Ali Bilge, Ekonomi Politik'te Rusya'nın Ukrayna işgalini, taraflar arasında Antalya'da gerçekleşen uzlaşma toplantısını ve Türkiye'nin burada aldığı rolü yorumladı, nükleer tehdide ve insanlık suçlarına dikkat çekti.
(14 Mart 2022 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Ali bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer bey, merhaba Özdeş!
Özdeş Özbay: Günaydın!
AB: Günaydın Feryal, iyi haftalar dileyelim, biz gene dileğimizi söyleyelim de.
ÖM: Evet.
AB: Öncelikle Tıp Bayramı bugün. Hekimlere “giderlerse gitsinler” diyene yeterince yanıt verildi. Bu tavrın (giderlerse gitsinler) başlangıcı 2006 yılına dayanıyor. 16 sene önce Mersinli çiftçi vatandaş, “Çiftçinin hali ne olacak, anamız ağladı” diye şikayette bulununca, derdini söyleyince, Başbakan Erdoğan “Lan ananı da al git” yanıtını vermişti. Ülkenin hekimlerine reva görülen “giderlerse gitsinler” tavrı, ‘al ananı git!’le başlamıştır, başlangıcı odur. Bu hususu belirtmiş olayım.
Türkiye’de Tıp Bayramı’nı yaralı ve öfkeli bir şekilde kutlarken savaşın devam ettiği Ukrayna’da Ukrayna Sağlık Bakanlığı’nın bir açıklaması gözüme çarptı. Ukrayna Sağlık Bakanlığı'na göre; savaşın ilk gününden itibaren hastanelere ve ambulanslara yönelik saldırılar başlamış. 60'tan fazla sağlık kuruluşu, ambulans, hastane bombalanmış ya da saldırıya uğramış durumdaymış. Doktorların, ambulanslardaki acil müdahale ekiplerinin ve hastaların da öldürüldüğü açıklamada yer alıyor.Dünya Sağlık Örgütü de sağlık hizmetlerine yönelik bu saldırıların 24’ünü doğrulamış vaziyette. Sağlık birimlerinin, hastanelerin bombalanmasına savaşlarda rastlamak zordur, istisnai yerlerdir. Ama gerçek böyle. 21. yüzyılın ilk çeyreğini bitirmekte iken savaşın kurallarının çiğnendiğini, insanlığın durumun ne kadar vahim olduğunu ortaya koyan bir gerçeklikle karşı karlıyayız.
Ukrayna savaşı ile ilgili Antalya’da geçen hafta sonu bir görüşme ve konferans yapıldı. Ukrayna ve Rusya dışişleri bakanları Antalya’da lüks bir otel, tatil köyünde bir araya geldiler. Antalya güzel bir şehir, tatil köyleri güzel ama sonuç çıkmadı iki ülkenin görüşmesinden. Türkiye bu işe soyunuyor, arabulucu olmaya çalışıyor, prestij kazanmak istiyor ama maalesef sonuç alınamadı.
Kendi kendime sordum; böyle bir durumda olsam ne yapardım, savaşı önlemeye çalıştığım bir arabuluculukta öncelikle neleri önerir, gündeme getirirdim? Gerçekten iyi bir arabulucu iseniz taraflara önceliklerin yer aldığı bir öneri seti ile gelirsiniz. Öncelikle savaşın nükleer santralleri kapsamaması karara bağlanabilirdi. Türkiye, taraflara bunu önerebilirdi. Ateşkese yönelik ilk adım nükleer alanlar üzerine olabilirdi. Santraller pasif alanlar olarak ilan edilebilirdi. Her iki ülke de çok fazla nükleer santrale sahip. Ukrayna’nın, rakamlar muhtelif ama Çernobil dahil çok sayıda nükleer santrali, atık deposu bulunuyor. Savaş, Ukrayna’da nükleer koordinatlar arasında geçiyor. Adını telaffuz edemediğim çalışan en büyük bir santral ve Çernobil vuruldu zaten. Bu nedenle nükleer santralleri savaşın istisna alanları olarak belirleme anlaşması yapılabilirdi. Fırsat var, hala yapılabilir.
"Hitlerin elinde nükleer bomba yoktu ama Putin’in elinde var"
Nükleer santrallerin vurulması sonucu doğacak yıkımın, savaşan ülkeler dahil tüm bölgeyi ve gezegeni geri dönülmez ölçüde etkileyeceği bir gerçek. Halen, bu savaşın sürdüğü gezegenimiz iklim yıkımını yaşıyor. Nükleer facialar, iklim yıkımını hızlandırıyor, gezegenin bitmesine neden oluyor. Savaşta henüz nükleer silahlar kullanılmasa bile en yakın olanı “vakum bombası” kullanılıyor. Hitlerin elinde nükleer bomba yoktu ama Putin’in elinde var. Nükleer bir deponun içinde savaş sürüyor. Savaşta kullanılan konvansiyonel bombalar da iklim yıkımını hızlandırıyor. Türkiye’nin kuzeyindeki savaşta atılan bombaların, füzelerin haddi hesabı yok. Güneyimizde yıllardır atılan bomba ve füzelerinde haddi hesabı yok. Türkiye tam ortada da bir ülke, Irak ve Suriye topraklarında yıllardır savaş devam ediyor. Irak toprakları yine füze ile vuruldu galiba, geçen gün İran füze ile vurdu.
ÖÖ: Erbil’i kastediyorsunuz.
AB: Evet, Erbil’i.
ÖÖ: Bu arada dün Ukrayna’dan da Rusya’dan da ilk kez olumlu, diploması alanında olumlu haberler geldi. Belki hatırlatmakta fayda var, biz de henüz verememiştik bu haberi, bundan dolayı değil sadece ama evet bu görüşmelerde olumlu, ilk kez iki devlet de olumlu yol katettiklerini söylediler.
AB: Zelinski “Bugün toplanacağız” diyordu
ÖÖ: Evet, beşinci görüşme galiba?
AB: Beşinci görüşme olacak, umarım mesafe alınır. Müzakereler sonuna kadar desteklenmeli ve olmalı. Ancak nükleer alanlar çok hassas; eğer adım atılacaksa öncelikle oradan başlamak lazım, çünkü nükleer santrallerin bombalanması gibi bir facia olduğunda bütün dünyaya, bütün kıtaya yayılacak bir felaketle karşı karşıya kalabiliriz. Tüm dünyanın öncelikle bu hususu zorlaması gerekiyor. Nükleer alanların istisna kapsamına alınması ateşkes müzakeresinin ilk adımı olabilir. Türkiye, Antalya görüşmesinde bu hususu gündeme getirebilirdi, hâlâ getirilebilir çünkü nükleerin bir adım öncesi olan vakum bombasını Rusya kullanıyor.
ÖM: Evet, vakum bombası, onlardan da bahsetme fırsatımız biraz olmuştu. Bir de önemli bir başka gelişme de sivillerin öldürülmesi konusunda ciddi artış ve şey var, mesela ilk defa yabancı ABD’den ödüllü bir gazeteci Brent Renaud öldürüldü yani hedef alınarak. Daha önce de Ukraynalı bir gazeteci hayatını kaybetmişti, Yevhenii Sakun, iki hafta önce televizyon kulesinin vurulması sırasında. Burada da Epping kasabasında Brent Renaud’yla beraber gene ABD’den bir gazeteci yaralandı o da Juan Arredondo diye -İtalyan galiba o da esas olarak- Renaud ile beraber olduğunu söylemişti. Yani çok ciddi bir şey de var, sivillerin öldürülmesi var, göçler de tabii 2,5 milyonu aşmış durumda. Sadece Birleşmiş Milletler’e göre 549 sivil ölmüş ve 1000’den fazlası yaralanmış durumda işgalin ilk başladığı günden itibaren, bugün üçüncü haftası galiba. Yani sadece Mariupol şehrinde de 2200’e yakın, 2187 sivilin öldürüldüğü haberi de var, bu da yerel Ukrayna yetkililerine dayanarak verilen bir haber.
AB: Selim beye soracaktım; savaş ve insanlar ölüyor, ama bir taraftan Ukrayna ve Rusya pandemi gerçeği ile de karşı karşıya. Siviller, ordu mensupları savaşın yıkımı ile karşı karşıyalar. Bu insanlar bir taraftan da tüm dünya ile birlikte Covid-19 salgınına da muhataplar. Ukrayna’nın, canını kurtarmak için savaşırken pandemiyle mücadele etme gibi bir durumu da olmuyor. Savaşı ve salgını birlikte yaşıyoruz. Sığınmacılar, göçmenler, göç yollarında o kadar insan, üç hafta önce pandemiyle savaşırken gerçek silahlı savaşın içine girdiler. Savaş sürerken dikkatimizi toplamamız gereken diğer önemli iki husus nükleer alanlar ve Covid-19 olmalı.
Arabuluculuk görüşmesi sonrasına eklenen ve dün sona eren Antalya’daki diplomasi konferansının programına baktım, nükleer silahlar ve alanlar ile ilgili bir oturum var mı diye. Böyle bir oturum yok ama böyle bir oturum konabilirdi ve dikkatler bu konunun üzerine toplanabilirdi. Çoğunlukla bu tür toplantılar genelde dostlar alışverişte görsün şeklinde cereyan ediyor. Yeşil ekonomi, enerji güvenliği gibi konular var ama nükleerle ilgili bir şey yok.
Öncelikle dikkat çekmek istediğim husus buydu. Ukrayna çok ciddi bir yara alıyor, hem insanlar ölüyor hem de iktisadi hayat felç oluyor, siyasal kurumlar, siyasal hayat, altyapı çöküyor Ukrayna’da. Varlıklarını kaybediyor, Ukrayna ekonomisi bundan bir ay önceki durumunda değil, batıdan silah yardımı alıyor, bazı yardımlar alıyor. Geçmişte de Ukrayna Sovyet’i öyle boş bir Sovyet cumhuriyeti değildi. Rusya Federasyonu’ndan sonra en önemli sanayi altyapısı olan bir devletti. Tarımı, beşerî sermayesi çok ciddiydi. Rusya topraklarında savaş yok, dolayısıyla Rusya böyle bir altyapı çöküşü yaşamıyor.
Yaptırımlarla ne kadar sonuç alınabilir?
ÖÖ: Özür dilerim, Avrupa’nın, 44 Avrupa ülkesinin Moldova’dan sonra en yoksulu deniyordu, zaten böyle sorunlar yaşıyordu Sovyetler çöktüğünden beri. Şimdi bir de dediğiniz gibi savaş meselesi var.
AB: Ukrayna, Avrupa’nın batısına göre zengin değil elbette ama doğusundaki devletlere göre -Rusya hariç- daha iyi durumda bir ülke. Gelir dağılımı bozuk, o anlamda rezalet ama toprak altı ve toprak üstü zenginlikleri olan bir ülke. Tarımda özellikle önemli, Ukrayna‘nın önemli bir bölümü tarımdan geçiniyor. Elbette Rusya yaptırımlardan etkileniyor. Zaten ambargo uygulanan ülkelerin halkları da acı çeker, ambargo uygulayanların halkları da acı çeker.
Diğer bir soru da şu: Ambargo ve yaptırımlarla savaş durdurulabilir mi? Rusya ekonomik yaptırımlarla savaştan vazgeçirilebilir mi? Hemen İran yaptırımları aklımıza geliyor, ancak İran yaptırımlara muhatap olduğunda bir ülke ile savaşmıyordu. Yaptırımlarla ne kadar sonuç alınabilir? Diyelim ki savaşın sonunda Rusya Ukrayna’yı teslim aldı ya da Ukrayna teslim oldu, Rus yanlısı bir kukla hükümet kuruldu, içerde savaş devam ediyor, uluslararası yaptırımlar da devam ediyor. Bütünüyle ya da kısmen işgal edilen Ukrayna’nın varlıkları Rusya’nın envanterine geçecek, onun bilançosuna katılacak. Ukrayna 603 bin kilometrekarelik Fransa’nın biraz üstünde bir toprağa sahip. Bu toprağın altı da üstü de Rusya’nın olacak.
Yaptırımlarla savaşın ve Rusya’nın durdurulabileceğini NATO ve ABD düşünüyor ama karşıda da şöyle bir yapı bulunuyor: “Ukrayna yetmez, Moldavya, Baltık Romanya’da benim, Rusya’nın sınırı yoktur” diyen bir Putin var. Ukrayna’dan sonra diğer ülkelere girme isteği olan bir Putin’le karşı karşıyayız. “Elimde de nükleer düğmeyi, kırmızı düğmeyi tutuyorum.” diyor. Sovyetler Birliği döneminde toprakların büyüklüğü 22 milyon kilometre kare imiş, şimdi 17 milyon. Sovyetler Birliği dönemindeki sınırlarının, 5 milyon kilometre karesi bugün başka ülkeler, Ukrayna’da bunlardan en önemlisi.
Yaptırımların Rusya üzerinde ne kadar savaşı sonlandırıcı etkide bulunacağı ciddi bir soru işareti. Mevcut yaptırımlar dışında neler gündeme getirilebilir, çözecek anahtar nasıl bulunabilir, savaşı çözecek başka ne tür yaklaşımlar geliştirilebilir?
Bu arada biliyor musunuz uzay istasyonu meselesi var; istasyonda Rus kozmonotlar da var, Amerikalılar da var. Rusya istasyonu düşürme tehdidinde de bulunuyor. 500 tonluk da bir istasyonmuş, artık istasyonda ayrı yerlerde yaşıyorlarmış Avrupalı ve Rus astronotlar. Rusya, “İşbirliğini engellerseniz uzay istasyonunun kontrolsüz bir şekilde yörüngeden çıkıp ABD’nin, Avrupa’nın üzerine düşmemesinin garantisi yok.” diyor. İnanılmaz bir durum, uzaydaki insanların pozisyonlarına dikkat çekmek isterim. Düşünsenize birlikte araştırma yaparken ülkeleriniz düşman olmuş! Bu durumda istasyonda çalışma yürütmenin de ne kadar güç olduğu ortada!
ÖÖ: Siz ambargolardan, vs. bahsetmiştiniz ya, aklıma aralık ayında verdiğimiz bir haber gelmişti. Dünyadan yüzlerce bilim insanı “pandemiye rağmen 2021 silahlanmada rekor kırılan bir yıldı; her devlet silahsızlanma yani, savunma bütçesinden %2 azaltıp yarısını Covid’le mücadeleye yarısını da iklim değişimi ve yoksullukla mücadeleye ayırırsa, beş yıl boyunca bunu yaparsa hem barış olur hem biraz küresel eşitsizlikler azalır” demişti, ama pek ciddiye alınmadılar tabii.
Çin'in yeni dünya dengelerine olası etkileri
AB: Toplantı bittikten sonra unutulanlar olarak yaşıyoruz bütün bu konuşmaları, kararları. Biraz da Çin’in tavrına değinelim. Savaş nedeniyle Avrupa’daki doğalgaz fiyatları inanılmaz yükselmiş durumda. Savaş öncesi 845 dolar olan gaz fiyatı, 3725 dolara çıkmış. Avrupa doğalgaz fiyatları Amerika’nın 14 kat üstüne çıkmış. Böyle bir durumun devam etmesi çok güç. Alman sanayisinin -ki Avrupa’nın en önemli gücüdür- devam etmesi bu fiyatlarla mümkün değil, Almanya ve Avrupa’nın rekabet etmesi mümkün değil. Böyle olunca da Çin’in devreye girmesi mukadderat. Çin zaten ucuz üretimin merkezi, Avrupa üretemeyince ya da pahalı olunca bu durum Çin’e bir fırsat olacak . Çin daha fazla kendini gösterecek bir ülke olarak karşımıza çıkabilir.
Çin, “yönüm belli” diyor ama bir yandan da “bulaşmam bu işe de” diyor. Böyle bir tavır görüyoruz. Rusya ile pek çok ortak mega projeleri var. Kış olimpiyatlarında da birbirleriyle yakınlaşma görüntülerine, destek alışverişlerine tanık olduk. Bugünkü savaş tablosunda Çin kilit bir ülke gibi gözüküyor, hem Rusya ile olan denklemde hem de batı dünyası ile. Batının Çin’le olan ilişkileri öncesine göre daha farklı gelişebilir, ABD-Çin problemlerinde değişiklikler görebiliriz.
Bu arada Türkiye’ye arka arkaya ziyaretler oluyor; dün Yunanistan başbakanı geldi, Alman başbakanı bugün geliyor. Dışişleri bakanları düzeyinde görüşme beklenirken daha üst düzeyde görüşme oluyor. Tüm bu görüşmelerde esas husus doğalgaz meselesi. Avrupa’nın, Almanya’nın Rusya doğalgazını ikame edecek arz çeşitlendirme istekleri bulunuyor. Rusya gazındaki güven sorunu, açığın nasıl telafi edileceği üzerine görüşmeler yapıldığını, ana konunun bu olduğunu düşünüyorum. Bu gelişmeler sonucunda batının İran’a bakışında da değişimler, yumuşamalar olabilir. Barış yakalanamazsa tüm dünyanın olumsuz etkilendiği bir sürecin tam ortasında olduğumuzu belirtmekte fayda var.
ÖM: Ben de ufak iki ilavede bulunayım izninizle; bir tanesi bu Rusya’nın kasıtlı savaş suçu, hatta insanlık suçu niteliğindeki şeyleri devam ediyor, bir Amerikalı, ABD’nin araştırmacı, ödüllü gazetecisini kasten öldürerek ve onun hesabının verilmesini istiyorlar. Bir de belediye başkanını, Melitopol diye bir belediye başkanını kaçırdı. Yani bunlar tamamen artık savaşın ötesinde, uluslararası insanlık suçları gibi durumları ortaya koyuyor. Hatta Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenkski de bunun sadece Ukrayna’ya ve Avrupa’ya değil, doğurdan doğruya demokrasiye karşı işlenmiş büyük bir suç olduğunu söylemişti. Bir de Çin dediğiniz zaman Nina Kruşçeva var, son Sovyet liderlerinden Kruşçev’in torunu, kendisi bir akademisyen.
Son Sovyet liderlerinden Kruşçev'in torunu Nina Kruşçeva'dan açıklama
AB: Kruşçev’in de Ukraynalı olduğunu belirtelim.
ÖM: Evet, Kruşçev de Ukraynalı.
AB: Ukrayna Kruşçev döneminde oldukça öne çıkmıştır.
ÖM: Evet, aynen.
AB: 40 yıldır açmadığım kitaplara bakmaya başladım, Sovyetler Birliği Komünist Partisi tarihine, 40-45 yıl önce çok çok okumuştuk. O kitaplardan mülhem diyorum, Kruşçev Ukraynalı…
ÖM: Nina Kruşçeva da şey demiş, çok ilginç bir şey, Gazete Oksijen’de okudum onu da, Project Indicate’ten alıntılanmış yazıyı ve diyor ki “Mao da dedemden nükleer silah istemişti. Büyük babam olan Sovyet lider Kruşçev’den Çin nükleer silah istemişti. Böylelikle yurt içindeki ve yurt dışındaki rakiplerini rehin tutabilecekti.” diyor. İlginç ve çarpıcı bir yazı, sonunda da şöyle bitiyor “Stalin ölene kadar Stalincilik ölmemişti, Maoculuk için de aynısı geçerli. Putinizm de öyle mi olacak?” diye bitirmiş.
AB: Putin’in Ukrayna’da yaptıkları, verdiğiniz örnekler Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne götürülecektir, savaş suçu sürecinin işletilmesini gerekli kılacaktır. Siviller üzerine, hastaneler üzerine saldırılar savaş suçudur, insanlık suçudur. Çok üzerinde duruyorum; bir de reaktörlere saldırılması, savaş reaktörlerin arasında cereyan ediyor.
ÖM: Bir de yani kaçırılan belediye başkanının başına torba geçirerek bayağı mafya usulü kaçırıyorlar ve şeye baktım, nedir önemi diye Melitopol belediye başkanının, kendisi çok kuvvetli bir muhalefet örgütlemiş, direniş örgütlemiş, onun sonucu yaptığı açıklamalar interneti kesilene kadar filan… Hatta bürosu bombalanınca başka bir yere geçmiş, oradan yayın yapıyormuş ve idare ediyormuş yani ortalığı, ama gitmiş işte böyle.
AB: Milesoviç yıllar sonra yargılandı değil mi? Unutmayalım. Yugoslavya’nın dağılması sonrası yaşananları göz önünde bulundurmak lazım. Aslında dünyada o mahkemeye çıkacak içimizde, dışımızda, etrafımızda çok lider var.
ÖM: Pardon, bir şey daha ekleyeyim, bir de Melitopol’de 34’ü çocuk 86 Türkiye vatandaşının bir camide mahsur kaldığı haberi vardı, bu cumadan bir haber. 34 çocuktan bahsediyoruz ve ne olduğunu da bilemedik, bombalandığı da, havan mermisi atıldığı da camiye ama sonradan ne haber çıktı, sonu nasıl gelişti? Ona baktım göremedim.
AB: Savaşta T.C. vatandaşlarından kayıp var mı? Onu bilmiyoruz.
ÖM: Bilmiyoruz, ama bu önemli bir haberdi, Reuters haberiydi yani cuma günü akşamüzeri gelen bir haberdi, sonrasını izleyemedim çok.
ÖÖ: Bu arada ben de minik bir şey söyleyeyim Ali bey hatırlatmışken, 15 reaktör var Ukrayna’da. Bunların yedisinin fişi çekilmiş, sekiz tanesi aktif durumdaymış, yani tehlike arz ediyor.
AB: Fişi çekilenler de uzun yıllar boyunca büyük tehlike arz ediyor. Üzerine bir bomba düşse yeniden aktive olacak alanlar var, gömülmüş çubuklar, vs.
ÖM: Evet.
AB: Ciddi bir tehlike teşkil ediyor, atıklar da aktive oluyor, Çernobil hâlâ tehlike arz etmiyor mu? Ediyor. Değineceğimiz başka konularımız da var ama sanırım vaktimiz kalmadı ya da bir kaç dakikamız kaldı mı?
ÖM: Galiba bitirdik.
AB: Bitirdik mi? Peki o zaman size iyi yayınlar dileyeyim.
ÖM: Çok teşekkürler Ali bey.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
AB: Hoşça kalın!