seçim yarışı: Neo-faşist parti favori

Ufuk Turu
-
Aa
+
a
a
a

Ufuk Turu'nda Ahmet İnsel'in gündeminde İtalya'da 25 Eylül'de gerçekleşecek seçimlerde aşırı sağın öne çıkışı, AB ülkelerinin Rusya ile ilişkileri ve Sırbistan-Kosova sınırında yaşanan son gerilimler yer aldı.

Kürsüde sağ eli faşistlerin sembolüyle ileriyi gösteren Meloni, arkasında aynısını yapan Mussolini (karikatür)

Ahmet İnsel, İtalya’da önümüzdeki iki ay boyunca konuşacağımız bir gelişme yaşandığını belirterek, Ufuk Turu’na İtalya ile başladı. 17 ay önce kurulan ulusal ittifakla ülkeyi 17 aydır yöneten Mario Draghi hükümetinin, 5 Yıldız Hareketi’ndeki bölünmeler ve ittifak güçleri arasında -özellikle bütçe konusunda- ortaya çıkan anlaşmazlıklar sebebiyle mecliste çoğunluğu ve güvenoyunu kaybettiğini, bunu takiben istifasını sunduğunu ve 25 Eylül'de seçimlere gidileceğini belirtti.

25 Eylül'de yapılacak olan seçimler öncesinde gerçekleştirilen kamuoyu yoklamalarında İtalya'nın post-faşist olarak tabir edilen, ama neo-faşist kavramının daha doğru olduğu Fratelli d'Italia (İtalya'nın Kardeşleri Partisi)’nın kamuoyu yoklamalarında birinci parti göründüğü bilgisini ekledi. İnsel, Giorgia Meloni liderliğindeki İtalya'nın Kardeşleri (FdI) Partisi’nin, yüzde 23-25 civarındaki oy oranıyla ilk sırada olduğunu ve geçen hafta gerçekleştirilen üç sağ parti seçim ittifakı anlaşmasında yer aldığını ifade etti. İnsel; “İttifak, bu üç partiden hangisinin oyu en fazla olursa o parti liderini başbakan olarak önermeye karar verdiler.” dedi. Bunun otomatik olarak İtalya Kardeşleri’nin başındaki Giorgia Meloni’nin başbakan olması anlamına geldiğini belirten İnsel, Giorgia Meloni’nin başkanlığındaki bu partinin, 2018'de yapılan seçimlerde yüzde 4 civarında oy almış olduğuna ve bugünkü değişime ve belki de Mussolini dönemi gibi bir sürece olan eğilime dikkat çekti.

İnsel, koyu bir Hristiyan olan; tanrıyı, vatanı ve aileyi koruduğunu ifade eden Giorgia Meloni’nin radikal sağ temaları savunduğunu, buna karşın eşcinsellerin haklarına, göçmen sorununa ve kürtaj olma hakkına karşı bir tutum içerisinde olduğunu, ulusal tercih temasını ön plana çıkardığını, yani klasik anlamda günümüz aşırı sağ programında hareket oluşturduğunu belirtti.

AB ülkeleri ve Rusya ile ilişkiler

İnsel, Avrupa Birliği’ne bağlı ülkelerin iktisat, güvenlik ve göç konusunda ulusal egemenliklerini yeniden kazanmaları gerektiği ile ilgili AB’nin tutum değişikliğini aktarırken, konfederal bir AB anlayışı olduğu bilgisini ekledi. Rusya ile olan ilişkilenişlerin göz önünde bulundurulması gereken bir etmen olduğunu belirten İnsel, aşırı sağa olan eğilimlerin artış gösterdiği ülkelerde dolaylı ya da dolaysız olarak Rusya ile bir temaslarının olduğunu ya da bu ihtimalin akılda tutulması gerektiğini ifade etti.

Sırbistan ve Kosova sorunu

İnsel, Sırbistan ve Kosova sınırı arasında 1999’dan beri devam eden bir gerginlik olduğunu, çatışmaların yaşandığını ve Kosova’nın Kuzey bölgesinde dar bir bölgenin Kosovalı Sırpların özerk alanı olduğunu belirterek bu bölüme başladı. Kosova Sırplarının yolları kamyonlarla kapatıp, geçişi engelledikleri bilgisini aktaran İnsel, bunun nedeni olarak Kosova yönetiminin, ülkeye giriş yapan Sırpların kimliklerini sınırda bırakmaları ve Sırp kimliği ile değil kendilerine verilecek bir belge ile Kosova’da dolaşmaları kararını almaları olarak bildirdi. İnsel, benzer bir uygulamayı Sırbistan’ın da Kosova için yaptığını, ancak bunu inkâra gittiğinin de söylenebileceğini belirtti. İnsel, 1999’da Kosova’nın özerklik ve bağımsızlık talebi ile beraber başlayan çatışmalarda 13 bin kişinin öldüğünü, o tarihten beri NATO’nun Sırbistan’da askeri üssünün olduğunu ve Birleşmiş Milletler Barış Gücü olarak, Türkiye’nin de yer aldığı birçok ülkenin asker gücünün yine Kosova sınırında varlığını sürdürdüğünü, düzenli olarak da çatışmalar yaşandığı bilgisini verdi.

ABD ve Birleşik Krallık cephesinde Kosova’nın; Rusya ve Çin cephesinde ise Sırbistan’ın olduğunu belirten İnsel, “Aslında bunun jeopolitik bir savaş olduğu söylenebilir.” ifadesini kullandı. NATO Kosova Gücü (KFOR), BM’nin kendisinden talep etmesi halinde müdahale etmeye hazır olduğunu açıkladı. Bunun üzerine Ömer Madra, küçük savaşların giderek büyüdüğünü ve nükleer savaş ihtimalini düşündürdüğünü belirtti, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in “İnsanlığın nükleer yok oluşu yalnızca bir yanlış anlamaya, bir hesap hatasına bakar.” ifadesini aktardı.

İnsel, “Bosna Hersek’teki Hırvatların kendilerine Sırplara tanındığı gibi özerk bölge tanınması talebi; karmaşık, uygulanması zor, sorunlara gebe bir anlaşma olarak tanımlanabilecek Dayton anlaşmasının gündemden kalkması ve yeni bir anlaşmanın gündeme gelmesi demektir.” ve Yeni bir anlaşma bölgede yeniden yeni çatışma durumları demek. Bosna Hersek’teki gergin hava Kosova bağlantılı olarak daha da artmıştır.” ifadelerini kullandı.

(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Burcu Baydar’a teşekkür ederiz.)