Yaşar Adanalı ile "açık, paylaşımcı, üretken ve onarıcı bir mekân olarak restore edilen" Postane'yi konuşuyoruz.
Galata ve çevresinin her geçen gün daha çok Sultanahmet'e benzediğini fark ettiniz mi? Dünyanın dört bir yanından ziyaretçilerin turistik rotalarında çoktandır işaretli olan İstanbul'un bu tarihi semti oteller, kebapçılar ve kafelerin işgâli altında; salt tüketimin bir başka merkezine dönüşür, bir açıkhava AVM'si gibi muamele görürken insan düşünmeden edemiyor: Instagram ya da TikTok iletilerine fon olmak, Galata'nın makus talihi mi?
Tarihe ve bugüne daha adil bakan bir mekan olarak tasarlanan Postane, bu umutsuzluğa o kadar da mahal olmadığını gösterircesine Ekim ayında kapılarını kamuya açtı.
"Konumlandığı çevrenin ve temas ettiği canlıların iyilik halini besleyen açık, paylaşımcı, üretken ve onarıcı bir mekân olarak yeniden işlevlendirilen" iki yüz yıllık eski İngiliz Postanesi'nin yerinde faaliyete başlayan Postane; içinde bulunduğumuz çoklu varoluş krizlerine cevap olabilecek pek çok fikir barındırıyor: "İçinde yağmur suyunu biriktirip kullanarak doğal gıda yetiştirilen bir teras bahçesi; dayanışma temelli mutfak ve kafeteryası; yerel üreticiler, sosyal girişimler ve kooperatiflerle tüketicileri buluşturan adil ticaret birimi; ortak üretimi teşvik eden çalışma ve toplantı alanları; uzmanlık kütüphanesi; hikâye anlatıcıları için podcast ve video stüdyosu; ve kamusal etkinlikler için çok amaçlı salonuyla".
Açık Dergi'de Galata'ya uzanıyor, Yaşar Adanalı'yla Postane'nin tarihine kısaca değinerek; sosyal, çevresel ve kentsel etki odaklı çalışmalara ve ortak kültürel üretimlere ev sahipliği yapacak mekânı konuşuyoruz.